Aktarım ve Karşı Aktarım

           Aktarım, ilk nesne ilişkilerinin oluştuğu bir döneminde anne veya çocuğa bakım verenlerle yaşanan ikili ilişkilerin, daha sonraki hayatta çeşitli insanlar üzerinde aynı bağlamda yaşanmasıyla ilişkili olarak kullanılan teknik bir terimdir. Yani roller aynı kalmakla beraber oyuncular değişmekte ve geçmiş tekrar edilmektedir. Duyguların aktarıldığı kişiye karşı terapistin hissettikleri ise karşı aktarım olarak nitelendirilebilir. Aktarım ve karşı aktarım çok çeşitli bağlam ve perspektiften ele alınabilir ve çoğul faktörlerle izah edilebilir. Burada öncelikle terapi sürecinde yaşanan hekim ile hasta arasındaki aktarım ve karşı aktarım ele alınacak, ardından kişinin günlük hayatındaki diğer insanlara karşı içsel çatışmalarını yansıtması anlamında değerlendirilme yapılmaya çalışılacak, daha sonra da aktarımın kurumlara, eşyaya, soyut kavramlara ve sanatsal faaliyetlere kadar değişebilen türlerinden bahsedilecektir.

AKTARIM
Hastanın çocukluğunda kendisi için önemli olmuş kişilere (özellikle ana babaya) karşı beslediği duyguların terapiste aktarılması olgusu, dinamik psikoterapide çok önemli olan bir buluştur. Bu kişilere ait nitelikler, özellikle tedavi sürecinin erken dönem­lerinde, terapiste mal edilir ve bu kişilerle ilgili duygular terapistin şah­sında yaşanmaya başlar. Yani kişinin tavırları ve duygusal tepkileri yer değiştirme biçiminde birisinden başkasına aktarılır. Bu nedenle aktarım olgusu, ilk olarak kişinin diğerlerine göre daha önemli tepkilerin yeniden düzenlenmesi ve daha sonra bilinçsiz olarak bu tepkileri başkasına yöneltmesidir. Böylece, kişi bilinçsiz olarak geçmişinden gelen duygusal tepkilerini, tavırlarını, düşüncelerini şimdiki hayatındaki insanlara yansıtmaktadır. Mesela kişinin eşi ona bir akrabası gibi davranıyorsa, bu davranışlarda ona bu davranışlara uygun şekilde davranmaya teşvik eder. Bilinçdışında çocukluk yıllarına ait özelliklerin sürdürülüyor olması, geçmişin şimdiki zamanda tekrar­landığı anlamına gelir. Yani kişi, hatırlamak yerine geçmişini bilinçdışında yeniden harekete geçirir ve geçmiş yaşantılarına ilişkin bilgileri, tedavi ortamında doğrudan yaşayarak aktarmış olur. Ancak önemli olan aktarımın yaşanması değil, ortaya çıkan yaşantıların anlaşılabil­mesi ve analiz edilebilmesidir. Örneğin sert, otoriter ve baskıcı babanın olduğu aileden gelen bir erkekte, genellikle tedaviye karşı, erken çocukluk yaşantılarından dolayı bir başkaldırma vardır. Bu kişi çoğu zaman çalıştığı yerde amirleri ile iyi geçinemez ya da herhangi bir otorite sembolü ile iyi ilişkiler kuramaz. Böylece terapi sırasında da hemen terapiste karşı isyankar bir duruma girer, kendine göre tedavideki yanlışları bulur, terapisti kendisine karşı önyargılı, kaba, hatta kindar olmakla suçlayabilir. Böylece, zamanında babasına karşı duyduğu düşmanca duyguları terapiste aktarabilir ve terapisti de aynı şekilde baskıcı, zalim ve acımasız bulabilir. Terapi bağlamında, aktarım işlemi kişinin çocukça davranış biçimlerini terapistine aktarmasıdır. Mesela, kişi psikolojik rahatsızlığına sebep olan özellikleri terapistine aşılar. Ayrıca kişi çocukluğunda bastırdığı istekleri ve tatmin olmayan ihtiyaçlarını terapistine aktarmaya yatkınlık gösterebilir çünkü terapistinin onu bu isteklerine ulaştıracağını düşünür. Kişi terapistinin ona yardımcı olması yanında, geçmişinde onu pozitif veya negatif olarak etkileyen kişinin özelliklerini ekler. Mesela terapist olumlu yönde şefkatli bir muhafız veya güçlü bir koruyucu haline gelebilir. Ya da olumsuz yönde kişi terapistini ihmalkar bir ebeveyn veya diktatör bir akraba olarak tanımlayabilir. Ancak terapist, tüm bu olumsuz tutumlara hiç aldırmadan hastası ile samimi, hoşgörülü, sıcak ve anlayışlı bir ilişkiye girmeyi dener. Bu süreçte hasta, duygularındaki ve davranışlarındaki gerçeğe uymayan tarafları görmeye başlar ve kendi kişiliklerinden kaynaklanan olumsuzlukları da değiştirmeye başlar. Tedaviden önce hasta otoriteyi temsil eden kişilere karşı düşmanca davrandığı zaman onlarda ona aynı şekilde davrandığı için, hastada var olan otoritenin acımasızlığı önyargısı her defasında kendini doğrulayan kehanet gibi doğrulanmış olmaktadır. Bunun sonucunda hasta hiçbir zaman dışarıdan dikkatli bir göz tarafından fark edilebilecek sıkıntılarının farkına varma fırsatını da bulamaz. Ama tedavide hastanın davranış örneğini geriye doğru izleyerek görmek ve böylece daha olgun çözüm yolları geliştirmek mümkün olabilir. Sonuç olarak aktarım insanın kendi­si için önem taşıyan biriyle ilişkide olduğu her durumda yaşanabilir. Yani her ilişki, gerçek ilişki ile aktarım olgusunun karışımıdır.
Freud’a göre aktarım aslında psikoanalitik tedavi için gerekli bir işlemdir. Çünkü aktarım terapiste olan bağlılıkla ortaya çıkar. Kişi bazen terapistini vekil bir ebeveyn olarak değerlendirebilir ve bu nedenle bağımsızlığa direnmeye gayret eder. Kişi sözüm ona ebeveynini etkileyeme gayret eder ve ona benzeyen özelliklerini arar veya onun işlerini bozmayı düşünür. Ayrıca, kişi yardımcısına şükran duymak istemeyebilir yani bu yükü yüklenmek istemeyebilir. Bu nedenle de terapistine direnebilir. Bu gibi durumlarda aktarım kişinin problemlerini ele alırken ortaya çıkan direnç şeklini alır. Freud, aynı zamanda, terapist ve hasta ayrı cinsiyetlerde olduğunda, hastanın cinsel aldatıcılığını kullanarak terapistin bağlılığına erişebileceğini ve terapisti bir şekilde kontrol edebileceğini düşündüğünü söyler. Daha sonra terapistin ilgisi başka bir yana kaydığında kişi kıskançlık hissedebilir. Kişinin terapistine karşı olan duygusal tepkileri, çocukluk tecrübelerinin benzerleridir ve basit bir aktarım kişinin ruhsal bozukluğunun derinliği hakkında bilgi verebilir. Bu nedenle, terapist kişinin ona yaptığı aktarımları ona yardımcı olacak bir kaynak olarak tanımlamalıdır. Ayrıca, aktarımı teşvik etmek için, terapist kişiye karşı ilgisiz olmayacağını temin etmelidir. Terapist aynı zamanda kişiye tam anlamıyla tarafsız davranmalıdır. Ancak bu şekilde olayların tam bir yorumu sağlanabilir.
Jung, Freud’un bu konudaki çalışmalarını bir ileriki seviyeye geçirmiştir. Jung, bilinçdışında toplanan örneksel betimlemelerin aktarım ilişkisini etkilediğini iddia etmiştir. Kişinin yansıtmaları, her ne kadar dışsal tecrübeler olarak algılansa da, kişinin ruhsal yapısının parçasıdır. Kişi başkalarına karşı aşırı eleştirel bir tutum izlemeye başlarken, gerçekte kendini eleştiriyor olacaktır. Kişinin yansıtmaları terapi sürecinde değişiklikler gösterebilir. Terapist bu değişikliklerin farkında olmalıdır. Kişinin kendi kendine yaptığı analizleri kavraması, tedavi sürecindeki aktarımların dikkatle gözlemlenmesiyle başarılabilir. Bu yüzden terapistin esnek ve yaratıcı bir yaklaşımda bulunması gereklidir. Bu şekilde kişinin aktarımlarını tam manasıyla anlayabilir. Bu aktarımlar rüyalar, semboller ve hayaller şeklinde ortaya çıkabilir. Zeki bir terapist, aktarımlar sırasında ortaya çıkabilecek değişime olan direnci tanımlayabilmeli ve kişinin kendi benliğinin ortaya çıkmasını engelleyen aktarımların mizacını bozabilmelidir. Terapist, terapi sürecinde ortaya çıkabilecek herhangi bir ebeveyn-çocuk ilişkisinin farkına varabilmelidir. Jung’a göre en ustaca aktarımlar ve karşı aktarımlar, terapist ve kişi bilinçsiz bir şekilde iletişim kurduğunda olur. Bilinçsiz iletişimler, terapist iyileşme ve tedavi konusunda umutsuzluğa düştüğünde meydana gelir. Kişi değişime direniyordur ve terapist tedavi konusundaki umudunu kaybetmiştir. Bu gibi durumlarda terapist hayal kırıklığına uğrar ve sonuç olarak değişime direndiği için bilinçsizce hastayı suçlar. Çünkü terapist başarılı olmak istiyordur fakat başarılı olamıyordur. Terapist ve kişi bilinçsizce birbirlerinin düşüncelerinin farkına vardığında ve tepki verdiğinde, aktarım ve karşı aktarım bilinçsizce meydana gelmiş olur. Buna bir anlamda telepati diyebiliriz. Yansıtma ve aktarım bilinçsizce, aniden ve otomatik olarak meydana gelen olgulardır. Hiç biri gönüllü olarak yapılan davranışlar değildir. Ama ikisi arasında ince bir çizgi vardır ve bu çizgi iki olguyu birbirinden ayırır. Jung, yansıtmayı genel bir psikolojik mekanizma olarak değerlendirir. Yansıtma olgusunda kişi bir konuyu kişisel olarak değerlendirir. Aktarım olgusu ise kişiler arasında gerçekleşen bir olgudur. Örnek vermek gerekirse, bir çocuk bir oyuncakla bağlılık kurup hislerini ona yansıtabilir. Ama aktarım ancak çocukla başka bir kişi arasında meydana gelir. Yansıtma çocuk oyuncağın nesnel olarak görülebileceğini anladığında yok olup gider. Kişi oyuncağının işlevini anladığında yansıtma işlemez hale gelir. Gene de kişi yansıttığı duyguların farkında olabilir ama kapsamından bihaber olabilir. Çünkü yansıtma olgusunun belli bir bölümü bilinçsizce olur. Öte yanda, aktarım yansıtma olgusunun gelişmiş halidir ve kişi için duygusal ve zorunlu bir mizacı vardır. Aktarımın duygusal içeriği kişi için kopmaz bir bağ kurmaya eğilimlidir ve bu bağlılık kişinin duygusal ifadeleri üzerinde zorunlu etkilerde bulunacaktır. Bu nedenler aktarımın terapideki değeri kişi için fevkalade önemlidir. Bu sarsılmaz bağlılığın duygusal içeriği yüzünden, kişi ve terapist arasında dinamik bir ilişki ortaya çıkabilir. Herhangi bir tedavi sürecine girerken, tabi ki de terapist ve kişi duygusal tepkilerde bulunacaklardır. Bu ortak ve bilinçsizce tecrübe her iki tarafında aklını karıştırabilir. Terapist kendi yoğun analizinin parçası olduğunda bu karışıklık göz korkutucu olmayacaktır.
Tedavi sürecinde, aktarım her ya da geç ortaya çıkar. Kapsamı geniş veya küçük olabilir veya birden fazla şekilde olabilir. Kişi için aktarım kendi işsel dünyasına yapılan illüzyon olarak tanımlanabilir. Mesela, kişi terapistine güvenmeyebilir, onu kıskanabilir, ona karşı düşmanlık hissedebilir, ona direnebilir veya ondan korkabilir veya tam aksine onu bunaltıcı bir bağlılık duyabilir. Kişi terapistine karşı bu duyguları barındırdığı için kendini suçlu hissedebilir. Terapist bu noktada açık bir şekilde konuşarak, kişii bilgilendirmeli ve terapi sürecinde sevgiden nefrete kadar her türlü duyguyu yaşayabileceğini söylemelidir. Bu bilgilendirme, kişinin aktarımını en iyi şekilde tamamlanmasını ve bunu en yararlı şekilde kullanmasını sağlayacaktır. Aktarım bu şekilde terapi için paha biçilmez bir düzenek haline gelir çünkü aktarım psikolojik yükünü boşaltması için kişiye kayıtsız şekilde yetki verir. Bu aslında kişi için zor bir süreçtir çünkü bütün sırlarını belki de hayatında görmeyeceği bir kişiye açıklamak gibi bir yükün altına girer. Doğrusu bu nadiren ortaya çıkan bir fırsattır ve terapinin kişiye vereceği armağanlardan biridir. Etkin bir aktarım doğal şekilde geliştiğinde, bu kişinin sığınabileceği son liman anlamına gelmektedir. Aktarımı danışmanlık, terapi ve iyileştirme teknikleriyle bir arada kullandığınızda başarı kaçınılmazdır. Aktarım faktörü tek başına bile tedavi sürecinde büyük bir değişim yaratabilir. Aktarım görünürde bilinçli aktif bir şekilde veya pasif olarak bilinçsizce oluşabilir. Aktif bir yansıtma, kişi ve terapist arasındaki yakınlık ve empati kasıtlı bir şekilde kurulduğunda meydana gelir. Bu durum genellikle terapist tarafından yaratılır. Terapist, terapideki rolünün kolaylaştırıcı olduğunu belirterek bu şekilde bir oluşum içine girer. Terapi sürecinde, etkin yansıtma genellikle kişinin aktarımının doğal bir şekilde olacağı bir ortam yaratmaya çalışır. Bu yüzden terapist bilinçli olarak yakınlık ve empati kurmaya gayret ederek, kasıtlı bir biçimde aktarım ilişkisinin kolaylaşmasına uğraşır. Pasif yansıtma kişi ve terapist bilinçsizce birbirlerini tanımaya ve müşterek bir şekilde hislerin yansıtılmasına kendilerini verdiklerinde meydana gelir. Pasif yansıtma gayri ihtiyari bir şekilde meydana gelir. Terapist ve kişi birbirlerini tanıdıklarında,aralarında doğal olarak bilinçsiz bir şekilde duygularını serbestçe dile getirebildikleri bir bağ oluşur. Jung, bu olguyu gizemli bir ortaklık olarak değerlendirir. Bu ortaklığın yardımı ile kişi içsel dünyasında yaşadıklarını, kendi öznel dışsal dünyasına yansıtır. Pasif aktarımının altında yatan teori budur. Kişinin iç dünyasında yaşadıkları devamlı bir şekle dışarı yansır ve kişi terapistine yansıyan parçasını tanıma şansı bulur.
Psikoanalitik düşünce biçimi terapist ve kişi arasındaki aktarımın direnç şeklinde de olabileceğini söyler. Kurnaz bir terapist bu şekilde bir dirençten büyük bir yarar sağlayabilir. Bu pek çok şekilde olabilir. Mesela kişi anne ve babasına direnmek istediği gibi terapistine de direnmek isteyebilir. Kişi ona ihanet eden iş arkadaşlarına güvenmediği gibi terapistine de güvenmeyebilir. Kişi terapiste karşı bir güvensizlik duyabilir. Kişi başkalarını memnun etmek istediği gibi terapistini de memnun etmek isteyebilir. Kişi çocukluğunda diğer çocuklarla karşılaştırıldığında ailesinin güvenini kaybetmekten korktuğu gibi terapistin güvenini kaybetmekten korkabilir. Bu tür aktarımların meydana gelmesi tabi ki kişiyi bunaltabilir ve kişi terapiye devam etmemeyi seçebilir. Buna rağmen, kişi ustaca bir şekilde fırtınayı atlatabilirse, kişinin duygularını rahatça ifade edebileceği bir ortam yaratabilir ve böylece çetin geçen bir savaşı kazanmış olur. Buradaki en önemli nokta kişinin verilen doğrultuda hareket etmesinin gerekliliğidir. Hareketsizlik çıkmaz sokak belirtir. Kişinin belirtileri kötüye gittiğinde, bazı değişimler meydana gelebilir. Kişinin harekete geçmeden önce, acıyı yeterince kötü bir şekilde yaşaması gerekebilir. Gerekli bir değişimi sağlayamamak, terapistin yetersizliğini göstermez. Bu durum sadece kişinin üstesinden gelemediği bir dirençle karşı karşıya olduğunun göstergesidir.
Kişi ve terapist ilk tanıştıklarında, görünürde ilişki kurmak için belirli bir hedefleri vardır. Tek amaçları kişinin belirtilerini ve diğer ruhsal bozukluklarını hafifletmeye çalışmaktır. Hem terapist hem kişi bu amaca yönelik çalışırlar. Bu nedenle, terapi sürecinde aktarım birçok şekilde ve değişen seviyelerde meydana gelebilir. Her durumda, kişinin aklında meydana gelen aktarım istinasız olarak bir illüzyondur. Kişi her hususta profesyonel tutumunu koruduğunda hiçbir sorun olmayacaktır. Şimdi aktarımın terapi sürecinde alabileceği şekillere bir göz atalım:
Olumlu aktarım; kişi terapistle arasında oluşan ilişkiden yarar sağladığında oluşur. Olumlu bir aktarım sayesinde, kişi terapistine kati bir güven duyar, bu da terapiye olumlu yönde bir etkide bulunur. Mesela kişi, terapistini profesyonel bir bakıcı olarak görebilir ve çocukluğunda eksikliğini çektiği ilgiyi telafi etmeye çalışabilir. Kişi terapistini ideal bir anne, örnek bir baba, güvenilir bir sırdaş olarak değerlendirebilir ve bu değerlendirme terapiye olumlu bir etkide bulunur. İdeal olarak, olumlu aktarım başarılı bir terapinin garantisidir.
Olumsuz aktarım; meydana geldiğinde, kişi terapistine karşı olumsuz ve psikolojik olarak sağlıksız duygular besler. Olumsuz aktarım bazen aktarım bozukluğu olarak da tanımlanabilir. Bunun nedeni kişinin daha önce onda ruhsal bozukluklara neden olan akrabalarıyla olan bağlılığına benzer bir bağı terapisti için hissetmesidir. Olumsuz aktarım genellikle meydana gelen bir durumdur çünkü kişi ruhunu terapistine açar ve en önemli sırlarını bir yabancıyla paylaşır. Olumsuz aktarım terapiste olan güvensizlik, terapistin yeteneklerini hor görme veya inanmama şeklinde ortaya çıkabilir. Kişi aynı zamanda terapistin işini ciddi olarak yapmadığını düşünebilir. Bu tür bir aktarım sevmeme hatta nefrete bile dönüşebilir. Ayrıca kişi terapistine karşı öfke ve kızgınlık duyabilir. Kişi terapistini kıskanabilir veya ondan şüphe duyabilir. Kişi terapisti tarafından reddedilme korkusu duyabilir. Kişi aynı zamanda verdiği bilgiler yüzünden terapistinin şoke olabileceğinden korkabilir. Kişi utanç veren itiraflarından dolayı terapistini kırabileceğinden korkabilir. Tam tersi biçimde, kişi terapistine karşı yoğun bir sevgi veya cinsel bir çekim hissedebilir. Bu sevgi ve çekimde kişiye cinsel bağımsızlığını kaybetme korkusu verebilir. Bu tür bir aktarım terapiste karşı olan aşırı bir bağlılığa ve belirtiler azalmasına rağmen terapiye sonlandırmaya yanaşmamaya dönüşebilir. Olumsuz aktarım her ne kadar rahatsız bir durum olsa da kişinin kendi travmatik geçmişini ifade edebileceği tek yoldur. Terapist en azından bu gerçekle kendini avutabilir. Bu nedenle, terapist herhangi olumsuz aktarımı ağırbaşlılıkla karşılamalıdır. Çünkü bu aktarım kişinin yararına olabilir. Ama gene de terapist negatif aktarımla başa çıkmanın çok zor olduğunu düşünüyorsa, daha başka bir yerden yardım alması gerekebilir.
            Ayna aktarımı; kişinin kendisini görebileceği yansıtıcı bir ayna sağlamak anlamına gelmektedir. Bu tür bir aktarımda, terapist hassas bir ayna görevi görmelidir. Bunun nedeni, kişinin ruhsal dengesini koruma konusunda yardım etmek ve kişide gerçekçi bir haysiyet yaratmaktır. Ayna aktarımı meydana geldiğinde kişi terapistini kendinin biz uzantısı olarak görür. Terapist ayna aktarımı narsistik kişilik bozukluğunu tedavi etmede kullanabilir. Bu narsisizmin nedeni kişinin çocukluk yıllarında reddedilmesi veya gereğinden fazla olarak acımasızca eleştirilmesi olabilir. Mesela kişide kendi hakkında olumsuz fikirler gelişmiş olabilir ve bunun üstesinden gelmek için fazlasıyla kendisine hayranlık duyabilir. Bu durumda terapistin görevi gerçekçi bir ruhsal aynayı kişinin hizmetine sunmaktır. Bu şekilde kişi aslında ne kadar değerli olduğunu anlayacaktır.
Nesne aktarımı; kişi terapistini kendi sınırlarına ulaşmak için bir nesne veya araç olarak gördüğünde gerçekleşir. Genellikle bu tip bir aktarım terapi sürecinde gereklidir çünkü, kişi daha önce ebeveyniyle kurduğu ilişkinin benzerini yeniden hayata geçirmektedir. Nesne aktarımı sonlandığında kişi olgunlaşmaya başlayacaktır. Buna rağmen kişi terapistini kendi yararına çalışacak bir kişi olarak değerlendirir.
Zorlayıcı aktarım; kişinin başkalarını tehdit ve ceza yardımıyla aldatabilme yeteneğinden türer. Kişi terapistini bir ebeveyni veya otorite figürü olarak görebilir. Bu yüzden kişi terapistine, korkularını, endişesini ve suçluluk duygusunu sunabilir. Kişi aynı zamanda terapistini gücendirmekten ve terapisti tarafından reddedilmekten korkabilir. Ayrıca kişi terapistini memnun etmek için gereğinden fazla endişeli davranabilir ve onu bu konuda aldatmayı deneyebilir. Umutsuzca yardım isteğinde bir kişi terapistinden onay almak için gayret edebilir. Tüm bu bağlılık sorunları hassas bir şekilde ele alınmalıdır.
Tatmin edici aktarım; terapistin karşısındaki kişiyi tatmin etme ödüllendirme yeteneğinden türer. Mesela terapist kişi tarafından huzur verici bir kişi olarak algılanabilir. Bu yüzden kişi terapistine fazlasıyla yardım etmek için uğraşır ve kendini iyileşme sürecinde terapistine karşı sorumlu hisseder.
            Meşru aktarım; kişinin terapistini yüce bir konuma koymasından ortaya çıkar. Kişi terapistini seçilmiş insan yerine koyabilir. Terapist kişinin iyileşmesi için seçilmiş bir insandır.
Uzman aktarım; kişinin terapistini çok bilgili bir kişilik olarak değerlendirmesinden ortaya çıkar. Terapist kişi tarafından zeki bir hocası olarak değerlendirilir ve kişi ona hürmet ve saygı göstermelidir.
            Atıfta bulunulan aktarım; kişi terapistini olumlu kişisel özelliklere sahip bir insan olarak değerlendirdiğinde meydana gelir. Kişi terapistini arkadaş canlısı, sevimli ve doğası gereği ilginç bir kişi olarak gördüğü için ona hayranlık duyabilir. Bu durumda kişi terapistini değer vermeye layık birisi olarak görür ve terapistiyle olan arkadaşlığını geliştirmeye uğraşır. Bu gibi durumlarda, terapist kişinin beklentilerini reddetmemeli ama aynı zamanda kişiyle arasındaki profesyonel ve sağlıklı mesafeyi korumalıdır.
            Sevgi aktarımı; kişinin terapistini kendine çok yakın hissetmesidir ve terapistine karşı hissettiği duygular cinsellik veya aşk isteği içerebilir. Bu tür bir aktarım belki de en tehlikeli aktarımdır çünkü yoğun duygular ve ilkel ihtiyaçlar içerir. Kişi ciddi bir şekilde duygusal olarak yaralandıysa veya cinsel olarak taciz edildiyse, terapistine karşı cinsel bir bağlılık hissedebilir. Terapist böyle bir aktarımın farkına vardığında kişiyle arasındaki mesafeyi korumalı ama gene de kişiyi tam anlamıyla reddetmelidir. Aynı zamanda kişinin bu sevgi aktarımı ile başa çıkmasını ve bu tür bir oluşumun nedenlerini kişinin anlamasını sağlamalıdır. Mesela kişi sadece cinsel çağrışımlar yapan birisiyle ilişki kurabilir.
İdealize edici aktarım; kişinin başkalarını idealize etme ihtiyacından kaynaklanır ve terapisti bir süper kahraman örneği olarak görür. Bu bağlamda, kişi kendine ilham alacak bir kişi bularak önem verir. Kişi böylece kendi değerin olan inançsızlığı telafi etmeye çalışır.
İlüzyonal aktarım; kişi terapistini Tanrı benzeri bir varlık olarak değerlendirdiğinde meydana gelir. Kişi terapistinin Tanrı benzeri bir varlık olduğuna bilinçli bir şekilde inanır. Böylece kişi bir illüzyon yaratarak kendi hayatını yaşamaya değer kılmaya çalışır. Böyle bir varlıkla birlikte olduğu için kendini şanslı sayar.
Delüzyonal aktarım; kişi terapistini Tanrı’nın vücut bulmuş hali olarak değerlendirir. Bu durumda kişi kendini tamamen aldatır. Terapistinin insanüstü bir varlık olduğunu düşünür.
Terapi süreci kişi ve terapist arasındaki karşılıklı ilişkiyi içerir. Bu ilişki her kişi için başka bir anlam içerir ve benzersizdir. Bu her durumda sanki iki ele başının ilişkisidir. Bundan dolayı, tedavi ilişkisi temel olarak sosyal bir iletişimden farklılık gösterir. Normal bir ilişkiyle karşılaştırıldığında kendine has kusurları vardır. Bu nedenle, tedavi edici çevre terapistin aktarımı olgusunu kişinin değişimi için kullanabileceği ideal bir düzenleme olacaktır. Şimdi terapistin aktarım ilişkisi kurabileceği şekillere göz atalım:
Tedavi çevresi aktarımın gelişebilmesi için verimli bir üreme zemini olabilir ve bu nedenle terapist bu önemli tedavi aracını harekete geçirmek için bu önemli fırsatı değerlendirmeye çalışır. Kişiye doğal bir yansıtma ve aktarımla yardım etmek için, terapist kişiden her zaman uzak durmayı seçebilir. Terapist hiçbir zaman kendi hakkında kişisel bilgiler vermemelidir. Terapist kişiyle kişisel bir ilişki kurmamaya çalışmalıdır. Bağlı kalmamaya dair bir çok titiz bir yol izlemek, tedavi edici müdahalenin üzerine dayandığı kilit taşıdır. Buna rağmen, terapistin kişiler yakınlık ve empati kurması çok önemlidir. Destek ve empati kişiyle terapist arasında tam ve verimli bir ilişki kurulması sağlayacaktır ve kişinin yaşadığı olayları serbestçe yorumlama şansını artıracaktır. Bu şekilde de aktarım gelişecektir.
Kişi illüzyonları ne kadar çok terapistine yansıtırsa, o kadar hızlı bir şekilde ruhsal rahatsızlıklarının kaynağını bulabilir. Bu nedenle terapist için teke tek terapiye bağlı kalmak çok önemlidir. Terapi sırasında üçüncü bir kişinin bulunmasına izin vermek, kişinin aktarımının etkinliğini azaltacaktır. Eğer kişi ısrarla terapide üçüncü bir kişi istiyorsa, aktarımını üçüncü bir kişi eşliğinde yapması daha çok yarar sağlayabilir. Eğer terapist üçüncü bir kişinin varlığını engelleyemiyorsa, bu durumda yakın bir akrabayı seçmek iyi bir fikir olmayacaktır.
Aktarımın mizacı tedavi edici müdahale sırasında genellikle değişir. Tıpkı terapi sürecinin geliştiği gibi. Eğer nesnel aktarım oluştuysa, kişi terapistini iç ihtiyaçlarını tatmin etme yolunda bir nesne veya araç olarak görebilir. Terapi sürecinin sonuna doğru, kişi başkalarına daha olgun şekilde yaklaşmayı öğrendiğinde, terapistinin de kendi şahsına nazır bir kişi olduğunu anlayacaktır. Kişi terapistini kendisiyle eşit bir kişi olarak görmeye başardığında, bu kişinin giderek bilinçlendiğinin ve başkalarının kişiliklerine saygı göstermeyi öğrendiğinin göstergesidir.
Aşağıdaki mecazi metin yapıcı bir aktarımın gelişim şansını artırmak için terapistler tarafından kullanabilir. Bu metin kişiyi yaratıcı olmaya ve sembolik hayalleri uygun bir şekilde yorumlayarak başarılı bir aktarım geliştirme konusunda yüreklendirir. Bu tür bir yöntemin kullanılmasının amacı, kişinin bir köprü kurmasını sağlayarak kişinin terapistini ve tedavi çevresini cansız bir obje olarak tanımlamasını sağlamaktır. Böylece yakınlığın gelişimi ve aktarımın oluşumu daha akla uygun bir oluşum olur. Bu metin aynı zamanda muayenehane odası koltuğunun bir dayanak noktası olarak kullanılmasını sağlayacaktır.
Terapinin amacı kişinin psikolojik gelişiminin önündeki engellerin farkına vararak, kişinin gelişimine ve olgunlaşmasına izin vermektir. Genellikle olgunlaşmamış ilişkiler kişinin önüne büyük engeller koyar. Buna rağmen, aktarımım oluşumlarını inceleyerek kişi kendi gerçek mizacını, heveslerinin ve telafi edici mahiyetteki davranışlarının sebeplerini bulabilir. Bu bileşenler şimdiye kadar kişinin benliğini kontrol eden bileşenlerdir. Eğer kişi geçmişteki tatmin edici olmayan ilişkilerini tanımlayabilir ve çözebilirse, daha verimli ilişkiler kurmakta özgür olacaktır. Terapistin işlemlerdeki görevi kibar bir şekilde kişinin çocukluğundan kaynaklanan çözülmemiş konuların aktarımlarını sağlamak ve kişiyi de bunun bilincine vardırmaktır. Terapist herhangi bir şekilde oluşan yansıtma veya aktarımları yorumlamaya gayret etmelidir. Bunun nedeni bu aktarımların kişiyi kendi hakkında aydınlatacak olmasıdır. Terapist mümkün oldukça aktarımım konularını kurnazca kişinin ilgisine sunmalıdır.
Kişinin aktarımlarının arkasındaki hevesleri tanımlaması ve tedavisini garanti altına almak için bu sorunları yeniden çözmesi gereklidir. Terapistin aktarım ilişkisindeki inceliklerin bilincinde olması ve gelişim için gerekli olan ipuçlarını toplaması gerekir. Genellikle aktarım ilişkisi çok kurnaz bir şekilde ortaya çıkar. Bunun nedeni kişi ve terapist arasındaki aktarım ilişkisinin, ilişkinin asli ve insani parçası tarafından engellenmesidir. Aktarım kişinin sadece terapistiyle ve başkalarıyla olan iletişiminden oluşmaz.Kişinin hayallerinin kisvesi de bir tür aktarımdır ve kişinin bilinçdışına direkt bir yol sağlar.
Tedavi sona erdiğinde, tedavi amacı ile kurulan aktarım ilişkisinin kişinin iyileşmesi adına sona erdirilmesi gereklidir. Kişi travmatik olaylarını araştırmayı ve çözmeyi başardığında terapistine duyduğu geçici bağlılığı koparmalıdır. Bu kararı verememek, kişinin gelecekteki gelişimine engel olacaktır ve daha da ileri giderse bir uzlaştırılmaz açmazlara neden olacaktır. Bu bağlılığı koparma işlemine yardım etmek için terapist terapiyi takip eden süreçte ayrılık döneminin gerekli olduğuna karar verebilir. Bu şekilde aktarım ilişkisi doğal bir şekilde sona erecektir. Başka bir şık olarak, eğer kişi terapistini sıradan bir insan olarak görmek konusunda yüreklendirilirse, ilişki daha olgun bir hal alır ve kişi için terapistine veda etmek o kadar da zor olmaz. Böylece bağlılık da ortadan kaybolmaya yatkın olur. Aktarım olgusunu çözmek kişiyi yeniden toplumla bağdaştırmak için gerekli olan kaçınılmaz bir işlemin da parçasıdır. Kişi anlayışıyla ve psikolojik özgürlüğüyle yeniden topluma karışmalıdır. En uç örneklerde, aktarım ilişkisinin gelişimi ve çözümü terapist için bir test tecrübesi haline gelebilir. Kişi saplantılı bir şekilde aktarım ilişkisine dahil olabilir. Aşağıdaki örnek bu konuda size bilgi verecektir. Bu gibi durumlarda terapistin tarafsız kalması ve durumu kontrol altında tutması çok önemlidir. Kişi hiçbir şekilde terapistini aldatamamalıdır. Bu örnekte kadın hasta erkek terapistine karşı saplantılı bir aktarım oluşumu içersindedir. Kişi her seans sonrasında terapistine kendi fotoğraflarını göndermekte ve terapistine mektuplar yazmaktadır. Bu mektuplar kadının hayallerini ve düşüncelerini sayısız ayrıntıyla anlatmaktadır. Kişi aynı zamanda bu mektuplar coşku ile karşılanmadığında gücenmektedir. Çünkü terapistinin bu mektupları bütün ayrıntısıyla incelemesini istemektedir. Terapi sırasında, kişi arabasını hep terapistin ofisinin yakınlarına park etmekte ve terapistinin ilgisini bir an için bile olsa çekmek istemektedir.Sonunda kişi terapistine olan aşkını itiraf etmiş ve terapisti ona istediği gibi şekilde cevap vermediğinde onu intihar etmekle tehdit etmiştir. Bu saplantılı aktarım oluşumu sırasında terapist hep duygusuz ve mantıklı kalmıştır. Çünkü bu tutumdan herhangi bir sapma kişi için ölümcül olabilir. Bu anlamda, terapist sorumlu davranmış ve kişinin kendi yararı için hiçbir oyuna izin vermemiştir. Nihayet, kişi babasına karşı aşırı bir bağlılık hissettiğinin farkına varmıştır. Ama babası ona çocukluğunda hiçbir sevgi gösterisinde bulunmamıştır. Bunun üzerine kişi onu gerçekten düşünen birisini hissettiğinde, bu şekilde bir aktarım gerçekleştirmiştir. Bu aktarım ilişkisini çözmek, kişi için dünyasını sarsan bir tecrübe olmuştur. Fakat gelişimi ve onu rahatsız eden etkilerden kurtulması için dönüm noktası olmuştur.
 
KARŞI AKTARIM NEDİR
Hastanın yaşadığı aktarıma karşılık terapistte karşı aktarım yaşayabilir. Çünkü karşı aktarım, terapistin hastasına karşı duygularıdır. Yani çarpık empati durumu söz konusudur. Karşı aktarım, terapi sürecinde terapistin duygusal tepkilerini bilinçsizce karşısındaki kişiye aktardığında veya yansıttığında oluşur. Buna rağmen, karşı aktarım terapist için yararlar sağlayabilir. Terapist kendi his ve tepkilerini kontrol edebiliyorsa, tedavi edici yaklaşım hakkında yeni düzenlemeler yapabilir. Ayrıca karşı aktarım terapiste karşısındaki kişinin gelişimi hakkında değerli bir geribildirim sağlayabilir. Mesela eğer terapist kendi tedavi yöntemi konusunda özür diler bir hale geldiyse, bu kişinin terapiye direndiğinin göstergesi olabilir. Tabi ki terapistin kendi psikolojik rahatsızlıkları karşısındaki kişinin karşısında ortaya çıkabilir fakat terapist uygun olmayan bir şekilde davrandığında zarar görecek olan kişinin terapi sürecindeki gelişimidir. Eğer kişinin aktardığı illüzyonlar terapistin olumsuz düşünceleriyle benzerse, kişinin durumu daha kötü bir hal alacaktır. Bu durumda kişinin gelişimi engellenir ve hatta kişide daha büyük psikolojik hasarlara yol açabilir. Bu nedenle terapist kendi duygusal sıkıntılarının ve bilinçdışı çatışmalarının izlerinin hastasıyla ilişkisini etkilemesine izin verme konusunda çok dikkatli olmalıdır. Hastasını samimi ve içten bir şekilde değerlendirebilmesi için terapist; hastasının terapiye getirdiği ümitsizlik ve karamsarlıklardan etkilenmemeli, kendi ihtiyaç ve korkularının ne olduğunu bilmeli, hastasının yarattığı duyguların ve bunlarla kişisel dinamiklerinin arasındaki ilişkilerin ve kendi güdülenmelerinin yeterince farkında olmalıdır. Örnek olarak, vajinismus sorunu yaşayan bir hastanın terapisinde karşı aktarım terapist için sürekli bir zorluk yaratabilir. Parmak egzersizlerinde ilerleme çok yavaş olursa veya hiç ilerleme olmazsa, terapist kendini suçlu, kızgın veya çaresiz hissedebilir. Aynı hafta içinde birden fazla vajinismuslu hasta gördükten sonra, terapist kendini oldukça çökmüş hissedebilir ve giderek ileride benzer hastalarla çalışmak istemeyebilir. Özellikle, bilinçdışı çatışmalardan (elektra kompleksi) dolayı vajinismus sorunu yaşayan hastalar çok güç fark edilebilen karşı aktarım sorunları ortaya çıkarırlar. Acı çeken, ümitsizliğe kapılan bir vajinismus hastası terapistinin iyileştirme, kurtarma, tanrıcılık oynama ve beğeni kazanma fantezilerini harekete geçirebilir ya da bu acının varlığına yönelik öfke ortaya çıkabilir. Bu reaksiyonların açıkça farkında olmak, ağır vajinismusu olan hastalarda terapi yürütebilmek için terapistin anlayışlı ve sabırlı olmasına, küçük kazanımlarla yetinmesine yardımcı olacaktır. Aynı zamanda terapist rolünün sınırını aşıp açıkça zayıf olan bir hastanın tüm işini üstlenmekten kaçınmalıdır. Bu farklılığı sağlamak amacıyla terapist hastasına yönelik olumlu ve olumsuz duygular ile bu yaşantıların kendi geçmişiyle olası ilişkisini sürekli göz önünde bulundurmaya devam etmelidir.
Karşı aktarım kavramını Freud, terapistin has­tasına karşı geliştirdiği aktarım ya da terapistin hastanın aktarımına karşı geliştirdiği tepki olarak tanımlamıştı. Ancak daha sonra Winnicott, psikotik hastalarla yaptığı çalışmalarında farklı bir aktarım olgusuna dikkat çekti. Nesnel nefret adı verilen bu aktarım terapistin çözümlen­memiş bilinçdışı çatışmalarından kaynaklanmak yerine hastanın rahat­sız edici davranışlarına karşı doğrudan ortaya çıkan doğal tepkilerden köken almaktadır. Nesnel sözcüğünü, hastaların bazı kışkır­tıcı davranışlarına çoğu terapistin aynı tepkiyi gösterebileceğini vurgulamak amacıyla kullanmıştı.
Pasif karşı aktarım bilinçsizce ortaya çıkan bir durumdur ve kişi daha fazla hasar verebilir. Bu yüzden ne pahasına olursa bu durumdan kaçınılmalıdır. Bu tür bir olumsuz karşı aktarımın zararları, terapist kendi kişisel terapisini başarılı bir şekilde sonlandırıldığında, minimuma inecektir. Kişisel bir terapi almak, terapistin kendi kişisel çelişkilerini, davranışlarını, psikolojik zayıflıklarını ve yetersizliklerini devamlı şekilde izlemeye gayret etmesine yardımcı olacaktır. Terapiye gelen hastanın ihtiyaçlarını tarafsız bir şekle değerlendirmek ve kişiyi yargılamadan ona rehberlik etmek için kendini bu yola adamış bir profesyonel gereklidir. Bu zor yolda terapistin kendi kendini incelemesi ilk adımdır. Karşı aktarım tabi ki çok ince şekillerde ortaya çıkabilir. Terapist tarafından ortaya çıkarılan herhangi bir bilinçsiz hevesin ipucu, kişide bilinçsizce terapistin ondan istediklerine cevap verme isteği uyandırır. Mesela kişi terapistinde onay alma isteğinde bulunabilir ve bu şekilde davranabilir. Eğer terapist bu tür aldatmalara açık bir kişiyse, hiç vakit geçirmeden bu konuda uzman birisine danışmalıdır. Çünkü terapistin karşı aktarım şekillerinin bilincinde olması çok önemlidir. Terapist hem olumlu hem de olumsuz şekillerde karşı aktarımlarda bulunabilir. Terapistin kendini devamlı şekilde incelemesi, onun kendi kendini kontrol etmesini sağlayacaktır.
Olumlu karşı aktarım; terapist kendini örnek bir kişilik olarak davranmaya, sosyal vicdanı olan kişi olarak davranmaya ve kendi adına iyi bir kişi olarak davranmaya heveslendirdiğinde ortaya çıkar. Bu nedenle herhangi bir şekilde ortaya çıkan olumlu karşı aktarım kişinin iyilileşme sürecine yardımcı olacaktır çünkü bütün bu özellikler kişinin yararınadır. Bu tür bir aktarımın olumlu yönleri terapist kişi tarafından zeki ve şefkatli bir profesyonel olarak değerlendirilmeye gayret ettiğinde ortaya çıkar. Terapist de zaten bu doğrultuda davranıyordur. Bu bağlamda, terapist kendi işlevsel standardını korumaya çalışır. Her ne kadar bu hevesler bilinçsiz olarak ortaya çıkmış olsa da. Kişi karşı aktarım sayesinde, terapistinin gerçek empatisini algılayabilir ve onu gerçekten anlayan birisine güvenebilir.
Olumsuz karşı aktarım, terapistin kendi olumsuz düşüncelerini ve hislerini yansıtmasından ortaya çıkar. Olumsuz karşı aktarımın oluşmasının nedenlerinden biri, kişinin problemlerinin terapistin kendi çocukluk travmalarını harekete geçirmesidir. Bu nedenle olumsuz bir karşı aktarım, kişinin tedavisine zarar verebilir. En yaygın olumsuz karşı aktarımı şekli, terapistin karşısındaki kişinin çocukça davranışlarına ebeveyn gibi davranmasıyla ortaya çıkar. Karşı aktarımın negatif özellikleri birçok şekilde ortaya çıkabilir. Terapist kişinin ona bakış açısından dolayı kendini yüce bir insan sanabilir bir ödül isteyebilir. Böylece kişinin terapistinin kendine beğenmişliğine yardım ederek hem onu hem kendini aldatmış olur. Terapist aynı zamanda kişii etkili bir şekilde tedavi etmek için çok gayretli olup kişinin direncine ve gelişmemesine sabırsızlık gösterebilir. Terapist kişinin geçmişi hakkında fazlaca meraklı olabilir ve kişiye alakasız ve gereksiz sorular sorabilir. Bunun nedeni kendi merakını gidermektir. Eğer terapist kişinin rahatsızlığını tedavi edemeyeceğini düşünüyorsa, ilk önce kendi geçmişine göz atması gereklidir. Belki de kendi geçmişinde hala çözülmemiş olan psikolojik rahatsızlıklar vardır. Eğer kişi bu araştırmadan kaçıyorsa, karşısındaki kişii tedavi etmekten onu alıkoyan geçmişinde yaşadığı korkular, suçluluklar ve utançladır. Kişinin geçmişini araştırmaya olan böyle isteksizliğin üstesinden gelmek, terapisti başarıya götürür. Bu tür olumsuz karşı aktarımlara karşı tetikte olmak için, terapist kendi düşüncelerini ve hayallerini her zaman gözlem altında tutmalıdır. Eğer herhangi bir şekilde bu tip olumsuz aktarımın belirtileri fark edilirse, sorunun kaynağını bulmak ve çözmek için gerekli adımlar atılmalıdır. Terapist aynı zamanda karşısındaki kişiye herhangi bir şekilde olumsuz duygular içeriyorsa onları bilinçli bir şekilde bastırmalıdır. Bu şekilde kişinin bunları bilinçsizce algılamasının da önüne geçmiş olur. Mesela terapist kişinin fiziksel görünüşünü hoş bulmayabilir veya kişisel yaratılışını beğenmeyebilir. Bu tür hislerin bastırılması kişiyle terapist arasında kurulan yakınlık ve empatinin de korunması anlamına gelmektedir. Eğer bu hisler başa çıkılamaz bir hal aldıysa terapistinde kendine göre ehil birine müracaat etmesi gerekir.
Uyumlu karşı aktarım; terapist karşısındaki kişinin içsel çatışmalarıyla uyumlu olduğunda ve bu nedenden dolayı kendi hisleri ve problemleriyle tam bir empati kurabildiğinde ortaya çıkar. Bu tür bir olumlu karşı aktarım sayesinde, terapist herhangi bir direncin farkına varmak konusunda ustaca davranabilir. Uyumlu karşı aktarım bütün terapistler için ideal bir oluşumdur ve bütün terapistler böyle bir aktarımın olmasını arzu ederler.
Bağdaşan karşı aktarım; olumlu yönde oluşan karşı aktarım şekillerinden biridir. Bu karşı aktarım yüksek seviyede yakınlık ve empati içerir. Bu tür bir karşı aktarım açıklık ve doğallığı da beraberinde getirir. Terapist bu sayede ensek yaklaşımlarda bulunabilir. Karşısındaki kişile neredeyse telepatik bir ilişki kurabilir. Kişiyle terapist arasında gizemli bir ortaklık kurulur. Bu tür bir karşı aktarım sayesinde kişi terapi sürecinde kendisi olabilir. Kişi kendi hislerini düşüncelerini, fikirlerini ifade etmekte serbest davranabilir. Çünkü bütün bu bilgilerin anlayış ve hatta coşkuyla karşılanacağının bilincindedir.
Tamamlayıcı karşı aktarım da olumlu yönde oluşan karşı aktarım biçimidir. Bu tür bir oluşum tamamlayıcı özellikler içerecektir. Mesela terapist karşısındaki kişinin çocukluktaki heveslerini ortaya çıkarmak için, kasıtlı bir şekilde ebeveyn gibi davranabilir. Buna rağmen, bu gibi durumlarda kendi içsel ihtiyaçlarını gözetmiyordur fakat karşısındaki kişinin aydınlanmasını sağlamak için gerekli ortamı sağlamaya çalışıyordur. Aslında, terapist kendi tepkilerini kontrol etmede usta olduğunda, kişiye çok yarar sağlayabilir. Ama terapist kendi düşüncelerini kontrol edemiyorsa bu kişinin acı çekmesine neden olacaktır.
 
Kaynaklar:
1- Bütüncül Psikoterapi – Tahir Özakkaş
2- Günümüzde Psikoterapi – Saffet Murat Tura
3- Psikanaliz ve Sonrası – Engin Geçtan
4- Varoluş ve Psikiyatri – Engin Geçtan
5- Psikodinamik Psikiyatri ve Normaldışı Davranışlar – Engin Geçtan
6- İnsan Yavrusunun Psikolojik Doğumu – Margaret S. Mahler, Fred Pine, Anni Bergman
7- Kendiliğin Yeniden Yapılanması – Heinz Kohut
8- Kendiliğin Çözümlenmesi – Heinz Kohut
9- Kişilik Bozuklukları – James F. Masterson
10- Bağlanma Kuramı ve Nörobiyolojik Kendilik Gelişimi Açısından Kişilik Bozuklukları – James F. Masterson
11- Borderlien Yetişkinlerde Psikoterapi – James F. Masterson
12- Psikanalizden Dinamik Psikoterapilere – Yavuz Erten – Cahit Ardalı
13- Vajinismusun Üstesinden Gelmek – A.Cem Keçe
14- Cinselliğin Dayanılmaz Ağırlığı – A.Cem Keçe
15- Edebi Cinsellik – A.Cem Keçe
16- Dinamik Psikiyatri Kuramı ve Uygulaması – Edwin R. Wallace
17- Kişilik Bozuklukları – James F. Masterson
18- Analytical Hypnotherapy: Principles and Practice – E. A. Barnett
19- Kişilik Kuramları – A. Gülgün Yanbastı
20-Kişilik Bozukluklarının Bilişsel Terapisi – A.T. Beck
Call Now ButtonBİLGİ HATTI