İnsan iki tür açlık yaşar. Bunlardan ilki fiziksel açlıktır. Fiziksel açlığımızı yemek yiyerek gideririz. İkinci açlığımız ise duygusal açlıktır. Duygusal açlığımızı gidermek için sevgi, yakınlık, onaylanma ve güven ararız. Tıpkı fiziksel açlığını doyuramayan obur kişiler olduğu gibi, duygusal açlığını doyuramayan kişiler de vardır ve bu kişilerin duygusal doyum peşinde olan aşk oburları olduğunu söyleyebiliriz.
DUYGUSAL DOYUM ARAYIŞI…
İnsan ya ister ya ihtiyaç duyar. Sütlaç yemek gibi olan istekler ertelenebilir, yönetilebilir ama ihtiyaçlar öyle değildir, nefes alıp vermek gibi bir gereksinimdir. Bu nedenle yemek yemek ve aşk bir ihtiyaca dönüştü mü bir oburluğa evrildi mi bu ölümle dans etmektir, çünkü insanın derinlerinde ruhen bir ölüm kalım savaşı başlar. Bu nedenle duygusal açlığın yarattığı doyumsuzluğu gidermek için kimileri aşkla kimileri ise onun ikamesi olarak yiyecekle doymaya çalışır. Yakın ilişki kurmaktan kaçınan kişiler yiyecekleri, sıcaklık, zevk ve rahatlama için en güvenli yol olarak görürler. Ama ne yazık ki fiziksel olarak doymaları onların duygusal açlığını gideremeye yetmez. Bunun sonucunda da yedikçe acıkan ve doymak bilmeyen bir oburluk içinde olurlar. Aşk oburu olan kişiler ise duygusal açlıklarını yakın ilişkilerinde gidermeye çalışırlar. Duygusal doyumsuzlukları aşkta doyumsuzluğa dönüşen bu kişiler ilişkilerinde gerçek bir duygusal tatmin ve bağlılık hissetmedikleri için daldan dala atlayarak her çiçekten bal almaya çalışırlar.
FİZİKSEL AÇLIK VE DUYGUSAL AÇLIK
Açlık ve tokluk fiziksel duyumlardır. Açlık, yemek yeme ihtiyacını doğurur. Tokluk, açlığın giderilmesi, doygunluk hissedilmesidir. İştah, yemek yeme arzusudur. Açlık, tipik olarak tokluk hissinden dört beş saat sonra ortaya çıkan rahatsız edici bir histir. Tokluk ise yemek yedikten 5 ila 20 dakika sonra ortaya çıkan bir tatmin hissidir. Fiziksel açlık, dünyaya gözümüzü açtığımızda duyduğumuz ilk histir. Yeni doğan bebeğin aradığı ilk şey annesinin memesidir. Ancak bu his sadece fizyolojik bir ihtiyacın karşılanmasından çok ötedir. Bebek fiziksel açlıkla duygusal açlığı aynı anda yaşar. Annesini sadece karnını doyurmak için emmez. Onun için tüm olanakların sağlandığı en güvenli ortam olan anne karnından çıkıp, bilmediği kocaman bir dünyada küçücük bir varlık olarak kendi başına olmanın güvensizliğini ve huzursuzluğunu gidermek için annesinin memesine sıkı sıkıya yapışır. Böylece annesine artık göbek bağı ile olmasa da memesiyle bağlanarak kendini güvende hisseder. Bebeğin annesiyle kurduğu bağ, annesinin göz teması, dokunma, gülümseme ile verdiği karşılıklarla giderek güçlenir. Annesi yanında olmadığında ya da ondan bu karşılıkları alamadığında huzursuz olup ağlar. Duygusal açlık, çocukluktaki sevgi ve şefkat yoksunluğunun neden olduğu güçlü bir duygusal boşluktur. Duygusal açlık, kişinin çocukluk döneminde ihtiyaç duyduğu sevgi ve şefkati alamamasının neden olduğu güçlü bir duygusal boşluktur. Bu boşluk, çocukluk ihtiyaçlarının acısıyla ilgilidir ve bir yetişkin ilişkisinde gerçekçi bir şekilde ve tam olarak tatmin edilemez. Bu nedenle bu kişiler adeta bir aşk oburu haline gelirler.
DUYGUSAL AÇLIK MI, AŞK MI?
Aşk oburları, çocukluk dönemindeki gelişim sürecinde karşılanmamış duygusal ihtiyaçlar nedeniyle içlerinde sürekli bir şeylerin eksik olduğu duygusunu yaşarlar. Duygusal açlık duyguları derinlerdeki donuk ama güçlü bir ağrı gibidir. Bu ağrılı hissi ortadan kaldırmak için kendilerini sık sık başkalarından yakınlık ve sevgi ararken bulurlar. Duygusal açlığı olan kişinin kiminle olduğu umurunda değildir. Birinin ona herhangi bir ilgi göstermesi gerçeği, duygusal kara deliğini doldurmak için alması gereken şeydir ve onu mutlu eder. Bu nedenle, aralarında bir aşk ilişkisinin gerçekte inşa edilip edilmediğinin önemi yoktur. Âşık olduğunu sandığı kişiden tüm duygusal ihtiyaçlarını karşılaması, içindeki boşluğu doldurması ve eksik olan her şeyi telafi etmesini bekler. Oysa aşk, karşılıklı olarak vermek, büyütmek, beslemek demektir.
BİR AŞK OBURUNUN ÖĞÜNÜ OLMAYIN!
AŞK, ruhunuzun görünen kusurlarını görünmez kılarken, görünmeyen yeteneklerinizi görünür hale getirir. Bu nedenle aşık olmak dünyanın en güzel ve özel duygularından biridir ama birine çok çabuk aşık olmak, hayal kırıklığına uğramış duyguların ve parçalanmış hayallerin kasırgasıyla sonuçlanabilir. Sadece size âşık olmakla kalmayıp aynı zamanda sevgi dolu ve sağlıklı bir ilişki sunacak birine âşık olduğunuzdan emin olmak önemlidir. Gerçek aşk zaman alır ve onu bu kadar anlamlı kılan da budur. Aşk konusunda kurallar işlemez, gönül ferman dinlemez ama bir aşk oburunun öğünü olmayan sağlıklı bir ilişkinin aşamalarını şöyle sıralayabiliriz:
- Fiziksel çekim:Bu aşama tamamen içgüdüye dayanır. İlk kez karşılaştığınız biriyle o anda güçlü bir çekim duygusu hissedersiniz veya bir süredir tanıdığınız biri için aniden duygular geliştirebilirsiniz. Her iki durumda da bu kişinin dokunuşu, bakışları ya da gülümsemesi, kendinizi iyi hissettiren kimyasalları beyninize gönderir ve siz onunla daha fazla zaman geçirmek için karşı konulamaz bir arzu hissedersiniz.
- Birbirini tanıma:Sosyal etkileşimler ve paylaşılan etkinlikler yoluyla, bu kişiyi tanımaya başlarsınız. Onunla ilgili her şeyi merak eder ve öğrenmek istersiniz. Aynı şekilde kendinizi de ona tanıtmak istersiniz.
- Romantik idealeştirme:Bu aşamada sürekli onu düşünürsünüz, eksiklerini, hatalarını görmezsiniz ve onu gözünüzde yüceltebildiğiniz kadar yüceltirsiniz. Bunun sonucunda da onu olduğu gibi değil, olmasını istediğiniz gibi görme eğiliminizle idealize edersiniz.
- Güven ve bağlılık:Yavaş yavaş ilişkinizde taşlar yerine oturur, aranızda güven ve bağlılık oluşmaya başlar. Artık ilişkiniz size çılgınca duygular yerine, sakin ve tatmin olmuş hissettirir.
PEK AŞK NE ZAMAN BİTER?
Bir şeyi netleştirelim; kavuşunca AŞK BİTMEZ, alışınca AŞK bitmez, zamanla AŞK bitmez, cicim ayları geçince AŞK bitmez, evlenince AŞK bitmez, aynı evi paylaşınca AŞK bitmez, yaşlandıkça AŞK bitmez ama nezaketi kaybedince AŞK biter, özensiz davrandıkça AŞK biter, arkadaş kalamayınca AŞK biter, birlikte eğlenmeyi unutunca AŞK biter, sözünde durmadıkça AŞK biter, yalan söyleyince AŞK biter, saygı ve güven bitince AŞK biter, empati yapmayınca AŞK biter, ruhu değil bedenini sahiplendikçe AŞK biter, “Nasıl olsa benim” düşüncesiyle AŞK biter, ötekinin dilinde sevgi ve değer göstermedikçe AŞK biter, “Nasıl olsa gitmez, gidemez” deyince AŞK biter…