Romantik aşk efsanesine gönlü kaptırmak çok kolay ve eğlenceli görünüyor. Ancak buna rağmen yüzükler takıldıktan sonraki dönemin sancılı geçtiğinden yakınan çiftlerin sayısı her geçen gün artıyor. Pek çok çift Kayahan’ın şarkısında dediği gibi “Ben nerede yanlış yaptım!” diyor. Çünkü yakın ilişkilerin 4 evresi olan flört, nişanlılık, evlilik ve ebeveyn olma dönemleri birbirine karıştırılıyor, her dönemin gereklilikleri tam olarak bilinmiyor, aynı beklentilerle çiftler yollarına devam etmeye çalışıyorlar ve anlamlandırılamayan hayal kırıklıkları yaşayabiliyorlar.
Bu yazımla evliliklerde mutluluğu yakalayabilmenin en önemli şartlarından biri olan, her dönemin birbirinden farklı ve ayrı bir güzelliği olduğunun benimsenmesi fikrine dikkat çekmek istiyorum.
FLÖRT DÖNEMİ
Külkedisi ve Yakışıklı Prens masalında olduğu gibi, bulutlar üzerinde yaşanılan yoğun bir aşk gibidir flört dönemi. Aslında ne kadın kendisidir ne de erkek! Birbirlerini tanımaya çalıştıkları, ortak noktalarını keyfettikleri bu dönemde her iki cinste karşılıklı olarak kandırmaya çalışır önce kendilerini sonra birbirlerini! Olayın doğası gereği yapılması şart koşulmuş bir eylemmiş gibi, köprüyü geçinceye kadar devam eden bu yalan dolanın içinde sır olup gidiyor aşk… Beklentilerin yansıtılmadığı bu dönemin süresi ne kadar uzun olursa olsun, fırsatlardan yararlanılmadığı sürece, sağlıklı bir ilişki elde edilmesi oldukça zor görünüyor. Bu nedenle, ilk izlenimin verildiği, ilk bakışların, ilk dokunuşların ve ilk adımların atıldığı bu dönemde, geleceğe atıfta bulunabilmek adına net olunması gerekiyor. Çiftin bunu başarabilmesi için kendileriyle barışık olmaları, ilişkilerindeki rollerini bilmeleri, ortak noktaları keşfetmeleri, ‘savaşma seviş’ fikrini benimsemeleri, ilişkinin niteliğine önem vermeleri ve olumlu ya da olumsuz iletişim kurmaktan asla kaçınmamaları, bu süreçte önemli bir yer tutuyor.
NİŞANLILIK DÖNEMİ
Nişanlılık dönemine çift, aileler ve toplum remi anlamlar yükler ve bu durum çiftin üzerinde baskı oluşturur. Aşklarını taze tutabilmek için evlilik kararı alan çiftlerin, kültürümüz gereği birbirlerini çok daha iyi tanıyabilmek adına nişanlılık dönemine tabi tutulması, bir takım problemlerin doğmasına neden olabiliyor. Psikolojik olarak, rahat bir dönemden, kontrol ve baskının yoğun bir şekilde hissedildiği bir döneme girmek, çiftin karamsarlığa düşmesine, karamsarlıkla birlikte ilişkilerindeki rolleri karıştırılmalarına, beklentilerinin artmasına, hâkimiyet duygusunun gelişmesine ve bitmek bilmeyen soru işaretleriyle dolu tartışmalara neden olabiliyor. Kılıç kalkan kuşanıp savaşa gitmektense, çiftin birbirinin bedenini tanıması, duygularını geliştirmesi, dokunuşlarının ve öpüşmelerinin sıklığını artırması ve cinsellik üzerine konuşulmaları, bu süreçte çok daha yararlı olabiliyor.
EVLİLİK DÖNEMİ
Evlendikten kısa bir süre sonra, ‘Biz birbirimiz için yaratılmışız!’ sözleri zamanla anlamını yitirebiliyor. Evliliğin yolunda gitmesi için toplum kalıplarının dışına çıkmak gerekiyor. Evlilik ilişkisi; sevgi, saygı, paylaşma ve hoşgörü ile yürütülürse mutluluğun, başarı ile yürütülemez ise de mutsuzluğun başlıca kaynaklarından biri olabiliyor. Sabır, sadakat, koşulsuz sevmek, samimiyet, tutku ve saygı olursa, mutlu bir birliktelik ve sağlıklı bir seks hayatı olabiliyor. Birlikte duş alarak, birlikte aynı yatakta uyuyarak, birlikte baş başa sohbet ederek, sevişip, düzenli seks yaparak birbirlerine olan tutkularını ifade eden çiftler, evliliklerinde karşılaştıkları sorunlara ve tartışmalara pembe gözlükle bakabiliyorlar, sorunlarını yumuşatabiliyorlar ve zamanla çözebiliyorlar. Ancak birbirlerine olan tutkularını ifade edemeyen ya da saklamayı tercih eden, birlikte duş almayan, birlikte yatıp uyumayan, her defasında partnerlerini cinsellikle cezalandıran, baş başa sohbet etmeyen çiftler ise evliliklerinde karşılaştıkları sorunlara ve tartışmalara siyah gözlükle bakıyorlar, sorunları sertleştiriyorlar ve zamanla kendilerini mutsuzluğa mahkûm edebiliyorlar.
EBEVEYN DÖNEMİ
Çift anne-baba olduğunda işler çok daha farklı bir boyuta geçiyor. Bu dönemde çocuk sahibi olmak çiftin tüm ilişki dinamiğini değiştirebiliyor. Sadece ikili ilişkilerde değil çiftler artık her konuda yani uyku, yemek, evdeki kalabalık, sosyal roller, sorumluluklar, cinsel yaşam, beklentiler, akraba ilişkileri gibi konularda değişim yaşıyorlar ve buna adapte olmakta zorluk çekiyorlar. Bu dönemin sağlıklı bir şekilde atlatılması için öncelikle erkeğin çocuğun kadının dünyasında yarattığı değişimi algılaması gerekiyor. Çünkü burada en büyük değişimi anne yaşıyor. Bunun dışında, çocuğun çifttin her ikisinin de çocuğu olduğunun benimsenmesi, iletişimin kesilmemesi, çiftin birbirini desteklemeye devam etmesi, sevgiyi göstermenin en etkili yolu olan dokunmaktan ve öpüşmekten uzaklaşmaması ve yeni hayatlarıyla ilgili değişimleri ya da sıkıntıları mutlaka açık bir dille konuşmaları gerekiyor. Unutmayın kadınlar hamilelik döneninden başlayarak anne oluyorlar, erkeğin ise baba olabilmesi için emek harcaması, uykusuz kalması, çocuğun bakımıyla ilgilenmesi gerekiyor. Erkekler emek harcadığında zamanla babalığı hissedebiliyorlar. Bu nedenle kadınların çocuğu tek başlarına sahiplenmemeleri, onun sorumluluklarını ve bakımını kocalarıyla paylaşmaları çok önemli bir ayrıntı olarak karşımıza çıkıyor.