Kadın cinselliği üzerinde büyük bir baskı yaratan “bekâret” kavramı, günümüzde hala toplumumuzun önde gelen tabularından biri olmaya devam ediyor. Asırlardır süre gelen kadın odaklı cinsel mitlerde öne sürülen “kadının sürekli olarak vajinasını koruması gerektiği inancı” gençler (13–29 yaş aralığı) üzerine yapılan psikolojik baskıyı bir hayli artırıyor. İlkel zamanlardan kalma bir inanış olan ve abartılı bir şekilde önemsenen kızlık zarının bekâretin simgesi olarak görülmesi yerine, ebeveynler tarafından kız çocuklarının ruh ve beden sağlığı açısından cinsellik hakkında bilgilendirmesi çok daha fazla önem taşıyor.
BEKÂRET İKİ BACAK ARASINDA DEĞİL, BEYİNDE…
Ülkemizde, kişinin daha önce herhangi bir cinsel ilişki, sevişme, karşı cinsle temas, dokunma, oral ve anal yolla yaşanan birliktelikler yaşamamış olmasına bekâret deniliyor. Mitolojide bekâret, saflığı ve insanın kendini dizginlemesini temsil ediyor, Athena, Artemis ve Hestia hep bakire Tanrılar olarak biliniyor. Ceninin anne karnında büyürken gelişen “kızlık zarı” ise vajina girişinde bulunan, regl dönemlerinde kanın dışarı akabilmesi için doğuştan delik olan ve vajina girişini kapatmayan çok ince bir doku… Nadiren hiç olmayabiliyor, ömür boyu tamamen veya kalıntılar şeklinde kalabiliyor. Fakat çoğu zaman kızlık zarının mevcudiyeti ya da yokluğu bir kızın bakire olduğunun göstergesi olmuyor. Çünkü kızlık zarı çeşitlerinden biri olan anüler hymen (halka halinde kızlık zarı), vajina girişinde olup ortasındaki delik geniş ya da esnek yapıda olabiliyor ve toplumumuzda en çok rastlanan kızlık zarı da bu… Dolayısıyla, herhangi bir cinsel birliktelik yaşamayan yani bakire olan pek çok kızın kızlık zarının olması ya da olmaması bekâretin kesin kanıtı olmuyor. Çünkü bekâret iki bacak arasında değil, beyinde…
KIZLIK ZARI HER ZAMAN KANAMAZ…
Kadınlar için ilk cinsel ilişki deneyimi çok önemli… Anatomik bir bariyer olarak görülen kızlık zarının aşılma zorunluluğu nedeniyle kanama ve beraberinde ağrının yaşanacağı iddiası klasik ve kabul görmüş bir inanç… Ama bu inanç çoğu zaman yanlış ve eksik… Yıllarca insanlar korkutuldu ve aldatıldı… Bu nedenle korku fenomenine sokulan binlerce çift; hazırlıksız ve uygun olmayan koşullarda ilk deneyimleri yaşamak ve kalıcı psikolojik etkilerle bir ömür mücadele etmek zorunda bırakılıyor. Çünkü kızlık zarı halka yanlış anlatılıyor ve insanlar yanlış beklentilere itiliyor. Çok nadir olarak anormal bir kızlık zarı olabiliyor ama genellikle kızlık zarları normal oluyor. Toplum kızlık zarının kanayacağına inandığı ve kendisini kan görmeye şartlandırıldığı için ilk gece kanamaları gerçekleşiyor. İlk cinsel birliktelik sırasında, ideal şartlar altında kızlık zarı zarar görmüyor, esniyor ve hafifçe açılıyor. Bu bekâretin sonlanması veya bozulması olarak değerlendiriliyor. Normal bir kızlık (anatomik olarak herhangi bir anormalliği olmayan), normal şartlar altında (kadın sulanmış, istekli ve erkek aceleci değilse), ilk cinsel birliktelik sırasında, açılırken ağrı ve acı yapmıyor, kanamıyor, yırtılmıyor, delinmiyor, patlamıyor. Çünkü kızlık zarı doğuştan esnek ve delik… Bunun kanıtı kadının adet görmesi… Kadın ilk cinsel birliktelik sırasında kendini ne kadar kasarsa, ne kadar çok kuruluğu olursa, erkek ne kadar çok acele ederse, normalde olmaması gereken, kanama, ağrı ve acı o kadar artıyor. Kanama ve acı olmaması için, erkeğin acele etmemesi, partnerinin duygularını ve bedenini uzun uzun okşaması, kadın kendisini kasmaması ve ıslanmanın olduğunda cinsel ilişkiye girilmesi gerekiyor.
BEKÂRETİN ÖNEMİNİ ABARTMAK PSİKOLOJİK SORUNLARA NEDEN OLUYOR!
Toplumumuzda ve benzer geleneklere sahip olan toplumlarda bekâret kavramı bir hayli önem taşıyor. Hal böyle olunca, erkekler ergenlik çağından itibaren cinsel yaşama adım atmaları için teşvik edilirken, kadınlar cinsel anlamda baskılanmaya ve bekâretin evlenene kadar korunması gerektiğine dair psikolojik baskıya maruz kalıyor. Bu baskılara rağmen bekâretini yitiren genç kızlarda şok, üzüntü, öfke, suçluluk, suçlama, kaygı, endişe, korku, yalnızlık, yorgunluk, çaresizlik, uyuşma, isteksizlik, umutsuzluk, özgür hissetmeme, suçluluk, günahkârlık ve pişmanlık duyguları ortaya çıkabiliyor. Midede boşluk duygusu, kalpte ve boğazda sıkışma, gürültüye karşı duyarlılık, kendini hissetmeme, nefeste darlık, zayıflık hissetme, ağız kuruluğu gibi fiziksel belirtiler görülebiliyor. İnanamama, düşüncelerde dağınıklık veya karışıklık, çarpık veya hatalı düşünceler, dikkat dağınıklığı, unutma, rahatsız edici düşünce veya rüyalar gibi düşünsel sorunlar yaşanabiliyor. Uyku ve yeme bozuklukları, dikkatsiz veya takıntılı davranma, alkol ya da başka bir madde kullanma, sosyal çevreden ve bekâreti hatırlatan uyaranlardan kaçma veya bekâreti geri getirme (kızlık zarını diktirme) gibi davranışsal durumlar ortaya çıkabiliyor. Tüm bu duygusal, düşünsel ve davranışsal tepkiler genç kadınların psikolojisini bozuyor. Bekâret kaybının ardından kısa bir yas tutma dönemi olabiliyor. Bu yas saflık ve masumiyetin kaybedilmesinin yarattığı kedere verilen bir tepki oluyor ve şiddeti kişiden kişiye bağlı olarak değişebiliyor. Ancak bekâretini kaybeden genç kadınların çoğu, karşılaştıkları acıyı yenme konusunda öfke, korku, kendini suçlama, bunaltı, sıkıntı yaşıyorlar. Bu sürece yas tutmak deniyor. Her kadının yas tutması şekil olarak, şiddet olarak, içerik olarak farklı olabiliyor ama sürecin tamamlanması ve dengenin yeniden kurulması için yas tutmak gerekiyor. Çünkü yas tutma normal bir süreç… Bu süreç doğal olarak yaşandığında, kişi bekâret kaybıyla sağlıklı bir şekilde baş ediyor, güçleniyor ve bekâret kaybını yaşamının parçası haline getirebiliyor. Bu saflığın ve masumiyetin kaybı anlamına gelmiyor, bekâret kaybını ve bununla ilgili hisleri kabullenmek ve böylece her şeye rağmen yaşamı sürdürmek anlamına geliyor. Yas tutma süreci normal ve doğal olsa da oldukça zor bir süreç ve kabullenmek için doğru bilgilere, zamana, cesarete ve desteğe gereksinim duyuluyor.
BEKÂRET TABUSU ÖLÜMLERE BİLE NEDEN OLABİLİYOR…
Doğuştan gelen cinsel dürtüler erkeklerde olduğu gibi kadınlarda da mevcut… Fakat toplumumuz cinselliği yaşayan kadına hoş bakmadığı için özellikle genç kızlar, cinsellikle ilgili yaşadıkları deneyimleri ebeveynlerinden ve sosyal çevrelerindeki kişilerden saklamayı seçiyor. Bunun sonucunda psikolojik sorunların baş göstermesi kaçınılmaz bir hal alabiliyor. Özellikle genç yaşta bekâretini kaybeden kadınlarda sıkça görülen psikolojik sorunların başında “suçluluk duygusu” geliyor. Bunu erkekler tarafından beğenilmeme, evlenememe korkusu ve adet döngüsünün bozulacağından yani adet gün ve miktarındaki artışın aileler tarafından fark edilebileceğinden dolayı yaşanan endişe takip ediyor. Özellikle bu endişeden dolayı, herhangi bir kadınsal hastalığın baş gösterdiğinde, bu aile ile paylaşılmıyor ve ileriki dönemlerde daha ciddi sorunların yaşanmasına neden olabiliyor. Bunların dışında, erken yaşta bekâretini kaybeden gençlerde kirlenme psikolojisi oluşabiliyor. Özellikle erkek arkadaşı kaybetmeyi göze alamama durumunda yaşanılan cinsel ilişkilerde kirlenme duygusu daha çok görülüyor. Ayrıca, cinsellikle ilgili doğru bilgiler öğrenilmeden yaşanılan cinsel ilişkilerde, çok yanlış bir şekilde vajinadan kesinlikle kan gelmesi bekleniyor ve bazen beklenen kanama gerçekleşmediği için psikolojik travmaya neden olabiliyor. Yaşanan psikolojik travmalar orgazm olamama, disparoni (ağrılı cinsel ilişki), cinsel isteksizlik gibi kadın cinsel işlev bozukluklarına zemin hazırlıyor ve bekâret tabusu ölümlere bile neden olabiliyor.
DOĞRU BİLGİ DOĞRU ZAMANDA DOĞRU CİNSELLİK DEMEK!
Çok merak edilmesine rağmen yasaklanan, çok konuşulmasına rağmen bilimsel gerçekleri konuşulmayan, çok bilindiği iddia edilmesine rağmen çok az şey bilinen, çok abartılmasına rağmen utanılan bir konu olan cinsellik, ülkemizde hala bir tabu olma özelliğini sürdürüyor. Cinsellik ve cinsel yaşam hakkında gençlerin eğitilmesi için öncelikle günümüze kadar gelmiş cinsel mitlerin (doğru bilinen yanlışlar, hurafeler) ve tabuların yıkılması gerekiyor. Bunun dışında, ebeveynlerin ve eğitim kurumlarının gençlere cinsellik hakkında doğru bilgiler aksettirmesi gerekiyor. Ayrıca cinsel yaşamın getirdiği sorumlulukların taşınabileceğine inanıldığında cinsel birlikteliklerin doğru ve uygun olduğu bilincinin aşılanması önem taşıyor.