Terapi odası danışanların (hastaların) tüm duygularını ve düşüncelerini özgürce dile getirebildiği çok özel ve güvenli bir ortamdır. Biz terapistler “Burası şu an ve şimdi sizin için dünyanın en güvenli yeri” ifadesini sık kullanırız; gerçekten de öyledir. Çünkü terapi ortamı danışanların duygularını inkâr etmediği, bastırmadığı veya onlardan utanmadığı bir sır odasıdır.
Kişinin ruh halinde içsel ve çevresel faktörlerin etkileşiminden doğan kompleks bir psikofizyolojik değişim olan duygu, kişiye özgü sağlık duyusunu belirleyen temel faktördür ve insanın günlük yaşamında merkezi bir role sahiptir. Farkına varılan bir hissin kuvvetlenerek, bilinçte ve bedende genel bir uyarılmışlık hali oluşturması olarak tanımlanan duygularımızı, pozitif (veya olumlu) ve negatif (veya olumsuz) duygular olarak iki boyutta değerlendirebiliriz. Heyecan, mutluluk, neşe, iyimserlik gibi duygular "pozitif"; keder, üzüntü, korku, kızgınlık, öfke, şiddet, kıskançlık gibi duygularsa "negatif" olarak tanımlanabilir. Terapi sürecinde ilerleme kaydederken danışan, terapistin desteğiyle negatif duyguları üzerinde çalışır; onları söze döker ve zamanla çözümler. Negatif duygular, yoğunluk olarak arttıkları taktirde entelektüel zekayı bloke ederek, herkese ve her şeye karşı isteksizlik, sevme ve üretme kapasitesinde azalma, verimsizlik, konsantrasyon kayıpları, odaklanamama, algı bozuklukları gibi ruhsal ve bedensel sorunlar yaratarak kişinin performansını ve hayat kalitesini olumsuz etkiler. Burada önemli olan, danışanın duygularının bir bilgi kaynağı, hem de önemli bir bilgi kaynağı olduğunu anlamasıdır. Öte yandan duygular, danışanın sahip olduğu tek bilgi kaynağı değildir; geçmiş yaşam deneyimlerinden, inandığı ve uğruna mücadele ettiği değer yargılarından, geleceğe dair hedeflerinden de bilgi elde edebilir. Duygular nasıl olursa olsun kişi özgür bir insan olarak nasıl davranacağına, dünyayı nasıl yaşayacağına her zaman kendi seçimleriyle karar verebilir. Kişi herhangi bir konuda karar vermeye çalıştığında atacağı adımları belirlerken sadece duygusal bilgilerini değil, tüm bilgileri hesaba katmalıdır. Kişi duygularını inkar edip, küçümsemek yerine kabul ettiğinde ve kendini özgür hissettiğinde, duygularının ona verdiği bilgileri dinleyip, sağlıklı bir şekilde değerlendirdiğinde, duygusal enerjisini uygun ve yapıcı bir şekilde yönlendirdiğinde, "Benim duygu dünyam"deyip tüm duygularını sahiplendiğinde; kendi duyguları konusunda farkındalığa sahip bir kişi olarak hem iş yaşamında hem de özel yaşamında daha huzurlu, mutlu ve başarılı olabilir.
DUYGULARIN DÜŞÜNCE VE DAVRANIŞLARDAN FARKI…
Duygular birer habercidir, insanın iyi veya kötü hissetmesine neden olurlar. Ancak tıpkı davranışlar gibi kesinlikle insanı iyi veya kötü yapmazlar. Kötü bir davranış sergilemek veya kötü bir duygu hissetmek o kişiyi kötü bir insan yapmaz; yapılan davranış kötüdür, hissedilen duygu kötüdür, o kadar… Düşünceler, duygu değildir ama duyguların öncülleridir. Kişiye uygun gelen ve o an için o koşullarda doğru olarak kabul ettiği ya da karşı çıktığı düşünceler vardır. Yani düşüncelerin doğruluğu veya yanlışlığı tartışılabilir ama duygular söz konusu olduğunda bunu yapmak doğru olmaz. Çünkü duyguların doğrusu yanlışı yoktur. Duygular kişiseldir ve o durumu yaşayan kişiye aittir. Sonuçta bir duygunun neden hissedildiği değil, o duyguyla neler yapıldığı ve nasıl davranıldığı önemlidir. Duyguları, davranış gibi algılamak da sık yapılan bir yanlıştır. Kişi bir davranışı yapmayı ya da yapmamayı seçebilir ama bir duyguyu hissetmeyi ya da hissetmemeyi seçemez. Çünkü duygular düşüncelerin bir ürünüdür; bir kişiyle, bir olayla ilgili düşüncelerin bir sonucudur. Pek çok insan duygularını anlamak, ne anlama geldiklerini düşünmek, geçmişteki hatıralarıyla, şu an ve şimdi yaşadıklarıyla bağlantılarını kurmak ve kendisine nasıl yardımcı olacaklarıyla ilgilenmek yerine, olumsuz duyguların neden olabileceği davranışlardan ürker ve o davranışlara yol açabilecek duyguları yok saymayı tercih ederek o davranışlarda bulunmamak için duygularını bastırmaya çalışır. Ancak bunu yaptıkça da kendisini kaybeder, kendi benliğine yabancılaşır.
DÜŞÜNCELER DUYGULARA YOL AÇAR…
Karşılaştırmalar yapma, ayırma, birleştirme ve şekilleri kavrama yetisine "düşünme", bunların sonucunda ulaşılan sonuca da "düşünce" denir. Ruhun kendine yönelerek kendi işlemleri hakkında bilgi edinmesi olan "düşünme", var olmaktır, yargılamaktır. "Duygu" ise, insanın mutlu, kederli, öfkeli, coşkulu ya da korku içinde olması gibi, bir durum içindeyken hissettiklerini anlatan bir sözcüktür. Her duygu, bir düşünceden kaynaklanır. Duygular vücutta çeşitli değişikliklere yol açar. Örneğin, korku ve kaygı, mide kasılmalarına; üzüntü, boğazın düğümlenmesine; öfke, yüzün kızarmasına neden olabilir. Duygular vücutta gözle görülür değişimlere de yol açarlar; kol, bacak ya da beden kaslarının gerilmesi gibi… Duygular insanlara yardım edecek gizli bir güce sahiptir. İnsanları birbirine bağlama gücü olan duygular, iyi seçimler yapmanın, doğru kararlar almanın ve beden dilinin şekillenmesinin temelidir. Beden dili duyguları yansıtır; diğer insanlarla iletişim kurarak onlara neye ihtiyaç duyulduğunu söyler. Bunun için insanların kendilerinin ve çevrelerindeki insanların sahip olduğu duyguları tanıması ve yönetebilmesi gereklidir. İnsan ne düşünürse öyle hisseder ve nasıl hissediyorsa da öyle düşünür. Zihin ve beden bir döngü içinde birbirini etkiler. Özetle bir olay hakkındaki düşünceler, duygulara, duygular bedensel değişikliklere, bedensel değişiklikler de eylemlere (davranış), söylemlere (sözler) ve seçimlere neden olur. Ve insan eylemlerinin, söylemlerinin ve seçimlerinin sorumluluğunu aldıkça olgunlaşır, ruhu huzur bulur.
DÜŞÜNCE SOĞUKTUR, DUYGU SICAKTIR…
Bir duyguyu yaşamak bir durum içerisinde olmayı gerektirir. Örneğin, her insan zaman zaman ölümü düşünür, sözünü eder ama bunun genellikle bir anlamı olmaz. Kişi sevdiği bir yakınını kaybettiğinde ölümü gerçekten hisseder. Bu nedenle düşünce soğuktur, duygu sıcaktır. Mesela aşk üzerine binlerce şarkı söylenir, binlerce kitap yazılır ama yine de kişi aşkın ne anlama geldiğini tam olarak hissedemez. Bir gün aşık olduğunda dünyası sarsılır, iliklerine kadar hisseder, aşkın kendisi olur. Aynı şekilde insan güllerle ilgili yazılmış binlerce şiir okuyabilir ama gülü koklayana kadar gülün kokusunu alamaz.