Duyular, insanların cinsel tepkilerinde çok önemli bir rol oynar. Bunların başında da koku gelir. Koku duyusu güçlü bir cinsel iletişim mekanizmasıdır. Koku, bir grup molekül tarafından burnun koku alma zarının duyusal olarak uyarılmasıdır. Beyinde kokuların işlendiği alan limbik sistemin bir parçasıdır. “Duygusal beyin” olarak bilinen limbik sistem aynı zamanda da cinsel düşünce ve arzuların üretildiği alandır. Bu nedenle de cinsellik ve koku arasında güçlü bir bağ vardır ve bu bağ birbirinden güzel çeşitlilikteki parfümlerden ziyade insanların kendine has kokuları ile oluşur. Her insanın genetik olarak belirlenmiş, kendine özgü bir kokusu vardır. Bu kokunun insan biyolojisi ile ilişkisi çeşitli şekillerde cinsel çekiciliği etkiler.
FEROMONLARIN CAZİBESİ
“Feromonlar”, vücut tarafından üretilen, vücut kokusu yoluyla yayılan ve kişiler arası çekime önemli ölçüde katkıda bulunan kimyasal sinyallerdir. Feromonlar bazı yönlerden hormonlara benzerler, ancak aynı zamanda önemli farklılıklar da gösterirler. Hormonlar, iç düzenleme için endokrin bezleri tarafından bireyin kan dolaşımına salgılanan kimyasal haberciler iken, feromonlar, bireyler arasındaki iletişim için vücut dışına koku yoluyla gönderilen sinyalleridir. Bir koku uyarısı gibi bilinçli olarak algılanmazlar ama duygusal tepkileri etkilerler. Bununla da kalmaz ve feromonlar, potansiyel bir eşin genetik kalitesi, sağlığı ve üreme başarısı hakkında önemli ipuçları sağlarlar. Evrimsel bir bakış açısından, feromonlar bize kiminle çiftleşmemiz gerektiğini söyler. Kulağa pek romantik gelmiyor ama feromonlar temelde biyolojik çekiciliği ve ardından cinsel çekiciliği besleyen kimyasallardır. Bununla birlikte, 20. yüzyıldaki hijyen devriminden ve kişisel bakım endüstrisinin yükselişinden bu yana şirketler, cinsel çekiciliğin özü olarak tüketicilere deodorantlar, parfümler ve kolonyalar satıyorlar. Ancak araştırmacılar, mükemmel eşi bulma arayışımızı ilerletmek yerine, bu tür ürünlerin gerçek kokumuzu maskeleyerek ve beklentilerin uyumluluğu değerlendirmesini zorlaştırarak aslında onu raydan çıkarabileceğini söylüyor.
İNSANLAR EŞLERİNİ SEÇMEK İÇİN VÜCUT KOKUSUNDA SAKLI GENETİK BİLGİYİ Mİ KULLANIYOR?
İnsanlar birçok olası nedenden dolayı cinsel aktiviteye girerler. Cinsel aktivitenin birincil amacı evrimseldir ve üremeyi sağlamak içindir. Bu amaç tüm canlılarda olduğu gibi genetik kodlarla nesillerden nesillere taşınır. Ana doku uyumluluk kompleksi (MHC), bağışıklık sisteminin önemli bir genetik bileşenidir. Balıklar, kuşlar ve memeliler, koku ipuçlarını kullanarak belirledikleri kendi genetik MHC koduna kıyasla farklı genetik MHC koduna sahip eşleri tercih ederler. Bu tercih, yavrularda yüksek MHC çeşitliliği şansını artırarak, çeşitli patojenlere karşı gelişmiş dayanıklılığa yol açar. MHC’nin insan versiyonu olan insan lökosit antijeni (HLA) sistemi, bağışıklık sisteminin düzenlenmesinden sorumlu hücre yüzeyi proteinlerini kodlayan bir gen kompleksidir. İnsanlar, vücut kokuları yoluyla HLA özellikleri hakkında bilgi verirler. Elbette bu haberleşmeyi feromonlar sağlar. Vücut kokusu, bağışıklık sisteminin dışsal bir tezahürüdür ve çekici olduğunu düşündüğümüz kokular, genetik olarak bizimle en uyumlu insanlardan gelir. Belirsiz bir şekilde cinsel kimya dediğimiz şeylerin çoğu, muhtemelen bu kokuya dayalı uyumluluğun doğrudan bir sonucudur. Cinsel partnerimiz genetik olarak ne kadar farklıysa, çocukların çekinik genetik bozukluklara sahip olma olasılığı o kadar düşük olacaktır. Ayrıca iki farklı gen grubuna sahip olmak, bağışıklık sistemimizin daha fazla patojenle savaşmasına yardımcı olur, bu da HLA eş tercihlerine neden dâhil olduğunu açıklar. “Zıt kutuplar birbirini çeker” sözü de buradan geliyor olabilir. HLA, adeta bir genetik çöpçatanlık yaparak eş seçimi ve cinsel tatmini etkiler. Genetik açıdan bakıldığında, farklı HLA profiline sahip biriyle çocuk sahibi olmak bir avantajdır. Evrimsel olarak seks, iyi bir eş seçmek ve dolayısıyla yavrularınız için daha iyi bir gelecek seçmek demektir.
TEN UYUMU MU, GEN UYUMU MU?
Cinsel çekim, hayatın en büyük gizemlerinden biri olmaya devam ederken, duyusal hislerin, özellikle kokunun, duygusal tepkilerimize rehberlik ettiği gerçeği, cinsel çekimde ten uyumunun öneminin altını çizer. “Cinsel kimya” cinsel etkileşimin temelini oluşturur. Öte yandan insan gibi karmaşık bir sistemin her özelliğinde genetik faktörlerin güçlü etkisi, cinsel çekim ve eş seçiminde de devrededir. Partnerimizi farkında olmadan çekici bir yüze, karizmaya veya zekâya göre seçtiğimizi düşünsek de, sağlıklı üreme için içgüdülerimiz ve bilinçaltı ihtiyaçlarımızın kodlandığı genlerimiz tarafından yönlendirildiğimiz gerçeği de ortadadır.