Kadında cinsel ağrı bozuklukları olan “vajinismus” ve “disparoni” DSM 5’te “Genitopelvik Ağrı ve Penetrasyon Bozukluğu” olarak tek bir cinsel işlev bozukluğu olarak tanımlanmıştır. Ülkemizde cinsel tedavi için başvuran her on kadından birinin yaşadığı genitopelvik ağrı ve penetrasyon bozukluğu, genel anlamda seks yapma korkusu ve kaygısıdır. Aslında yaşanan, kadın bedeninin ve ruhunun penis-vajina birlikteliğini içeren cinselliği reddetmesidir. Kasılma, vajinal açıklığı daraltarak cinsel ilişkinin ağrılı olmasına ya da imkânsız gibi algılanmasına yol açar. Bu kasılmalar gerçek bir cinsel ilişki girişiminde olduğu gibi, yalnızca temas aşamasında bu girişimin yalnızca hayal edilmesiyle bile ortaya çıkabilir.
Genitopelvik ağrı ve penetrasyon bozukluğu, stres, kaygı ve korku nedeniyle ortaya çıkan bir tür korunma refleksidir. Strese, kaygıya ve korkuya yol açan faktör, penis-vajina birleşmesidir. “Ya acırsa” korkusuyla istemsiz bir şekilde, yani kadının kontrolü dışında ortaya çıkan kasılmalar, cinsel ilişkinin gerçekleşmesine izin vermemek için bilinçdışından kaynaklanan vajinal bir refleks, aynı zamanda da ilkel ve bedensel bir korku refleksidir. Bu refleks bazen bir dokunuşla, bazen birleşme düşüncesinin akla gelmesiyle, bazen geçmişteki travmatik deneyimlerin hatırlanmasıyla, bazen penis, tampon, hatta kadının kendisinin parmağı gibi başka bir nesnenin vajinaya yaklaşmasıyla veya bazen eşin cinsel ilişki için pozisyon almasıyla bile tetiklenebilir. Bu durum bir kez yaşandıktan sonra, şartlı refleks haline gelip yerleşerek her cinsel birleşme denemesi veya düşüncesinde kendiliğinden ortaya çıkar. Kadın, engellemeye çalışsa bile artık bu refleksi kontrol etmesi elinde değildir. Bunun yanı sıra cinsel ilişkide kadının içine alan, erkeğin “içe giren ve kontrol eden” olarak düşünülmesi kadının kontrolsüzlük duygusunu daha da arttırır. Cinsel ilişkide kontrolün kendinde olmadığı düşüncesi kadının korkusunu ve zarar göreceği endişesini en üst düzeye çıkarır. Aynı duygusal durum jinekolojik muayene gibi cinsel olmayan temaslarda da geçerlidir. Çünkü muayene sırasında kontrol doktorun elindedir. Bu nedenle genitopelvik ağrı ve penetrasyon bozukluğu yaşayan kadınlar jinekolojik muayene olmaktan da çekinirler.
Genitopelvik ağrı ve penetrasyon bozukluğunun en temel belirtisi o an geldiğinde kadının panik atağa benzer bir durum yaşamasıdır. Kadın kasılarak bacaklarını kapatır, partnerini iter, yoğun korku ve kaygı duyar. Bilinci açık olsa da kontrolünü yitirir, kontrol bilinçdışının eline geçer, bilinçdışı tarafından negatif bir hipnoz transı haline getirilir. Bu bilinç kaybı sırasında bazı kişilerde bayılma da olabilir. Her yeni deneme öncekilerin etkisiyle daha fazla acılı ve zor olur. Sonunda bu durum içinden çıkılmaz bir kısırdöngüye dönüşür ve “beyinismus” adını verdiğimiz bir tablo ortaya çıkar. Genitopelvik ağrı ve penetrasyon bozukluğunda duyulan kaygılar ve korkular somut gerçeklere dayanmaz, sonradan öğrenilmiş yanlış deneyimlerle pekiştirilmiş duygu ve düşüncelerdir. Gerçekçi olmayan bu korkular ve bilinçdışından köken alan kaygılar cinsel terapide yeniden öğrenme yoluyla ortadan kaldırılabilir.
ENDOMETRİOZİS İLE CİNSEL SORUNLARIN İLİŞKİSİ
Cinsellik, psikolojik, biyolojik ve sosyal faktörlerin etkili olduğu karmaşık bir olgudur. Cinsel işlev, sağlığın ve yaşam kalitesinin önemli bir yönüdür. Endometriozis, cinsel işlev alanlarını ve cinsel ilişki kalitesini olumsuz etkileyen bir hastalıktır. Endometriozisin cinsel istek, cinsel uyarılma, orgazm ve cinsel doyumu etkileyerek cinsel işlev bozukluğuna neden olduğu bilinmektedir. Cinsel yanıt döngüsünde, tekrarlayan acı verici deneyimler ve doyuma ulaşamama, cinsel istekte azalma ve cinsel ilişkiden kaçınmaya yol açmaktadır.
Endometriozisin yol açtığı koital ağrı ve cinsel işlev bozukluğu arasındaki ilişki, ağrı ve ağrı korkusu ile ilişkili tekrarlanan cinsel deneyimlerin sonucudur. Zaman içinde ağrının kronikleşmesi, uzun süreli hormonsal tedavi, geniş pelvis cerrahisi ve nüks riski, doğurganlık endişeleri, ağrının duygusal ve bilişsel gelişimini şiddetlendirerek cinsel işlevleri etkileyebilmektedir. Ayrıca, anksiyete, cinsel ilişkiye girme sırasında veya sonrasındaki suçluluk duygusu, sıkıntı hissi gibi psikolojik faktörler de cinsel işlevselliğe olumsuz etki yapmaktadır.
Endometrioziste cinsel işlev bozukluğu ile ilişkili spesifik biyolojik ve psikososyal değişkenler vardır. Disparoni, cinsel işlev bozukluğunun gelişiminde ilk adım olarak düşünülse de, ağrının şiddeti veya süresinin artması, doğurganlık endişeleri, tanısal gecikme ve tedaviden sonra semptomların tekrarlaması nedeniyle korku ve kaçınma gibi cinsel sorunları arttıran ek faktörler, cinsel sağlığın bozulmasına neden olur. Endometriozis hastaların çoğunda koital ağrı cinsel uyarılma ve istek bozukluğuna ve cinsel sıkıntıya yol açan korkudan kaçınma reaksiyonu yaratır. Cinsel ağrının biyopsikososyal değişkenleri, korkudan kaçınma modelinde kritik bir rol oynamaktadır. Benzer şekilde, kişilik özellikleri, baş etme stratejileri ve duygudurum/anksiyete bozuklukları koital ağrının cinsel işlev bozukluğuna evriminde çok önemlidir. Partnerin cinsel ağrı sorununa ilişkin algısı ve çiftin doğurganlık konusundaki endişeleri, cinsel isteksizlik ve cinsellikten kaçınma sorunlarını şiddetlendirebilir. Endometriozis ile depresyon, anksiyete ve artan stres gibi ruhsal rahatsızlıklar arasındaki ilişki yaygın olarak tanımlanmıştır. Hastalarda majör depresyon, depresyon bozuklukları ve anksiyete bozuklukları gelişmesi olasılığı yüksektir. Depresyon genellikle kronik hastalıkla ilişkilidir ve genel olarak cinsel işlev bozukluklarında artışa yol açar.
KRONİK PELVİK AĞRI
Kronik pelvik ağrı (KPA) kadınlar arasında en sık görülen medikal problemlerden birisidir. Göbek deliğinin altı ile leğen kemiği arasında 6 aydan daha uzun süren ağrı olarak tanımlanmaktadır. “Duygular”, “bedensel duyumlar”, “hisler” ve “bedensel semptomlar” arasında yakın bir ilişki vardır. Bu nedenle Kronik pelvik ağrı gibi psikosomatik fenomenler, travmatik aile mirasları, travmatik çocukluk mirasları ve yetişkinlik dönemine ait travmatik anıların bir tür tekrarıdır. Bu nedenle kadınların günlük hayatlarını ve genel anlamda kendilerini sağlıklı ve iyi hissetmelerini olumsuz yönde etkileyen kronik pelvik ağrı, “biyo-psiko-sosyal model” çerçevesinde anlaşılabilir, semptomatik rahatlama için tanı ve tedavide multidisipliner bir yaklaşımın esas olmalıdır. Çok etmenli bir zeminde ortaya çıkan kronik pelvik ağrıya en çok neden olan psikolojik ve psikiyatrik durumlar “bilinçdışı kefaret ödeme arzusu”, “cinsel istismara ve tecavüze uğrama”, utanç, suçluluk ve günahkârlık duygularına yol açan travmatik yaşantılar, çocuklukta cinsel ve fiziksel istismar öyküsü, çocuklukta ve ergenlik döneminde ensestiyöz ve homoseksüel deneyimler yaşama ve cinsel oyunlar, kronik somatizasyon ve histeri, aldatma ve aldatılma, cinsel işlev bozuklukları, cinsel yönelim ve cinsel kimlik karmaşasıdır.
Endometriozis, kronik pelvik ağrı ve diparoni sendromların tedavisinde psikiyatrik olarak “duloksetin”, “buspiron” ve afrodizyak olarak da “MsVenüs” şase kullanılabilir.