“Biyolojik cinsiyet” doğuştan belirlenir. Temelleri doğmadan önce atılan “cinsel kimlik”, erken çocukluk yaşlarında gelişir. Çoğu zaman ergenlik döneminde “cinsel yönelim” ortaya çıkar. Bu temel yapı üzerinde kişinin istemli bir tercih (seçim) şansı söz konusu değildir. Ancak bu yapının üzerine, cinsel bilgi ve deneyimlerle, ailesel, toplumsal, dini ve ahlaki kişisel değer yargıları eklenir. “Cinsel davranışlar” dış dünyadaki olanaklara göre belirlenir ve zamanla bir “cinsel eş seçimi” yapılır.
Bireylerin karşı cins veya cinsiyete, hem cins veya cinsiyete, her iki cinse veya birden fazla cinsiyete karşı romantik veya cinsel çekim hissetmeye yönlendiren kalıcı kişisel bir nitelik olan “cinsel yönelim” bireyde cinsel fantezi, duygu, istek ve davranışların belli bir cinsiyete çekimidir. Cinsel yönelim karşı cinse olduğunda “heteroseksüellik”, kendi cinsine dönük olduğunda “eşcinsellik”, her iki cinse dönük olduğunda “biseksüellik”, bir kişinin cinsel açıdan uyarılabilmesi için çocuklar, cansız nesneler, hayvanlar gibi alışılmadık nesneler, eylemler ya da durumları içeren tekrarlayıcı ve yoğun cinsel dürtü, fantezi ve davranışlara gereksinim duyması ile ortaya çıkan bozukluklardaki cinsel yönelime “parafilik cinsel yönelim”, romantik veya cinsel çekim eksikliği olduğunda “aseksüellik” adı verilir. Saydığım bu farklı cinsel yönelimlerin varlığı, insan ruhunun ve cinselliğinin zenginliğini gösteren çok özel bir durumdur. Bu yönelimlerin hangisine sahip olursa olsun, bireyin sağlıklı bir kişilik yapısı geliştirmesi, uyumlu ve tatmin edici kişilerarası ilişkilere sahip olması, sosyal ve mesleki işlev görmesi, cinsel ve duygusal derinlikli ilişkiler yaşayabilmesi mümkündür.
CİNSEL TERCİH VE CİNSEL YÖNELİM
“Cinsel tercih” terimi cinsel yönelim ile büyük ölçüde örtüşür, fakat genellikle psikolojik araştırmalarda ayırt edilir. Kendini biseksüel olarak tanımlayan bir kişi, örneğin, cinsel açıdan bir erkeği bir kadına tercih edebilir. Ayrıca cinsel tercih “gönüllü bir seçimi” de akıllara getirebilmektedir, ancak bilimsel konsensüs cinsel yönelimin bu anlamda bir tercih olmadığı yönündedir. Çünkü bir bireyin neden belirli bir cinsel yönelim geliştirdiğine dair bilim adamları arasında bir görüş birliği yoktur. Bununla beraber ruh sağlığı uzmanları cinsel yönelimin erken çocukluk deneyimlerinden ve ebeveynlerin yetiştirme tarzından etkilendiğini düşünmektedirler. Çünkü aynı cinsler arasındaki cinsel davranışlar ve ev ortamı veya ortak yaşam alanı hem erkekler hem de kadınlar için önemli olmaktadır.
Hem uluslararası hem de ulusal ruh sağlığı örgütlerince eşcinsel cinsel yönelim, heteroseksüel cinsel yönelim gibi sağlıklı bir durum olarak kabul edilmektedir. Çünkü cinsel yönelim, bireylerin tercihleri ile oluşan bir durum değildir. Cinsel yönelim kişinin hangi cinsiyete yönelik cinsel ve duygusal çekim duyduğuyla ilgili bir özelliktir. Eşcinsel cinsel yönelim, cinsel çekimin kişinin kendi cinsiyetinden olan kişilere yönelik olmasıdır. Örneğin, bir erkeğin cinsel olarak diğer erkeklere ilgi duyması, onlarla birlikte olmayı arzulaması, cinsel fantezilerinin bununla ilgili olması, bu yönde cinsel birliktelikler kurması, erkekleri sevip aşık olması, duygusal birlikteliklerini erkeklerle yaşaması eşcinsel cinsel yönelimi olduğu anlamına gelir ve eşcinsel cinsel yönelim, cinsel gelişim sürecinde çoğunlukla ergenlikte birey tarafından fark edilir. Bu nedenle “eşcinsel cinsel yönelim” bir tercih değildir, kişinin iradesinden bağımsızdır ama “eşcinsel bir yaşam sürmek” bir tercihtir.
CİNSEL YAŞAM TERCİHİ
Eşcinsel cinsel yönelimin nasıl geliştiği tam olarak bilinmemekle birlikte, çocukluk döneminde duygusal ve fiziksel şiddete maruz kalma, tacize ve tecavüze uğrama, çocuklukta karşı cinsle ilgili yaşanmış kötü deneyimler, ciddi aile sorunları içinde büyüme, aşırı otoriter bir babanın varlığı, baba veya baba figürlerinin çocuğun hayatında olmaması, aşırı duygusal veya içine kapalı bir yapıya sahip olunması, yanlış yetiştirilme yani erkek çocukların kız gibi, kız çocuklarında erkek gibi yetiştirilmesi, genetik yatkınlık, hormonsal bozukluklar gibi nedenlerle geliştiği düşünülmektedir. Yani eşcinsel cinsel yönelim “bilinçdışı bir sürecin sonunda kendiliğinden” oluşur. Bu nedenle eşcinsel cinsel yönelimin genetik ve doğum öncesi süreçlerde oluştuğu doğru değildir. Ancak anne ve baba tutumlarıyla herhangi bir kişi cinsel yönelimler arasında “iradesini kullanarak bilinçli bir tercih” yapamaz. “Cinsel yaşam tercihi” kişinin cinsel yönelimini nasıl ve ne kadar davranışlarına ve hayatının geneline yansıtacağı, yönelimini başkaları ile ne ölçüde paylaşacağı ile ilgili“bilinçli bir tercih” olabilir. Bireyin eşcinsel bir yaşamı seçmesi, kendi başına kişiyi sıkıntıya sokmayan, kişisel, sosyal ve mesleki işlevselliğini bozmayan bir durumdur, bir insan hakkıdır. Ancak toplumun eşcinselliği yadırgayan, ötekileştiren, hor gören, dışlayan tutumlarının eşcinsel bireyler üzerindeki etkileri, onların ruhsal ve ilişkisel sorunlar yaşamalarına ve psikoterapiste başvurmalarına neden olmaktadır. Ayrıca bireyin eşcinsel yöneliminin farkına varmasıyla başlayan kendini tanıma, kabullenme, çevresindekilerle paylaşma, sosyalleşme sürecinde birçok eşcinsel birey psikoterapistlerden yardım alma gereği duyabilir. Çünkü kişinin cinsel yönelimini uygun gördüğü kişilere, “kendi isteğiyle” beyan etmesianlamına gelen “coming out” (dolaptan, saklandığı yerden çıkmak) yani “kendini tanıma ve açma süreci”, bireyin kendi homofobisi ve içinde yaşadığı toplumun eşcinsellikle ilgili olumsuz tutum ve yargılarıyla yoğun bir şekilde karşılaştığı, kendisini yalnız, dışlanmış ve çaresiz hissedebileceği bir dönemdir. Bu süreçte yaşanılan karmaşaya bağlı olarak ortaya çıkabilen depresyon, anksiyete bozuklukları, davranış sorunları, intihar düşünce ve girişimleri, alkol ve madde kullanımı gibi birçok konuda psikoterapistlerce etkin ruhsal tedaviler uygulanabilmektedir.
ERKEK VE KADIN OLARAK İKİ CİNS VARDIR
Eşcinsel cinsel yönelime sahip bireyler “üçüncü bir cins” değildirler. Çünkü erkek ve kadın olarak iki cins vardır. Eşcinsel cinsel yönelime sahip bireyler de heteroseksüel ve biseksüel cinsel yönelime sahip bireyler gibi biyolojik olarak erkek ya da kadındırlar, farklı bir biyolojik kimliğe sahip olmayı istemezler. Eşcinsel cinsel yönelime sahip bireyler kendi cinslerine yönelmekle birlikte, biyolojik cinsiyet özellikleriyle ilgili huzursuzluk duymazlar, yani erkeklerse erkek, kadınlarsa kadın olduklarını kabul ederler ve biyolojik cinsiyetlerini değiştirmeye girişmezler. Ayrıca eşcinsellik dışarıdan gözlenebilen toplumsal cinsiyet özellikleriyle ayırt edilemez. Eşcinsellerle ilgili sık yanlış inanışlardan biri erkeklerden hoşlandıkları için “kadınsı” davranışlar, kadınlardan hoşlandıkları için “erkeksi” davranışlar sergilemeleri gerektiğidir. Sonuç olarak kişinin eşcinsel cinsel yönelime sahip olup olmadığının anlaşılması çoğu zaman sadece kendi ifadesi ile mümkündür.
CİNSEL YÖNELİM DEĞİŞİR Mİ?
Cinsel yönelimin zamanla insan yaşamı içinde değişkenlik gösterebileceği ve dalgalanmalar olabileceği bilinmektedir. Çünkü insan cinselliği çok boyutludur ve bireyin cinselliğiyle ilgili birçok özellik zaman içinde değişiklikler gösterebilir. Bu bağlamda ilk başta cinsel yönelim değişmese de cinsel yönelimin bileşenleri olan cinsel istek, ilgi, düşünce ve davranışlarla ilgili “istemli ve bilinçli” değişiklikler olması mümkündür. Heteroseksüelliğin normal ve tek cinsel yönelim olarak kabul edildiği toplumlarda çocukluk ve gençlik döneminde bireyler kendilerinin de heteroseksüel cinsel yönelime sahip olduğunu kabul ederler. Eşcinsel ve biseksüel cinsel yönelime sahip bireyler ruhsal ve bedensel olgunlaşmalarıyla birlikte kendi cinslerine yönelik ilgilerini fark etmeye başlarlar ve zamanla bu yönelimleri hayata geçirebilirler. Aynı şekilde eşcinsel cinsel yönelime sahip olduğu halde korku, kaygı, suçluluk ve utanç duygularından dolayı heteroseksüel bir yaşamı tercih eden birçok birey bulunmaktadır. Ayrıca eşcinsel cinsel yönelime sahip bireyler genellikle heteroseksüel cinsel yönelime sahip bireylerden ve çevrelerden kabul görme ve toplumsal baskılardan mümkün olduğunca kaçınma amacıyla heteroseksüel cinsel yönelime sahipmiş gibi cinsel davranışlar sergilemektedirler. Bu, evlilik dâhil olmak üzere çeşitli heteroseksüel ilişkileri içerebilir. Genellikle evli veya uzun süreli heteroseksüel bir ilişkinin içerisinde olan; cinsel yönelimini, ayrımcılıktan ve reddedilmekten korunmak amacıyla saklayan eşcinseller cinsel yönelime sahip bireylere “down low” denilmektedir. Ancak “kişinin kendisini eşcinsel olarak tanımlaması” için eşcinsel cinsel yöneliminin olması, eşcinsel yönelimiyle eşcinsel bir yaşamı tercih etmesi ve kendini “gey” veya “lezbiyen” olarak tanımlayarak eşcinsel kültürün bir parçası olması gereklidir.
DSM VE ICD
Eşcinsellik bir hastalık değildir, insan ruhunun ve cinselliğinin zenginliğinin bir parçasıdır. Geçmiş yıllarda psikoloji ve psikiyatri üremeye dönük olmayan birçok cinsel etkinlik gibi eşcinsel cinsel yaşamı tercih etmeyi de hastalık olarak kabul etmişti. Şimdi eşcinselliğin bir hastalık olmadığını ama bazı çok özel durumlarda ruhsal bozukluk olarak algılanabileceğini ilan etmiş ve yaygın kabul görmüştür. Çünkü bireyin eşcinsel cinsel yöneliminin olması kendi başına kişiyi sıkıntıya sokmayan, kişisel, sosyal ve mesleki işlevselliğini bozmayan bir durumdur.
“302.9 Başka Türlü Adlandırılamayan Cinsel Bozukluk” başlığı altında, Ruhsal Bozuklukların Tanısal ve İstatistiksel El Kitabı (The Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders – DSM-IV)’de, “eşcinsel cinsel yöneliminden rahatsız olanlar” için üstü kapalı olarak bir “bozukluk” tanımlaması yapılmıştır. Bu kategori herhangi özgül bir cinsel bozukluk için tanı ölçütlerini karşılamayan, ne bir cinsel işlev bozukluğu, ne de bir parafili (cinsel sapkınlık) olmayan cinsel bir bozukluğu kodlamak içindir. Örnekleri arasında“cinsel yönelimi hakkında sürekli ve belirgin bir sıkıntı duyma” şeklinde bir başlık bulunmaktadır. Yeni çıkan DSM-V’te ise bu başlıklar tamamen kaldırılmış ve cinsel yönelimiyle cinsel yaşam seçimi arasında karmaşa yaşayan bireyler görmezden gelinmiştir. Ayrıca bir başka uluslararası tanı sistemi olan ICD–10 (International Classification of Diseases)’da eşcinsellik cinsel yönelim; F66 kodu ile “cinsel gelişim ve oryantasyon bağlantılı psikolojik ve davranışsal bozukluklar” adı altında ele alınmıştır ve burada “sadece cinsel yönelim bir bozukluk olarak kabul edilmemelidir” ibaresi vardır. Homoseksüalite, heteroseksüalite ya da biseksüalite cinsel gelişme ve yönelimdeki kişi için sorunlu olabilecek farklılıkları belirtmek için kullanılmıştır. Ancak cinsel olgunlaşma bozukluğu, egoya yabancı cinsel yönelim ve cinsel ilişki bozukluğu gibi durumların eşcinselliğe eşlik etmesi için, kişinin eşcinsel cinsel yönelimi ya da eşcinsel ilişki yaşamayı bir sorun haline getirmesi gerekmektedir. F66.1 kodu “egodistonik” cinsel yönelimi tanımlamak için kullanılmıştır. Yani ICD-10’na bakıldığında eşcinsel cinsel yönelimin kişi için bazen ruhsal bir sorun haline gelebileceği görülecektir. Bu nedenlerle cinsel yönelimi hakkında sürekli ve belirgin bir sıkıntı duyan, inançlarıyla cinsel yönelimi arasında sıkışıp kalan, psikolojik destek arayışında bulunan ve bu desteği alamadığında intihar etmeyi düşünen bireylerin psikolojik destek arayışında olduğunu bilinen bir geçektir.
Başta Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED), Psikoterapi ve Psikoterapistler Derneği (PSİKODER), Amerikan Psikoloji Derneği (American Psychological Association – APA), Amerikan Psikiyatri Birliği (American Psychiatric Association), Dünya Sağlık Örgütü (World Health Organization – WHO), Dünya Cinsel Sağlık Birliği (World Association for Sexual Health – WAS), Avrupa Seksoloji Federasyonu (European Federation of Sexology), Uluslararası Aile Terapileri Örgütü (IFTA – International Family Therapy Association) ve Almanya Sosyal Bilimsel Seks Araştırmaları Derneği (Gerrman Societyfor Social Scientific Sexuality Research) olmak üzere tüm ulusal ve uluslararası kuruluşların eşcinsellikle ilgili görüşlerini anlamak durumundayız.
HOMOFOBİK VE HETEROFOBİK TEPKİLER
Cinsel yönelimiyle cinsel yaşam seçimi uyuşmayan yani “cinsel yönelim karmaşası yaşayan” bireyler gerektiğinde ruh sağlığı uzmanlarından yardım alarak, bütünlüklü bir cinsel yönelim geliştirebilmektedirler. Ruh sağlığı çalışanlarının bu süreçteki rolü bireyi eşcinsel, biseksüel ya da heteroseksüel bir cinsel yaşama zorlamak veya onları bir şey “yapmak” değil, karşılaştığı güçlükleri anlamasını, baş etmesini kolaylaştırmak, yaşadıklarına yukarıdan ve dışarıdan bakabilmesini sağlamak, kendini olduğu gibi kabullenmesini kolaylaştırmak, cinsel davranışlarının sorumluluğunu almasına yardım etmek, homofobik (eşcinselliğe ve eşcinsellere karşı nefret duymak, şiddet eylemlerinde bulunmayı savunmak veya yapmak) ve heterofobik (homofobinin tam tersidir ve heteroseksüellere yönelik ön yargı ve ayrımcılığı ifade eder) tepkilere karşı kendini savunma becerilerini akılcı şekillerde kullanıp, baskı ve inkar gibi mekanizmaların yersiz kullanımıyla yüzleştirmek, gelişiminin doğal seyrini tamamlarken yaşının gerektirdiği olağan becerileri edinmesini desteklemektir. Çünkü “cinsel yönelimiyle cinsel yaşam seçimi arasındaki çatışmalardan dolayı huzursuzluk duyduğu için psikolojik destek veya psikoterapi almak” insan hakları bağlamında ele alınması gereken bir konudur. Cinsel haklar, bütün insanlar için özgürlük, insanlık onuru ve eşitlik gibi temel haklara dayalı evrensel insan haklarındandır. Sağlık temel insan haklarından biri olduğuna göre, cinsel sağlıkta temel bir insan hakkı olmalıdır. Bireylerin ve toplumların cinsel sağlıklarının gelişmesi için cinsel haklar tüm toplumlar tarafından tanınmalı, teşvik edilmeli, saygı gösterilmeli ve savunulmalıdır. Cinsel sağlık, bu cinsel hakların tanındığı, saygıyla karşılandığı ve uygulanabildiği ortamlarda mümkündür.
CİNSEL HAKLAR DEKLARASYONU
Birçok toplumda ve ülkemizde eşcinsellik ile ilgili olumsuz yargılara ve yanlış cinsel inanışlara (cinsel mitler, hurafeler) rastlanmaktadır. Cinsel mitler toplumda var olan baskı ve şiddet eylemlerine ve ötekileştirmeye hizmet etmekte ve eşcinsel bireyler cinsel yönelimleri ve eşcinsel bir yaşamı tercih etmeleri nedeniyle ayrımcılığa uğramaktadırlar. WAS (Dünya Cinsel Sağlık Birliği)'ın çalışmaları, demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesi ile eşcinsel cinsel yönelime sahip bireyler de çeşitli haklara kavuşmuşlardır. Ancak halen birçok ülkede eşcinsellik bir yaşamı seçmek gayri ahlaki kabul edilmekte, eşcinsel cinsel yönelime sahip bireyler çok ağır toplumsal ve hukuki baskılara maruz kalmaktadırlar. Bu açıdan eşcinsel cinsel yönelime sahip bireylerin yaşadığı ayrımcılıkla mücadele, insan haklarının gelişimi açısından ayrı bir öneme sahiptir. Bilindiği üzere, Dünya Cinsel Sağlık Birliği genel kurulu 26 Ağustos 1999 tarihinde Hong Kong'da yapılan 14. Dünya Seksoloji Kongresi'nde evrensel cinsel haklar deklarasyonunu kabul ve ilan etmişti. “Cinsel Haklar” Deklarasyonuna göre cinsellik, her insanın kişiliğinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Cinselliğin tam olarak gelişimi, temas arzusu, mahremiyet, duygusal ifade, zevk, şefkat ve aşk gibi temel insan gereksinimlerinin karşılanmasına bağlıdır. Cinsellik bireyle sosyal yapılar arasındaki etkileşim aracılığıyla oluşur. Cinselliğin tam gelişimi için, bireysel kişilerarası ve toplumsal iyilik esastır. Cinsel haklar, bütün insanlar için özgürlük, insanlık onuru ve eşitlik gibi temel haklara dayalı evrensel insan haklarındandır. Sağlık temel insan haklarından biri olduğuna göre, cinsel sağlık da temel bir insan hakkı olmalıdır. Bireylerin ve toplumların cinsel sağlıklarının gelişmesi için cinsel haklar tüm toplumlar tarafından tanınmalı, teşvik edilmeli, saygı gösterilmeli ve savunulmalıdır. Cinsel sağlık, bu cinsel hakların tanındığı, saygıyla karşılandığı ve uygulanabildiği ortamlarda mümkündür. Cinsel özgürlük bireylerin kendi cinsel potansiyellerini ifade etmelerine olanak verir. Bu tanım, cinsel baskının her türünü, her çeşit cinsel zorlama, istismar ve tacizi reddeder ve tanımı dışında bırakır. Cinsel mahremiyet hakkı, başkalarının cinsel haklarına müdahale edilmediği sürece yakınlaşma konusunda bireysel karar verme ve davranma hakkını içerir. Cinsel eşitlik hakkı, cinsiyet, toplumsal cinsiyet, cinsel yönelim, yaş, ırk, sosyal sınıf, din veya fiziksel ve zihinsel engel gözetilmeden hiçbir ayrımcılığa maruz kalmama hakkıdır. Cinsel haz hakkı, cinsel haz, otoerotizm de dahil olmak üzere fiziksel, psikolojik, zihinsel ve ruhsal iyiliğin kaynağıdır. Cinselliğin duygusal ifadesi hakkı, cinselliğin ifade edilmesi, erotik zevkten veya cinsel eylemden çok daha öte bir kavramdır. Bireylerin cinselliklerini iletişim, dokunma, duygusal anlatım ve aşkla ifade etme hakkı vardır. Cinsel davranışlar sonuçları ve sorumlulukları olan davranışlardır ve özgürce cinsel ilişkiler oluşturma hakkının anlamı, bireylerin evlenip, evlenmemekte, boşanıp boşanmamakta ve her türlü cinsel ilişkiye girip girmemekte özgür olduğudur. Üremeyle ilgili özgür ve sorumlu seçim yapabilme hakkı, çocuk sahibi olup olmamayı seçme, çocuk sayısına ve hangi aralıkla olacağına karar verme, doğurganlık düzenlemesi ile ilgili tüm tedavilere tam erişim hakkını içerir. Bilimsel araştırmaya dayalı cinsel bilgi edinme hakkı, cinsel bilgilerin bilimsel ve etik araştırmalar sonucu elde edilmiş olması ve toplumun tüm kesimlerine uygun yollarla yayılması gerektiğini ifade eder. Bu nedenle Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED -www.cised.org.tr) eşcinsellik ile ilgili yanlış anlaşılmaların ve cinsel mitlerin, insan hakları ihlallerinin ve cinsel ayrımcılığın, bilgi kirliliğinin ve toplumda oluşan olumsuz yargıların giderilmesi için çalışmakta ve cinsel eğitimler vermektedir. Çünkü kapsamlı cinsellik eğitim hakkı, doğumdan başlayarak yaşam boyu devam eden bir süreçtir ve bütün sosyal kurumları kapsamalıdır. Cinsel sağlık hizmeti hakkı, cinsel sağlık hizmetleri, tüm cinsel kaygı, sorun ve bozuklukların önlenmesi ve tedavisi için herkese sağlanmış olmalıdır.
EŞCİNSELLİK MİTLERİ
Eşcinsellikle ilgili yanlış inanışların, hurafelerin yani cinsel mitlerin sık olması, bu konu hakkındaki bilgisizliğin bir göstergesidir. İnsanların cinsiyetleri, cinsel kimlikleri ve cinsel yönelimleri yaşamın başka alanlarındaki işlevlerini doğrudan çok fazla etkilememelidir. Kadın ya da erkek herkes, heteroseksüel, biseksüel ya da eşcinsel cinsel yönelime sahip olsun, aynı biçimde kendine münhasır bir insandır. Kişilerin cinsel yönelimleri, cinsel tercihleri ve cinsel davranışları, yalnızca kendilerini ve cinsel eşlerini ilgilendiren çok özel bir yaşam alanıdır ve böyle kalmalıdır, topluma dayatılamamalıdır. Özel yaşam, karışılamaz ve baskı uygulanamaz bir insanlık hakkıdır. Bununla birlikte birçok toplumda eşcinsellik cinsel yaşamla ilgili olumsuz yargılar ve yanlış cinsel inanışlar bulunmaktadır. Olumsuz yargılar toplumda “ötekileştirme aracı” olarak kullanılmakta, çok yanlış bir şekilde eşcinsel bireyler cinsel yönelimleri ve cinsel yaşam tercihleri nedeniyle ayrımcılığa ve şiddete uğramaktadırlar. Dün olduğu gibi bugün de eşcinsel cinsel yaşamı seçen bireylere uygulanan ayrımcılığın ve şiddetin karşısında olmalıyız. Demokrasi ve özgürlüklerin gelişmesi ile eşcinsel cinsel yaşamı seçen bireyler çeşitli haklara kavuşmuşlardır. Ancak halen birçok ülkede eşcinsel cinsel yaşam gayri ahlaki bir durum olarak kabul edilmekte, eşcinsel cinsel yaşamı seçen bireyler ağır sosyal ve hukuki baskılara maruz kalmaktadırlar. Cinsel yaşamlarını toplum normlarında yaşamayan eşcinsel cinsel yaşamı seçmiş bireylerin dışlanmaları, şiddete maruz kalmaları ve yalnızlığa mahkûm edilmeleri yanlış bir davranıştır. Şiddet her ne sebeple olursa olsun kabul edilemez bir insanlık ayıbıdır. Asıl olan, insanın insana onurunu koruyacak şekilde davranmasıdır. Bu açıdan eşcinsel cinsel yaşamı seçmiş bireylerin yaşadığı şiddet ve ayrımcılıkla mücadele, insan hakları ve demokrasinin gelişimi açısından özel bir öneme sahiptir. Bu nedenle eşcinsellik ile ilgili şiddet içeren yanlış uygulamaların, toplumda oluşan olumsuz değer yargılarının, yanlış ve yanlı bilgi kirliliğinin, insan hakları ihlallerinin ve ayrımcılığın karşısında olunmalıdır.