Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED)’nin 3 yıl boyunca yaptığı saha çalışmaları korkunç bir gerçeği ortaya çıkardı.
Türkiye'de her 2 kadından biri fiziki şiddet görüyor. Kadına yönelik fiziksel şiddet, kadının sadece bedenine değil ruhuna da zarar veriyor. Yüzlerce, binlerce kadın aynı gün içinde şiddetin çeşitli şekillerine maruz kalıyor. Sadece Türkiye'de değil dünyada kadınlara uygulanan fiziki şiddet, onların cinsel yaşamlarında derin yaralar açıyor. ''25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü"nde Türk kadınının yüzde 80'inde cinsel işlev bozukluğu gözlemlendiğini söylemek bizi üzüyor. Çünkü kadınların cinsel sorunlarının altında yatan en önemli nedenlerin başında şiddet geliyor. Şiddet uygulanan kadın, psikolojik olarak hasar görüyor, kendine olan güveni sarsılıyor ve özgüvenini kaybediyor. Eşinden veya partnerinden kötü muamele, fiziksel şiddet gören, ilişkisinin cinsellik dışındaki alanlarında paylaşım hissetmeyen, cinsel ve duygusal ilişki ile ilgili beklentileri karşılanmayan kadınlarda cinsel isteksizliğe, cinsel tiksinti bozukluğuna, ağrılı cinsel ilişki olarak tanımlanan disparoniye, sekonder vajinismusa, orgazm olamamaya ve cinsel uyarılma bozukluklarına sıkça rastlanıyor. Bu nedenle cinsel uyarılma yaşayamayan kadın cinselliği haz almadan yaşar, ağrı duyar, yeterince uyarılamaz ve orgazm olamaz. Cinselliği istedikleri bir şey olarak değil, “kadınlık görevi” olarak algılayan ve fiziksel şiddet gördükleri halde evliliklerini devam ettirmek için kendilerini eşleriyle cinsel ilişki kurmak zorunda hisseden kadınların mutlu ve sağlıklı bir cinsellik yaşamaları mümkün değildir.
TBMM Genel Kurulu'nun, "25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Günü" öncesinde, Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı'nın yasalaşmasından memnunuz. Türkiye'nin bu sözleşmeyi parlamentosunda imzalayan ilk ülke olması gurur verici bir gelişme. Ancak mesele kanun çıkarmak değil uygulamaktır. Biz hükümetimizin, kanunun gereklerini yerine getirmede de aynı hassasiyeti göstermesini bekliyoruz.
Kadınların canı ve yürekleri acıyor. Son 3 yıldır CİSED’in yaptığı saha araştırmaları ve anket çalışmaları sonucunda kadınlarımızın yarısının fiziksel şiddete maruz kaldığı tespit edildi. Kadınlarımızın birçoğunun tokatlama, yumruk atma, tekmeleme ve itip kakmayı fiziksel şiddet olarak sınıflandırmadığı ortaya çıktı. En üzücü olanı da “dayak cennetten çıkmadır, dayağı yiyen, dayağı hak eder” mantığının genel bir kabul olarak zihinlere yerleşmiş olması. Sebebi her ne olursa olsun kadına şiddet son bulmalı, anaokulundan itibaren cinsel eğitim verilmeli, evlenmeden önce anne-baba ve eş eğitimleri zorunlu hale getirilmeli, kadına yönelik şiddet konusundaki cezai yaptırımlar artırılmalı ve sosyo-kültürel çalışmalara ağırlık verilmelidir. Çünkü kadınlar sevilmek ister, dövülmeyi ve aşağılanmayı değil. Ancak bu şekilde bir kadınlar, kendilerini tekrar cazip, değerli ve beğenilir olarak görebilirler.