İnsanın dünyada tadabileceği en güzel zevklerin başında cinsel birliktelik geliyor. Günümüzde tabu olarak algılanan ve çiftlerin gözünü korkutan cinsellik, sanıldığı gibi bir sınav, kara bir bulut ya da kabus değil…
Cinsel Sağlık Enstitüsü Derneği (CİSED – www.cised.org.tr) tarafından seks yapmak; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza odaklanarak, haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatı olarak tarif ediliyor. Dolayısıyla seks yapmak, beslenme ve dinlenme ihtiyacı gibi kişinin zamanı geldiğinde, yani hormonları harekete geçtiğinde yaşaması gereken çok özel ve güzel bir dürtünün ifade ediliş şekli… Bu nedenle doğru bilinen yanlışlara dönüşen toplumsal yargıların bilimsel verilerle ne ölçüde çeliştiğini anlayabilmek gerekiyor. Bunun için cinselliği doğru kaynaklardan keşfetmek ve bu keşfin her bir karesinden zevk almak çok önemli… Hem bireyi hem de çift ilişkilerini olumsuz yönde etkileyen, (1) abartma, (2) korkma, (3) bilgisizce yaşamaya çalışma ve (4) görev olarak görme şeklinde sıraladığım abartılı ve yanlış inanışları “CİNSELLİKTE MAHŞERİN DÖRT ATLISI” olarak tarif ediyorum.
ABARTIYORUZ…
Farklı iletişim türlerinin en özel ve güzeli olan cinsellik, içinde barındırdığı özel duygular nedeniyle bir hayli gizemli ve şehvetli bir aktivite olarak biliniyor. Kişiyi pespembe bulutların üzerine çıkarabilecek kadar eşsiz bu güzelliğin huzurlu ve arzu dolu yaşanabilmesi için özel bir kişi, özel bir yer ve özel bir zaman gerekiyor. Hormonların etkisiyle ortaya çıkan cinsel hazzın doğru yaşanması, diğer bir değişle kişinin ya da çiftin hayatının eğlenceli bir parçası olabilmesi için, doğru algılanması önem taşıyor. Aksi takdirde, çok fazla yüceltilen ya da fazlasıyla yerin dibine geçirilen, kısacası abartılan cinsellik, cinsel işlev bozuklukları başta gelmek üzere, özgüven eksikliği, karşı cinsle olan iletişim bozuklukları ve psikolojik baskı gibi pek çok olumsuzluğu beraberinde getirebiliyor. Dolayısıyla, gizemi hala çözülemeyen cinsellikle ilgili korku ve endişeleri yansıtan “Erkek adam her gün seks yapar!”, “Erkekler cinsel ilişkiye her zaman hazırdır!”, “Evde beş arabada on beş defa seks yapmak lazım!”, “Sekste erkeğin penis boyu çok önemlidir!” gibi cinsel mitler (hurafeler, doğru bilinen yanlışlar) abartılı söylemlerden başka hiçbir şey değil… Bu nedenle cinsellikte “ABARTMA” yerine cinselliğin “HAYATIN EĞLENCELİ BİR PARÇASI” haline getirilmesini tavsiye ediyoruz.
KORKUTUYORUZ…
Kişinin aklının ve ruhunun yer almadığı, sadece bedene hapsolmuş bir eylem olarak algılanan cinsellik, bireylerin birbirlerine yanlışları doğruymuş gibi aktarmalarından dolayı büyük bir kâbus olmaya devam ediyor. Oysaki kadın ve erkeğin cinsel ilişki yaşamayı istemesinin temelinde aşk, sevgi, şefkat, sadakat gibi yüce duyguların yatması gerekiyor. Bu duygular ve beraberinde gelen romantizm, özellikle yaradılışı gereği hassas bir yapıya sahip olan kadınların, karşı cinsle kurduğu cinsel ilişkinin olmazsa olmazları… Çiftlerin birbirlerini ve yaşadıklarını doğru algılayabilmeleri için korkmamaları gerekiyor. Korku, bir belirsizlik karşısında tehdit algısı ile tetiklenen rahatsız edici ve olumsuz bir his olarak biliniyor. Çoğu zaman korku belirli bir ağrı veya tehdit olarak algılanan bir durum karşısında uyarıcı bir tepki olarak ortaya çıkan yaşamsal bir mekanizma… Tehlike ile karşılaşan bir kişi korkuyor ve bu korku sonucunda kaçmak için bir tepki oluşturuyor ve aşırı durumlarda donup kalabiliyor. Dolayısıyla, “Seks yaparsan ölürsün!” veya “İlk gece oluk oluk kanaman olur!” gibi cinsel mitlerin yarattığı “KORKU” imparatorluğunun yerine “HAZ ALIP RAHATLAMA” algısının yerleştirilmesi gerekiyor. Çünkü Goethe’nin dediği gibi; “Korkacağımız tek şey, korkunun kendisidir.”
BİLMİYORUZ…
Cinsel ilişki çift olmaktan önce kadın ve erkek olmanın yani insan olmanın zorunluluklarından birisi… Dolayısıyla, cinsellik, cinselliği yaşamak, öğrenmek, öğretmek ve keşfetmek reddedilemez bir gerçek… Fakat sırf cinselliği yaşayacağım demek için yaşamak, partneri cinsel obje, ikili ilişkileri, birliktelikleri veya evlilikleri cinsel istekleri yerine getirmek için gerekli bir kurum olarak görmek yanlış… Çünkü cinsellik kişiden kişiye değişiklik gösteren ve bu nedenle, keşfedilmeye açık haz dolu bir sır… Cinselliği gerektiği gibi yaşayabilmek için doğru bilgilerle sırların karşılıklı olarak keşfedilmesi gerekiyor. Cinsellik tıpkı araba kullanmayı öğrenmek gibi, okuyarak, tecrübe ederek, dokunarak, görerek ve hissedilerek öğrenilebiliyor. “Kadınlar sadece vajinalarıyla boşalırlar!”veya “Penisin serleşmesi erkeğin elindedir!” gibi cinsel mitlerin en önemli nedenlerinin başında, cinsellikle ilgili konuların açıkça konuşulmaması, tartışılmaması ve üzerinde yeterli bilimsel çalışılmaların yapılmaması geliyor. Bu nedenle cinselliği “BİLGİSİZCE YAŞAMAYA ÇALIŞMAK” yerine “MERAK İLE KEŞFE ÇIKMAK” gerekiyor.
GÖREV OLARAK GÖRÜYORUZ…
Beslenmek, su içmek ve nefes almak yaşamın, seks yapmak ise ilişkinin bir gerekliliği olarak biliniyor. Bu nedenle seksin bir görev veya mecburiyet olarak algılanmaması gerekiyor. Uzun süreli ilişkilerde cinsel tutkuyu sürdürmenin şifresi, duygusal açıdan karşıdaki insanla bütünleşirken kendin olarak kalabilme yeteneğidir. Bunun için kişinin kendini bir şey yapmaya mecbur hissetmemesi ve performansıyla ilgili endişe duymaması gerekiyor. Çünkü cinsellik, sadece çocuk yapmak, aldatılmamak, boşalmak ya da eş istediği için yapılan bir eylem yerine, keyif almak, bütünleşmek ve aşk yaşamak için yapılan haz dolu bir mahremiyet alanı…“Erkeğin görevi kadını boşaltmaktır!”, “Seks yapmazsam kocam beni aldatır!” veya “Seks sadece çocuk sahibi olmak için yapılır!” gibi cinsel mitlerden kurtulmak için, cinselliğin “GÖREV” olmaktan çıkartılması, “RUHUN VE BEDENİN BİR ARMAĞAN GİBİ PAYLAŞILMASI” olarak yeniden kodlanması gerekiyor.