Her insan zaman zaman kendini üzüntülü ve mutsuz hissedebilir. Eleştirilmek, mukayese edilmek, işinden ayrılmak, sevdiğini kaybetmek, aldatılmak veya başarılı olamamak üzüntüye yol açan olaylarından bazıları… Ama üzüntü normal hayatın bir parçasıdır. Ancak bu üzüntülü durumun uzaması, çökkünlüğe dönüşmesi ve nedensiz ortaya çıkması bir ruh sağlığı sorunudur ve depresyon olarak tanımlanır.
Çökkünlük hissi, ilgisizlik, isteksizlik, etkinliklerden zevk alamama, davranışlarda yavaşlama, karamsarlık, değersizlik ve suçluluk duyguları ile belirli depresyon; duyguları, düşünceleri ve davranışları olumsuz yönde etkiler. Tedavi edilmediği takdirde aylar, yıllar, bazen de ömür boyu sürebilir.
BİR DEPRESYON DİYALOĞU…
- Söndürün ışıkları!
- Işık değil o, pencereden sızan güneş ışını.
- Kapatın perdeleri sımsıkı!
- Perdeler kapalı, yine de sızıyor güneş ışığı.
- Arsız güneş, aydınlatmasın dünyayı. Benim dünyam kapkaranlık, içim kapkara. Hak edenlerin üzerine doğsun.
- Neyi?
- Yaşamayı!
"Ben yaşamıyorum aslında, nefes almam için verilmiş zamanı dolduruyorum. Aslında hiç yaşamamışım, izin verilmemiş çünkü. Ağzıma bir parmak bal çalınmış, “Bununla oyalan” denmiş. Benim kaderim, kurbanlık olmak. Yaşam, yıllar boyu omuzlarıma bindirilmiş koca bir çuval yük. Taşıdıkça, tozları ağzıma, yüzüme, bedenime bulanmış. Hiçbir yere varamayacağım, hiçbir şey olamayacağım. Yaşam, bu olmamalı. Artık yaşadığımı zannederek oyalanmak istemiyorum. Öylece durmak istiyorum, hareketsiz ve sessiz. Ne dışarı çıkmak istiyorum ne birinin içeri girmesini. Çıkmasın kimsenin çıtı, duymaya tahammülüm yok bir yaşam belirtisi. Hayat o kadar anlamsız ki bir daha uyanmayacağımı bilerek uyumak istiyorum. O da olmuyor, ne uykuya dalabiliyorum ne de daldığımda uyumaya devam edebiliyorum. Hiçbir şeyde tat yok. Bir geleceğim yok, varsın böyle berbat bugünüm de olmasın. Dün kötüydü, bugün kötü, yarın da kötü olacak. Kederliyim, mutsuzum, umutsuzum. Sanki dolapta asılı duran beş para etmez, eski bir paltoyum. Herkesi ihmal ediyorum, hayat da beni ihmal etmiş hep. Ne yapacağımı bilemiyorum. Ağlayıp duruyorum, nasıl gülerim şu ağlanası halimle. Çok yorgunum, hayat yorgunu. Yaşamadığım hayatın yorgunluğu… Sanırım depresyondayım."
DEPRESYONDA OLUNCA…
Ruhsal açıdan sağlıklı insanlar için her yeni gün yeni bir umut taşır. İnsanoğlunun problemlerle karşılaşması çok doğaldır. O problemleri aşmak için çabalaması onu olgunlaştırır ve güçlendirir. Kişi nefes aldıkça aşılamayacak ya da günü geldiğinde kabullenilemeyecek ve unutulamayacak sorun yoktur. Ruhsal bozukluğu olmayan kişi de elbette üzülür, umutsuzluğa kapılır, öfkelenir, bazen yorgun ve çaresiz hisseder; fakat bu duyguların kendisini ele geçirmesine izin vermez. Bu duyguları hissetmeyi bir yaşam tarzı haline getirmez. Kendini de dünyayı da belli bir sürenin üzerinde boşlamaz. Oysa yukarıdaki cümleleri sarf eden kişiye göre, doğan güneş bile kendine muhaliftir. Şimdiye kadar yaşadığı hayattan tat alamamıştır, bundan sonra da alamayacağından emindir. Geleceğe dair hiçbir umudu yoktur. Mutsuzdur ve mutsuzluğuna tutunup daha da mutsuz olmak için uğraşır durur. Hayatındaki tüm olumsuzlukları bir bir hatırlamak için hafızasını yoklar. “Başıma şu da gelmişti, şunu da başaramamıştım, o zamanki uğraşlarım da nafileydi, beni gerçekten mutlu edecek hiçbir şey başıma gelmedi, o an yaşadığım da yalancı mutlulukmuş, şu geldiğim noktanın nesinden memnun olayım” diye diye depresyonun dibine sürükler kendini. En sonunda kendine tat verebilecek her şeyden, herkesten ve her aktiviteden uzaklaşır. Tüm dikkatini olumsuzluklara sabitler ve hiçbir şey yapmadan tüm enerjisini yok eder. Söndükçe söner. Kendi kendinin cellatlığını yaptığının farkında değildir. Kendini çaresiz, yalnız ve değersiz hisseder. Zaten kilit nokta da bu son kavramdır, yani “değersizlik” hissi. İşte bu nedenle tüm öfkesi ve saldırganca düşünceleri kendine yöneliktir.
DEPRESYON TAM OLARAK NEDİR?
Depresyonun ne olduğunu söylemeden önce ne olmadığını söylemek yerinde olur. Depresyon geçici üzüntü ya da melankoli ya da yas değildir. Depresyon genellikle bu üç duygu durumuyla karıştırılır, özellikle de geçici üzüntü ile. “Üzgünüm, hüzünlüyüm, tatsızım, biraz bitkinim” demek yerine“Depresyondayım” denir. Psikoloji alanında yetkinliği olmayan birçok kişi kendine ya da çevresindekilere depresyon tanısı koymaktan hiç çekinmiyor. Hatta bu kişiler internet aracılığıyla edinilen bilgilerle kendi kendinin doktorluğunu da yapıyor. İsmi en çok duyulan antidepresan ilaca başlanıyor, ilk kutu bitmeden ya da birkaç kutudan sonra ilaçlı tedaviye de son veriliyor. “Depresyon” herkesin ağzına pelesenk olduğu için çoğunlukla ciddiye alınmıyor. Hemen herkesin, hemen her gün yaşayabileceği bir şeymiş gibi görülüyor. Gerçek depresyon, ruhsal hastalıklar arasında en çok karşılaşılanı olsa da kesinlikle büyük bir ciddiyet istiyor ve tedavi gerektiriyor. Amerikan Psikiyatri Birliği (APA) ve Dünya Sağlık Örgütü (WHO);“Duygudurum Bozuklukları”nı “depresif bozukluklar”, “ikiuçlu (bipolar, manik-depresif) bozukluklar” ve “diğer duygudurum bozuklukları” olarak sınıflandırılır. Bir duygudurum bozukluğu olan depresyon duygusal, zihinsel, bedensel ve motivasyonel etkileri olan psikiyatrik bir bozukluktur.Depresyon keder, umutsuzluk, çaresizlik, keyifsizlik, hayal kırıklığı, hüzün gibi duygular; suçluluk, değersizlik ve ölümle ilgili düşünceler; enerji kaybı, halsizlik, yorgunluk, bitkinlik, yeme sorunları ve uyku bozuklukları gibi bedensel olumsuzluklar; her zaman yapılan ve keyif alınan aktivitelere karşı ilgi kaybı, dikkatin hiçbir şeye verilememesi gibi motivasyonel problemler olarak kendini gösterir. Depresyon tanısı koyabilmek için bu belirtilerin birkaçının veya hepsinin kişide var olması gerekmez. Önemli olan bu belirtilerin kişide ve çevresinde umutsuzluk yaratması ve en az 10 gündür sürüyor olmasıdır. Sürenin yanında bu belirtilerin yaşanma sıklığı ve şiddeti de depresyona işaret eder.
DEPRESYONUN NEDENLERİ NELERDİR?
Depresyonun nedeni, depresyondan hemen önceki ayrılık, kayıp gibi olaylar değildir sadece. Bazen depresyon hiçbir neden yokken, durduk yere de ortaya çıkabilir. Bu nedenle kayıp, ayrılık, terk edilme, başarısızlık gibi olayları depresyonun nedeni olarak görmektense tetikleyicisi olarak görebiliriz. Depresyonun genetik özelliklerden, biyokimyasal değişikliklerden, hormonsal bozukluklardan, bazı bedensel hastalıklardan veya tedavide kullanılan bazı ilaçlardan kaynaklanabildiği düşünülür. Ailesinde depresyon hikâyesi olan kişilerin depresyona daha yatkın olduğu bilinir. Mutluluk hormonu olarak da bilinen serotoninin azlığı da depresyona neden olabilir. Bu sayılanlar depresyona zemin hazırlasa da depresyonun kesin sebebi değildir. Depresyonun ilk tohumları çocukluk ve ergenlik dönemlerinde atılır. Bu dönemlerde yaşanan kayıp ve terk edilme süreçleri, takdir edilmeme, sevilmeme veya sevilmediğini düşünme; bunlara ilaveten ilerleyen zamanlarda da sık sık yaşanan hayal kırıklıkları ve kayıplar depresyonun temel nedeni oluyor. Depresyona giren kişilerin geçmişinin keder ve hüzünle dolu olması tesadüf değildir. Aynı olay karşısında birileri geçici üzüntü yaşarken diğerlerinin depresyona girmesinin nedeni zamanında karşılanamamış ihtiyaçların üst üste yığılmasıdır.
DEPRESYONUN PSİKOTERAPİ İLE TEDAVİSİ MÜMKÜN…
Depresyon tedavisinde akla ilk gelen antidepresan ilaçlardır, fakat serotonin üzerinden etkili bu ilaçlar çoğu zaman tedavi için yeterli değildir. İyileşmeyi hızlandırmak ve depresyonun tekrar etmesini olabildiğince önlemek için psikoterapi ile kişinin bilişsel olumsuzluklarının ve öğrenilmiş çaresizlik düşüncelerinin giderilmesi gerekiyor. Terapi sayesinde kişinin farkındalığı artırılıyor, egosunun güçlenmesi sağlanıyor ve depresyona neden olan stres faktörleri ile nasıl başa çıkılacağı öğretiliyor.