Erkek olma süreci zordur ve engellerle doludur. İlk aşamada erkek çocuk “büyüklenir” yani sergilediği etkinlikler karşısında anne ve babasından onay görmeyi, beğenilmeyi ve takdir edilmeyi bekler, büyüklenmeciliğini teşhir eder. İkinci aşamada erkek çocuk, ülküleştirdiği yani idealize ettiği güçlü anne ve babasına güvenir, hayran olur ve onlara yakınlık duyar.

Güçlü, kusursuz olarak algıladığı ebeveynlerinin bir parçası olarak, kendisini güçlü ve güvenli hisseder. Üçüncü aşamada kendine "Biz seninle aynıyız ve birlikte güçlüyüz" dediği arkadaşlar edinir. Bu üç aşamada ebeveynlerin ve arkadaşlarının yaşa uygun takdir etmeleri ve dengeli tutumları sayesinde ihtirasları, amaçları, ülküleri ve değerleri oluşur. Belli amaçlar edinir, bedensel ve zihinsel etkinliklerden zevk almaya ve kendine saygıyı ayarlayabilme kapasitesine sahip olur. Ülküleri ve değerleri doğrultusunda amaçlarını gerçekleşmeye çalışır, dürtüleri kontrol etmeyi ve gerilim durumlarında kendisini yatıştırabilmeyi öğrenir. Dördüncü aşamada yani ergenlik döneminde kendine güçlü ve saygı duyduğu özdeşim kaynakları arar, bu erkeklerle özdeşim kurar ve zamanla erkek kimliğine sahip olur. Beşinci ve son aşamada ise bu erkek kimliğinin bir kadın tarafından onaylanması gerekir. Tüm bu süreçler zor ve çetin sınavları içerir. Bu süreçlerde takılma ve aksamalar yaşayan, arkadaş ve dost anlamında kendini "yalnız" hisseden bir erkek daha kolay depresyona girebilir.

YALNIZLIK DEPRESYON NEDENİ…

Çok doğru bir şekilde ''Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılırsa yalnızlık olmaz'' der Özdemir Asaf… "Ben" merkezci olan, "ben"i seven, "ben"i öncelikli kılmayı arzulayan erkekler, doğaları gereği yalnız kalmayı severler ve zaman zaman yalnız kalmaya ihtiyaç duyarlar. Çünkü erkeklerde "yalnızlık" hissi tarih öncesi çağlarda tek başına avlanma zorunda kalan savaşçılara kadar uzanır. Eski çağlarda büyük ve yırtıcı hayvanları avlamanın zorluğu ve av ganimetini paylaşma isteğinin olmaması nedeniyle avcılar yalnız kalmayı isterlermiş. Hatta topluluk halinde yaşamın ve birlikte avlanma arzusunun yalnızlık duygusuyla başa çıkma ve bir kadın ile yaşamaya uyum sağlama ihtiyacı sonucu doğduğu söylenir. Albert Einstein’in “Tüm dünyada tanınmış bir insan olmak ve kendini bir o kadar yalnız hissetmek çok garip” sözü yalnızlık duygusunun koşullardan bağımsız ve evrensel olduğunun güzel bir örneğidir. Endüstrileşmeyle ve sanal alemin hızla yaygınlaşmasıyla birlikte, yalnızlık neredeyse salgın bir hastalık gibi yayılmaya başladı, erkekler giderek daha da yalnızlaştı ve izole oldu, yalnızlık duygusuna diğer insanlardan kopma, mutsuzluk ve çaresizlik hisleri de eşlik etti. Zamanla depresyonun bir sonucu olan yalnızlık hissi süregenlik kazandığında yeni depresyoların nedeni de oldu. Orson Welles in dediği gibi “Yalnız doğarız, yalnız yaşarız ve yalnız ölürüz. Sadece aşk ve arkadaşlık hissettiğimiz dönemlerde yalnız olmadığımızı düşünürüz…"

Y KROMOZOMUNUN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI…

Depresyon yani çökkünlük kadınlarda içe kapanıklık ve asosyallik olarak dışa vurulurken, erkeklerde çoğu zaman, kendilerini kötü ya da güvensiz hissetmelerine tepki olarak, kızgınlık ve öfke ile maskelenmiş bir şekilde açığa çıkar. Depresyon denilince erkeklerin dünyasında ilk akla gelen zayıflık olur ve erkekler bu durumu kendilerine yakıştıramazlar. Toplumumuzda da yaygın olan "Erkek adam ağlamaz, erkek adam üzülmez" gibi dayatmalar erkeklerin depresyonu kabullenmesine ve bir psikoterapiste gitmesine engel olur. Çok yanlış bir şekilde sinirli ve gergin olmak toplumda güçlü bir erkek için kabul edilen davranışlar arasında ön sıralarda yer alır. Bu nedenle erkeklerde depresyon teşhisi koymak ve yardım almalarını sağlamak hiç de kolay olmaz. Çünkü erkekler Y kromozomunda bulunan bir genden dolayı kolay kolay yardım talep etmezler ama genel itibariyle işle ilgili ve performanslarına yönelik şikayetlerde bulunurlar, kendilerini kötü hissettiklerinde evde aile fertleriyle, trafikte, iş yerinde arkadaşlarıyla kavga etmeye, tartışmaya başlarlar, içkiye ve uyuşturucuya yönelirler, yalnız kalmayı tercih ederler, riskli davranışlara girerler. Riskli spor yapmak, riskli araba kullanmak, evlilik dışı veya riskli ilişkilere girmek gibi davranışlar sergilerler. Bu tip depresyonu inkar etmeye yönelik savunmacı davranışlar ilerlediğinde ve kötü bir noktaya geldiğinde yardım almak için başvururlar. Ancak bu durumda tedavi için oldukça geç kalınmış olur ve bu nedenle de iyileşmeleri kadınlara göre daha uzun sürer.

Cem KEÇE

Yeni İçerikler

BAĞIRSAK SAĞLIĞI VE MİKROBİYOM DENGESİNİN CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARINA ETKİSİ

Bağırsak sağlığı, genel sağlığımız üzerinde büyük bir etkiye sahiptir ve mikrobiyom dengesi bu sağlığın önemli…

1 ay ago

AŞKIN DERİN CİNSEL BİLGELİĞİ VE LONGEVİTY SEKS

Aşkın derin cinsel bilgeliği, cinselliğin sadece fiziksel bir eylem olmadığını, duygusal, ruhsal ve enerjisel boyutlarının…

1 ay ago

ANTİ-ENFLAMATUAR DİYET VE CİNSEL YAŞAM

Anti-enflamatuar diyet, vücuttaki kronik enflamasyonu azaltmayı amaçlayan beslenme yaklaşımıdır. Kronik enflamasyon, cinsel işlev bozuklukları, kalp…

1 ay ago

ANTİ-AGİNG ETKİLİ NUTRASÖTİKLERİN CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARINDA KULLANILMASI

“Nutrasötikler”, besin ve ilaç karışımı olan, besleyici ve sağlık yararları sağlayan ürünlerdir. Bu ürünler, yaşlanma…

1 ay ago

CİNSEL İŞEV BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİNDE ANDULASYON TERAPİSİ

“Andulasyon terapisi”, “biyomekanik vibrasyon” ve “infraruj (kızılötesi) ışınları” birleştirerek vücudun çeşitli sağlık sorunlarını tedavi etmeyi…

1 ay ago

ALKALİ DİYET VE CİNSEL YAŞAM

Alkali diyet, vücudun pH dengesini alkalinize etmeyi amaçlayan bir beslenme tarzıdır. Bu diyet, asidik yiyeceklerin…

1 ay ago