Öncelikle genel olarak bağlanma kavramına değinmek gerekirse, “bağlanma”, insan yaşamının doğumdan ölüme kadar süren, bilişsel, duygusal, fizyolojik, sosyolojik ve gelişimsel yönlerinin temel bir parçasıdır. İnsanların kendileri için önemli olan kişilerle güçlü duygusal bağlar kurmasıdır.
İnsanların ilişkilerinin doğasını çocukluk döneminde kurdukları ilişkiler belirler. Yani insan olabilmek için bir öteki insanın varlığına ve onunla kurduğumuz bağa ihtiyacımız vardır. Bebeğin, anne-babasıyla iletişiminde kullandığı ve hayatının ilk dokuz ayında geliştirdiği emme, sokulma, gülümseme, ağlama gibi davranışlarına bağlanma davranışları denir. Çocuklukta iki tür bağlanma gerçekleşir: Güvenli bağlanma ve güvensiz bağlanma…Güvenli bağlanmada; çocuk için ebeveynleri güvenli bir sığınaktır ama onlardan ayrılmada zorluk yaşamaz, annesine olan ödipal bağını rahatlıkla koparıp, bireyleşme ve özerkleşme yolunda adım atabilir. Böylelikle dış dünyayla ilgili deneyimleri güvenilir, sıcak ve olumlu sosyal etkileşimleri kapsar. Yetişkinlikte partner ilişkilerinde yakınlaşma ve bağlanma sorunu yaşanmaz. Güvensiz bağlanmada ise ebeveynden herhangi bir ayrılık durumunda çocuk çok telaşlanır ve yabancılara karşı kendini tedirgin hisseder, anne ve türevlerine olan bağını koparıp bireyleşemez. Bu yüzden de hayatı boyunca ya birine bağlanmaktan korkar, ya yapışır ya da hep ikircikli olur. Bağlanma iki taraflı bir ilişkidir ve her iki tarafın da birbirinin ihtiyaçlarını karşılaması ile gelişir. Bağlanma ile ilgili bu genel bilgiden sonra, kadınlarda bağlanmaya bakalım. Kadınlar, erkeklere göre daha duygusal bir yapıya sahiptir. Yakınlığa, temasa, sözlerde, gözlerde ve dokunuşlarda varlığını hissetmeye, sevilmeye ve sevildiğini hissetmeye ihtiyaç duyarlar, erkeğini ve erkeğin sevgisini kaybetme korkusu yaşarlar. Kadınlar âşık oldukları zaman kolayca bağlanırlar ve cinsel ilişki onlar için bağlılığın en önemli göstergesidir. Cinsel olarak ilgi ve sevgi gördükleri sürece kendilerini değerli, mutlu ve güvende hissederler.
ERKEKLER NEDEN ZOR BAĞLANIR?
Bağlanma olgusunun gelişiminde erkekler de aynı psikolojik süreçten geçerler ancak cinsellik ve bağlanma arasındaki ilişki erkeklerde farklıdır. Erkekler kadınlara göre daha zor bağlanırlar ve erkekler cinsel hazla, duygusal bağlılığı birbirinden ayırırlar. Bunun nedeni erkek çocuğun önce anneye bağlanması ve ardından bu bağı geride bırakarak babayla özdeşim kurmasıdır. Ayrıca erkek doğası gereği ‘kurt’tur. Gücün timsali olan kurt; ailesine düşkündür, eşine sadık ve tek eşlidir ama hürriyet aşığıdır, asla esaret altında ve çok yakın bağlarla yaşamayı sevmez. Hürriyeti elinden alındığında, hatta kısıtlandığında isyan eder. Ayakları toprağa, elleri yeşile, gözleri maviye değmesi gereken erkekler bazen de yalnız kalmak ve sorunları çözmek için tek başına düşünmek isterler. Yani erkek bir uçurtmadır, ancak gökyüzünde özgürce uçtuğunu sanırken bir iple bir kadın bağlı olduğu gerçeğini inkar edebilir, bir kadına ait olduğu gerçeğini kabul edebilir.
EROTİZM VE ROMANTİZMİN DANSI…
Kadınlar ve erkekler pek çok konuda olduğu gibi cinsellik konusunda da birbirlerinden çok farklıdırlar. Örneğin; erkeklerin sertleşen penisleri cinsel olarak uyarıldıklarının tartışmasız bir göstergesiyken, kadınların cinsel olarak uyarılıp uyarılmadıkları gizli bir sır gibidir. Kadınlarda ve erkeklerde cinsel isteğin oluşumu da farklı şekilde gerçekleşir. Cinsel uyarılma, kadınlarda “duyusal-duygusal” uyaranlar, erkeklerde “görsel-zihinsel” uyaranlar aracılığıyla olur. Bu nedenle de erkeklerde uyarılma kadınlara göre çok daha kolay ve hızlıdır. Kadınlarda cinsel isteğin oluşması için erkeklerde olduğu gibi sadece cinselliğin düşünülmesi ya da fantezi kurulması yeterli olmaz; çoğunlukla doğrudan erotik fiziksel uyarılma ya da partneriyle arasında romantik bir yakınlık ya da duygusal bir bağ olması gerekir, yani cinsellik erkekler için “erotizm”, kadınlar için “romantizm” odaklıdır. Bu anlamda bir erkek için partnerinin kim olduğu önemli değildir, tanımadığı, ilk kez gördüğü biriyle de cinsel ilişki kurabilir ama kadın için partnerinin kim olduğu ve aralarındaki duygusal bağ önemlidir. Dolayısıyla erkek cinsellikte duygusal bağı kadınlara göre daha az hissettiği için sevişme sayısının artması da bağlılığın artacağı anlamına gelmez. Ayrıca çocukluğunda güvenli bağlanma yaşamış ve zamanı geldiğinde bu bağını annesinden kopartmış bir erkek, yetişkinliğinde partnerine güveni olarak bağlanır, partneriyle sevişme sayısı arttıkça, yıllar geçtikçe partnerinden bıkmaz, onu bırakmaz ve güçlü bağını hep korur.
SEKS ERKEĞİ BİR KADINA BAĞLAR MI?
Sağlıklı ve mutlu bir ilişkinin temelinde seks, seksin temelinde ise sağlıklı ve mutlu bir ilişki yatar. Ancak her şeyin abartılısı bir yerlerde bir şeyleri bozup değiştirir. İlgi, alaka, sevgiye boğulan erkek için de durum böyledir. Aşırı sevgi, ilgi ve anaç tavırlar erkeği çocukluğuna ve annesiyle olan bağlanma ilişkisine götürür. Üstelik toplumumuzda genellikle olduğu gibi, çocukken annesi tarafından sürekli kontrol edilen, kendi yiyebildiği halde yedirilen, içirilen, giydirilen adeta annesine yapışık olarak aşırı sevgiyle büyütülen erkekler, bu tür bir ilgiyi yetişkinliklerinde de kadınlardan gördüklerinde bunu bir tehdit gibi algılarlar. Kadını sevgilisi gibi değil, annesi gibi görmeye başlarlar. “Boğulma ve yutulma” endişesiyle çocukken annelerine gösteremedikleri tepkileri, “anneleri gibi davranan kadınlar”a gösterirler. Kendini küçük bir çocuk gibi hissetmeye başlayan erkek rüştünü ispat etmek için uzaklaşır ve kaçar. Çünkü bu denli bir yakınlık erkeklerin doğasına ve ruhuna aykırıdır. Ancak seksi ve erotizmi seven, bu alanda kendini başarılı hisseden ve eşini anneleştirmeyen bir erkek, cinsellikle partnerine olan bağını güçlendirir ve korkmadan devam ettirebilir.
ERKEKLERİN KADINA BAĞLANMASINDA BEKARETİN ÖNEMİ NEDİR?
Toplumumuzda kadının bekâretinin doğrudan namusla ilişkili bir değer yargısı olarak benimsenmesi cinsellik üzerinde büyük bir psikolojik baskı oluşturur. Bekâretini evlenmeden önce kaybeden kadın, kültürel ve ahlaki önyargılar ve hurafeler yüzünden erkek için bağlanılması zor bir kadın olabilir. Çünkü erkeklerin ergenlik çağından itibaren cinsel yaşama adım atmaları için teşvik edilirken, kadınlar cinsel anlamda baskılanmaya ve bekâretin evlenene kadar korunması gerektiğine dair psikolojik baskıya maruz bırakılırlar. Bazı erkekler için aşk ve seks farklı şeylerdir; yani çok yanlış bir şekilde “iyi ve masum” kadınlar sevmek için, “kötü ve seksi” kadınlar da yatmak içindir. İşte bazı erkekler bütün hayatlarını bu ayrım üzerine kurarlar. Bu nedenle aşk ve seksi asla bir araya getiremezler; aynı kadına karşı bu iki güçlü duyguyu beraber hissedemezler; “masumiyet” ve “dişilik” arasında arafta kalırlar. Bu nedenle de bekaret tabusunu yıkamazlar. Oysa bekaret iki bacağın arasında değil, iki kulağın arasındadır, kalptedir. Bekaret sevilen ve değer verilen biriyle çok özel bir armağan olan cinselliği, ruhu ve bedeni özgürce ve keyiflice paylaşmaktır.
BİRDEN FAZLA KİŞİYE AŞIK OLABİLİR Mİ?
Aşk uyarılma ile başlar. İnsan, kabuğuna çekilmiş kaplumbağa misali, dış bir etken olan yoğun duygular tarafından dürtülerek uyanır. Aslında çok derinlerinde hissedilen arzunun ve eksiklik hissinin karşılanma ihtiyacıyla, insan gelecek olanın aşk olduğunu bilemeden, bilinçsiz bir şekilde uyanmayı bekler. Bu nedenle aşk, insanın çocukluktan getirdiği “bütünleşme ve bir olma ihtiyacı”nın sonucu oluşan bir duygudur aslında. Ancak hayat tutkuyla başlayıp nefretle biten aşk hikayeleriyle doludur. Bunlar olgunlaşmamış aşklardır. Olgun aşk yakınlık ve bağlılık gerektirir. Bu çiftler duygusal bağlılıkları ve yakınlıkları sayesinde doyumlu bir cinsel ilişki kurabilirler. Bu nedenle de partnerlerinden başka biriyle mutlu olamayacakları hissine sahip olurlar. Aynı anda birden fazla kişiye âşık olunması olgun aşkta mümkün değildir. Ayrıca kadının gönlü dar'dır, bir erkeğe yer var'dır ve her ihtiyacını karşılayacak erkek yar'dır. Erkeğin ise gönlü geniş’tir, birçok kadına yer vardır ama bu genişliği bir kadına sunan adam yar’dır.
YAKINLAŞMA VE KAÇINMANIN DANSI OLARAK SEKS…
Seks yapmak; rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza ve hissetmeye odaklanarak, herhangi bir “performans hedefi koymadan”, zamandan kopma,haz alıp haz verebilme, ruhu ve bedeni bir “armağan gibi” paylaşabilme, kimseyi tatmin etme zorlantısı olmadan, ne olursa olsun bir şekilde boşalabilme bilim ve sanatıdır. İnsanları bu sanata ve cinselliğe yönlendiren farklı psikolojik ihtiyaçlar vardır. Karşı cins tarafından beğenilmek, arzulanmak, tercih edilmek, kişinin içindeki güvensizlik ve değersizlik duygularını tatmin etmesine yardımcı olabilir. Kişi kadınlığını veya erkekliğini kanıtlamak için cinselliği bir araç olarak ön plana çıkartabilir. Çocukluğunda sevgisiz bir aile ortamında yetişen biri, karşısındaki kişiden ihtiyacı olan sevgi ve ilgiyi alabilmek amacıyla cinselliği kullanabilir. Kendi içinde değersizlik ve yetersizlik duygularıyla boğuşan biri, kendini değerli kılmak ve gücünü kanıtlamak için cinsellik yaşayabilir. Olumsuz cinsel deneyimi olan biri, bunun intikamını başka kişilerle cinsellik yaşamak isteyebilir. Geçmişte cinsel olarak reddedilen bir kişi, çekici ve arzu edilen biri olduğunu kanıtlamak için cinselliği kullanabilir. Bu amaçların dışında insanları cinselliğe yönlendiren başka arzu ve ihtiyaçlar da olabilir. Örneğin; “Sevdiğimle tek vücut olmak istiyorum!”, “Partnerimle aramızdaki yakınlığı artırmak istiyorum!” ya da “Partnerime daha yakın olmak istiyorum!” gibi yakınlık ve karşıdaki kişiyi daha yakından tanıma ihtiyacı;“Partnerimle tartışmaktan kaçınmak istiyorum!”, “Partnerimin bana küsmesini istemiyorum!” ya da “Suçlu hissetmek istemiyorum!” gibi kaçınma ihtiyacı; “Sevdiğimle olan ilişkime tutku katmak istiyorum!” ya da “Aşk oyunlarıyla ilişkimize yeni tatlar katmak istiyorum!” gibi yeni heyecanlar tatma arzusu; “Sevdiğimle daha derin bir iletişim kurmak istiyorum!”, “Sevdiğime olan aşkımı ifade etmek istiyorum!”, “Sevdiğimin ruhunu göklere çıkarmak istiyorum!” ya da “Sevdiğime sevgimi göstermek istiyorum!” gibi birini mutlu etme ya da ödüllendirme arzusu, insanların cinselliği yaşamasının nedenlerindendir. Sonuç olarak cinsellik “yakınlaşma ve kaçınma ihtiyacı”nın dışavurumudur. Ancak cinsellik, yakınlaşma amacından çok kaçınma amaçlı olursa zamanla çiftler arasında sorunlar yaşanabilir.