Farklı kültür ve ailelerden gelen iki ayrı insanın en güzel noktada buluşma çabası olan evliliklerde, çoğu zaman anlaşmazlıklar, sıkıntılar ve zorlukların yaşanması kaçınılmaz oluyor. Bu da çoğunlukla evliliğin tam olarak ne anlama geldiğinin ve evliliği mutlu şekilde sürdürmek için neler yapılması gerektiğinin bilinmemesinden kaynaklanıyor. Ancak evlilik öncesi alınacak eğitimler, evlilik öncesi ve esnasında yapılacak okumalar sayesinde bu problemleri en aza indirmek mümkün. Bunun yerine evlilik kurumuna girmiş ya da girecek olan çoğu kişi; evliliği olduğundan farklı bir yapıya sokmaya ve evlilik imajını değiştirmeye çalışıyor, en sonunda evlilik üzerine teoriler üretiyor: İşte ailenizle olan ilişkilerinizi ve özel hayatınızı değiştirme gücü olan evlilik kurumunu kurtarmaya yönelik teoriler…
1-YEDİ YIL TEORİSİ…
Her evlilik yedi yıl sürmeli, ne daha uzun ne de daha kısa. Yedi yıl boyunca eşler sadece birbirleriyle cinsel ilişkiye girebilmeli, çok eşlilik sorunu da tekrar hatırlanmamak üzere hafızalardan silinmeli. Bu, ister kanunla ister bileğe yerleştirilen geri sayımlı bir “evlilik çipi” ile uygulanmalı. Böylece müstakbel eşler, boşanmaya ya da yasak ilişkilere bel bağlamadan hayatının yedi yılını kiminle geçireceğine dair daha doğru bir karar verebilir, hem duyguyu hem mantığı barındıran bir karar. Sayılı gün çabuk geçer. Sadece yedi yılının olduğunu bilen çift her anı aşk, tutku, sevgi, heyecan ve mutlulukla geçirmeyi ister ve bunun için çabalar. Tıpkı beş günlük bir tatili dolu dolu geçirmek için çabalamak gibi. Sadece yedi yılları vardır ve bu yedi yılın kapısı tüm pürüzlere kapalıdır. Zaman sadece birbirine doymak için kullanılmalıdır. Sadakatsizliğin yerini sadakat, küslüğün yerini sevgi, tartışmanın yerini anlayış alır. Peki ya tüm dikkate rağmen karar yanlış verilmişse ve eşler birbirine uygun değilse? Ya yedi mutlu yıl çifte yetmeyecekse? Peki doğmuş ya da doğacak olan çocuk?
2-AYRI EV TEORİSİ…
Evlenen eşlerin evleri ayrı, fakat birbirine yakın olmalı. Evlilik aşkı öldürmez; evliliği öldüren şey, bir arada yaşanan evdir. Sürekli bir arada yaşanan ev; eşlerin kendine özen göstermediği, büsbütün rahata erdiği, itici görünmekten çekinmediği yerdir. Bu ev; eşlerin “Eşimi nasıl olsa evde görüyorum, dışarıda geçireceğim mutlu zamanlarımda arkadaşlarımla olayım” demesine neden olan, evliliğe karşı tuzaklarla dolu bir alandır. Bu ev, yıllardır evli olan ve birbirini tüketen eşler için bazen sıcak bazen soğuk savaş meydanıdır. Eşlerin ayrı fakat birbirine yakın evlerde yaşaması evliliğe can verecektir, canlılık getirecektir. Eşlerin birbirini özlemesini sağlayacaktır. Evine gidilen eş; bir misafiri karşıladığı zamanlardaki gibi özenli olacaktır, kapıyı açacaktır, sarılıp tatlılıkla hal hatır soracaktır. O evde birkaç saat ya da gün kalacağını bilen diğer eş de bu kısa süreyi iyi geçirmek için elinden geleni yapacaktır. Ev artık evliliğin tutsak edildiği bir yer olmayacaktır. Çift dışarıda da zaman geçirecektir; böylece birbirlerini sadece ev halleriyle değil, üçüncü kişilerin görüp beğendiği halleriyle de görebilecektir. Peki ya iki ayrı evin giderleri, yalnız uyunan geceler, aile ilişkileri, gelenekler? Peki doğmuş ya da doğacak olan çocuk?
3-ROL SAYIMI TEORİSİ…
Kişi; toplumsal yaşam içinde birden fazla rol almaya başladıkça ya da kendisine birden fazla rol yüklendikçe yorulmaya, gerilmeye, huysuzlaşmaya, anlayışsız ve düşüncesiz olmaya, birine çatma ihtiyacı duymaya, ne derse desin hatta ne yaparsa yapsın alttan alınması gerektiğine inanmaya başlar. Hangi çiftin daha fazla ve daha zor rolü varsa o eşin, bahsedilen tutum ve davranışları evlilikte sergilemesi olağan karşılanmalıdır. Bir eşin rol sayısı arttıkça ve rolleri zorlaştıkça diğer eşin rol sayısını azaltması, aile ve evlilik ile ilgili roller dışında rol üstlenmemesi gerekir. Bir eşin “avukat”, “oğul”, “koca”, “baba”, “arkadaş”, “dernek başkanı” gibi çok sayıda rolü varsa ve tüm gün müvekkillerin sorunlarıyla uğraşmak başlı başına zorsa diğer eşin “kocasının karısı”, “anne”, “annesinin kızı”, kayınvalidenin gelini” gibi rollerine öncelik vermesi yerinde olur. Eşlerden birinin “alttan alınan”, diğerinin “alttan alan” ya da birinin “konuşan”, diğerinin “susan” eş olması uzun evliliğin temel kuralıdır. Ast-üst ilişkisi evlilikte de işlerin yürümesini sağlar. Peki ya insan hakları? Biri giderek aslanlaşırken diğeri giderek ürkek bir kuş haline gelen eşler arasındaki eşitsizlik? Bu eşitsizlik sonrasında erkeğin, kendine dişi aslan aramaya niyetlenmesi? Gündeme gelmese de çekinik sıfattaki eşin beyninde ve ruhunda giderek büyüyen mutsuzluk?
TEORİLERİN HAKLI YANLARI…
Evliliğe dair geçerliliği olmayan yukarıdaki üç teori, ya böyle ya da daha farklı şekillerde hemen herkesin zihninde üremekte. Ancak tüm teoriler çürümüş olsa da haklı yanları var. Üç teorinin de üremesinin temelinde evliliğe dair gerçek sorunlar var. (1) Birinci teori “Zamanla aşk, dolayısıyla da evlilik biter” diyenlerin yani aşksız, tutkusuz ve heyecansız evlilik düşünemeyenlerin teorisidir. Aşkın, tutkunun ve heyecanın evliliği daha diri tuttuğu doğrudur. Bir gün kişinin gidebileceğini veya evliliğin bitebileceğini küçücük bir dozda düşünmek; kişiyi tetikte tutar, özlemi söndürmez, o kişi veya evlilik için iyi bir şeyler yapmaya teşvik eder. (2) İkinci teori “ev hayatı; evliliği ve eşi sıradanlaştırır” diyenlerin yani evlilik öncesi ilişkilerinin daha güzel ve özel olduğunu düşünenlerin teorisidir. Eşlerin “Nasıl olsa evlendik, artık onun sahibi benim” diye düşünmelerinin, ev ortamında kendilerine özen göstermemelerinin, gülücükleri ev dışında tüketip eve somurtkan bir yüzle dönmelerinin evliliğe büyük zarar verdiği doğrudur. Ev, maskelerin bırakılabildiği, rol yapmak zorunda olunmayan ve en rahat edilen yer olsa da evlilik, hayatın çöp kutusu değildir. Eş, kişiyi bir çiftin parçası yapabilen diğer kişidir. Bu nedenle en değerli, en özel kişi olarak görülmelidir. (3) Üçüncü teori ise “Çalışanın eşi, işidir” diyenlerin yani iş yükü altında ezilen, stresini boşaltmak üzere evden başka bir yer bulamayanların teorisidir. Rollerin fazlalaşmasının kişiyi yorduğu doğrudur; fakat başarı, yüklenilen her rolün hakkını verebilmektir. Evdeki eşin, iş ilişkisi içinde bulunulan kişilerden daha aşağı görülmemesi gerekir. Evlilikte bir kişi üste çıkmaya çalışıyorsa, sesini yükseltiyorsa diğer kişinin alttan alması ve daha sakin davranması doğrudur; fakat bu iki farklı tutumdan birinin bir kişi tarafından sahiplenilmesi yanlıştır. Her insan hemen her duyguyu içinde barındırarak dünyaya gelmiştir; kızgınlık, öfke gibi üstünlük sağlatan duygular eşlerden birinin tekelinde olamaz.
EVLİLİĞİN TEORİSİ YOKTUR; EVLİLİK, EVLİLİKTİR!
Aldatma, eşe şiddet uygulama, iletişim eksikliği, ekonomik sorunları dert etmekten evliliği unutma, kaynanadan kaynaklanan sorunlar, bir tarafın cinsel ilişkiden kaçması, ilgi eksikliği, çocukla ilgili sorunlar, fikir ayrılıkları nedeniyle sürekli kavga etme, eşin ailesi ile anlaşamama… Evliliklerde en sık görülen sorunları böyle sıralayabiliriz. “Bekârlık sultanlıktır” sözünü dile getirten de bu sorunlardır. Tüm bu sorunları çözmek için öncelikle şunun öğrenilmesi ve kabul edilmesi gerekir: Evlilik, evliliktir. Evlilik, barındırdığı tüm güzel şeylerin yanında bu sorunlarla karşılaşma ihtimalini ve bu sorunlarla baş edileceğine dair verilen sözü de içerir. Evliliğe adım atıldıysa –bazı ciddi durumlar hariç- evliliğin düzgün bir şekilde sürdürülmesi gerekir. Sadece kendiniz için değil, etkileşim içinde olduğunuz diğer kişiler için de. Varsa çocuklarınızın mutluluğu ve huzuru için ve onların gelecekte ilişki kuracakları diğer kişiler için. Evliliği düzgün bir şekilde yürütmek sadece bireysel değil toplumsal bir sorumluluktur ve sanıldığı gibi imkânsız değildir.
ÇÖZÜME GÖTÜREN YEDİ ALTIN ÖNERİ
1-DİĞERLERİNİN DAHA İYİ OLDUĞUNU DÜŞÜNMEYİN…
Eşiniz; evlenmeden önce sizin için en ideali, en etkileyici olanıydı. Yıllar geçip de onu tanıdıkça fikriniz değişmeye mi başladı? Bilin ki tanıyacağınız her yeni kişi ilk başta heyecan verici bir sır gibi, sonrasında ise daha önce defalarca yediğiniz yemek gibi olacak. Tıpkı yıllar öncesi ile yıllar sonrası arasında dağlar kadar fark gördüğünüz eşiniz gibi. Bu yüzden size ait olan ve ait olduğunuz eşi en iyi şekilde değerlendirin. Eşinizi diğerleri ile kıyaslamayın. Bırakın başkasının kocasının ne hediye aldığını, başkasının karısının hala ne kadar zayıf olduğunu. Unutmayın ki kıyaslama bir nevi aldatmadır ve büyük bir çatışma sebebidir. Elbette kıyaslamamak kadar kıyaslanmamak için çabalamak da önemlidir. Her iki taraf da daha özenli olmak için uğraşırsa kimsenin aklına bir kıyas konusu gelmez.
2-CİNSEL HAYATINIZI RENKLENDİRİN…
Evliliği ayakta tutan belli başlı faktörler var: Çocuk, aile olma ihtiyacı, toplumun gereklilikleri, eşe karşı duyulan sevgi ve saygı; fakat hiçbiri cinselliğin yerini tutamaz. Bu nedenle cinsellikle ilgili konuları eşinizle konuşmaktan çekinmeyin, cinsel hayatınızı sıradanlaştırmayın, fantezilere yer verin, cinsel birliktelik sayısını kesinlikle azaltmayın. Cinselliği eşinize bir şey yaptırmak veya yaptırmamak için silah olarak kullanmayın. Cinselliğe her iki tarafın da ihtiyacı olduğunu ve bu ihtiyacın giderilmesi gerektiğini unutmayın.
3-ANALİZ ETMEYİN, KONUŞUN…
Eşlerin en büyük yanlışı; karısını veya kocasını kendi cinsiyetine, kendi duygu ve düşüncelerine göre yorumlaması, eşin hareketlerine kendince anlamlar yüklemesidir. Kadın ile erkeğin farklı yaratıldığını unutmayın. Kadınsı duygu ve düşüncelerle erkeğin davranışlarını yorumlamak, erkeksi duygu ve düşüncelerle kadının davranışlarını yorumlamak sadece anlaşmazlığa götürür. Bunun yerine eşinizle konuşun. Neyden şüpheleniyorsanız, neyi merak ediyor veya anlamlandıramıyorsanız bunu sakin şekilde eşinize sorun. Aldığınız cevap, kafanızda yarattığınız senaryoya uymuyorsa susun; susamıyorsanız yine sakin şekilde eşinizin cevabıyla tatmin olmadığınızı itiraf edin. Yine tatmin olmazsanız kafanızdaki senaryoyu sahneye koymayın.
4-PARA BİRİKTİRİR GİBİ SORUN BİRİKTİRMEYİN…
Para, bir gün lazım olduğunda kullanmak üzere ulaşılması zor bir yerde biriktirilir. Eşlerin en büyük hatalarından biri de para biriktirir gibi eşiyle ilgili sorunları bir bir içinde tutup, dile getirdiğinde eşinin cevap veremeyeceği en zor anı beklemektir. Bir nevi biriktirilen sorunları hafızanın derinliklerinden çıkarıp eşe karşı bir silah olarak kullanmaktır. Patlama zamanı geldiğinde tüm sorunları eşin üzerine kusmak yerine tüm sorunları eşinize zamanında açın; eleştirmeden, öfkelenmeden, sadece çözüm arayışıyla.
5-EŞİNİZLE YARIŞMAYIN…
Sorunlu evliliklerin birçoğunda eşlerin anlamsız bir yarış halinde olduğu görülür, birbirlerini geçilmesi gereken bir rakip olarak görürler. Kimin daha başarılı olduğu, kimin önceden bildiği, kimin haklı çıktığı konuşulur durur. Özellikle haklılıktaki skor çok önemlidir. Eğer bir konuda haksızsanız ve haksızlığınızın farkına vardıysanız bunu hemen itiraf edin. Sadece erkeklere hitaben söylenen bir öneri: Eğer bir konuda haklıysanız susun, çünkü bir kadını konuşarak ikna edebilme şansınız yoktur. Evlilik çift olmaktır, “biz” demektir. Eş ile yarışmak yerine eşin başarısından pay çıkarılmalı, bundan mutluluk duyulmalıdır.
6-EŞİNİZİN EGOSUNU OKŞAYIN…
Mutsuz insan herkese sorun çıkarır ve mutluluk öncelikle kişinin kendini iyi hissetmesiyle, özgüveninin varlığıyla mümkün olur. Beğenilmek, güzel söz duymak, istenildiğini hissetmek, takdir edilmek kişinin özgüvenini yükseltir. Eşinizin hoşa gitmeyen yönlerini açığa çıkarmak yerine güzel yanlarını vurgulayın. Sizin yanınızda kendisini iyi hissetmesini sağlayın. Unutmayın ki herkes kendini iyi hissettiği yerde kalmak ister.
7-SORUMLULUK YÜKLEMEYİN, SORUMLULUKLARI PAYLAŞIN…
Faturaları yatırmak, çocuğu okuldan almak, iltifat etmek, cinselliği başlatmak, romantik bir gece düzenlemek… Her ne olursa olsun, bir taraf “hep ben yapıyorum, biraz da o yapsın” derken diğer taraf “hep o yapıyordu, şimdi ne oldu da benim yapmamı bekliyor” der. Biri yıllardır taşıdığı sorumluluklardan yorulmuş veya sıkılmış, haklı olarak artık paylaşma vaktinin geldiğine inanıyor. Diğeri devranın değişmesinden rahatsız, bu değişikliğin altında kuşkulanılacak bir şey arıyor. Bu vakte kadar nasıl gelindiyse gelindi. Evlilik “çift” olmaktır, birbirini tamamlamaktır. Duygusal ya da maddesel tüm sorumlulukları paylaşın. Belli başlı şeyler hariç görev listesi oluşturmayın. Zaman zaman birbirinizin yerine geçmeyi öğrenin ve kabullenin.
“Vajinismus”, cinsel bir işlev bozukluğu olarak tanımlanan ve kadınlarda cinsel ilişki sırasında PSOAS kaslarının, pelvik…
Yoğun stres, gerginlik, anksiyete, mükemmeliyetçi kişilik yapısı, suçluluk ve günahkarlık duyguları, bilinçli ve bilinçdışı düşünceler…
“Cinsel fanteziler”, insanoğlunun hayal dünyasının sınır tanımayan ve sınırlanamayan yaratıcı motifleridir. Cinsel fantezi kurmak kolaydır,…
Her erkek egemen toplumda olduğu gibi ülkemizde de en aşılmaz tabularından biri penis, penis boyu…
Beş duyu ile alınan cinsel uyaranlar ve cinsel fantezilerle beyinden kalkan cinsel uyarılar omurilik üzerinden…
En sık görülen cinsel sorunların başında yer alan “erken boşalma”, cinsel etkinlikler sırasında bir erkeğin…