Evlilik kurumuna adım atmış çiftler, kuşkusuz mutlu ve sorunsuz bir evlilik yaşamak ister. Ancak ister evlilik olsun ister beraberlik, başarılı bir ilişki göründüğü kadar kolay değildir. Karmaşık bir yapıya ve hassas dengelere dayalı olan kadın-erkek ilişkilerinin başarısı, birtakım basit ama önemli kurallara bağlıdır.
EVLİLİK BÜTÜNLENMEKTİR…
Kişilerin kendini güvende hissetmek amacıyla oluşturduğu bir olgu olan evlilik; tamamlanmak, bütünleşmek ve bütünlenmektir. Kişinin kayıp olan yarısını bulma arayışı olan evlilik kurumunun amacı, bütünleşme arzusudur, çünkü insanoğlu doğuştan yarım ve yalnızdır. İnsan aslında annesi ile bir bütün olarak ana rahminde gelişir. Bu bütünlük duygusu anneyle bir olma isteğidir. Anne rahminde kişi kendini güvende ve cennetteymiş gibi hisseder. Fakat annenin rahminden çıktığında insan o duyguya yeniden kavuşmak ister. İşte sağlıklı ve mutlu bir evlilik, bu bütünlük duygusunu verdiği için kişiye temel bir güven duygusu hissettirir. Ama güven yoksa kişi kendini hırçın ve çaresiz hisseder. Peki, evlilik nasıl çatışmaya dönüşür?
İÇ SESİ DİNLEMEK…
İnsanı rahatsız eden iki olgu vardır: Biri kendi iç sesi, diğeriyse başkalarının onun hakkında söyledikleridir. Bu durum evliliklerde de geçerlidir. Evliliklerde kişiler eşleri hakkında iç seslerini ve eşlerinin kendilerine sarf ettiği sözleri ve yaptıklarını kafalarına çok takarlar. Ardından hem kendilerini hem de eşlerini suçlamaya başlarlar. İnsanı mutlu eden iki olgu vardır: “Anlatabilmek ve anlaşılabilmek…” Eğer evlilikte çatışma başlamışsa karı-koca ne dertlerini birbirlerine anlatabilir, ne de anlaşıldıklarını düşünürler. Bu nedenle kendilerini güvende hissetmezler. İç sesinize kulak vermek ya da düşüncelerinizi içinize hapsetmek yerine, anlatabilmek ve doğru bir şekilde anlaşılabilmek çok önemlidir. Unutmayın ki evliliğin yolunda gitmemesinin en önemli nedenleri birbirini suçlayıcı tavır alma, küçümseme, aşağılama, saygısızlık, sürekli kendini savunma, iletişimsizlik ve saldırganlıktır.
SEVGİ DEPOSUNU DOLU TUTMAK…
Evlilikte, aşk, yakınlık ve sevgi için duyulan gereksinimlerin karşılanması amaçlanır. Bunun için de evlilik ve çift ilişkilerinde sevgi deposunu dolu tutmak çok önemlidir. Herkes sevgiyi farklı şekillerde ifade eder ve algılar. Ünlü psikoterapist Gary Chapman’ın “beş sevgi dili” olarak adlandırdığı sevgi ifadeleri; onay sözleri, nitelikli beraberlik, armağan sunma, hizmet davranışlarında bulunma ve fiziksel temastır.
ONAY SÖZLERİNİN ŞİFALI GÜCÜ…
“Onay özleri” olarak bilinen “iltifatlar ve takdir sözleri” sevgiyi güçlü bir şekilde iletir ve erkeklerin en önemli sevgi dillerinden biridir. Bu sayede, eşlerin kendilerini güvensiz hissettiği ve destek aradığı anlarda gizli potansiyelleri cesaret verici sözlerle harekete geçebilir. Cesaret verme, duyguları sezmeyi ve dünyayı eşlerin gözüyle görmeyi gerektirir.
BİRLİKTE ANIN TADINI ÇIKARABİLMEK…
Kadınların önemli sevgi dillerinden biri olan “nitelikli beraberlik” sevgi dili eşlerinin birbirlerine bütün dikkatlerini vermelerini ve odaklanmış ilgiyi gerektirir. Birlikte geçirilen anın tadını çıkartırken ve konuşurken göz temasının ve zaman zaman ten temasının sürdürülmesi, dinlerken başka bir şeyle meşgul olunmaması, duyguların açığa çıkmasına özen gösterilmesi, vücut dilinin gözlemlenmesi ve konuşanın sözünün kesilmemesi sevginin hissedilmesini kolaylaştırır. Ayrıca nitelikli faaliyetlerin en önemli yanı, gelecekte yararlanılacak bir “hatıra bankası” oluşturmalarıdır.
GÖNLÜNDEN GEÇENİ ARMAĞAN ETMEK…
“Armağan verme” hemen hemen bütün kültürde, sevgi-evlilik sürecinin bir parçasıdır. Birisine bir armağan vermek için onu gerçekten düşünüyor olmak ve neye ihtiyacı olduğunu bilmek gerekir. Armağan, bu düşüncenin ve sevginin somut bir göstergesidir. Armağanın para ile alınıp alınmaması, büyük ya da küçük olması, pahalı olup olmaması önemli değildir, gönülden geçmesi önemlidir.
SEVEREK VE AŞKLA HİZMET ETMEK…
Erkekler için önemli olan bir diğer sevgi dili “hizmet davranışları”dır. Eşlerin birbirlerine hoşlandıkları davranışlarda bulunmaları, birbirlerine hizmet ederek memnun etmeye, birbirleri için bir şeyler yaparak sevgilerini ifade etmeye çabalamaları sevgiyi hissetmenin ve sunmanın bir başka yoldur.
DOKUNMANIN BÜYÜSÜ…
Kadınların en önemli sevgi dili “fiziksel temas”tır. Dokunmak, severek ve isteyerek dokunmak, evlilikte sevgiyi iletmek için güçlü bir araçtır. Kadınlar çoğu zaman fiziksel temas olmadan sevildiklerini hissetmezler.
GEÇMİŞİ TEKRAR ETME ARZUSU…
Farkındalık ve içgörü olmadığında geçmiş asla sona ermez, hatta geçmez bile, şimdi ve burada yaşanır durur, ruha sıkıntı verir. Özellikle geçmişimiz bedensel ve ruhsal travmalarla doluysa, duygusal acılar veya hayal kırıklıkları içeriyorsa, geçmişi ve geçmişteki rolleri tekrarlamak insanın doğasının bir parçasıdır. Tıpkı korku filmlerindeki huzursuz ruhlar gibi, olayın gerçekleşmiş olduğu veya belki de tam istediğimiz şekilde gerçekleşmemiş olduğu durumu ya da ortamı yeni ilişkilerimizde yeniden canlandırırız, zaman, mekân ve kişiler değişse de aynı rolleri tekrarlarız. Bu tekrar etme zorlantısında sevdiğimiz ve âşık olduğumuz eşimizi, sevgilimizi, beraber vakit geçirmekten keyif aldığımız arkadaşlarımızı farkında bile olmadan geçmişimizin önemli figürleri ile karıştırırız ve onlarda elimizde bile olmadan ebeveynlerimizi görürüz.Sigmund Freud buna “aktarım” adını verdi. Aktarım bilinçdışı ve otomatiktir, duygusal olarak tıkanıklık yaratan sorunları çözümlemek üzere geçmişimize dönme arzusudur.