Çocuğun en temel ilişkisi anne ve babasıyladır. Bu nedenle her çocuk için anne tanrıça, baba tanrıdır; yani anne ve baba, sadece çocuklar için yaşayan “gerçek anne”, “gerçek baba” değildir. Gerçek anne ve baba çoğu zaman çocukların sevgi, bakım, değer, bağlılık, yetkinlik ya da ebedi aşk ve şefkat ihtiyaçlarını karşılayamaz. Bu nedenle gerçek anne babanın yanında “yüce anne ve baba” olarak “fantezik anne” ve “fantezik baba” yaratılır. Bunun yanında gücü ve iktidarı sembolize eden “sembolik baba” ve sevgi ve hazzı temsi eden “sembolik anne” de vardır. Bunlar birçok halkın ve kültürün mitlerinde, söylencelerinde değişik biçimlerde ortaya çıkan tanrı veya tanrıçalardır. İnsan hayatında, cinsel yaşamın temelinin atıldığı ve kişinin tüm hayatı süresince kavgacı veya anlayışlı, mutlu veya mutsuz, atılgan veya pısırık, başarılı veya zavallı, ilkel veya olgun olacağını belirleyen 3-6 yaş arasındaki dönemdir. Bu yaş aralığında yaşanan karmaşanın çözümlenmesiyle birlikte, çocuklarda fantezik ve sembolik anne ve babaya ait manevi duygu, gerçek anne ve babaya dönmeye başlar.
MERAK VE CİNSELLİĞİN KEŞFİ…
Bebek doğduğu andan itibaren annesinin memesiyle hem kendini hem annesini hem de annesi dışındaki dünyayı yavaş yavaş keşfetmeye başlar. İlk önce "bütün beden yüzeyi"nin, "ağız boşluğu"nun, "sindirim kanalının ve anüs"ün zihinsel temsilcilerine yatırılan libidinal dürtü, yani yaşam enerjisi zamanla cinsel organların zihinsel temsilcileri üzerinde toplanmaya başlar. Bu nedenle Freud, psikoseksüel gelişimde 3 yaşında başlayıp 6 yaşına kadar uzanan döneme "cinsel algı dönemi" yani "fallik dönem" adını verir."Penis ile ilgili olan" anlamına gelen "fallik" kelime anlamıyla "utanma duygusu olmayan, yüzü kızarmayan" demektir. Kişinin çevresindeki nesnelere, yani ebeveynlerine dair cinsel ve saldırgan düşlemlerinin bir gruplaşması olan ünlü oidipus karmaşasının yaşandığı süreç olan fallik dönemde; östrojen hormonunun denetiminde olan kız çocukları ile testosteron hormonunun denetiminde olan erkek çocukları genitallerini, yani cinsel organlarını karşılaştırmaya başlarlar ve penisin varlığına veya yokluğa anlam yüklerler. "Merak" ve "cinselliği keşif" kavramlarının ön planda olduğu fallik dönemde çocuklar, bilmedikleri arzularını, saldırgan dürtülerini ve korkularını yansıttıkları küçük oyuncaklarla ve yaşıtlarıyla oynadıkları "doktorculuk oyunu" veya "evcilik oyunu" gibi oyunlarla, bedenlerini birbirlerine göstermek ve başkalarınkine bakmakla çok ilgilidirler; cinsel organlar, bebeklerin nereden geldikleri, ebeveynlerinin yatakta neler yaptıkları konusunda çok meraklıdırlar. Oyuncak baba ile oyuncak kızı yan yana yatırıp, oyuncak anneyi kıran bir çocuk, çocuksu ve biyolojik kökenli cinsel arzularını ve bunların engellenmesinden kaynaklanan yıkıcı öfkesini evcilik oyunuyla eyleme dökebilir ya da "Anne, kardeşimi hastaneye geri götür", "Kardeşimi istemiyorum, onu çöpe at" sözleriyle ifade edebilir. Çocuksu cinsellik, sevgi ve saldırganlık hiçbir zaman ebeveynler arasında eşit dağılmaz; biri ötekinden daha ağır basar ve genellikle erkek çocuk anneye, kız çocuk da babaya daha çok yönelir. Çocuk aynı cinsten ebeveyni rakip olarak görülmeye başlar ve saldırganlığının önemli bir bölümünü ona yöneltir; insanın doğasıdır bu… Doğal ve evrensel olan bu yapı, erkek çocuklarda "oidipus kompleksi", kız çocuklarda ise "elektra kompleksi" adını alır. Fallik dönemde yaşanan bu karmaşa, daha sonra etkisini yitirerek bir duraklama veya uyuklama (latens) döneminden sonra buluğ, yani ergenlik ile birlikte yeniden canlanma gösterir ve dışta sevisel (cinsel) bir nesne seçimine döner.
OİDİPUS KOMPLEKSİ
Oidipus kompleksi ya da "oidipus karmaşası", Freud'a göre anneyi sahiplenme ve babayı saf dışı etme konusunda çocuğun beslediği duygu, düşünce, dürtü ve fantezilerin toplamıdır. Freud, bu teorisini Yunan mitolojisindeki Sophokles'e ait Kral Oedipus hikâyesinden esinlenerek adlandırmıştır. Sürekli annesine şımarması, babasının annesiyle ilgilenmesinden rahatsız olup ağlaması veya araya girmesi şeklinde davranan erkek çocuğun ilk aşkı annesi, yani ilk bakıcısı ve besleyici nesnesidir. Babasının içten içe yok olmasını isteyen, annesine karşı aşırı bir cinsel ilgi ve eğilim (libido) gösteren erkek çocuk, genellikle evde büyük bir otoritesi olan güçlü rakibi babadan çekindiğinden zamanla her iki ebeveynden de uzaklaşmak zorunda olduğunu hisseder. Çünkü Freud, bu yaş döneminde erkek çocuğun annesine karşı duyduğu cinsel aşk nedeniyle babası tarafından penisinin kesilerek cezalandıracağı korkusu sonucu bir karmaşa (ödipal kompleks) yaşadığını savunur. Bu karmaşa sırasında erkek çocuk 7 nedenden dolayı anneden vazgeçer: (1) Erkek çocuk anneye gerçekte sahip olan ve kendisinden çok daha güçlü olan babasının onu cezalandıracağından korkar(hadım edilme veya kastrasyon korkusu), (2) özdeşim kurmak istediği, kendisine değer veren ve onunla kaliteli vakit geçiren babasını belli bir ölçüde sever, babasının sevgisini yitirmekten de korkar ve "Bunu babama yapamam, o beni çok seviyor, ben de onu çok seviyorum!" diyerek babasının hatırı için anneden vazgeçer, (3)aşkına karşılık vermeyen annesine öfkelenir ve incinir, (4) anne ve babasının birbirini sevmesi, sevgilerini onun yanında paylaşmaları durumunda erkek çocuk "Annem ve babam birbirlerini seviyorlar, ben aradan çekilmeliyim" diye düşür ve onların sevgisine hürmeten annesine olan bağını koparır, (5) sosyal bir ilişki ortamında erkek çocuk evcilik oyunlarıyla yeni ve tehlikesiz eş adayları olduğunu görür ve anneden uzaklaşır, (6) annesi oğluna yapışmak yerine onun kendisinden kopmasına izin verir, ve(7) erkek çocuğun cinsel kimliğini değersizleştiren bir babası yoktur, özdeşim kuracağı güçlü ve saygı gören bir babası vardır. Sağlıklı bir aile ortamında bu koşullar birlikte yerine geldiğinde ödipal kompleks çözümlenir ve çocuk anneye sahip olmak yerine, baba gibi olmayı seçer.
ELEKTRA KOMPLEKSİ…
Elektra kompleksi, Freud'a göre babayı sahiplenme ve anneyi saf dışı etme konusunda kız çocuğun beslediği duygu, düşünce, dürtü ve fantezilerin toplamıdır. Elektra kompleksi, içerik bakımından Oidipus kompleksi ile benzerlik gösterse de Freud, bu komplekse Elektra kompleksi adını vermeyi reddetmiştir. Carl Gustav Jung ise,Yunan mitolojisindeki ünlü Yunan kumandan Agamemnon'un hikâyesinden esinlenerek kadınlardaki ödipal karmaşaya Elektra kompleksi adını vermiştir. Kan davasının ve intikamın en belirgin simgelerinden biri olarak kabul gören "elektra", fallik dönem boyunca kız çocuğun babasına bağlanmasını ve penise sahip olmayan, dolayısıyla eksik olan annesine düşmanlık beslemesini, ondan korkmasını ve kendisini ister istemez annesiyle özdeşleştirmesini ifade eder. Freud’a göre, kız çocuk zaten hadımdır, yani penisten yoksundur. Bu gerçeğin getirdiği düş kırıklığıyla; kız çocuk, sevgisini penisi olan bir modele, yani babasına yöneltir çünkü onun kendisine bir penis verebileceği umudunu taşır. Freud bunu "penise imrenme" olarak adlandırır. Bu dönemde kız çocuğu, kendi bedeni, hatta annesinin bedeni ile babasınınkini karşılaştırır ve kendisine bir penis veremeyen annesine karşı yoğun bir kızgınlık duymaya başlar. Bu düşmanlık duyguları çok yoğun olduğu takdirde, anne kız ilişkisi çok kolay zedelenebilir. Sürekli babasına şımarması, annesinin babasıyla ilgilenmesinden rahatsız olup ağlaması veya araya girmesi şeklinde davranan kız çocuğun ilk aşkı babasıdır. Babaya sahip olmak için annesinin içten içe yok olmasını isteyen, babasına karşı aşırı bir cinsel ilgi ve eğilim (libido) gösteren kız çocuk, genellikle evde ona sevgi ve bakım veren güçlü rakibi annesinden ve annesinin sevgisini kaybetmekten çekindiğinden zamanla babasından uzaklaşmak zorunda olduğunu hisseder. Çünkü Freud, bu yaş döneminde kız çocuğun babasına karşı duyduğu cinsel aşk nedeniyle annesi tarafından sevgisinin kesilerek cezalandıracağı korkusu sonucu bir karmaşa (elektra kompleksi) yaşadığını savunur. Bu karmaşa sırasında kız çocuk 7 nedenden dolayı babadan vazgeçer: (1) Kız çocuk babaya gerçekte sahip olan ve kendisinden çok daha güçlü olan annesinin sevgisini keserek onu cezalandıracağından korkar (kaybetme korkusu), (2) özdeşim kurmak istediği, kendisine sevgi, bakım ve değer veren annesini çok sever ve "Bunu anneme yapamam, o beni çok seviyor, ben de onu çok seviyorum!" diyerek annesinin hatırı için babasından vazgeçer, (3) aşkına karşılık vermeyen babasına öfkelenir ve incinir, (4) anne ve babasının birbirini sevmesi, sevgilerini onun yanında paylaşmaları durumunda kız çocuk "Annem ve babam birbirlerini seviyorlar, ben aradan çekilmeliyim" diye düşür ve onların sevgisine hürmeten babasına olan bağını koparır, (5) sosyal bir ilişki ortamında kız çocuk evcilik oyunlarıyla yeni ve tehlikesiz eş adayları olduğunu görür ve babadan uzaklaşır, (6) babası kızına yapışmak yerine onun kendisinden kopmasına izin verir ve (7) kız çocuğun cinsel kimliğini değersizleştiren bir annesi yoktur, özdeşim kuracağı saygı gören bir annesi vardır. Sağlıklı bir aile ortamında bu koşullar birlikte yerine geldiğinde Elektra kompleksi de çözümlenir ve çocuk babaya sahip olmak yerine, anne gibi olmayı seçer. Babasının ona bir penis vermesini bekleyen kız çocukta, Elektra kompleksi, bu umutlarının gerçekleşmemesiyle ve anne sevgisini kaybetme korkusuyla, yerini anneyle özdeşleşmeye bırakır.
HADIM EDİLME VE KAYBETME KORKUSU…
Yalnızca üreme organlarına özgü bir yaralanma veya sevilen bir kişinin sevgisini kaybetme korkusu değil, her türlü fiziksel yaralanma, küçük düşme ve genelde evlilikte partneri kaybetme korkusuyla ilgili olarak karşımıza çıkan hadım edilme ve sevgiyi kaybetme korkusu, en az iki nedenden dolayı çocukluğa özgü ve yetişkinlikte kendini gösteren çok özel bir korkudur: (1) "Elini penisinden çekmezsen, onu keserim", "Tutun şunu sünnet edelim!", "Beni üzdün, seni başkasına vereceğim!", "Sen çok kötü bir çocuksun. Artık seni sevmeyeceğim!" gibi ebeveynlerden veya onların vekillerinden böyle tehditler alınmış olabilir ve (2) erkekler kızların penisi olmadığını gözlemleyerek, bir zamanlar ona sahipken sonradan yitirmiş oldukları sonucuna varabilirler; kız çocuklar ise annelerinin penisi olmadığı için onları suçlayıp, penise imrenebilirler. Erişkinlerin psikoterapi süreçleri sayesinde biliyoruz ki hadım edilme ve kaybetme korkusu birçok insanın yaşamında büyük bir rol oynar; sevgi ve değere, terk edilme ve reddedilmeye, girişkenliğe ve rekabete ilişkin ketlenmelerden, topluluk önünde konuşmaktan kaçınmaya, cinsel sorunlara kadar çeşitli biçimlerde kendini gösterir.