Ülkemiz ardı ardına acılar yaşadığı günlerden geçiyor. Bir yanda dozunu artıran Covid-19 pandemisi ve ekonomik krizin doğurduğu ümitsizlik ve güvensizlik ortamı, diğer yanda güzel İzmir’imizde yaşanan depremin yol açtığı yıkım ve hüzün… Bildiğiniz gibi, Ege ve Marmara Bölgesi’nde geniş bir alanda hissedilen çok şiddetli bir deprem meydana geldi. Depremin şiddeti 6,6 olarak açıklandı, merkez üssü İzmir Seferihisar açıkları. Hayatını kaybeden ve yaralı olan birçok vatandaşımız var ve İzmir’de zamana karşı yarış da var, enkaz altında kalan vatandaşlarımızı kurtarma çalışmaları tüm hızıyla sürüyor. Ancak Covid-19 pandemisi ve deprem felaketi, milletimizin birlikte “daha çok kardeş olma” ve “beraber yaşama” azmi ve kararlılığını daha arttırıyor. Milletçe yaşadığımız acılar, aslında tüm sloganları ve klişe ezberleri yıkıyor, tek yürek olduğumuzu hatırlatıyor. Bireysel hayatlarımızdan biliyoruz ki, acılar durdurur ve karanlıktan çıkartır insanı; yeni bir muhasebe ve taze bir başlangıç fırsatı verir eline. Çağımızda “çoğaltma tutkusuyla oyalanan” yürekler, acının ve kederin açtığı boşlukta yeniden kendi içine dönüyor. Koşturmacalar duruyor, hırslar sendeliyor, hasetler ve kıskançlıklar donuyor. “Mutluluk” diye tanımladığımız “çok”lar azalıyor; ardında huzur saklı olduğunu sandığımız “emeller” kısalıyor, “hırslar” tükeniyor. Yaşadığımız son acının, siyasal fay hatlarıyla birbirinden ayrıştırılan, önyargılarla birbirine küstürülen kalplerin yeniden mayalanma ve durulma fırsatı olduğunu düşünüyorum. Fiziksel fay hatları açıldıkça, bizi ayıran sosyal fay hatları kapanacaktır, buna inanıyorum. Kederlerimizi birlikte omuzladıkça, enkaz altına itilmiş empatilerimiz ve kardeşliklerimiz o kadar omuzlarımızda yükselecektir. Geçmiş olsun güzel İzmir’imiz, kalbimiz, aklımız ve gücümüz seninle…