“Neden hayatıma giren bütün erkekler beni terk ediyor?” diye soruyor bir kadın. Bir kadının hayatına giren bütün erkekler nasıl olur da hep aynı olur? Gençliğine, güzelliğine, başarısına, parasına rağmen… Giderek erkeklerden beklentisini düşürmesine rağmen… Nasıl olur da bir kadın hep terk edilmişliği yaşar? Çözüm, terk edemeyecek kadar aciz bir adam bulmak mıdır?
“Neden hayatıma giren bütün kadınlar bana bağırıyor, beni aşağılıyor?” diye soruyor bir adam. Yoksa gerçekten de aşağılık bir adam mıdır kendisi? Yo, hayır. Bir erkek eve kazandibi yerine künefe getirdi diye aşağılanmayı hak etmez. Çözüm, lal olmuş bir kadınla olmak mıdır?
“Neden otobüste, sokakta, barda, hatta okulda erkekler beni sürekli taciz ediyor?” diye soruyor genç bir kız. Ondan daha teşhirci giyinenler var, erkeklerle daha yakın ilişkiler kuranlar var. Neden o, neden sürekli? Tacizi hak eden bir hafifmeşrep midir kendisi? Çözüm, sokağa çıkmamak mıdır?
Neden bazı insanlar hep aynı olayları yaşıyor, hep aynı durumlardan yakınıyor? Yakındıkları durum ya da olay neden silinmez, değişmez lanet bir alın yazısı gibi hayatlarını mahvediyor? Neden sürekli pis bir “sil baştan” yaşanıyor? Neden bu insanların “gör bak, yine aynısı oldu” cümlesini söyledikleri anlar bir türlü tükenmiyor? Zaman ilerliyor, mekân farklılaşıyor, kişiler değişiyor, ama roller ve sonuç hiç değişmiyor. Kişi kendini, yine aynı sorunun cevabını arar halde buluyor. “Yine neden?” Ama cevap bulunamıyor, çünkü soru yanlış soruluyor.
“Neden beni terk edecek erkekleri tercih ediyorum?”
“Neden beni aşağılayacak, gururumu kıracak kadınları seçiyorum?”
“Neden bir şekilde tacize uğramayı başarıyorum?”
Tercih etmek mi, seçmek mi, başarmak mı? Kim ister bu çıkmazın içinde takılıp kalmayı, anaforda dönüp durmayı? Kim ister bu acıyı bir daha, bir daha yaşamayı? Hep terk edilen kadına, hep aşağılanan erkeğe, hep taciz edilen genç kıza sesleniyorum: Çocukluk travmalarınızdan dolayı hasarlı ve bu nedenle tamir edilmeyi bekleyen ruhunuz istiyor!
GEÇMİŞİ GERİDE BIRAKMAK!
Travmaları çözülmeyen yaralı ruhlar için “geçmiş” bir türlü geçmiyor. “Geçmiş” geçmişte kalmayıp bugüne de taşınıyor. Bugün yaşananlar, çoğu zaman geçmişin bir tekrarı. Geçmişte yaşanan olaylar bugün yine, yeniden yaşanıyor. Hangi geçmiş? Terk edilen kadının sondan bir önceki terk edildiği geçmişi mi, aşağılanan adamın ilk karısı tarafından aşağılandığı geçmişi mi, taciz edilen genç kızın okulda ilk taciz edildiği geçmişi mi? Hayır, 0-7 yaş aralığını kapsayan geçmiş! Zaten hayat yakın geçmişin yönetiminde olsaydı aklı başında hiç kimse aynı acıyı yaşayacağı aynı duruma düşmezdi. Acısını yaşar, tekrar yaşamaması için yapılması gerekenleri keşfeder ve acılı geçmişin tekrar etmesini engellerdi. Tekrar eden acılar, 0-7 yaş aralığının bir dışa yansıması.
BİLİNÇDIŞININ KENDİ TEDAVİ YÖNTEMİ VAR…
Neden bu yaşlara ait geçmiş; kişinin yakasını bırakmıyor, kendini tekrar edip duruyor? Bu yaşlara ait geçmiş ne yapmak istiyor? Kişinin iç dünyasını meydana getiren düşünceler, duygular, inançlar bu yaşlarda oluşuyor. Bu yaşların ürünü olan iç dünyanın dışarı yansıması ise kişinin bugününü şekillendiriyor. Kişi büyüdüğünde, ruhunun bilince ulaşamayan bölümü yanibilinçdışı; çocukluk döneminin duygusal ortamını yeniden yaratma eğiliminde oluyor. İyi ya da kötü, doğru ya da yanlış mı diye bakmadan o duyguları yeniden yaşayacağı ortamı hazırlıyor. Hayatın en önemli kesiti olan 0-7 yaş aralığı; travmaların ve çözümlenmemiş hikâyelerin toprağa gömülü tabutu gibidir. Bir gün o toprak kazılacak, tabut açılacak ve travmalar bir hayalet gibi kişinin karşısına çıkacaktır. Tek derdi “hadi artık hesaplaş” demektir. Yedi yaş öncesi yaşanan travmalar genellikle hatırlanmaz. Bir çocuk 5 yaşında travmatik bir olay yaşar, fakat 5 yaş aklı ile o olayı çözebilecek yetide değildir. Bu nedenle o olayı iç dünyasına gömer. Aklıyla, iradesiyle, bilinciyle o travmayı unutur; fakat bilinçdışı asla unutmaz. Aradan yıllar geçip de kişi büyüdüğünde, aklı ile o travmayı çözebilecek seviyeye geldiğinde bilinçdışı; çocukluğa ait travmatik olayın duygularını yeniden yaşatmak için harekete geçer. Bilinçdışı kişiye şunları söyler: “Geçmişte çözemediğin bir travma vardı, artık onu çözebilecek akıldasın, aynı duyguyu yaşaman için uygun ortam ve koşullar da var. Sana aynı sahneyi tekrar yaşatacağım, eğer çözemezsen aynı sahneyi yeniden yaşatacağım, yine çözemezsen yine yaşatacağım.” Sahnenin her tekrar edilişinde bilinçdışı “geçmişi çöz ve geride bırak artık” der, kişi ise acılı acılı “işte yine yeniden” der. Geçmiş, bir türlü geçip gitmez. Çünkü bilinçdışının kendine ait çok özel bir tedavi yöntemi vardır ve bilinç bunu çoğu zaman anlamakta güçlük çeker.
GEÇMİŞİN TEKRARI…
Geçmiş nasıl tekrar eder? Bilinçdışı ne yapar da aynı ortam yeniden yaratılır ve aynı sahne tekrar oynanır? Kişi çocukluğunda yaşadığı travmada karşısındaki kişinin rolünü bugün var olan kişiye aktarır. Kendi daha 3 yaşındayken annesi ile babası ayrılmış, babası evi terk etmiş olan kız çocuğu kendini terk edilmiş hisseder. “Terk edildiğine göre bir hata yapmıştır, terk edilmeyi hak etmiştir” gibi düşüncelerini ve bu travmadan kaynaklanan “değersizlik, eksiklik, suçluluk” gibi duygularını tabuta koyar. Büyüdüğünde ya hep kendini terk edecek adamları seçer ya da bilinçsizce ne yapar eder adamın kendini terk etmesini sağlar. Amaç çocuklukta tabuta gömdüğü terk edilmişlik hissini yeniden yaşamasıdır. Daha küçücük bir çocukken annesi tarafından sürekli aşağılanan, ezilen, annesinin bağırmalarına maruz kalan, ne yaparsa yapsın işe yaramaz bir velet olduğu hissettirilen erkek; büyüdüğünde kendini aşağılayacak kadınları seçer. Ya da kendini aşağılayacak patronları, kendini aşağılayacak arkadaşları… Ya da yaptığı iyi bir işte bile aşağılanacak bir taraf mutlaka olur; çünkü tabuta koyduğu işe yaramazlık, değersizlik hissini yeniden yaşaması gerekir. Küçücük bir kız çocuğu tacize uğramışsa tabuta tacize dair duygularını koyar. Utanç, öfke, suçluluk, dehşet, korku… Büyüyünce ya hep tacize uğrayabileceği ortamlara girer ya hep tacizci kişilerle ilişki kurar. Ya giyimiyle ya bir sözü, bir bakışıyla ya da farkında olmadan yaptığı bir hareketiyle tacize davetiye çıkarır. Her defasında aynı utanç, korku, suçluluk, öfkeyi yaşar ve “neden tacize uğruyorum” deyip kendini sorgular.
BU SON OLSUN!
Geçmiş yaşandı bitti. Geçmişi değiştirmek mümkün değil. Oysa geçmişe takılı kalmış olan ruhunuzu oradan kurtarırsanız bugünü değiştirmek ve güzelleştirmek mümkün. Büyüdünüz ve vakit geldi, toprak kazıldı, tabut açıldı. Artık tabuttaki duygu ve düşüncelere yol açan travmatik olayı net bir şekilde görmek gerek. Travmayı çocuk aklıyla değil olgunlukla çözümlemek gerek. O duygu ve düşünceler sebebiyle geçmişin sürekli tekrar ettiğini idrak etmek gerek. Geçmişe dair düşünceleri değiştirmek, geçmiş nedeniyle kendi kendini cezalandırmayı kesmek gerek. Hep terk edilen kadın, hep aşağılanan erkek, hep tacize uğrayan genç kız artık aktarımın farkına varmanız, çocukluğunuzda yaşanan hiçbir olayda suçunuzun olmadığını anlamanız gerek. İster kendi kendinize ister kişisel gelişim kitapları okuyarak ister psikoterapi alarak… Yeter ki bu son olsun!
“Vajinismus”, cinsel bir işlev bozukluğu olarak tanımlanan ve kadınlarda cinsel ilişki sırasında PSOAS kaslarının, pelvik…
Yoğun stres, gerginlik, anksiyete, mükemmeliyetçi kişilik yapısı, suçluluk ve günahkarlık duyguları, bilinçli ve bilinçdışı düşünceler…
“Cinsel fanteziler”, insanoğlunun hayal dünyasının sınır tanımayan ve sınırlanamayan yaratıcı motifleridir. Cinsel fantezi kurmak kolaydır,…
Her erkek egemen toplumda olduğu gibi ülkemizde de en aşılmaz tabularından biri penis, penis boyu…
Beş duyu ile alınan cinsel uyaranlar ve cinsel fantezilerle beyinden kalkan cinsel uyarılar omurilik üzerinden…
En sık görülen cinsel sorunların başında yer alan “erken boşalma”, cinsel etkinlikler sırasında bir erkeğin…