Yaşadığı ruhsal sorunla ilgili belirtilerin olağandışı oluşuna ya da bu belirtilerin yaşadığı ruhsal sorunun bir parçası olduğuna dair danışanın entellektüel ve duygusal olarak bilgi sahibi olması anlamında kullanılan “içgörü” kavramı; içsel görüş, aklın ya da anlayışın gözleriyle görüş, zihinsel bakış ya da algı, aydınlanma, çatışma durumunu tüm yönleriyle kavrama ve deneyimleme, idrak etme, anlayışın gözleriyle olayların içine ve ardına bakabilme, derinlerde olanı fark edebilme anlamında kullanılır ve psikiyatriden psikoterapiye geçen nadir kavramlardan biridir. Danışanın kendi gücü ve yeterlikleri konusunda daha önce sahip olmadığı, yeni bir bilgi ve farkındalık kazanmasına işaret eden soyut bir terapotik araçtır. Danışanın kendi gücünü ve yeterliklerini fark edip, yaşamında daha işlevsel olabilmesini kolaylaştıran içgörüye, “görü”, “öngörü”, “sezgi” ve “empati” eşlik eder ve bu terapötik araçlar karşılıklı bir etkileşim içinde iyileştirici etki yapar.
İÇGÖRÜ TİPLERİ…
Freud tarafından iyileşmeye giden değişimin bir parçası olarak görülen içgörü; duygulanarak ve farkında olarak hatırlama ve duygusal boşalım aracılığıyla duygulanımların sertbestleşmesiyle ortaya çıkan ve iyileştiren terapotik bir araçtır, tedavi edicidir. Bu nedenle bastırılmış anıların canlandırılmasına duyguların eşlik etmesi, duygunun regüle edilmesi, ilişkinin ve yazgının idrak edilmesi "duygusal içgörü" olarak bilinir. Duygu ve duygulanım danışanın içgörü geliştirdiği öznel nesnenin bir parçasıdır. Ruhsal rahatsızlık yaratan kaynakların terapi süreçlerinde analiz edilmesiyle ortaya çıkan entellektüel bilgiyi kavrama ise "entellektüel içgörü"dür, "farkındalık"tır, "zihinselleştirmek"tir. Ancak ilk ortaya çıkan ve bir "hedef" olan entellektüel içgörüdür ama bir "süreç" olarak görülmesi gereken ve iyileştirici olan ise duygusal içgörüdür. Çünkü bilgi ve farkındalık, ancak danışanın zihinsel işleyişinde ve hayattaki seçimlerinde değişim sağlayabilirse, egonun bütünleştirici işlevlerinin yardımıyla duygusal içgörüye hizmet edebilir. Ayrıca içgörü süreci yani sürekli gözden geçirme, danışanın kendi anılarını ve yaşam öyküsünü yeniden yapılandırması, terapi bittikten sonrada devam eder, hiç bitmez.
İÇGÖRÜ OTOMATİK BİR HALE GELİR…
Geçmişi ve şimdiyi, içeriği ve süreci birbirine, duygulanım ve duygularla bağlayan içgörü, danışanın tüm süreci, kendine ve başkalarına dair öznel deneyimlerini etkin bir şekilde sindirmesiyle ortaya çıkar. Terapistin tüm terapötik müdahaleleri içgörünün elde edilmesine ve danışanın kendini yeniden bütünleştirmesine hizmet eder. Bu bütünleşme ruhsal örgütlenmenin olgunlaşması ve yeni beceriler kazanılmasıyla gerçekleşir. Terapi süreçlerinde "derinlemesine çalışma" ile içgörü otomatik bir hale gelir, terapist değil danışan aktif olur, danışan kendi kendinin terapisti olur, terapist "keyifli bir gözlemci" rolüne geçer, danışanın ruhsal olgunlaşmasına şahitlik yapar ve yön verir.
İÇGÖRÜ GELİŞİMİ…
İçgörü gelişimi içsel bir süreçtir ve danışanın içgörü kazanıp kazanamadığını anlamak ancak davranışlarının gözlenmesi ile olasıdır.
Bu bakımdan içgörü ile davranışlar, söylemler ve seçimler arasında sıkı bir ilişki vardır ve terapi sürecinde içgörü bu üç kavram ile birlikte ele alınmalıdır. İçgörü terapi sürecinde anlık veya süreç içinde yavaş yavaş giderek artan bir farkındalık şeklinde gelişebilir. "Ruhsal sıkıntının farkında olma hali", "bilinçdışından köken alan ruhsal sıkıntıları anormal olarak değerlendirebilme yeteneği" ve "tedaviye uyum" olmak üzere içgörünün üç boyutu vardır. Bu üç boyutu bir arada deneyimleyemeyen ve henüz içgörüsü olmayan bir danışan, kendi hatalarını başkalarında görebilir, kendinden kaçmaya çalışabilir, sürekli kendini ve etrafında olan insanları farkında bile olmadan kırabilir, sürekli karşısındaki insandan dert yanabilir, hayatını başkalarının fikirlerine endeksli yaşayabilir, başkalarından gözünden nasıl göründüğüne daima önem verebilir. Ama terapi ile içgörü kazanan danışan "suçlamak", "suçlu ve çaresiz hissetmek" yerine hayatının sorumluluğunu almayı öğrebilir ve önündeki seçeneklerin farkına varabilir. Danışanın ve terapistin içgörülerinin karşılıklı etkileşimi olan psikoterapide, danışanın annesine dair erken duygulanımsal bağın yeniden kurulması ve çocukluğuna dair tümgüçlülük hissinin onarılması, içgörü kazanılmasında önemli virajlardır. Bu nedenle içgörü kazanılması hem normal ruhsal gelişimin hem de psikoterapideki iyileşme sürecinin bir parçasıdır. İçgörü düzeyi olumsuzdan olumluya şu şekilde sıralanabilir. Danışan önce "inkar" eder, yaşadığı ruhsal sıkıntıları ve bu sıkıntılardaki kendi payını görmezden gelir. Sonra yaşadığı sıkıntıların herhangi bir ruhsal bozukluktan kaynaklanabileceğini ve yardım alması gerektiğini kabul eder ama henüz tedaviye hazır değildir. Daha sonra ruhsal sıkıntısını kabul eder ama bu sıkıntılardaki ve uyumsuz davranışlarındaki kendi payını kabul etmez, sebep olarak dış etkenleri gösterir. Rahatsızlığının kaynağı olarak başka kişileri, maddi koşulları ya da bedensel hastalıkları suçlar. Ve en sonunda sorumluluk alır ve tedavi için işbirliği yapmaya başlar.
İÇGÖRÜ EKSİKLİĞİ…
Danışanın kendi duygularını ve davranışlarını doğru analiz edebilme ve anlamlandırabilme yetisi olan içgörü, bazı kişilerde eksiktir ve bu eksiklik yapısaldır. "İçgörü eksikliği", kişinin kim olduğunu, ne yaptığını ve yaptıklarının sonuçlarını değerlendirememe durumudur ve çoğu zaman psikotik durumla ilişkilidir.