İnsanın ruhsal yapısı “çocuk parça”, “ebeveyn parça” ve “yetişkin parça” olmak üzere üç temel parçadan oluşur. Çocukluk dönemindeki duygu, düşünce ve travmalarımızın yetişkin hayatımızda tekrarlanmasına yol açan çocuk parçamız, yaramaz bir çocuk gibidir, “içimizdeki büyümeyen çocuk”tur ve 0-7 yaş döneminde yaşadıklarımızın kayıtlarından oluşur. Yaşamla ilgili hissettiğimiz her şeyin temelidir; içimizden nasıl geliyorsa öyle davranmamızı sağlayan duygularımızdır. Çocuk parçamız, her zaman fiziksel ihtiyaçlarımızı önde tutar, keyif ve eğlenceye düşkündür. Çoğunlukla kurallara ve yasaklara karşı çıkar ama uyum sağladığı zamanlar da olur. Çocukluk döneminde yaşadıklarımız ve bu yaşantılara eşlik etmiş olan duygu, düşünce ve davranışlarımız, içimizde derinlerde bir yerlerde kendini tekrar etmek üzere bekleyen “yazgı”yı oluşturur. “Psikolojik yazgı”, kendimiz ve yaşamımızla ilgili olup biten, olmaya devam eden ve gelecekte olacak her şeyi önceden ve değişmesi çok zor bir biçimde düzenleyen bilinçdışı bir güçtür; “geçmişin tekrar etme zorlantısı”dır. Bir yetişkin olarak çocuk parçamızla hareket ettiğimizde aslında yıllar önce davranmış olduğumuz şekilde, yani bilincimizle değil duygularımızla davranmış ve geçmişimizi bilinçsizce tekrar etmiş oluruz. Çocuk parçamız, çocukluktaki davranış biçimimizi harekete geçirir ve davranışlarımız bilincimizin değil, duygularımızın kontrolünde olur.
DUYGU REGÜLASYONU…
İnsanoğlu duygusal açıdan asla büyümez. Duygularımız olgunlaşmaz, bir çocuk gibi sahiplenilmeyi ve anlaşılmayı bekler dururlar. Bir yetişkin olarak mutsuzluğu da öfkeyi de üç yaşındaki bir çocukken yaşadığımız gibi yaşarız. Çocuk parçamız için duygularımız iyi veya kötü değildir, sadece deneyimlenmelidir. Bu deneyimi “yetişkin parça”mızla yaşadığımızda “duygu regülasyonu” yapmış oluruz ama “çocuk parça”mızla yaşadığımızda geçmişi ve geçmiş duygusal tepkilerimizi tekrar etmiş oluruz. Bu nedenle duygularımızı ifade ediş biçimimiz “olgun” veya “çocuksu” olabilir. Duygular zaman ve sınır tanımaz ama regüle edilebilir, yani düzenlenebilir. Duygu regülasyonu, “kendimizi sakinleştirme ve duygularımızı bilincimizin kontrolünde deneyimleme becerisi”dir ve “içsel konuşma” şeklinde yapılır. Samimi ve olgun ilişkiler için bizi hiç terk etmeyen çocuk parçamızla iyi bir etkileşim içinde olmamız ve duygu regülasyonu yapmamız gerekir. Örneğin; öfke gibi güçlü bir duygu yaşadığımızda, yakıp yıkmak, kırıp dökmek yerine, kendimize “Duygum çok güçlü ama aklımla hareket etmeliyim” diyebiliyorsak duygu regülasyonu yapıyoruz demektir. Çünkü akılla hareket etmek, duygu yoğunluğu yaşayan sağ beynimizden, daha mantıklı düşünen sol beynimize geçişi sağlayan çok önemli bir anahtardır. Böylece yaşadıklarımıza ve hissettiklerimize yukarıdan ve dışarıdan bakabilir, onları daha net değerlendirebilir ve ihtiyaçlarımızı daha açık bir şekilde görebiliriz. Ancak çocuklar, nevrotikler, ağır kişilik bozukluğu veya şizofrenik durum yaşayan kişiler genellikle duygu regülasyonu yapamazlar. Bu nedenle sakinleşmek için çeşitli “davranış bozuklukları” sergilerler. “Her türlü duygu gerçektir, insanidir, normaldir ve sahiplenilmelidir” mantığı ile yapılan duygu regülasyonu, çocuklukta öğrenilir, ergenlikte pekiştirilir, yetişkinlikte de olgunlaştırılarak son halini alır. Hissedilen duygular saçma, gereksiz, anlamsız, anormal, abartılı veya sahte değildir. Ancak her duygu, tıpkı rüzgârın önündeki bir bulut gibi gelip geçicidir. İyi ya da kötü duygu yoktur. İyi ve kötü nitelemeleri, belli bir duyguyu yaşarken o duygunun uyandırdığı hisse göre kişinin yaptığı öznel yorumlardır. Çocuklukta içimize yerleşen her türlü duygu hayatımızın bir parçasıdır ve duygularımızı regüle etmek olumsuz duygulardan kurtulup onları hayatımızdan tamamen çıkarmak anlamına gelmez. Duygularımızı regüle etmek, olumsuz duygularla “kendimize ve çevremizdekilere zarar vermeden etkili bir şekilde baş etmek” anlamına gelir. Çünkü çocuklukta içimize yerleşen duygulardan kurtulmak, onları silmek mümkün değildir. Bu nedenle duygu regülasyonunda asıl amaç duygularımızı ortadan kaldırmak değil, “duygularımıza verdiğimiz tepkileri değiştirerek” daha mutlu ve daha huzurlu bir yaşama sahip olmaktır.
4 D DÖNGÜSÜ…
Düşünce, duygu, duyum ve davranış döngüsünü “4 D döngüsü” olarak adlandırıyorum. Olaylar veya kişiler hakkındaki düşüncelerimiz (D) duygularımıza (D), duygularımız bedensel duyumlara (D) ve bir davranış (D) veya bir sonuç olarak eylemlerimize, söylemlerimize ve seçimlerimize yol açar. Duygularımız bizi belli şekillerde davranmaya iter. Duygu regülasyonu yaparak olumsuz duygularımızın bizi yönlendirdiğinin tam tersi şekilde davranmamız mümkündür. Bilinçli olarak doğru davranışları seçmek, duygularda olumlu değişimler sağlar. Örneğin; bir şeyden korktuğumuzda ondan kaçmak yerine, korkumuza rağmen ona yaklaşmak, orada kalmak, bakış açımızı değiştirmek, bize iyi gelecek davranışlarda bulunmak duygularımızda olumlu değişimler yaratır. Moralimiz bozuk olduğunda komik bir film veya eğlenceli bir televizyon programı izlemek, bizi mutlu eden şarkılar dinlemek, spor yapmak, doğa yürüyüşlerine çıkmak, duygularımızda olumlu değişimler olmasını sağlar. 4 D döngüsünün birinde yaratılacak değişim, domino etkisiyle diğerlerinde de değişime yol açar. Ancak duygularımızı doğrudan değiştirmemiz zordur, yani mutsuzken “Mutlu olmak istiyorum”diyerek mutlu olamayız ama mutsuzluk duygumuzu sahiplenerek, mutsuzluğumuza yol açan düşüncelerimizin farkına varıp, onları değiştirerek veya bizi mutlu edecek davranışları bilinçli bir seçim olarak hayata geçirerek, duygularımızda istediğimiz değişimi gerçekleştirebilir ve mutlu olabiliriz. Örneğin; “Kimse beni sevmiyor” diye düşünmemiz üzülmemize neden olur. Bu şekilde olumsuz bir duygu hissettiğinizde yapmamız gereken ilk şey durmak, derin bir nefes almak ve kesinlikle otomatik bir tepki vermemektir. Sonra da “Aklımdan hangi düşünceler geçiyor?”, “Şimdi ne olacağını düşünüyorum?”, “Olabilecek en kötü ve en iyi şey ne?", “Bu durumla ilgili daha gerçekçi alternatif düşünceler neler olabilir?”, “Bu duruma başka yönden bakabilir miyim?”, “Yaşananları yanlış yorumluyor olabilir miyim?”, “Daha önce benzer bir durumla nasıl başa çıkmıştım?”, “Bu durumda olan başka bir insana ben nasıl bir yorumda bulunurdum, nasıl düşünmesini, nasıl davranmasını tavsiye ederdim?” gibi sorular sorarak gerçekçi olmayan ve kendinize zarar veren düşüncelerinizi değiştirebilirsiniz. Böylece kendiniz için en uygun davranış biçimini belirleyerek duygularınızda olumlu değişimler gerçekleştirebilirsiniz.
RUHSAL ENERJİ DEPOSU…
İçimizdeki çocuk parçamız, duygusal depomuzun, iç ruhsal enerjimizin tayin edilmemiş bekçisidir. Bu nedenle çocuk parçamız, ruhsal ve bedensel gereksinimlerimiz karşılanıncaya ve duygularımız bilincimizle sahiplenilinceye kadar, duygularımızı ve ihtiyaçlarımızı yönetir. Çocuk parçamız bilincimizin yaptığı seçimlere ruhsal enerji verir. Çünkü insanın içinden gelmeyen davranışları aklıyla, bilinciyle uzun süre yapması ve sürdürmesi zordur. Bilincin kendince bir ruhsal enerjisi vardır ama bu uzun süre yeterli olacak bir enerji değildir. Muhtaç olduğumuz gerçek enerji iç ruhsal sistemimiz olan çocuk parçamızda gizlidir. Duygusal tepkileri gözlemleme, değerlendirme ve değiştirmeyi kapsayan duygu regülasyonu, bu enerjinin serbest kalmasını ve bilincin akla uygun seçimler yapmasını mümkün kılar. Çocuk parçamızdan aldığımız sonsuz enerji ile yaptığımız duygu regülasyonu sayesinde duygularımız bize değil, biz onlara hükmederiz ve olumsuz duygularımızın yaşamımıza etkilerini azaltabiliriz.
TRVAMA ÜÇGENİ…
Çocuklukta yaşanan acılar, reddedilmeler, yalnızlıklar, terk edilmeler, korkular, güvensizlikler ve kırgınlıklar çocuk parçamızda “travma üçgeni” olarak kayda geçer. Travma üçgeninde bir “zalim”, bir “mağdur”, bir de “gözlemleyen” vardır. Ayrıca her travmaya hâkim bir duygu, travmanın bilişsel kaydı, fantezisi ve teması vardır. Yetişkinlikte yakın ilişkilerde bir uyarıya aşırı tepki verdiğimizde, çocuk parçamız ve travma üçgeni harekete geçer. Kontrolümüzü kaybettiğimizde ve kendimizi yetersiz hissettiğimizde, duygularımız gerçeklere oranla abartılı olur. Çünkü çocuk parçamız kontrolü ele alır, anlaşılmayı talep eder, ilgi görmek için bağırır. Hepimiz dünyayı bir çocuğun gözleriyle ve duygularıyla algılamaya ve yaşamaya başladığımızdan, herkesin içindeki bu çocuk parça sürekli vardır ama ne yazık ki herkesin içindeki çocuk parça her zaman sağlıklı değildir. Bu nedenle bazı kişilerin iç dünyası (çocuk parçası) ile aklı (yetişkin parçası) hep kavga halindedir ve sürekli bir güç savaşı vardır. Çünkü yetişkin parça mantıklı düşünceleri kontrol etmeye çalışırken, çocuk parça duyguların denetimini elinde tutmaktadır. İşte bu yüzden duyguların mantığa hükmettiğini belki de en acı ve zor yoldan, çaresizlikle öğreniriz. Çocuk parçamızın gizli bir sırrı vardır: Sadece dikkate alınmadığı, sevilmediği ve değerli olmadığında ve acının farkına varılmadığında güçlenir ve mantığın önüne geçer. Bu sırra vakıf olduğumuzda zihnimizde isteğimiz dışında beliren ve kurtulmakta çok zorlandığınız geçmiş travmamızın rahatsız edici bir görüntüsü veya hayali ile mücadele ederiz. Bu görüntüler kasılma, nefes hızlanması gibi güçlü fiziksel duyumlara ve şiddetli korku, dehşet, öfke veya üzüntü gibi duygulara neden olabilir. Bu gibi durumlarda geçmiş travmanızın şimdi ve burada kendini ortaya koymasını ve olumsuz duygularınızı azaltmak için zihninizdeki görüntüleri “TV kumanda tekniği” adını verdiğim bir egzersizle yönetebilirsiniz. Bu tekniği uygulamaya başlamak için ilk önce nefes ve gevşeme egzersizi yapın ve rahatlayıp gevşeyin. Sonra zihninizdeki görüntüyü bir televizyon ekranına yerleştirdiğinizi düşünün ve hayali bir uzaktan kumanda ile görüntüyü küçültün, uzaklaştırın, siyah beyaza dönüştürün, sesi kısın, arka fona farklı bir müzik koyun. Sonra da yüzünüzle görüntü arasına bir plastik plaka koyduğunuzu hayal edin ve küçülene, çok uzaklara gidene kadar görüntüyü çok uzağa doğru itin. Bu egzersiz, gücün ve kontrolün bilincinizde olduğunu keşfetmenize, hayatınızın ve geçmişinizin sorumluluğunu alabilmenize yardımcı olacaktır.
KENDİ KENDİNİ İYİLEŞTİRMEK…
Her dert dermanıyla birlikte gelir. Ruhunuza ve bedeninize şifa vermek için, çocuk parçanızın yanında yetişkin bir parçanız olduğunu, yetişkin parçanızın çocuk parçanızdan daha büyük olduğunu ve çocuk parçanıza ilgi gösterebilecek ve değer verebilecek, duygularını regüle edebilecek yegâne kişinin ancak yetişkin parçanız olduğunu unutmayın. Çocuk parçanızla bağlantıya geçmek için eski fotoğraf albümlerini karıştırın ve yedi yaşınızdan öncesine ait bir fotoğrafınızı bulun. Geçmişinize o çocuğun gözleriyle bakın ve bir sıkıntı yaşadığınızda, kendinizi aciz ve kontrolünü yitirmiş hissettiğinizde, içinizdeki çocuk parçanızın sizinle iletişim kurmaya çalıştığını düşünün, güçlü duygularınızla bağlantıya geçin. Kızgın, kırgın, acı çeken veya mutsuz olan çocuk parçanızdan korkmayın. Unutmayın, çocuk parçanız sadece siz onu reddedip, görmezden gelirseniz ve ona sevgi göstermezseniz güçlüdür. Gerçekte istediği, her çocuğun istediğidir; “koşulsuz sevilmek, korunmak ve hep güvende olmak”… Ve siz yetişkin ve ebeveyn parçanızla konuşarak, çocuk parçanıza istediklerini verebilirsiniz… “Ben senin büyümüş ve güçlü hâlinim. Seni korumak, anlamak, sahiplenmek, koşulsuzca sevip kabullenmek için buradayım. Seni duyuyorum. Seni hissediyorum. Üzüldüğünü ve acı çektiğini biliyorum. Bana müsaade edersen ve güvenirsen sana yardımcı olmak istiyorum. Artık üzülmene gerek yok, ben seninleyim. Her şey güzel olacak. Sen çok akıllı ve sevilmeye layık bir çocuksun. Seni seviyorum” diyerek çocuk parçanızla konuşun. Bunu haftada iki kez tekrar edin ve gerisini zamana bırakın. Bu egzersizi sadece kendi istediğiniz zaman değil, çocuk parçanız istediği zaman da yapın. Çünkü çocuklar çevrelerindeki acıyı kendileriyle bütünleştirirler ve hep kendilerini suçlarlar. Acının kendi hataları olduğunu düşünürler ve acıdan kendilerini sorumlu tutarlar. Bu nedenle hem kendinizi hem de çocuk parçanızı sevmeyi öğrenmeniz gerekir. Çocuk parçanız kendini güvende hissetmeye başladığında ve ihtiyaçları karşılandığında kızgınlığı geçer, beklenmedik çıkışlar yapmayı bırakır ve bir yetişkin olmanıza izin verir. Böylece yetişkin parçanız duygu regülâsyonu yapabilir ve davranışlarınızın gerçek hâkimi olabilirsiniz. Kaybedeceğiniz tek şey geçmişinizin acısıdır. Aksi halde sevilmeyen çocuk parçanız duygu deponuzun gardiyanı olarak kalır ve kendinizle savaşa devam edersiniz. Bu nedenle hissettiğiniz tüm duyguların farkında olun, duygularınızı itip uzaklaştırmaya çalışmayın. Duygularınızın içinde boğulmadan onlarla başa çıkmak için şunları yapın: (1) Hissettiğiniz duyguya odaklanıp onu uzaktan gözlemleyin, (2) duygunuzu gelip giden bir dalga gibi deneyimleyin, (3) duygunuzu itip ondan kurtulmaya çalışmadan onu olduğu gibi koşulsuzca kabullenin, (4) duygunuzu iyi veya kötü olarak yargılamayın, sahiplenin, (5) duygunuza sıkıca tutunmayın, gitmesine izin verin, (6) duygunuzun şiddetlenmeden, olduğu haliyle kalmasını sağlamaya çalışın, (7) duygularınızın sizi tanımlamadığını hiç unutmayın, duygunuz siz değilsiniz ve (8) duygularınızın sizi yönlendirdiği şekilde davranmama seçeneğinizin olduğunu aklınızdan çıkarmayın… Bunları yaptığınızda olumsuz duygularınızla kolayca baş edebilirsiniz.