Eşcinselliğin toplum tarafından algılanışı, eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin kendi kimliklerini kabul edebilmelerini olumsuz yönde etkilemektedir. “Heteroseksüalizm”, eşcinselliği ve heteroseksüel olmayan her türlü davranış, yönelim, kimlik ve ilişkiyi reddeden, kötü gören ve damgalayan bir sistemdir. Homofobi; eşcinsel yaşamı seçmiş bireylere ve eşcinselliğe karşı mantık dışı kin, nefret ve aşağılama şeklindeki haksız yargıların beraberinde getirdiği, eşcinsel yaşamı seçmiş bireylere şiddet uygulanmasını savunma veya şiddet eylemlerinde bulunmayı içeren davranış ve tutumlar olarak tanımlanabilir. Yani referans noktası eşcinsel yaşamı seçmiş bireylere saldırı ve şiddet uygulanması, şiddetin savunulmasıdır.
Eşcinsel yaşamı seçmiş bireyin ruhsal ve bedensel gelişimi sırasında toplumun eşcinsellik hakkındaki olumsuz bakış açısını içe alması ve benliğini bu inanç ve duygularla değersizleştirmesi sonucunda “içselleştirilmiş homofobi” adı verilen bir durum meydana gelebilir. İçselleştirilmiş homofobi bazı kişilerde yoğun bunaltı, iç sıkıntısı, iç daralması, depresyon, suçluluk hissetme, günahkârlık, utanç duyma, inkar etme, öfkelenme, kendini kabullenememe, AİDS’e bağlı damgalama korkusu, kendiyle barışmama ve hatta intihara bile yol açabilir. İçselleştirilmiş homofobinin eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin ruh ve beden sağlığı üzerinde çok yıkıcı etkileri olabilir. Eşcinselliğin toplum tarafından kabul edilmemesinin, ötekileştirilmesinin ve kınanmasının kişinin ruhsal gelişim dönemlerinde zararlı ve patolojik etkileri vardır. Eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin sağlığına yönelik tehditler; güvensizlik, yalnızlık, yakın ilişkilerde zorlanma, cinsel bozukluklar, güvensiz seks, ev içi şiddet, HIV pozitif eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin hastalıklarını görmezlikten gelen tutumları, alkolizm, uyuşturucu madde kullanımı, düzensiz beslenme, intihar,suçluluk duygusu, utanç ve kendine fazla saygı duymamasıdır. Bunun sonucunda eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler eksik bir yaşam sürdükleri hissine kapılırlar. Özellikle eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin yaşadıklarından utanç duymaları depresyona girmelerine, kimlik bunalımı yaşamalarına, özsaygılarını kaybetmelerine, kendilik bütünlüklerini sarsmalarına ve süperego işlevlerinde bozukluklara yol açabilir. Ayrıca bu sıkıntıları yaşayan eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin başta AİDS olmak üzere cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmaya kayıtsız kalma ya da bu hastalıkları tamamen görmezlikten gelme gibi bilinçdışı yapılan kendi kendini yıkıcı bir tutuma girmeleri sık rastlanan bir durumdur. Çünkü çok yoğun bir stres altında yaşamak derin ego’nun savunma mekanizmalarından biri olan somatizasyonu aktifleştirebilir. Bilinçdışı günahkârlık ve suçluluk duyguları, eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerde somatizasyon savunma mekanizmasıyla zamanla mide ülseri, yüksek tansiyon, migren, beyin kanaması, kalp krizi, kabızlık, kalın bağırsak iltihapları, astım, kas ve eklem ağrılarına yol açabilir. Birçok eşcinsel yaşamı seçmiş birey mutlu ve huzurlu olabilmek için eşcinselliği kabul ettiğine dair kendi kendini ikna etmeye çalışır ama bazen de çok güçlü bir biçimde, içlerinde barındırdıkları derin homofobik bir parçayı korumayı sürdürerek eşcinsel yaşamı seçmeyi ret ederler. İşin ironik tarafı ise eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin birçoğu bu duygu, tutum ve davranışlarının homofobik nedenlerinin bilincinde değillerdir. Çünkü içselleştirilmiş homofobi kendini çok çeşitli biçimlerde gösterebilir:
1-GİZLENME
Erkek egemen bir toplumda eşcinsel yaşamı seçmek toplumdan dışlanma nedenidir. Çünkü toplumda var olmak, saygınlığın devam etmesi ve geçim için işe muhtaç olma toplumdan dışlanmayı göze alamamak için yeterli bahanelerdir. Ayrıca birçok eşcinsel yaşamı seçmiş birey çok yanlış bir şekilde bilinçdışı ve otomatik olarak kendi var oluşlarının sevgiyi, saygıyı ve onaylanmayı hak etmediğine kanaat getirirler. Kendilerine güvenleri yoktur, sürekli bir şüphe içindedirler ve şüphelerini doğrulayacak kişilerden de uzak durmaya çalışırlar. Bu nedenle de kişisel, sosyal ve ailesel bedelleri ödememek için gizlenirler ve damgalanan, utanç verici bir şey olarak algıladıkları eşcinsel yaşam sırlarının ortaya çıkmasından çok korkarlar. Ayrıca eşcinsel yaşamı seçmelerinden dolayı ailenin ve toplumun onlara daha az saygı gösterecekleri endişeleri, sosyalleşmelerine de zarar verir, daha az toplum içine girerler, daha çok kendilerini özel mekânlarda göstermeyi tercih ederler. Bu da iç sıkıntılarını, depresyonlarını ve diğer negatif duygularını arttırır.
2-UTANMA
Bazı eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler diğer eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin yaptıkları veya yaptıklarına inandıkları ya da yapmaya kendilerini zorladıkları normal şekilde davranmayı başaramazlar. Wright’a göre; kendi eksikliğini saklamak isteyen kişi, diğerlerinde cinsel tercihlerini ortaya koyan stereotip davranışları fark edecektir. Ayrıca eksikliği herkese gösteren bu tür davranışlar için öfke hissetmesi de olağandır. Çünkü kişi kendi eksikliğini saklama isteğiyle diğerlerinin de aynı şeyi yapmasını arzu eder. Kendilerini kısmen ya da tamamen saklamaya çalışan ve utanma duygusunun ön planda olduğu bu kişiler eşcinsel yaşamı seçmiş ve bunu ifşa eden bireyleri gördüklerinde rahatsız olurlar, öfkelenirler ve suçluluk duygularıyla çok eleştirel olabilirler.
3-ÖFKE
Toplumun baskısı sonucu meydana gelen damgalanma ve utanma karşısında bazı eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerde derin bir öfke meydana çıkar. İçselleştirilmiş homofobi sonucunda kişi kendi kendini yiyip bitiren bir sürece girebilir. Bu süreçte meydana gelen öfke en çok eşcinsel yaşamın karikatürleştirilmesine ve teşhir edilmesine yönelir. Bu durum yani karikatürleştirmeye karşı eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin duyduğu nefret eşcinsel yaşamı seçmenin kararsızlığına kesin bir kanıttır.
4-UMUTSUZLUK
İçselleştirilmiş homofobisi olan eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler; gizliliğe ya da doğrudan doğruya toplumsal izolasyona meyillidir ve gelecekle ilgi güzel hayalleri yoktur. Günübirlik ilişkiler yaşama eğiliminde olan bu kişiler çeşitli bahanelerle ilişkiyi bitirme taraftarıdırlar. Eşcinsel ilişkilerin geçici ve kırılgan olduğunu ve kolayca bittiğini iddia eden bu kişiler eşcinsel sevgi oluşumunu sınırlandırdıkları için genellikle gelecek için de umutsuzdurlar.
5-KENDİNİ TOPLUMDAN DIŞLAMA
Eşcinsel yaşam kültürünün toplumsal alana sokulması kolay bir durum değildir ve bu yüzden eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin bir kısmı, eşcinsel cinsel yönelimlerinin onları motive ettiği cinsel davranışları ve bunların dışa vurumlarını sadece özel hayatlarında yaşarlar, dışarıdan anlaşılabilecek davranış ve tutumlardan uzak dururlar. Bu aslında çok yanlış bir durum değildir, ancak abartıldığında, değersizlik duyguları depreştirdiğinde ve özgüvenleri zedelemeye başladığında sorun teşkil edebilir. Zamanla eşcinselliğe zorunlu ev hapsi uygulaması, eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin kendini toplumdan dışlamasına ve iç ruhsal çatışmasının artmasına yol açabilir. Gerçekte eşcinsel yaşamı seçmiş olsun veya olmasın, her birey yaşadığı toplumun değer yargılarına saygı duymalıdır, özel hayatın mahremiyetini zedelememelidir.
6-EŞCİNSEL GETTOLAŞMA VE KENDİ KENDİNİ TECRİT ETME
Eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin birçoğu heteroseksüellik üzerine kurulu olan topluma karşı bir yabancılık hissederler, damgalanmamak için gizlenirler ve kendilerini oldukları gibi kabul eden arkadaşlarının birlikte bulundukları mekânlara sığınırlar. Bir nevi gettolar yaratırlar, kendilerini tecrit ederler. Bu aslında toplumun değil eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin kendilerini damgalamasıdır. Farkında olmadan topluma; “Biz farklıyız, bizi bizden başka kimse anlayamaz, biz bizle yaşayabiliriz, siz bizi anlamazsınız, biz sizin yüzünüzden buradayız, biz normal olmayan bir yaşam yaşıyoruz, biz sizin sosyal normlarınızdan saptık” gibi mesajlar verirler. Bu üstü kapalı mesajlar toplumun ötekileştirmesini arttırmaktan öteye geçmez. Ayrıca eşcinsel yaşamı seçmiş ama egodistonik olan bireyler, bu gettolarda eşcinsel kimlikle daha çok bütünleşerek ve davranışçı öğrenmelerle daha çok eşcinsel özdeşimler kurarak kendi iç huzurlarını daha derinden bozarlar, suçluluk, günahkârlık ve pişmanlıkla dolu bir hayat yaşamaya mahkûm olurlar.
7-DAYANIŞMANIN YOKLUĞU YA DA YETERSİZLİĞİ
Eşcinsellik karşıtı toplumsal baskı nedeniyle, eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler arasında birlik, dayanışma ve destekleme çoğu zaman yetersizdir.
8-PASİF KALMA
Bazı eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler, kendilerinin ya da diğer arkadaşlarının maruz kaldığı baskıya veya şiddete tepki vermezler ve bilinçdışı olarak kendilerini ezen toplumsal yargının haklı bir gerekçesinin olduğuna inanırlar. Bu durumda iç sıkıntısı, daralma, korku, endişe, kaygı, yoğun güvensizlik, acizlik, incinme, başkalarına karşı güvensizlik, günahkârlık ve suçluluk duyguları meydana gelir ve kişi kendini toplumdan izole edebilir. Sonuç olarak eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin baskı ve şiddet karşısında 3 yolu vardır. Bunlar; tarafsız kalma, “Hayır” deme (sembolik olarak kimliğini açıklamaya eşdeğerdir) ve alt statüyü kabullenmek (kendini aşağı olarak algılamayı onaylamak anlamına gelir) şeklinde sıralanabilir.
9-GÜNÜBİRLİK İLİŞKİLER YAŞAMA
Birçok eşcinsel yaşamı seçmiş birey yakın duygusal ilişkiler kurmada zorlanır, kısa süreli, sevgiden, ciddiyetten ve ruhsal tatminden uzak ilişkiler yaşama eğiliminde olur. Çünkü eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler çocukluklarından beri yaşadıkları toplumun değer yargıları nedeniyle, sürekli olarak eşcinselliğin aşağılandığı cümlelere maruz kalırlar ve homofobiyi içselleştirirler. Bilinçdışı olarak eşcinsel cinsel davranışların ve yakın ilişkilerin yanlış olduğunu, eşcinsel çiftler arasında derin bir sevginin veya aşkın olamayacağını, eşcinsel yaşamı seçmiş bireylerin hayatlarının mutsuzluğa, yalnızlığa, dışlanmaya, aşağılanmaya ve yoksunluğa mahkûm olduğunu öğrenirler. Bu nedenlerden dolayı da eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler içten içe kendilerine sevgiyi yasaklarlar, beraber yaşama tercihinden kaçınırlar, eşcinsel aşkları meşru kabul etmezler, yokmuş gibi davranırlar ya da aşkı sadece cinsel birleşmeye indirgerler. Ancak eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler için aşk ilişkileri ve sevgi bağının kurulması içselleştirilmiş homofobinin aşılmasında ve cinsel yönelim karmaşasının netleşmesinde çok önemli bir yer tutar. Çünkü eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler için aşk ve sevgi bağı; tek eşliliği, beraber yaşamayı, özgüveni, huzuru ve mutluluğu getirebilir.
10-TERK EDİLME KORKUSU
Bazı eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler partnerlerinin kendi bağımsızlıklarını, bireysel var oluşlarını veya kısa dönemler için bile olsa ayrılma ihtiyaçlarını, terk edilme korkuları yüzünden, hatalı bir şekilde aşk ve sevgi eksikliği olarak yorumlama eğiliminde olurlar. Bunun ardında terk edilme korkuları kadar içselleştirilmiş homofobiye bağlı kişinin kendine karşı nefret ve utanç duyguları beslemesi de yatabilir. Suçluluk duygusu, kendinden utanma ve nefret etme ilişkilerde güven oluşumunu imkânsız kılabilir ve kişi kendi partnerine bilinçdışı olarak içindeki nefreti yansıtabilir. Bu durumda eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler sağlıklı ve uzun süreli bir duygusal ilişki kurma şanslarını da zora sokarlar veya partnerlerinden sevgi dilenirler, aşırı derecede ilgi talep ederler ve partnerlerini bunaltabilirler. Çünkü hiçbir partner uzun vadeli olarak böylesine ağır bir duygusal yükümlülüğü kaldıramaz, boğulur ve kaçar. Dolayısıyla partnerin kaçma emareleri göstermesi ilişkide şüphecilik, kıskançlık, saplantı, öfke patlamaları ve güven eksikliği şeklinde yansımalarını bulur.
11-BİSEKSÜELLİK
Türk toplumunda biseksüellik çok yanlış bir şekilde eşcinsel olmanın ilk adımı olarak algılanır ve biseksüeller “kafası karışmış veya henüz bir cinsel yönelim karmaşası bitmemiş” kişiler olarak görülüyor. İçselleştirilmiş homofobi nedeniyle bazı eşcinsel yaşamı seçmiş bireyler biseksüel olmayı isteyebilirler veya zamanla biseksüel cinsel yaşamı seçebilirler. Hatta zamanla bir kadın veya bir erkek bedeninin çok da farklı olmadığını görmeye başlarlar. Çünkü biseksüel cinsel yaşamı seçmenin çok güzel yanları vardır; toplum içinde saklanmaları daha kolaydır, insanları anlamakta çok zorluk çekmezler ve bir olaya birkaç farklı açıdan çok daha rahat bir şekilde bakabilirler. Yapılan çalışmalar biseksüel cinsel yaşamı seçmiş bireylerin, eşcinsel cinsel yaşamı seçmiş bireylere göre daha yüksek oranda içselleştirilmiş homofobiye sahip olduğunu göstermiştir. Biseksüel cinsel yaşamı seçmiş bireylerin yaşadığı içselleştirilmiş homofobi batı toplumlarında dramatik bir azalma gösterirken ülkemizde halen güçlü bir şekilde varlığını devam ettirmektedir. Biseksüel cinsel yaşamı seçmiş bireyler için eşcinsel yönelim terapisi ile olumlayıcı psikoterapi olanağının sağlanması homofobi ve içselleştirilmiş homofobinin zararlı etkilerini azaltabilir.
İÇSELLEŞTİRİLMİŞ HOMOFOBİ ÖLÇEĞİ MADDELERİ
Herek ve arkadaşları 1997 yılında hem erkekler hem de kadınlar için içselleştirilmiş homofobi ölçeğini geliştirdiler:
Kadınlar için
1-Diğer lezbiyen/biseksüel kadınlarla kişisel ya da sosyal ilişkilerden kaçınmanın en iyisi olduğuna inanıyorum.
2-Genel olarak kadınlardan etkilenmekten vazgeçmeye çalıştım.
3-Eğer birisi bana tamamen heteroseksüel olabileceğimi söyleseydi, bunu kabul ederdim.
4-Keşke lezbiyen/biseksüel olmasaydım.
5-Lezbiyen/biseksüel olduğum için, kendime yabancılaşmış hissediyorum.
6-Erkekler hakkında daha fazla erotik duygularım olmasını isterdim.
7-Lezbiyen/biseksüel olmamın benim kişisel bir kusurum olduğunu düşünüyorum.
8Cinsel yönelimimi lezbiyen/biseksüelden heteroseksüele değiştirebilmek için profesyonel yardım almayı isterim.
9-Erkeklerden cinsel olarak etkilenebilmeyi denedim.
Erkekler için
1-Diğer gey /biseksüel erkeklerle kişisel ya da sosyal ilişkilerden kaçınmanın en iyisi olduğuna inanıyorum.
2-Genel olarak erkeklerden etkilenmekten vazgeçmeye çalıştım.
3-Eğer birisi bana tamamen heteroseksüel olabileceğimi söyleseydi, bunu kabul ederdim.
4-Keşke gey/biseksüel olmasaydım.
5-Gey /biseksüel olduğum için kendime yabancılaşmış hissediyorum.
6-Kadınlar hakkında daha fazla erotik duygularım olmasını isterdim.
7-Gey/biseksüel olmamın benim kişisel bir kusurum olduğunu düşünüyorum.
8-Cinsel yönelimimi gey/biseksüelden heteroseksüele değiştirebilmek için profesyonel yardım almayı isterim.
9-Kadınlardan cinsel olarak etkilenebilmeyi denedim.