null
Yakın tarihimize baktığımızda Atatürk’ün hayatında kadınların çok önemli ve saygın bir yeri olduğunu görüyoruz. Bu yönüyle topluma örnek olan büyük bir liderdir Atatürk… “Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın!” diyen Atatürk, Türk kadınını yeniden ayağa kaldırmış ve bugün girmek için çaba harcadığımız Avrupa Birliği’ne mensup birçok ülkeden önce kadınlarımıza seçme ve seçilme hakkını vermişti… Atatürk’ün 1923 yılında şöyle bir tespiti olmuştu: “Bizim toplumumuzun başarı gösterememesinin sebebi, kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz ihmal ve kusurdan doğmaktadır. Kadınlarımız, erkeklerden daha çok aydın, daha çok feyizli ve daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar. Şuna inanmak lâzımdır ki, dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir!” diyerek, kadınlara olan saygısını ve hürmetini defalarca göstermişti… Çünkü tüm erkekleri olduğu gibi Atatürk’ü de hayata bir kadın hazırlamıştı ve hayatın içinde kadınlar gezdirmişti… Bu nedenle bugün bulunduğumuz makam ve mevki, sahip olduklarımız ve yaşadıklarımız, bizi özveriyle ve sevgiyle hayata hazırlayan ve bizimle bir somun ekmeği paylaşır gibi hayatı paylaşan kadınlarımızın eseridir, onarın başarısıdır, onların gururudur, onların hayatıdır. Yani şu yalan dünyada sahip olduğumuz ve keyfini çıkardığımız her şey kadınların eseridir. Bu nedenle erkeklerin kadınlara olan borçları, sürekli artan ve hiç kapatılamayacak olan borçların başında geliyor. Kadınlar, kendilerini dinleyen ve anlayan, sahiplenme duygusu olan, dokunarak ve bakarak sevgisini ifade eden, anlayışlı erkekleri seviyor. Kadınlar çoğu kez değerli ve sevgiye layık olduklarınınhissettirilmesini bekliyor. Bunun için erkeğin, kadına değer vermesi, iltifat etmesi, gururunu okşaması, her akşam en az yarım saat elini tutup, gözlerinin içine bakarak sadece onu dinlemesi ve anladığını göstermesi, şefkatli olması ve her daim yanında olduğunu hissettirmesi gerekiyor. Hayatındaki kadına bunları yapabilen bir erkek, borcunun tamamını kapatamasa bile, bir kısmını ödeme imkânı bulabiliyor.
KADIN ÇAĞDAŞLIK DEMEK…
Her yıl 8 Mart tarihinde kutlanan “Dünya Kadınlar Günü” sadece eşleri, sevgilileri, anneleri yani kadınları anlamak, dinlemek, sevmek, övgüler yağdırmak, iyi davranmak ve kadın olduklarını hissettirmek amacıyla kutlanan “bir” gün değil… 8 Mart, kadın-erkek “değer” eşitsizlikleri, kadına karşı şiddet ve kadının gerçek bir kadın olma yolundaki ilerleyişini kabullenme ve saygı duyma gibi temaların her yıl bir kat daha benimsenmesi, kadınlara daha çok değer verilmesi için önem arz eden çok özel ve anlamlı bir gün… Yıllardır Cumhuriyetimizin odak noktasında yer alan kadınlarımız için 8 Mart, Cumhuriyet ile kazandıkları çağdaş ve özgür hakların bir kez daha hatırlanması için her yıl büyük bir hüzün ve coşkuyla kutlanıyor. Çünkü kadın çağdaşlık demek… Çünkü kadın verdikçe alan ve aldıklarını harmanlayıp güzelleştirerek daha fazlasıyla geri sunan dünyanın en güzel sevgi kaynağı demek… Her yıl 8 Martta kadına ve kadın haklarına dair birçok güzel söz söylenir. “Bir kadına ne verirseniz verin, onu daha da büyük hale getirir. Ona sperm verirseniz, size bir çocuk verir. Ona bir ev verirsiniz, size bir yuva verir. Ona sebze verirsiniz, size yemek verir. Ona bir gülücük verirsiniz, size kalbini verir. Ona bir şarkı söyleyin, size konser verir. Kendisine verileni çarpıp çoğaltarak geri verir” diyen Aziz Nesin’in sözü belki de en güzellerinden biri…
8 MART DÜNYA KADINLAR GÜNÜ KUTLU OLSUN!
İş ve çalışma hayatında kadınlara yönelik yapılan olumsuz ayrımcılıklar, fiziksel şiddet, psikolojik baskı ve toplum tarafından diretilen kadın-erkek değer ayrımcılığı çağdaş medeniyetler seviyesine hızla yükselmekte olan ülkemize hiç yakışmayan davranışların başında geliyor. Oysaki kadınlarımız bizlerin en iyi arkadaşı, dostu, yoldaşı, sevgilisi ve daha fazlası olarak sosyal hayatta vazgeçilmez bir yer tutuyor. Doğumdan ölüme kadar, hayatımızın her anında varlıklarını bizlere hissettiren kadınlarımızın 8 Mart Dünya Kadınlar Gününü bir kez daha kutluyoruz…