Erkek ve kadının duygusal gereksinmeleri çoğu zaman farklıdır. Bu nedenle yakın ilişkilerde duygusal anlamda kendi almak istediklerini verirler, birbirlerini anlamayı ve desteklemeyi bilmezler, hep verdiklerini ama hiç almadıklarını söyleyip birbirlerini suçlarlar, sevgilerinin kabul ve takdir görmediğini sanırlar, yaşadıkları ilişkiden tatmin olamazlar ve öfkelenirler. Kadın üzüldüğünde temas ister, yakınlık ister, konuşmak ister ama erkek karşındakinin bir kadın olduğunu ve farklı duygusal ihtiyaçları olduğunu bilmeden, onun sorunlarını önemsemeyecek sözler sarf ederek ona çözümler önererek destek verdiğini sanır. Erkek sevgi gösterdiğini sanırken, kadın kendini değersiz ve sevilmiyor hisseder. Gerçekte dünyada sevilmek istemeyen kişi yok gibidir ama kendi sevgi dilinde, yani kadın erkeğin bir sürü soru sorup ilgilendiğini belirtmesine, dokunmasına, onu dinleyip anlamasına ihtiyaç duyar. Kadın ve erkek farklılıklarını bilindiğinde yani kadının İLGİ’ye, ANLAYIŞ’a, SAYGI’ya, BAĞLILIĞ’a, HAKLI GÖRÜLME’ye, GÜVENCE’ye, erkeğin GÜVEN’e, KABUL’e, TAKDİR’e, BEĞENİLME’ye, ONAYLANAMA’ya, TEŞVİK EDİLME’ye ihtiyaç duyduğu anlaşıldığında ilişkikde çatışma yerine koşulsuz sevgi ve kabul inşa edilebilir.
MENFAAT İÇEREN, KOŞULLU VE KOŞULSUZ SEVGİ…
Erkek öncelikle başarı, ihtiyaç duyulmasını, güven, kabul, takdir, beğenilme, onay ve teşvik bekler, kadın ise yakınlık, temas, merhamet, anlayış, sevgi, bağlılık, haklı görülme ve güvence arar. Bu tür karmaşık duygusal gereksinmelerin büyük bölümünün temelinde ise “sevgi ihtiyacı” vardır. Sevginin ise üç türü vardır. “Eğer eş olarak benim beklentilerimi karşılarsan seni severim” şeklinde anlam bulan “menfaat içeren sevgi” yani “eğer” türü sevgi, en çok rastlanan ve sevenin, istediği bir şeyin sağlanması karşılığı olarak koşullu vaat edilen sevgi türüdür. Bencilce olan bu sevginin amacı sevgi karşılığında bir şey kazanmaktır. Koşullar yerine gelmediğinde de sevgi giderek nefrete dönüşüyor. “Seni seviyorum, çünkü çok güzelsin” şeklinde anlam bulan “koşullu sevgi” yani “çünkü” türü sevgi, kişinin bir şey olduğu, bir şeye sahip olduğu ya da bir şey yaptığı için sevildiği bir sevgi türüdür, sevgi sahip olunan bir niteliğe ya da koşula bağlıdır. Ama insanlar oldukları gibi sevilmeyi tercih ederler. “Her şeye rağmen seni seviyor ve olduğun gibi kabul ediyorum” şeklinde anlam bulan “koşulsuz sevgi” yani “rağmen” türü sevgi, kimseye bir yük getirmediği için rahatlatıcıdır. Yüreklerin en çok susadığı ve ruha şifa veren koşulsuz sevgide, insanın iyi, çekici, zengin konum edinerek sevgiyi kazanması gerekmiyor. Kusurlarına, iyi ve kötü huylarına ya da kötü geçmişine rağmen olduğu gibi, o haliyle sevilebilir.
SEVGİ KOŞULSUZ PAYLAŞIMDIR…
İnsan önce kendini sevmeli, sonra birbirini sevmeli ama sevgiden bağlar üretmemelidir. Sevgi bir armağan olmalı ama bedeli olmamalıdır. Erkek özgürlük ve koşulsuz sevgiye sahip olursa başka şeye ihtiyacı kalmaz. Elde etmiştir, onun olan için şüphe etmez. Sevgi bağımlılığa dönüştüğü anda yıkıcı bir hal alır, taleplerde bulunduğu anda hapishaneye benzer, özgürlükleri sınırlar. Bu nedenle sevgi özgürlük verici bir kalitede olmalıdır, zincir vurucu değil; kanat takıp mümkün olduğunca yükseklere uçmanızı sağlamalıdır. Olgun ve gerçek sevgi sadece koşulsuzca vermeyi ve kabul etmeyi bilir ve asla karşılık beklemez; sevgi koşulsuz paylaşımdır. Koşulsuz sevgi hayatın en büyük sihridir, çok özel deneyimidir. Koşulsuz sevgi, yaşanması ve anlaşılması gereken yegâne gizemdir, o insana gelir, toplum tarafından verilmez, doğuştan gelir. Koşulsuz sevginin kaynağı hali hazırda mevcuttur, o insanın içindedir, varlığının ta kendisidir. Eğer erkek gerçekten seviyorsa asla hayal kırıklığına uğratamaz, çünkü zaten baştan bir beklentisi yoktur. Gerçek olmayan sevgi ise asla tatmin edilemez, çünkü öylesine büyük bir beklenti içindedir ki yapılan her şey az gelir, sürekli tartışmalar çıkar.
ERKEĞİN MUTLULUĞU KADININ MUTLULUĞUNDAN GEÇER…
İnsanda sevme ve sevilme arzusu çok kuvvetlidir. İnsan doğası gereği sevmeye ve sevilmeye hazırdır ama insan nasıl seveceğini bilmeden sevdiğinde, sevdiği kişiyi yaralar. Kadın için dinlenmek ve anlaşılmak, sevginin diğer adıdır. Bir erkeğin kadının olumsuz duygularını ve acısını anlaması, o kadına verebileceği en büyük hediyedir. Kadınca dilinde erkek dinlemezse ve anlamazsa, sevememiş demektir. Erkeğin anladığını, koşulsuzca sevdiğini ve kabul ettiğini hissetmek kadının ihtiyaç duyduğu bir şeydir. Ama erkek bu gerçeği teorik olarak kavrasa bile, kendi erkeksi düşüncelerinin, erkeksi ihtiyaçlarının, erkeksi duygularının ve erkeksi sıkıntılarının içinde o kadar kaybolur ki, çoğu zaman kadına istediği ve ihtiyaç duyduğu şekilde anlayış gösteremez. Zen öğretisine göre; eğer bir bardak suya, bir avuç dolusu tuz atarsanız, o su içilmez olur ama bir avuç tuzu bir nehre atarsanız, insanlar hala o sudan içip, yemek pişirebilirler. Nehir kocamandır, kabullenme ve dönüştürme yetisi vardır. Kalbimiz küçükse, anlayışımız ve merhametimiz limitlidir ve acı çekeriz. Diğer insanları ve hatalarını kabullenemeyiz ve değişmelerini bekleriz. Ancak kalbimiz büyüdüğünde, böyle şeyler bize acı çektirmez. Çok fazla anlayış gösterebiliriz ve diğer insanları kabulleniriz. Onları oldukları gibi kabullendiğimizde, değişim şansları da olur. Bu durumda, asıl soru erkeğin kalbini nasıl büyütebileceğidir. Bunun yolu da erkeğin kadın-erkek farklılıklarını kabul etmesi, kendini tanıması ve anlaması, kendi acılarını fark edip kendine merhamet göstermeye başlamasından geçer. Çünkü erkek içindeki kadınsı yönü keşfettikçe, kendini mutlu etmek için kadını mutlu etmeyi öğrendikçe sevme yeteneğini de geliştirmiş olur. Erkeğin mutluluğu kadının mutluluğundan geçer. Sevgi öğrenilen dinamik bir etkileşimdir. Bu nedenle ebeveynlerin çocuklarını bırakabilecekleri en değerli miras para, ev, arsa değil koşulsuz sevgi ve kabuldür, kendi mutluluklarıdır. Eğer mutlu ebeveynlere sahipsek, en büyük zenginliğe de sahibizdir.
GERÇEK VE OLGUN SEVGİ…
Gerçek ve olgun sevgi; iyilik, merhamet, neşe ve sakinlikten oluşur. Erkekteki sevgi dolu iyilik, kadına mutluluk verebilmektir, ancak erkek kendi mutluysa başkalarına mutluluk verebilir, kendini kabullenip sevdiğinde kadına da mutluluk vermesi mümkün olur. Erkek “BEN, SEN ile birlikte BİZ olmak istiyorum” dediğinde hem derin bir ilişkiye girmiş olur hem de sınırlarını korumuş olur. Erkek kadın olur, kadın da erkek… Erkeğin acısı kadının acısıdır. Kadının acısı erkeğin acısıdır. Mutluluk ve acı artık kişisel değil, ilişkiseldir. Bu da karşılıklı saygı ve güvenle ama en çok da merhamet ile mümkündür. Erkek kadını sevdiğinde, onu rahatlatabilmeli ve acısını dindirebilmelidir, bu her erkeğin öğrenmesi gereken bir sanattır. Eğer erkek, kadının acılarının kökünü anlayamazsa ona yardımcı olamaz, tıpkı bir doktorun sebebini bilmeden hastalığı iyileştiremeyeceği gibi… Erkek kadını anladıkça, daha çok sever, daha çok sevdikçe daha çok anlar. Olgun olmayan bir erkek “BEN, seni seviyorum”dediğinde sevme işini yapan BEN’e odaklanır, bunun sebebi başarıya odaklı erkek doğasıdır. Ama gerçekte erkeği erkek yapan kadındır, bir çiçeği çiçek yapan şeyler çiçek olmayan şeyler olduğu gibi… Çiçekten çiçek olmayan her şeyi çıkarırsak, geriye çiçek kalmaz. Bir çiçek tek başına var olamaz. Bir erkekten erkek olmayan her şeyi çıkarırsak, geriye erkek kalmaz. Bir erkek tek başına var olamaz. Sadece erkek kadın ile beraber var olabilir. Erkek kendi başına var olamaz. Erkek içindeki kadın tarafıyla erkektir, kadın içindeki erkek tarafıyla kadındır. Bu nedenle erkek kadın ile beraber var olduğunu görebilirse, onun acısının kendi acısı, onun mutluluğunun kendi mutluluğu olduğunu fark edebilir. Çünkü sevgi korkusuzluğun ifadesidir. Erkek sevdiği zaman başarısız olma korkusu kaybolur, ne kadar çok severse korku o kadar çabuk kaybolur. Korku sadece erkek koşulsuzca sevmediğinde ortaya çıkar. Korku sevginin yokluğudur.
SEVGİ YETERSİZ KALDIĞINDA…
İnsan doğası gereği hep almak istediğini verdiği için sevgi çoğu zaman yetersiz kalır. Kadın ilgi görmeyi, anlaşılmayı, teması istediği için erkeğe hiç düşünmeden abartılı bir ilgi ve anlayış gösterir. Ancak bu erkek açısından boğucu ve bunaltıcı bir deneyim olmanın yanında sanki eşi ona güvenmiyormuş izlenimini verir. Çünkü erkeğin temel gereksinmesi başarılı olmak, kendini özgür hissetmek ve güvendir. Erkek var olan meseleyi hem çözmek istediği için kadın duygusal bir kriz yaşadığında hiç düşünmeden çözüm önerir. Ancak bu kadın açısından “anlaşılmıyorum” şeklinde bir deneyim olmanın yanında sanki eşi sevmiyormuş izlenimini verir. Çünkü kadının temel gereksinmesi çözüm bulmak değil, dinlenmek ve anlaşılmaktır. Böylece ilişki kısır bir döngüye sıkışıp kalır. Bu döngüden çıkmak için erkeğin kadınla iletişim kurmayı öğrenmesi, sinirlenmeden ya da öfkelenmeden dinlemeyi başarması gerekir. Böylece erkek hem eşine harika bir armağan vermiş olur hem özgürlüğünü perçinler hem de kendini başarılı bulabilir. Erkeğin “dinleme sanatın”ı öğrenmesi gibi kadının da erkeğe “gaz verme sanatı”nı öğrenmesi önem taşır. Gaz veren bir kadın gerçekte erkeği değiştirmeye ya da düzeltmeye çalışmak yerine ona olabileceğinin en iyisi olma fırsatını tanıyordur, akıl değil, güven veriyordur. Çünkü erkek akıl verilmesinden ve adam edilmeye çalışılmasından hiç hoşlanmaz ama “yaptığı DAVRANIŞLAR’ın takdir edilmesi”nden çok hoşlanır. Erkek değişmeye karşı direnir, çünkü yetersiz ve başarısız olduğunu düşünür, kontrol edildiğini, adam yerine konulmadığını, yönlendirildiğini, reddedildiğini ve sevilmediğini hisseder. Erkek kusurlarına rağmen kabul edilme ihtiyacındadır. Oysa erkek kadından gaz aldığında, koşulsuz sevildiğinde ve kabul edildiğinde, kendisine güvenildiğinde, kabul ve takdir edildiğinde olgunlaşır ve gelişir. Sonuç olarak erkek ve kadın, birbirlerinin farklılıklarını olduğu gibi kabul ettiklerinde, kendilerine özgü gereksinmelerini dikkate aldıklarında, birbirlerini kendi sevgi dillerinde desteklemeyi öğrendikçe, sağlıklı ve mutlu bir ilişki, büyüme ve gelişme kendiliğinden olacaktır.
“Vajinismus”, cinsel bir işlev bozukluğu olarak tanımlanan ve kadınlarda cinsel ilişki sırasında PSOAS kaslarının, pelvik…
Yoğun stres, gerginlik, anksiyete, mükemmeliyetçi kişilik yapısı, suçluluk ve günahkarlık duyguları, bilinçli ve bilinçdışı düşünceler…
“Cinsel fanteziler”, insanoğlunun hayal dünyasının sınır tanımayan ve sınırlanamayan yaratıcı motifleridir. Cinsel fantezi kurmak kolaydır,…
Her erkek egemen toplumda olduğu gibi ülkemizde de en aşılmaz tabularından biri penis, penis boyu…
Beş duyu ile alınan cinsel uyaranlar ve cinsel fantezilerle beyinden kalkan cinsel uyarılar omurilik üzerinden…
En sık görülen cinsel sorunların başında yer alan “erken boşalma”, cinsel etkinlikler sırasında bir erkeğin…