Çağımızın vebası olarak görülen kanser, beden sağlığının yanı sıra ruh sağlığını da bozarak depresyon, panik atak ve anksiyete gibi psikolojik rahatsızlıklara yol açmaktadır. Kadınlarda sık görülen meme kanseri ile ilgili erken teşhis ve tedavi yöntemlerinin gelişmesi sayesinde hastaların yaşam süresinin uzaması konusunda önemli adımlar atılmıştır. Kanserle mücadelede, yalnızca hastanın yaşamını kurtarmak değil, yaşam kalitesini arttırmak da gereklidir. Cerrahi müdahale zorunluluğu nedeniyle uzuvların kaybı, kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarının yan etkileri gibi olumsuz sonuçlar kanserli hastaların yaşam kalitesinin düşmesine yol açmakta, yaşamın temel ihtiyaçlarından biri olan cinsellik de bundan payını almaktadır.
KANSER CİNSEL YAŞAMI NASIL ETKİLER?
Kanser tedavisi gören çiftlerin karşılaştıkları cinsel ve ilişkisel sorunlar, yaşanan anksiyete ve depresyonun bir sonucu olabileceği gibi sürekli ilaç kullanımının ya da uygulanan diğer tedavi yöntemlerinin yan etkileriyle ortaya çıkan cinsel işlev bozuklukları veya ilişki çatışmaları da olabilir. Cinsel işlev bozukluğu, cinsel yanıt döngüsünün istek, uyarılma, plato, orgazm ve cinsel doyumun yaşandığı çözülme evrelerindeki fizyolojik aşamalardan bir veya birkaçının bozulması olarak tanımlanır. Bu dönemde cinsel isteğin azalması ya da tamamen kaybolması sık rastlanan bir durumdur. Bunun birincil nedeni ölüm korkusu, gelecek kaygısı ve tedavinin verdiği rahatsızlıkların kişiyi hem fiziksel hem de ruhsal açıdan yıpratarak cinselliği düşünemeyecek hâle getirmesidir. Ayrıca kullanılan ilaçlar, uygulanan tedavi yöntemleri, nörolojik, endokrinolojik, iskelet ve kas sistemlerine bağlı değişiklikler, özellikle kanser hastalarında kemoterapi ve radyoterapi gibi uygulamalar, bulantı, kusma, iştahsızlık, hâlsizlik, yorgunluk gibi çok sayıda fiziksel rahatsızlığın yanı sıra hormon düzeyinde değişikliklere neden olarak, cinsel arzu ve ilgide azalmaya yol açabilir. Hastalık yüzünden kişinin fiziksel ve ruhsal sağlığının bozulması ve vücudundaki değişiklikler sonucunda oluşan olumsuz beden algısı, benlik saygısını da olumsuz etkiler. Cinsel kimlik üzerinde doğrudan etkisi olan beden algısı ve benlik saygısı, cinsel işlev ile fiziksel ve duygusal bir etkileşim içindedir. Kişinin vücudunu beğenmemesi, hatta vücudundan utanması, kendini özürlü gibi hissetmesi, cinsel çekiciliğini kaybettiğini düşünmesi, cinsellikten ve eşinden uzaklaşmasına neden olabilir. Kronik hastalıklarda uygulanan tedavilerin yan etkileri kadınlarda âdet kesilmesine veya düzensizliğine yol açarak erken menopoz belirtilerine yol açabilir. Bunun sonucunda vajinada incelme, doku esnekliğinin azalması ve vajinal kuruluk nedeniyle cinsel ilişki sırasında ağrı, cinsel isteksizlik ve orgazm olamama gibi cinsel işlev bozuklukları ortaya çıkabilir. Erkeklerde ise sürekli kullanılan ilaçlar ve bazı tedavi yöntemleri cinsel isteksizlik, erken boşalma ve sertleşme sorunlarına yol açabilir. Saydığımız tüm bu olumsuzluklar yarattıkları gerginlikler nedeniyle evlilik ve ilişki sorunlarına da davetiye çıkartır ve evlilikler için telafisi imkânsız yaralar açabilir. Bu nedenle kanser tedavisi gören çiftlerin psikolojik destek almaları zorunludur.
KANSER TEDAVİSİ SIRASINDA CİNSELLİK ÖNEMİNİ KAYBEDER Mİ?
Kanser tedavilerinde hastalığın tedavi edilmesine odaklanılması nedeniyle cinsel yaşam çoğunlukla göz ardı edilir. Ayrıca hastalar ve eşleri cinselliği konuşmayı veya yaşamayı ayıp veya gereksiz gibi de görebilirler. Ancak “seks yapmak”; kendini ve ötekini bilerek, rahatlamış ve gevşemiş bir halde, sevişmenin ve dokunmanın verdiği hazza ve hissetmeye odaklanarak, herhangi bir “performans hedefi koymadan”, kimseyi tatmin etme zorlantısı olmadan, zamandan koparak, yavaş, ritmik ve uyumlu bir şekilde salınarak, haz alıp, haz verebilme, ruhu ve bedeni bir “armağan gibi” paylaşabilme, ne olursa olsun bir şekilde boşalıp, orgazm olabilme bilim ve sanatıdır. Bu sanatın icrasında cinsel birliktelik olan “koit” tek yol değildir, hazzı, ruhu ve bedeni paylaşmanın birçok yolu vardır. Alternatif yollarla çift birbirine sevgisini göstermeye devam edebilir. Böylece kanser tedavisi gören kişi hak ettiği sevgiyi, anlayışı, güveni, merhameti ve değer görme ihtiyacını karşılayabilir. Kanser tedavisi gören bir kişinin eşi için de durum hiç kolay değildir. Eşini kaybetme korkusu, tedavi sürecinde yaşanan zorluklar, eşinin üzüldüğünü ve acı çektiğini görmek onun da psikolojisini bozar. Kendisi bu zor durumla baş etmeye çalışırken, eşini destekleme konusunda zorlanabilir ve o da depresyon, anksiyete ya da panik atak gibi ruhsal sorunlar yaşayabilir. Cinsellik açısından da eşinin bedeninde meydana gelen değişikliklere uyum sağlaması zaman alabilir. Cinsel ilişkiye hazır olmadığını veya cinsel ilişkinin eşine zarar vereceğini düşündüğü ya da artık onu çekici bulmadığı için cinsel isteksizlik yaşayabilir. Bu nedenle hem psikolojik hem de cinsel desteğe ihtiyaç duyabilecekleri için cinsel terapi almaları gerekebilir.
KANSERLİ HASTADAKİ FİZİKSEL DEĞİŞİMLER EŞİ NASIL ETKİLER?
Kadın ve erkeğin pek çok açıdan olduğu gibi cinsel davranış ve tutumları açısından da önemli farklılıkları vardır. Cinsellikte kadın-erkek arasındaki en keskin farklar anatomik ve fizyolojik özelliklerinin farklı olmasından kaynaklanır. Örneğin; erkeklerin sertleşen penisleri cinsel olarak uyarıldıklarının tartışmasız bir göstergesiyken, kadınların cinsel olarak uyarılıp uyarılmadıkları gizli bir sır gibidir. Kadınlarda ve erkeklerde cinsel isteğin oluşumu da farklı şekilde gerçekleşir. Cinsel uyarılma, kadınlarda duyusal-duygusal uyaranlar, erkeklerde görsel-zihinsel uyaranlar aracılığıyla olur. Bu nedenle, eşlerinin kemoterapi sürecinde yaşadığı saçların, kirpiklerin dökülmesi gibi fiziksel değişimler erkekleri korkutabilir ve cinsel uyarılma konusunda sorun yaratabilir.
KANSERLİ HASTANIN EŞİNİN DE DESTEK ALMASI GEREKİR Mİ?
Kanser gibi kronik hastalığı olan kişilerin partnerleri de farklı zorluklar yaşar ve bu nedenle tedavi sürecinde eşin hastalığı taşıyabilmesi için sağlıklı partnerin de destek alması veya gerekiyorsa ilaç tedavisi görmesi gerekir. Bu durumda kanser hastalarının bir taraftan kansere karşı büyük bir mücadele verirken bir yandan da eşlerini düşünmelerine gerek kalmaz. Ancak kanser hastalarında hastalığın tedavi edilmesine odaklanılması nedeniyle partner ilişkileri, ruhsal ve bedensel ihtiyaçlar, cinsel işlevlerin sürdürülmesi ve cinsel bozukluklar çoğunlukla göz ardı edilir. Ayrıca hastalar ve eşleri bu süreçte cinsellik konusunu gündeme getirmekten çekinirler. Kanserle mücadele eden kadınların sevgiye, anlayışa, güvene, şefkate ve değer görmeye ihtiyaçları çok daha fazladır. Bu durumdaki bir kadın, hastalığın bedeninde oluşturduğu tüm değişikliklerden sonra, eşinin onu sevmeye, çekici bulmaya devam edip etmediğini bilmek ve daha önemlisi bunu ondan duymak ister. Yaşadığı cinsel isteksizlik yüzünden eşinin ondan uzaklaşacağını ve onu aldatabileceğini düşünür. Çiftin içinde bulunduğu ruhsal durum aralarındaki duygusal ve cinsel bağı zedeleyebilir. Bu nedenle hem psikolojik hem de cinsel desteğe ihtiyaç duyabilecekleri için kanser tedavisi sırasında ve sonrasında gerekirse ilaç tedavisi, psikoterapi desteği ve cinsel danışmanlık almaları gerekebilir. Cinselliğin yalnızca cinsel birleşmeden ibaret olmadığının farkında olarak, birbirlerine dokunarak, erotik masaj yaparak, birlikte fanteziler kurarak, mastürbasyon ve partnerbasyon (eşin yaptığı mastürbasyon) yaparak cinsel yaşamlarına devam edebilirler. Bu sayede kadının, eşinin onu beğenmemesi ve sevmemesi ile ilgili kaygıları son bulur, kendine güveni artar, yaşama bakışı ve hastalığına yaklaşımı değişebilir. Düzenli bir cinsel yaşamın, kanser tedavisi sürecine olumlu etkileri olduğunu gösteren araştırma sonuçları vardır.
KANSER NEDENİYLE MEME KAYBI KADINLARI NASIL ETKİLER?
Cerrahi müdahale zorunluluğu nedeniyle memenin birinin ya da her ikisinin kaybı, kemoterapi ve radyoterapi uygulamalarının yan etkileri, meme kanserli hastaların yaşam kalitesinin düşmesine yol açmakta, yaşamın temel ihtiyaçlarından biri olan cinsellik de bundan payını almaktadır. Kadın memesi, hem çocuğu besleyen kutsal bir organ hem de cinselliğin sembollerinden biri olmasının yanında kadının en duyarlı erojen bölgelerinden biri ve beden algısını etkileyen son derece önemli bir faktördür. Meme kanserli kadınlarda memenin alınması hem kadının beden algısının bozulmasına hem de cinsel yaşamında önemli bir cinsel uyarandan yoksun kalmasına neden olur. Memenin kaybı kadında cinsel isteksizlik, orgazm olamama gibi cinsel işlev bozukluklarını da beraberinde getirebilir. Kanser tedavisinden sonra normal yaşam koşullarına dönülse de çoğu durumda cinsel işlev bozukluklarının devam ettiği görülür. Meme kanseri olan bir kadının eşi için de durum hiç kolay değildir. Eşini kaybetme korkusu, tedavi sürecinde yaşanan zorluklar, eşinin üzüldüğünü ve acı çektiğini görmek erkeğin de psikolojisini bozar. Kendisi bu zor durumla baş etmeye çalışırken, eşini destekleme konusunda zorlanabilir ve o da depresyon, anksiyete ya da panik atak gibi ruhsal sorunlar yaşayabilir ve zamanla eşinden cinsel olarak soğuyabilir. Cinsellik açısından da eşinin bedeninde meydana gelen değişikliklere uyum sağlaması zaman alabilir. Cinsel ilişkiye hazır olmadığını veya cinsel ilişkinin eşine zarar vereceğini düşündüğü ya da artık onu çekici bulmadığı için cinsel isteksizlik yaşayabilir. Bu sürecin erkeğin cinsel yaşamına olumsuz etkisi, cinsel istek kaybı, sertleşme bozukluğu, erken boşalma, orgazm güçlüğü gibi cinsel işlev bozuklukları olabilir. Cinsel sorunların çözümü nedeninde gizlidir. Cinsel terapi ile bu çözümler açığa çıkarılıp uygulanarak çifte yapılacak rehberlikle ilişkilerdeki sorunlar çözülebilir, samimi ve sahici bir sevgi ve aşk bunu halledebilir.
KANSER DÖNEMİNDEKİ SUNİ MENOPOZ CİNSEL YAŞAMI BİTİR Mİ?
Kanser tedavilerinde yapılması gerekenler hastalığın seyrine ve hastanın fiziksel durumuna göre değişebilir ve uluslararası tedavi standartları uygulanır. Bu nedenle bu hekimin keyfi kararına göre değil, kabul görmüş prosedürlere bağlı kalınması nedeniyle hasta suni menopoza sokulur. Ancak menopoz sanıldığının aksine cinselliği yaşmak için bir engel değildir. Menopoz döneminde doğurganlığın sona ermesi, hamile kalma endişesi olmadan ve doğum kontrol yöntemleriyle uğraşmadan özgürce seks yapabilme avantajı sağlar. Kadının hamile kalma riski olmadan cinselliği yaşayabilmesi cinsel isteğini arttırıcı ve orgazm olmasını kolaylaştırıcı bir etki yaratır. Menopoz dönemindeki hormon değişiklikleri sonucunda yaşanan vajinal kuruluk ve ağrılı cinsel ilişki gibi sorunlar lokal hormon veya kayganlaştırıcı jel uygulamalarıyla kolaylıkla giderilerek cinsellikten alınacak haz kaybı engellenebilir.
KANSER TEDAVİ SÜRECİNDE YAŞANAN CİNSEL SORUNLAR BİYOLOJİK Mİ, PSİKOLOJİK Mİ?
Cinsel sorunlar kadın-erkek ilişkilerindeki en önemli sorunlardan biridir. Cinsel sorunların çözülmesi hem kişinin kendisinin hem de partnerinin mutluluğu ve yaşam kalitesinin arttırılması açısından büyük önem taşır. Bunun için de sorunun altında yatan nedenlerin belirlenmesi ve ortadan kaldırılması gerekir. Fizyolojik nedenler için hastanelerde gerekli testler yapılarak tedavi uygulanır. Psikolojik nedenlerin anlaşılması ve çözüme kavuşturulması için ise bir cinsel terapiste başvurulması gerekir. En ideal yaklaşım, çiftin ve cinsel terapistin yer aldığı bir ekip çalışması ile sorunun biyolojik ve psikolojik nedenlerinin saptanması ve daha sonra da çözümüne odaklanılmasıdır.
EŞİN KANSER OLMASI ALDATMA NEDENİ OLABİLİR Mİ?
Her aldatmanın nedenleri ve sonuçları açısından kendi içinde dinamikleri vardır. Aldatmanın nedenlerini etkileyen sayısız faktör arasında cinsiyet kilit roldedir. Erkekler de kadınlar da aldatır ama aldatma nedenleri açısından cinsiyete özgü önemli farklılıklar bulunur. Erkek egemen toplumumuzda aldatma konusunda da erkeklerin egemenliği söz konusudur. Erkeklerin kadınlardan daha fazla aldattığını ortaya koyan araştırmalar, kadınlarla erkeklerin aldatma nedenlerinin farklı olduğunu kanıtlamıştır. Erkekler çoğunlukla, cinsel tatminsizlik, cinsel hayatını renklendirme ya da cinsel fantezilerini gerçekleştirme isteği, seks bağımlılığı ya da erken boşalma ve sertleşme sorunları gibi cinsel sorunları yüzünden ya da çapkınlık, hovardalıkyapmış olmak, arkadaşlarına hava atmak, erkekliğiyle övünmek gibi nedenlerle partnerlerini aldatırlar. Aldatmanın nedenleri cinsel ya da duygusal olarak değişmekle birlikte aldatan kişinin, eşi ve yeni partneri olmak üzere iki cinsel partneri olduğu gerçeği değişmez. Erkekler için iki cinsel partnerin olması sorun yaratmaz, hatta bazıları tarafından tercih bile edilebilir. Aldatan erkek eşine karşı soğusa bile, mecbur kaldığında veya kendini mecbur hissettiğinde sorunsuz ve düzenli seks yapabilir. Aldatan taraf kadın olduğunda ise, cinsel nedenler geri plandadır, çünkü kadınlar genellikle duygusal nedenlerle, ilişkilerinde mutsuz oldukları ya da başka birine âşık oldukları için partnerlerini aldatırlar. Kadınlar cinsellik ile aşkı birlikte yaşamayı tercih ederler. Duygusal olarak bir yakınlık ya da bağlılık hissetmedikleri biriyle cinsel ilişkide bulunmak istemezler. Kadınlar, iki cinsel partneri idare etme konusunda erkekler kadar rahat olamazlar. Kadınlarda cinsel istek, partnere karşı duyulan sevgi, beğeni ve yakınlıkla doğrudan ilişkilidir. Dolayısıyla eşin kanser olması durumunda kadının bir cinsellikten vazgeçerek eşinin hemşireliğini yapması ama aynı durumdaki bir erkeğin aldatmaya yönelmesinin altında da bu nedenler yatar. Ayrıca her kadının annesiyle özdeşiminin ruhsal gelişiminin temelinde yer almasından dolayı, “annelik yapma fantezisi”, erkek kanser olduğunda “hemşirelik yapma fantezisi”ne dönüşebilir. Sevginin tonları vardır, bir uçta “şefkat”, bir uçta “şehvet”… Kadınlarda sevginin şefkate kayan tonları hâkimdir, bu da hemşirelik yapma ve bir erkeğin acılarını dindirme fantezisine girmesini kolaylaştırır. Erkeklerde ise sevginin şehvete kayan tonları hâkimdir, bu nedenle erkek eşi kanser olduğunda şehvetini kaybeder ve kaybetme korkusu yaşar, kaybetmeyi de kendi kontrolüne almak için de aldatır.
KANSER DÖNEMİNDE YAŞANAN ALDATMA TEDAVİ EDİLEBİLİR Mİ?
Pek çok çift aldatmayı ilişkinin sonu ya da sonunun başlangıcı olarak görür. Ancak diğer tarafta da uzun yıllardır yaptığımız evlilik ve çift terapisi çalışmalarının ortaya koyduğu şöyle bir gerçek vardır ki, aldatma nedeniyle terapiye gelen çiftlerin tamamına yakını ilişkilerine devam etmek istediklerinden aldatmanın tedavisi için başvurmuşlardır. İlişkilerinin girdiği çıkmaz sokaktan çıkış yolunu bulmak için yardım isteyen bu çiftler için aldatma sonun başlangıcı değil, yeni bir dönemin başlangıcı olabilir. Çiftler meseleye aldatmanın ilişkilerinde doğru gitmeyen, aksayan ve düzeltilmesi gereken bir şeylerin sonucu olarak bakarlar. Aldatmanın altında yatan sorunların ilişkiye olumsuz etkilerinin ortadan kaldırılması aldatmanın tedavisinin özünü oluşturur. Çift açıkça bu sorun ya da sorunların gerçekten ilişkilerinde birçok hasara neden olduğunu açık bir şekilde anladıklarında, aldatanın aldatma motivasyonundaki kendi paylarını keşfettiklerinde, aldatmaya bakış açılarını değiştirdiklerinde, sorunun çözümüne yönelik bir şeyler yapmak için motive olabilirler ve böylece ilişkilerinin düzelmesine fırsat vermiş olurlar. Bu çiftlerin terapiye başvurmaları zaten bu fırsatı vermek istediklerinin, bu gücü kendilerinde gördüklerinin açık bir işareti ve birbirlerine bağlılıklarının bir göstergesidir. Çünkü sorun her zaman çiftin birbirlerine uygun olmamalarından ya da birinin ya da her ikisinin de hatalı olmasından kaynaklanmaz. Her ilişkide zaman içinde hem ruhsal hem ilişkisel hem cinsel hem de kanser gibi bedensel sorunlar ortaya çıkabilir. Aldatmanın tedavisinde en önemli nokta aldatmaya neden olan sorunların tespit edilmesidir. Pek çok nedeni olmakla birlikte çoğunlukla çiftlerin önceki yaşam ve ilişki deneyimlerden ya da beceri eksikliğinden kaynaklanan sorunların çözümü için atılacak doğru adımlarla ilişkinin kaldığı yerden ve daha güçlü bir şekilde devam etmesi sağlanabilir. Aldatma bir yol kazasıdır, evlilik bir araba gibidir, aldatan direksiyondayken kaza olmuştur ama diğer kişi de yan koltuktadır. Terapi ile arabadaki hasar tespit edilir ve evlilik yani araba hurdaya çıkmamışsa, arabanın bakımı yapılarak daha sağlam ve güçlü bir şekilde yola devam etmesi sağlanır.
KANSER VE CİNSEL YAŞAM KONUSUNDA TOPLUMSAL YAPININ ETKİSİ NEDİR?
Toplum kuralları, kültür, ahlaki değerler, sosyal çevre ve insanların algılarını değiştiren medya, bireylerin ve çiftlerin cinsel yaşamları üzerinde büyük bir etki sahibidir. Hem erkeklerin hem de kadınların cinselliğe olan ilgileri değişkenlik gösterir. İnançlar, gelenekler, değerler ve cinsellikle ilgili mesajlar da dahil olmak üzere çevredeki her şey ve kişinin cinsel yaşamını şekillendirmek için yeterliliğini etkiler. Dolayısıyla çiftlerin yaşadıkları sorunların nedenlerinde de çözümlerinde de kültürel ve toplumsal faktörler büyük önem taşır. Yapılan çalışmalar batılı erkekleri daha anlayışlı ve destekleyici olduğunu, kültürel olarak doğu erkeklerinin kadını bir meta gibi görme gafletine daha kolay düştüklerini ve ikinci evlilik gibi seçenekleri daha kolay gündeme getirdiklerini gösteriyor. Tabi bunun bir genelleme olacağını ve istisnayı durumların her zaman olabileceğinin de altını çizmek gerekir.
“SEVEN İNSAN EŞİNE HASTALIĞINDA HATA YAPMAZ” DENİLEBİLİR Mİ?
“Aydınlanmak”, asıl gerçekliğe yani varlığın hakikatine uyanma, her şeyin an be an farkında olma ve açılma sürecidir, bilinçli farkındalıktır, derin bir farkındalık halidir, bilincin bilincinde olmaktır, şimdiki ana yargısız ve açık olarak dikkati vermektir ve bu anda her ne meydana geliyorsa kabullenmektir, hissetmek’tir, varlığı hissetmek’tir. Burada ki varlık kavramı her şeyin özünde ve derinliklerinde olan tek bir bilinç’tir. Var’lığı hissedilebilmek için zihnin sessizleştirilmesi, dikkattin tam ve yoğun bir biçimde şimdi’de bulunması gerekir. “Bilgeleşmek” ise, bilgeliktir, ötekini bilmektir, bilgili olmaktır, bilgiyi hayata uygulamaktır, güzel işler yapmaktır. Bilgeleşmek için olumlu yönde değişmek ve ötekini bilmek için emek vermek gerekir. Kendini bilmek aydınlanmak’tır, ötekini bilmek bilgelik’tir. Farkındalık ve içgörü aydınlanmayı sağlar, empati yapmak ise bilgelik getirir. Cinsellik, ilk önce kendini ve partnerini iyi tanımakla ve bilmekle başlar. Kendisi hakkında olumsuz düşüncelere sahip olmayan, kendini seven, sayan ve kendine güvenen bir kişi partnerine de bu olumlu duygularını yansıtabilir. Bu nedenle karşılıklı güven, dürüstlük, açıklık, sevgi ve saygı çerçevesinde yaşanması gereken ve mutluluk veren cinsellikte önemli noktalardan biri de kişilerin birbirlerine karşı iradeli ve sorumlu davranmaları, herkesin birbirinin mahremiyetine saygı göstermesidir. Cinsellik asla sömürücü ve zorlayıcı olmamalıdır. Tüm cinsel davranışların sonuçları ve sorumlulukları vardır. Cinsellik, kişiler bu sonuçlara razı olduklarında, toplumdaki konumlarını hesaba katarak, bedensel ve duygusal açıdan hazır olduklarında yaşanmalıdır. Aksi durumlarda kişiler ve partnerleri zarar görebilirler. Sağlıklı ve mutlu bir cinsel yaşam başıboş ve kuralsız değildir.Bu nedenle yürekten seven, kendini ve ötekini bilen, sorumluluklarının farkında olan kişiler eşlerine hastalıklarında ve tedavi süreçlerinde hata ve yanlış yapmazlar, yapmamalıdırlar.