“Aşk ve ayrılık acısı KARABASAN gibidir, çaresizlikle yaşanır, uyansanız bile dehşeti devam eder bir süre ve biter zamanla, bu nedenle AŞKABASAN diyorum ben ona…”
İnsanların kötü şeyler görmesi, korkulu rüyalar anlamına gelen karabasan, Türk halk kültüründe kâbus ve buna neden olan varlık anlamına geliyor. Karabasanların günümüzde bilimsel olarakuyku felci diye tabir edilen durumla örtüştüğü görülüyor. Buna göre uykunun bazı evrelerinde uyanılması halinde uyuma doğal döngüsünü sürdürüyor ve bilinç tam olarak açık olsa bile beden kımıldayamıyor. Bu durumda çeşitli sanrılar, gerçek sanılan kötü görüntüler ve korkulu halüsinasyonlar görülebiliyor. Benzer bir süreç ayrılık sonrası aşk acısı çekenlerde aşkabasanolarak karşımıza çıkıyor. Aşkabasan yaşayan bir kişi ayrılık devam ederse öleceğini düşünüyor, nefes açlığı çekiyor, kendini çökkün ve çaresiz hissedebiliyor.
KARABASAN
Uyku, 4 tane NREM ve 1 adet REM evresi olmak üzere 5 evreden oluşuyor. NREM evreleri uyku döngüsünün (ki bu döngü de 90–120 dakika arası sürer) toplamda yüzde 75'ini oluştururken, REM evresi yüzde 25'ini oluşturuyor. REM evresinde rüya görülüyor ve bu evrede beyin, vücudu geçici olarak felç edebiliyor ve bundan dolayı rüya görürken bırakın hareket etmeyi, ufak homurtular haricinde ses bile çıkarılamıyor. Kaslardaki geçici felç durumu aslında koruyucu, çünkü REM uykusunda rüya görülüyor. Rüyada koşuluyor, zıplanıyor ve bazen uçuluyor. Aksi takdirde kişi rüyasında bir uçtuğunu görüp kendini balkondan aşağıya bırakabiliyor, birini kovalarken kendini bir anda sokakta pijamalarıyla bulabiliyor. Bu nedenle uyurgezerlik de bu felç fonksiyonunun çalışmamasına bağlı bir bozukluk olarak karşımıza çıkabiliyor. Uyku felci veya karabasan ise, uyurgezerliğin tam tersi bir durum… Kişi gördüğü kâbustan uyanmaya çalışırken beyni bilinç durumuna geçiyor ama vücuda çözülme komutunu vermeyi unutuyor. Bu durumda kişi ne ses çıkarabiliyor ne de hareket edebiliyor, ister istemez korkudan ölecek gibi oluyor, sanrılar görmeye başlıyor.
AŞKABASAN…
Bağlanma; özellikle stresli durumlarda özel ve yakın olunan bir partnerde yakınlık arama ve kurmak eğilimi ile belirgin duygusal bağ kurmak olarak tanımlanabiliyor. Aşk acısı olarak bilinenayrılık acısı bağlanılan partnerden ayrılmaya bağlı olarak oluşan aşırı korku ve anksiyete durumu olarak biliniyor. Bu durum ağır ve uzun süre devam eden bir hale döndüğünde aşkabasanolarak tarif ettiğim bir tablo ortaya çıkıyor ve yapışarak, ağlayarak, yalvararak ya da bedensel yakınmalarda (karın ağrısı, baş ağrısı, mide bulantısı gibi) bulunarak ayrılığa direnç gösteriliyor. Korkunun altında, bağlanma figürüne ya da kendisine zarar geleceği ve bu şekilde sürekli ayrılığı yaşayacağı düşünceleri ve kökeni çocukluğa kadar uzanan ayrılık anksiyetesi yatıyor. Kişi neden aşkabasan yaşadığını bilmiyor ama ruhunun ve bedeninin uyuşmasına neden olan acıyı derinden yaşıyor. Gözyaşları durup dururken akmaya başlıyor ve onları durduramıyor, ardına bile bakmadan kaçmak istiyor, yolunda giden hiçbir şeyin olmadığına inanıyor, ne günlük yaşamın ne geleceğin ne de çevredeki herhangi bir şeyin anlamı olmadığına inanılıyor, bir zamanlar sevginin durduğu yerde şimdi çaresizlik dolu kocaman bir boşluğun ve acı veren sessizliğin olduğu varsayılıyor. Aşkabasana ait bu duygular ve negatif düşünceler zinciri her yaştan herkesi sarabiliyor, bir genci, bir yetişkini ya da yaşlı birini…
NEDEN OLUYOR?
(1) Aşkabasanın nedenleri arasında birincisi ve en çok kabul göreni stres olarak biliniyor. Varsayıma göre ayrılığı kabullenemeyen, bağlı değil, bağımlı olan, stresli veya bunalımdaki bir insan çok az uyuyabiliyor, çok fazla uyuyabiliyor, çok geç yatabiliyor, çok erken yatabiliyor, çok geç kalkabiliyor. Bundan dolayı alt üst olan uyku döngüsü veya ortaya çıkan uyku bozuklukları sonucunda sağlıklı düşünme ve değerlendirme kapasitesi bozuluyor ve aşkabasan gerçekleşiyor. (2) İkincisi ayrılmayı aşağılanma, değersizlik, başarısızlık, bir yenilgi gibi görme… (3) Üçüncü muhtemel sebep, acemice yaşanmaya çalışılan mükemmel ilişki beklentileri ve narsisistik kırılmalar… (4) Mutluluk hormonlarının düşüklüğü… (5) Yalnız kalma korkusu… Bir zamanlar birlikte olunan kişi artık hayatın bir parçası değildir, konuşamamak, birlikte gülememek ya da dokunamamak derin bir yalnızlık hissettirebiliyor, daha önce hep yanı başında olmuş insanın eksikliğini duyuluyor, beden ve kalp bir kişiye, sadece bu duyguyu yaşatan tek bir kişiye hasret ve özlem duyuyor. (6) Bundan başka ani yaşam koşulları değişiklikleri (yeni bir şehre taşınmak), strese bağlı olmayan uyku bozuklukları nedenler arasında yer alabiliyor.
AŞKABASAN NE KADAR SÜRÜYOR?
Aşkabasanın çoğu zaman sınırları yok, kişi müsaade ettiği sürece devam edebiliyor ama ortalama 3 ay ile 6 ay arasında sürebiliyor. Atlattıktan sonraki bile zaman zaman eski sevgiliyle birlikte yaşanılan bir durumla yeniden karşılaşıldığında hep geri gelebiliyor. Çünkü kişinin hayatında önemli bir yer edinmiş insanlar hep onun kalbinin bir yerinde kalıyor ve bununla birlikte yaşadığı aşkabasanın hatıraları da… Ama bir süre sonra hafifliyor, kişi geriye doğru baktığında artık ağlamadığını fark ediyor, ayrılığı zor da olsa hazmedebiliyor. Ancak süreç altı ayı geçerse bir psikoterapiste gitmekte fayda var, çünkü bu acıyı ağrı kesiciler dindiremiyor.
AYRILIK ÖLÜMDEN BETER…
Hem karabasan çökmesi durumunda yaşanılanlar hem de ölüm gerçeği karşısında deneyimlenenler aşkabasana yol açan ayrılık durumlarında da yaşanıyor, birbirine çok benziyor. Eğer kişi çocuk değilse ölen kişinin bir daha asla geri gelmeyeceğini, karabasan yaşıyorsa bir süre bundan kurtuluşun olmadığını biliyor. Ölümü veya karabasını anlamak demek toprağın altına yatanın bir daha var olmayacağı gerçeğini bilmeyi ve çırpınsa da kurtulamayacağı gerçeğini kabullenmeyi içeriyor. Ölüme veya karabasana karşı gösterilen tepkilerin bu kadar yüksek olmasının nedeni ölenin geri gelmeyeceğine ve karabasının çaresizlikle yaşanacağına dair inanç olarak dikkat çekiyor. Ölüm, karabasan ve aşkabasanın temel olarak benzediği nokta da tam burası… Ayrılan kişi ayrıldığı kişi ile yeniden bir araya gelme şansının ortadan kalktığını kabul edemiyor ve kabullenmekte zorlanıyor. Ayrılık eğer ölüme eş değer ise veya ancak ölüm karşısında ortaya çıkan duygularla ölçülüyorsa, “ayrılık ölümden beter” şarkısı da anlam kazanıyor… Çünkü ölen kişi yaşamda bir daha var olmayacak ama ayrıldığı kişinin dünyada yaşadığını bilindiği halde artık birlikte var olunamayacağını bilmek, kişi için ayrılığı ölümden beter kılabiliyor. Aşkabasanda ayrılık yaşanan kişinin hayali, yüzü, sesi, bir görüntüsü, birlikte dinlenen şarkısı gibi, somut veya soyut olarak, hiç umulmadığı anda ve bir yerde kişinin karşısına çıkabiliyor. Onun şu an ve şimdi ne yaptığı merak edilebiliyor veya onun neye sevindiğini, neye üzüldüğünü bilmek için kişinin ona kendini hala yakın hissetmesi durumu çaresizlikle yaşanabiliyor. Bu nedenle aşk acısını atlatmak ölüm acısını atlamaktan her zaman daha zor ve meşakkatli olabiliyor.
AŞKABASANIN AŞAMALARI…
Aşkabasanın aşamaları (1) şaşkınlık ve inkâr, (2) sorgulama ve öfke, (3) çözüm arama ve pazarlık, (4) çökkünlük ve depresyon, (5) pes etme ve kabullenme olarak sıralanabiliyor ve aşkabasanın aşamalarının bir evresinde de takılıp kalınabiliyor. Örneğin uzun süre evlilik hayali kurulan ve imago aktifleşmesi (kişinin çocukluk çağında sevip bağlandığı ve özdeşleştiği anne ve babasının bilinçdışındaki idealize edilmiş imgesi) gerçekleşen bir partnerin terk etmesi veya aldatmasıyla başlayan aşkabasanın, şaşkınlık ve inkâr aşamasında takılıp kalınabiliyor, ayrılığı kabullenmekten kaçınılabiliyor. Benzer şekilde sorgulama ve öfke aşamasında veya çökkünlük ve depresyon aşamasında kalınarak, son aşama olan pes etme kabullenme aşamasına ulaşmak mümkün olmayabiliyor. Bu nedenle aşkabasanda aşamalar çok defa iç içe geçebiliyor. Yani bir aşamada daha doyum noktasına ulaşmadan bir sonraki aşamaya geçilebiliyor veya daha önce geçilmiş aşamaya yeniden dönülebiliyor, daha çok sorgulama ve öfke veya çökkünlük ve depresyon aşamalarında takılma söz konusu olabiliyor, aşamalar arasındaki geçiş çok hızlı olabiliyor.
1-ŞAŞKINLIK VE İNKÂR AŞAMASI…
Bu aşamada ayrılma gerçekleştiği için kişi şoka giriyor, ayrılığı inkâr ediyor ve sevdiğinin geri döneceği fantezileri kurabiliyor. Yani inkâr yaşanılan şoka karşı gösterilen bir tür savunma mekanizması görevi görüyor. “Beni hala seviyor. Kesin bilmediğim bir şey var. Mükemmel bir aşk yaşıyorduk, her şey inanılmazdı. Bize nazar değdi” gibi düşünceler şaşkınlık ve inkâr aşamasının tipik ifadeleri olarak karşımıza çıkıyor.
2-SORGULAMA VE ÖFKE AŞAMASI…
Aşk ve ayrılık acısı arttıkça "Neden?" sorusuyla birlikte yavaş yavaş öfke kendisini gösteriyor. Öfke önce dışarıya yansıtılıyor; terk eden kişiye, terk edilmeye yol açanlara, ayrılmaya neden olan şeylere ve kişilere yöneliyor. Çökkünlük ve depresyon aşamasında ise öfke içeriye yani kişinin kendisine dönüyor. "Ben bunu hak etmedim!", "Bana bunu nasıl yapar?", "Onu deliler gibi sevdiğimi bir türlü anlayamadı!", "Onun için canımı vermeye hazırdım!", "Lanet olsun böyle kadere!" gibi sözlere sorgulama ve öfke aşamasında sıkça rastlanabiliyor.
3-ÇÖZÜM ARAMA VE PAZARLIK AŞAMASI…
Çözüm arama ve pazarlık aşamasında öfke yerini çözüm arayışlarına bırakıyor; ilişki sırasında bir türlü yapılamayanlar, gerçekleştirilemeyenler, verilen ama tutulamayan sözler hatırlanıyor, ayrılık nedenini tanımlanmaya çalışılıyor ve tüm bunlar yapılarak ayrılığın önüne geçileceği sanılıyor. "Artık değiştim ve sen nasıl istersen öyle olacağım!", "İkinci bir şansı hak edecek kadar değiştim!", "Bundan sonra senin istediğin gibi yaşayacağım!", "Bir daha eve geç gelmeyeceğim ve alkolden uzak duracağım!" gibi sözler çözüm arama ve pazarlık aşamasında sıkça sarf edilebiliyor.
4-ÇÖKKÜNLÜK VE DEPRESYON AŞAMASI…
Bundan önceki aşamalar işe yaramadığı için, en önemli ve aşılması en zor aşama olan çökkünlük ve depresyon aşamasında, çaresizlikle birlikte öfke içeriye yani kişinin kendisine dönüyor. Artık ayrılık kabul edilmesi gereken bir gerçeklik gibi yaşanmaya başlanıyor ama bu gerçek kişiye kaldırılamayacak kadar ağır geliyor ve kabullenme aşamasına girmek bilinçdışı olarak reddediliyor, "Dün kötüydü, bugün kötü ve yarın da kötü olacak!", "Artık yaşamanın bir anlamı kalmadı!", "Bittim ben!" gibi düşüncelerle hayata küsme, gündelik rutin aktiviteleri yapmama, hayattan keyif alamama başlıyor.
5-PES ETME VE KABULLENME AŞAMASI…
Bir felaketle karşılaşınca yapılabilecek işlerden ilki “Bundan daha beteri var mı?” diye sormak gerekir diyor Carnegie… İkinci olarak olduğu gibi kabullenmeyi, üçüncü olarak da sabırlı ve mantıklı bir şekilde göğüs germeyi salık veriyor. “Bir şeyleri olduğu gibi yaşamaya istekli olun. Olan şeyleri kabullenmek, şanssızlığın kötü sonuçlarının üstesinden gelmenin ilk adımıdır” derWilliam James. Depresyon aşamasından sonra kişi ayrılık gerçeği ile yüz yüze geliyor, derin bir acı ve kederlenme ile pes etme ve kabullenme aşamasını yaşıyor. Artık bahaneler ve isyan bitiyor. Daha sağlıklı ve mantıklı düşünme süreci başlıyor. Kişi yaşadıklarına yukarıdan ve dışarıdan bakabilme becerisini geliştiriyor. “Kabulleniş, teslimiyet anlamına gelmez; bir şeyi var olan durumunu anlamak ve bunu üstesinden gelmenin bir yolunun olduğunu bilmektir!”, “Mutluluk kabullenişle doğru orantılı, yüksek beklentilerle ters orantılı olarak artar!”, “Kabullenme, pasif bir durum gibi gözükür ama aslında dünyaya çok yeni şeyler getirir. Bu huzur, farkındalıktan gelir!”, “Anlamak kabullenmenin ilk adımıdır ve sadece kabullenmeyle iyileşme sağlanabilir!” ve“Mutluluk, sadece kabullenişle olur!” diyerek, daha önceki aşamalarda ortaya çıkan çökkünlük, yorgunluk ve bıkkınlık gibi ruhsal yaralar tamir edilmeye çalışılıyor. Çünkü her şeyden önce, yağmur yağdığında kişinin yapabileceği en iyi şeyin başında, güneşi görebilmek için, yağmurun yağmasına izin vermek geliyor.