Zor günlerden geçiyoruz… Koronavirüs salgını, adeta bir gerilim filmi senaryosu içinde insanlığı bugüne kadar sahip olduğu ya da olmaya çalıştığı para, güç, mal mülk, ün, iktidar gibi arzularından uzaklaşarak en temel ihtiyaçlarıyla baş başa kalmak zorunda bıraktı: “hem fiziksel hem de duygusal olarak beslenmek”. Karantina günlerinde her birimiz için yemek ve aşk belki de daha önce hiç hissetmediğimiz kadar önemli hale geldi.
AŞKIN İYİLEŞTİRİCİ GÜCÜ
Sevilmeye olan ihtiyacın önemi göz önüne alındığında, mutluluğumuzun önemli bir belirleyicisinin sevmek ve sevildiğimizi hissetmek olması şaşırtıcı değildir. Aşk ve sevgi dolu bir ilişkiye sahip olmak, mutlu ve doyurucu bir yaşam sürmek için en önemli hedeflerinden biridir. Sağlıklı bir ilişki, dünyayı büyütmek, genişletmek ve keşfetmek için güvenli bir temel sağlar. Özellikle yaşamımıza zorunlu değişiklikler getiren ve bizi savunmasız bırakan koronavirüs salgını karantinası sürecinde yaşadığımız hastalanma korkusu, can sıkıntısı, gelecek kaygısı yüzünden sevme ve sevilme ihtiyacını daha yoğun yaşadığımız bu günlerde aşka ve sevgiye her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Çünkü koronavirüs tarafından fiziksel olarak enfekte olmamış olsak da ruhsal olarak giderek artan bir şekilde agresif bir stres ile enfekte oluyoruz. İçinde bulunduğumuz olağanüstü ve belirsiz durum bizi daha çok endişeli ve mutsuz yapıyor. İşte bu yüzden aşkın iyileştirici gücüne daha çok ihtiyacımız var.
AŞKIN İKAMESİ OLARAK YEMEK
Karantina günlerini yalnız geçirmek zorunda olanlardan isek yoğun stres ve kaygıdan kurtulmak için bize ilk yardım elini uzatan yiyecekler oluyor. Hamur işleri ve tatlılar gibi yoğun kalorili yiyeceklerle rahatlamak ve teselli olmak istiyoruz. Çünkü duygusal yeme olarak adlandırılan bu durum, strese ve kaygıya tamamen normal bir yanıttır ve duygularımızı yatıştırmanın veya bastırmanın yaygın bir yoludur. Şeker ve yağ oranı yüksek gıdalar, mutluluk hormonları olarak da bilinen dopamin ve serotonin üretimini arttırır. Bunun sonucunda da beynimizdeki ödül ve zevk merkezleri harekete geçer ve kendimizi iyi hissederiz. Zamanla bu davranışı ne kadar çok tekrarlarsak, beyin ödül yollarının aktivasyonu sonunda gerçek açlık sinyallerini geçersiz kılabilir ve stresli olduğumuz her seferinde hiç düşünmeden yemeye başlarız. Aşk, seks ve yemek arasında çok yakın bir ilişki vardır. Karnı çok aç olan birinin romantik hissetmesi zordur. Âşık olan biri ise açlığını hissetmez. Tatmin edici bir ilişkisi olmayan biri, içindeki boşluğu doldurmak ve yalnızlığı katlanmak için durmadan yiyerek, sevginin yerine yiyecekleri koyabilir. Çünkü bebekliğinden beri, sevgi dolu kollarda tutulmak, sevilmek, güvende hissetmek, beslenme ile yakından ilişkilidir. Bebek için yemek sevgidir, yemek bağlantıdır, yemek rahatlamadır. Dolayısıyla bir yetişkinin sevgi ve yakınlık ihtiyacının bir başkası tarafından karşılanmaması onu yemeye yönlendirebilir. Yemek, öfke, korku, üzüntü, kaygı, yalnızlık, kızgınlık ve utanç gibi rahatsız edici duyguları geçici olarak susturmanın ve doyum yaşamanın en kolay ve keyifli yoludur. Mideyi yemekle doldurmak ruhtaki duygusal boşluğu sembolik olarak doldurur.
CORONAFOBİ VE KlCORONAYAK RUH HALİ
Corona virüs salgını hızla yayılıyor. Ancak corona virüsten daha tehlikelisi var. Kimseye güvenememe, hiçbir kanıt olmasa da tehdit altında olduğuna inanma, aşırı şüpheci olma, yetkililerin kesin bir şeyler saklandığına inanma, bu inançtan dolayı her söylenene şüpheyle yaklaşma, sosyal olarak izole olma, temelsiz komplo teorilerine inanma, insanların sözlerinde başka anlamlar arama gibi daha pek çok kötü ve gerçek dışı “paronayak düşünce” insanlar arasında corona virüsten daha hızlı bir şekilde yayılıyor, ben buna “coronayak ruh hali” diyorum. Muhakemede bozulma ve aşırı “duyarlı” olma hali olan coronayak ruh hali; kişilerin olmayan olaylara olmuş gibi ikna olmalarına, coronafobiye, yiyecek depolama, evden çıkamama, silahlanma gibi abartılı ve anormal davranışlarda bulunmalarına yol açabiliyor. Her insan korkar, bu doğal ve olağan bir durumdur. Çünkü korku, corona virüs salgını gibi bizi tehlikeli durumlara karşı uyaran anlamlı ve önemli bir reaksiyondur. “Coronafobi” de ise, kişinin hem sosyal hem özel hem de iş hayatını fazlasıyla olumsuz etkileyebilecek ve ciddiye alınması gereken abartılı ve gerçek dışı bir korku ve kaygı durumu söz konusudur. Ancak her şüphe her korku her kaygı elbette bir coronayak ruh hali belirtisi veya coronafobi değildir. Sağlıklı insanların da zaman zaman şüpheci yaklaşımlarından kaynaklanan “corona virüs gerçeği” gibi haklı ve gerçekçi “endişe”leri olabilir. Coronayak ruh hali içindeki kişilerde ise, abartılı gurur, bencillik, kuşku, güvensizlik, alay edilme korkusu, kurgu yapma, huzursuz, şüpheci ve öfkeli olma hali günlük hayatın kalitesini bozacak kadar yoğun ve abartılı olur. Bu nedenle corona virüs salgını nedeniyle bir süre normal günlük hayatınızı yaşamaya devam edemeyeceğiniz gerçeğini kabul edin ama hem rehavete düşmeden hem de paniğe kapılmadan sağlığınız için gerekenleri yapın: Düşünce ve hislerinizin farkında olun, düşünceleriniz için kanıtlarınızı inceleyin ve olası farklı yorumları değerlendirin, yoga, meditasyon, nefes ve gevşeme egzersizleri yapın, hobi edinin, müzik dinleyin, film izleyin, spor yapın, sağlıklı beslenin, bol sıvı alın, stresten uzak durun, uyku düzenine dikkat edin, kapalı alanları sık sık havalandırın, mecbur kalmadıkça kalabalık ortamlara girmeyin, asansör yerine merdivenleri kullanın, riskli durumlarda ellerinizi sabunlu suyla yıkayın, yüksek alkollü kolonya ve diğer el dezenfektanlarını kullanın, burnunuza tuzlu su ile lavaj yapın, ağzınıza ve boğazınıza mikrop öldürücü sıvılarla gargara yapın, maske takın, kıyafetlerinizi değiştirin, tokalaşmayın, öpüşmeyin ve sarılmayın, papatya, yeşil çay, şerbetçiotu, sarı kantaron, kediotu, lavanta gibi gerginliğinizi ve kaygınızı azaltarak sakinleşmenize yardımcı olacak olan bitkisel ürünleri sık kullanın, günlük tutun ve çevrenizden destek alın, ateş, halsizlik, öksürük ve nefes darlığı gibi hastalık belirtileri başladığı zaman mutlaka sağlık kuruluşuna başvurun ve hemen maske takın. Bilim ve sağlıkla kalın lütfen…