Kadın-erkek ilişkilerinde “çatışma”, “kavga”, “tartışma” eş anlamlıdır. Her yakın ilişkide kaçınılmaz olan kavga, bireysel anlamda hem fizyolojik hem sosyolojik hem de psikolojik ihtiyaçların tatminine engel olan sıkıntıların meydana getirdiği “gerginlik hali”dir ve bazen yıkıcı sonuçları olabilir. Bu nedenle çiftin kavga ile nasıl baş ettikleri, farklılıklarını ve anlaşmazlıklarını nasıl ele aldıkları çok önemlidir. Çift suçlayarak, yakınarak, talep ederek, öfkelenerek ve kuşkulanarak birçok konu üzerine kavga ediyor olabilir. Genellikle kavgaların nedenleri beklentiler, ihtiyaçlar, istekler, ev sorumlulukları, çocuk yetiştirme, para, cinsellik, akrabalar, vb. olur ama gerçekte kavganın tek nedeni, “sevildiğimizi hissetmemek”tir.
SEVGİ VE SAYGI DOLU İLETİŞİM…
Kavgalardan kaçınmanın sırrı “sevgi ve saygı dolu iletişim”dir. Çünkü kavgada çoğu zaman önemli olan ne söylendiği değil, nasıl söylendiğidir. Bu nedenle ses tonu ve beden dili çok önemlidir. Saldırgan bir ses tonunun ve beden dilinin hâkim olduğu bir kavgada her iki taraf da eşinin kendisiyle iletişim kurma yaklaşımı yüzünden onun bakış açısını kabul edip anlamayı ve uzlaşmayı reddeder. Böyle bir kavga acı verici ve uzaklaştırıcı bir hale gelir. Bu nedenle birçok çift bir kavgaya başladıktan beş dakika sonra, neden kavga ettiklerini unuturlar ve bunun kavgasını yapmaya başlarlar. Oysa, kavga etmek yerine, sevgi ve saygı temelinde yapacakları tartışmalar, yeni bakış açıları keşfetmelerini sağlayarak öğretici olacaktır.
ERKEĞİN SEVGİSİZ YAKLAŞIMI…
Kavga durumunda erkek çoğu zaman adam yerine konulmadığını ve kendisine meydan okunduğunu hisseder. Bu nedenle tüm dikkatini mutlu olmak yerine haklı olmaya yoğunlaştırır. “İş yemeğine gitmeden önce seni aramayı unuttuysam ne olmuş?” şeklinde umursamaz bir tavırla konuşup sonra da kadına neden üzülmemesi gerektiğini anlatmaya kalkışır. Kadını anlamak yerine açıklamalarla ona çözüm önerir ve kendi bakış açısını savunur ve bu sırada da sevgi dolu olmayı unutur. Buna karşılık kadın da en ufak bir fikir ayrılığını suçlama ve saldırı gibi görür. Her ricayı emir gibi algılar, konuşma biçimi otomatik olarak güvensiz ve itici bir şekle bürünür. “Zaten evlenirken de benim değim perdeyi değil annenin istediği perdeyi almıştın, o zaman senin ne mal olduğunu anlamalıydım, ah aptal kafam” diyerek eski defterleri açar ve her şey bir anda içinden çıkılmaz bir hal alır. Çünkü kadını üzen, çoğu zaman “erkeğin sevgisiz yaklaşımı”dır.
“HAKLISIN HAYATIM” DEMENİN MUCİZESİ…
Kavga için iki kişi gerekirken, kavgayı kesmek için bir kişi yeter. Bu nedenle kavgaya son vermenin en iyi yolu hiç kavgaya başlamamak, daha işin başında kestirip atmaktır. Çünkü kadın kavga çıkartıyorsa, “kendince haklıdır”, erkeğin kadının bakış açısını anlayabilmesi ve ona “Haklısın hayatım” diyebilmesi çok önemlidir. Çünkü esas olan haklı olmak değil, mutlu olmaktır. Kadın kendi bakış açısının ve haklılığının onaylandığını görünce rahatlar, gevşer ve daha sevgi dolu olur. Kendi kusuruna odaklanır ve “Aslında haklı değilim ama sanırım seni kaybetmekten korktuğum için biraz abarttım, özür dilerim, sen harika bir erkeksin” diyebilir. Küçük bir yanlış anlamanın ne zaman kavgaya dönüşeceğini fark etme konusunda sorumluluk alabilir. Böylece erkek de kadına olan yaklaşımını daha ayrıntılı düşünerek ona ihtiyaç duyduğu şeyleri vermediğini anlayabilir.
KAVGA NASIL BAŞLAR?
Kadın korktuğunu ve kaygılı olduğunu söyler: “Devlet okullarında uyuşturucu kullanımı çok artmış. Bu beni korkutuyor. Oğlumuz için kaygılıyım.” Erkek kadının neden korkmaması ve kaygılanmaması gerektiğini açıklar ve çözüm önerir: “Ah, kafana takma, oğlumuzun gittiği okul iyi bir semtte, gerekirse ben her gün okula gidip kontrol ederim.” Kadın dinlenmediğini ve anlaşılmadığını hisseder, kendisine hak verilmediğini düşünüp üzülür: “Sen beni dinlemiyorsun sanırım, geçen gün uyuşturucu konusu haberlere konu oldu, of ya!” Erkek kadının memnuniyetsizliğini görüp kaygılanır, çözüm önerisi desteklenmediği için öfkelenir ve kadını suçlar: “Hiçbir şeyden memnun olmuyorsun, her şeyi abartıyorsun, adamı deli ediyorsun, bıktım artık.” Kadın daha fazla sinirlenir ve olay bir kavgaya dönüşür:“Sorumsuz adam, asıl ben senden ve senin hiçbir şeyi ciddiye almamandan bıktım!” Görüldüğü gibi kavga, erkek, kadının kendi bakış açısını onaylamadığını düşündüğünde ya da kadın, erkeğin onunla konuşma biçimini beğenmediğinde çıkar. Erkek çözüm önermek ve suçlamak yerine, kadına “Evet, haklısın, her şey kötüye gidiyor, şimdiye kadar bunu fark etmediğim için özür dilerim” deyip, ilgisini belli etseydi, üzgün olduğunu hissettirmek için ona sarılsaydı kavga başlamazdı. Kadın duygularına önem verildiğini hisseder, gevşer ve rahatlar, yalnız olmadığını düşünür, eşini “İyi ki varsın, sen olmasan ben ne yapardım” diyerek takdir ederdi.
MOLA VERMEK…
Kavga değişen duygusal yoğunluk düzeylerinde yaşanabilir veya ifade edilebilir. Kavgada yoğunluk düzeyi yüksekse ve çift sorun çözme becerilerinden yoksunsa yapılması gerekenler; duyguları normalleştirmek, dürüst ve açık olmak, olumsuz duyguları ben dili ile ifade etmek, kendi bakış açısını karşıdakinin görüş açısını da kapsayacak biçimde genişletmek, olumlu yönleri takdir edip saygı göstermek, sorumluluk alıp ilişkide ve kavgada kendi kusurlarına odaklanmaktır. Ayrıca çatışma çözme becerileri hakkında kişisel gelişim kitapları okumak da yararlı olacaktır. Ancak kavganın yoğunluk düzeyi haddinden fazla olduğunda; öfke seviyesi azaltılana, suçlamalar ve yakınmalar sona erene dek, “mola vererek” çiftin kavgalarına ara verip, bir süre birbirlerinden uzak durmaları yerinde olur. Mola vermek sakinleşmek için biraz ara verip sonra yeniden konuşmaya başlamayı, yaraları sarmayı ve yeniden iletişim kurmaya başlamadan önce ayağı yere sağlam basmayı sağlar. Mola vermeye rağmen kavga devam ediyorsa bir evlilik terapistine başvurmak en doğru seçim olacaktır.
PİRUS ZAFERİ’NDE KAZANAN OLMAZ…
Tarihte “Pirus Zaferi”, yıkıcı büyüklükte kayıplar pahasına kazanılmış bir zaferdir. Kazanılan zaferin verilen kayıplardan sonra anlamsız hale gelmesini ifade eder. MÖ 280 ve MÖ 279 yıllarında Grek kolonisi Tarentum Kralı Pirus Roma'ya saldırır ve ne pahasına olursa olsun savaşı kazanmak için her şeyini feda eder. Sonunda Pirus, savaşı kazanır; ancak 50 filin desteklediği ordusunun tamamını kaybeder. Savaşı kazanmıştır ama koskoca ordudan geriye kalan üç-beş kişidir. Pirus, güçlü ve inatçı egosuyla kazandığını düşünse de gerçekte kaybetmiştir. Pirus’un bu zaferin ardından “Tanrım, bir daha böyle bir zafer verme” dediği söylenir. Pirus Zaferi aslında yenilmeye mahkûm galibiyetleri anlatmak için kullanılır. Bu olaya atfen, benzer şekilde kazanılan savaşlara “Pirus Zaferi” denir. Evlilik ilişkisinde de yapılan tüm savaşların aslında iki kaybedeni vardır, çünkü Pirus savaşında kazanan olmaz… Tam da bu yüzden evlilikteki Pirus Zaferi, aslında “topyekûn kaybetmeye mahkûm”galibiyetleri simgeler. Evlilikte yapılan Pirus savaşlarında kadın ve erkek yaşadığı acıyı azaltmak için (1) ya “Seninle mi uğraşacağım” diyerek kaçar, konuşmayı reddeder,(2) ya “En iyi savunma saldırıdır” diyerek sonuna kadar savaşır, bağırır ve öfkesini dışavurur, daha çok suçlar, yargılar, eleştirir ve eşini haksız çıkarır, (3) ya “Tamam, tamam, ben hallediyorum, her şey yolunda ve yardıma ihtiyacım yok” diyerek donup kalır, numara yapar, gerçekte hiçbir sorun olmadığını öne sürer, yüzüne acı bir gülümseme yerleştirip her şeyden memnunmuş gibi davranır, (4) ya da “Tamam, pes ediyorum, sorun bende, suçluyum” diyerek boyun eğer, içine kapanır, eşini üzen her şeyin sorumluluğunu üstüne alır. Bu tavırların her biri kısa dönemli kazanç sağlar ama uzun dönemde yaşanan acıyı arttırır.
KAVGAYA KARŞI YOL GÖSTERİCİ 20 ÖĞÜT…
Günümüzde, çiftlerden biri mutlaka, ilişkinin yükünü hep diğeri taşısın diye bekliyor. Oysa çift ilişkisi, her iki tarafın da ortak hayatın bütün nimet ve külfetlerini paylaşması ve karşılıklı sorumluluk alması demektir. Ortak hayat yaşamak ise anlayışı, hoşgörüyü, fedakârlığı ve esnek olmayı bilmek demektir ve bu sanıldığı kadar zor değildir… Ayrılmanın eşiğine ya da boşanmanın kapısına gelmeden önce, çiftler aşağıdaki “yol gösterici öğütler”e kulak vererek ilişkilerini kurtarabilirler…
1- KADIN VE ERKEK FARKLIDIR!
Kadın-erkek ilişkisinin uzun ömürlü olabilmesi için, karşı cins ile ilgili söylenen doğru bilinen yanlışları unutmak gerekir. Kadın ve erkek aynı değildir, farklıdır. Eğer çiftler bir an önce bu gerçeği kabul ederlerse, çok daha mutlu, keyifli, huzurlu, tatmin edici ve uzun süreli bir birliktelik yaşama fırsatı bulabilirler.
2- TARTIŞMAYA “ES” VERİN!
Bazen kavgadan kaçınmanın en iyi yolu, kavganın yaklaştığını görüp, biraz ara vermek, ayaklarınızı yere sağlam basmak ve daha fazla anlayış ve takdirle yeniden bir araya gelmektir. Sağ beynini daha çok kullanan kadın, sol beynini daha çok kullanan erkeğe göre daha konuşkandır. Hal böyle olunca, kadın gerek olumlu gerekse olumsuz tartışmalarda konuşmaktan hiç sıkılmaz. Bu nedenle, tartışma anında erkek ortalığın daha fazla kızışmaması için mutlaka “Tuvalete gitmeliyim!” cümlesini kullanmalıdır. Böylece, kadın birkaç dakika yalnız kalacak ve durum iyileşecektir.
3- TEK KALE MAÇ YAPIN!
“Erkekler neden iki şeyi aynı anda yapamaz?” sorusunu sürekli olarak kendine soran bir kadın için, yolunda gitmeyen bir şeyler var demektir. Bu sorunun kaynağı ise sadece kadının kendisidir. Erkek, kadından farklı olarak, aynı anda birden fazla konuya odaklanamadığı için kadını dinlemiyor gibi görünebilir, bu erkeğin doğasının bir parçasıdır. Bu nedenle, kadın şikâyet edip durmak yerine, az kelime kullanmalı ve aynı anda birden fazla konuda konuşmamalıdır. Çünkü eğer aksini yapacak olursa, bir zaman sonra erkek kadının kelimeleriyle yorulacak ve kendini kapatacaktır.
4- UNUTMAYIN, HERKES HER ŞEYİ UNUTABİLİR!
Kabul etmek gerekir ki, kadın hafızası erkek hafızasına göre çok daha güçlüdür. Ve yine kabul etmek gerekir ki, “unutmak” erkeğin doğasında vardır. Bu nedenle, kadının bu durumu kişisel olarak algılamaması ve hatırlatmak için bir şeyi birkaç kez söylemesi önemlidir. Fakat bunu yaparken kullanılan dilin yani ifade şeklinin oldukça önemli olduğunu unutmamak gerekir.
5- TASARRUF MODLU ERKEKLER!
Erkek aynı anda birkaç şeyle birden ilgilenemediği için iş yaparken, oyun oynarken, TV izlerken veya yemek yerken kadını duymakta, duysa bile cevap vermekte, cevap verse bile anlamakta zorlanabilir. Bu, erkek doğası için oldukça normaldir. Bu nedenle de, yadırganmaması gereken bir durumdur. Dolayısıyla, kadının erkek bir şeye odaklandığında konuşmaya çalışmaması gerekir. Çünkü bu durumda ne kadar istese de kadını dinleyemeyecektir.
6- SAKİNLEŞME STRATEJİSİ GELİŞTİRİN!
Tartışma anında çıkan tansiyonun normale getirilebilmesi için herkesin kendini neyin rahatlattığını mutlaka partnerine söylemesi önemlidir. Böylece, çift tarafından daha önceden belirlenmiş olan bu yöntemlerle (Bunlar; partnerinize bir bardak su getirmek, gülümsemek, sarılmak, “Seni seviyorum!” demek, elini tutmak, çikolata vermek, gözlerinin içine bakmak ve dudağına öpücük kondurmak olabilir) tartışmanın alevlenmesi önlenebilir. Önemli olan bu yöntemleri mutlaka yerine getirmektir.
7- ANLAŞMAZLIKLARI OYUNA DÖNÜŞTÜRÜN!
Çiftler birbirini herhangi bir şey yapmak için sorumlu tutmaktan, yapmak istemedikleri şeyi partnerinin sorumluluğuna vermekten ve yapılmadığı takdirde bununla ilgili kavga etmekten hiç kaçınmazlar. Bunun yerine, küçükken oynanılan “taş, kâğıt, makas” ya da “pişti” oyunlarını ya da cep telefonundaki oyunlardan birini oynamak işe yarayabilir. Böylece, çiftler tartışma yaratacak olumsuz durumun etki alanından çıkacak, öfkelenmek için aslında hiçbir sebep olmadığını görebileceklerdir.
8- SADECE İKİNİZİN ANLAYACAĞI BİR ŞİFRE BELİRLEYİN!
Tartışma anında kullanılan sihirli kelimeler, kavgayı sona erdirmese de, çifti bir an duraksatıp, gülümsemelerini, yani normale dönmelerini sağlayacaktır. Bunlar, çiftin birbirlerine taktıkları lakaplar, eğlenceli bir anıyı hatırlatan cümleler, yapılan komik ama sevimli bir anlatım bozukluğu, uykuda konuşurken söylenen komik bir şey olabilir. Çift bu tür sihirli kelimeleri belirlemeli ve aralarındaki tansiyonun yükseldiği anlarda kullanılmalıdır.
9- TELEFON İPUÇLARI KULLANIN!
Pek fazla konuşmanın tercih edilmediği zamanlarda, öyle demek istenmediği halde öyle anlaşılacak cümleler kurmamak için mutlaka “gülen yüz” emojisi kullanılmalıdır. Kullanılan çeşitli “gülen yüzler” sözlerin daha pozitif algılanmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca, çiftlerin cep telefonlarına, birbirlerini aradıkları zamanlarda çıkması ve yüzlerde bir tebessüm uyandırması için komik bir fotoğrafın ya da birlikte çekilen mutlu bir anın fotoğrafı eklenebilir. Bu fotoğraf, kavga edip küsüldüğünde telefonun açılmasını sağlayacak türde, çifti bir araya getiren şeyin ne olduğunu hatırlatan bir fotoğraf olmalıdır.
10- EĞLENCELİ BİR DİLLE KONUŞUN!
Bir saniyede söylenen bir kelime ya da cümle yüzünden, bütün bir gün boyunca, çiftin kendini kötü hissetmesi çok saçmadır. Hangi olay partnerle tartışmaya neden olabilir ki; dağınık yatak, köşede bırakılmış ıslak bir havlu, bir çift çorap, lavaboyu tıkamış saçlar, kirli bardak… Küçük detaylara farklı bir açıdan bakmak ve suçlayıcı dilden uzaklaşarak, komik bir ses tonu kullanmak günü kurtarmak için iyi bir yöntem olabilir.
11- SESSİZLİĞİN GÜCÜNÜ KEŞFEDİN!
Sitem belirten büyük harflerle yazılmış bir mesaj gibi, yüksek sesle konuşmak da negatif algıları artırabilir. Ayrıca, bağırmak ve azarlayıcı bir ses tonuyla konuşmakla hiçbir zaman bir yere varılmaz. Bu nedenle, çiftlerin alçak ses tonuyla konuşmaya ve kelimeleri seçmeye özen göstermesi gerekir. Partnerlerden biri alçak sesle konuşmaya devam ettiği sürece, karşısında bağırarak konuşan partner “Bende bir sorun mu var? Neden bağırıyorum ki!” diye düşünerek ses tonunu alçaltmaya başlayacaktır. Böylece, çıkabilecek büyük kavgaların yerini, çiftlerin birbirini anlamasına yönelik yaptıkları küçük fikir alışverişleri alacaktır.
12- SORUNU ARANIZA DEĞİL, KARŞINIZA ALIN!
Çiftlerin “karşı karşıya geçip”, sorunları aralarına alıp kavga etmek yerine, “yan yana durup”, sorunları karşıya almaları gerekir. Kişi olayın gidişatına ya da olması gerektiği yöne hiç bakmadan, direk partnerine karşı sitemli davranıyorsa, bu herhangi bir şeyden bıktığını gösterir. Partneri asıl olaya yöneltmek ve aynı yöne bakmak kavganın çıkmasını en başta engelleyecektir. Bu nedenle, konuya odaklanmalı ve sorunun üzerine yeni bir sorun eklemeden, yalnızca mevcut soruna çözüm üretilmelidir.
13- PAZARLIĞA OTURMAYIN!
Çiftler işin içinden çıkamadıkları durumlarda, tartışmamak adına pazarlık yapmayı tercih ederler. Bu yöntem başlangıçta her ne kadar şirin görünse de, bireyler kendi çıkarları doğrultusunda pazarlık masasına oturacakları ve görüşlerini diretecekleri için tansiyonun çıkmasına neden olurlar. Daha iyimser düşünecek olursak da, çiftlerden biri bir diğerini kırmamak için o anlık ortaya koyulan şartlara direnç göstermeyebilir. Bu tip davranışların büyük çoğunluğu şartların eyleme dökülmesi beklenen zamanda gerçekleşmemesiyle son buur. Bu da, aynı sorunların defalarca yaşanmasına sebep olur.
14- SAVUNMAYA GEÇMEDEN MERAKLA DİNLEYİN
Şikâyetlerin her zaman bir temeli ve dayanağı vardır. Partnerinizle yaşadığınız tartışmada masum ya da haklı olabilirsiniz. Fikir uyuşmazlıkları her ne kadar çiftleri kızdırsa da, karşındaki kişiyi dinlemek ve olaya bakış açısını görmeye çalışmak, onun duygularını önemsediğinizi gösterir. Bu da, karşınızdaki kişinin sizin tarafınızdan anlaşıldığını hissetmesi anlamına gelir ve direnç geliştirmesini engelleyebilir.
15- ASLA, “ASLA” DEMEYİN!
Birbirini tanımayan iki kişinin, üstelik karşı cinslerin bir araya gelerek bir ilişkiye başlaması ve bu ilişkiyi uzun süre devam ettirebilmesi için “hâkimiyet” simgesi olarak“otorite”nin kullanılması yanlıştır. Çiftler istek, arzu ve beklentilerini daha yumuşak bir şekilde ve hayata kural koymadan açıklayabilmelidir. Böylece, karşı tarafı daha iyi anlamak ve anlaşılır olmak mümkün olabilecektir. Unutmayın, tartışmalar içinde her zaman anlaşmaya ulaşılacak noktalar vardır. Bu nedenle, direnmektense çözüm bulmak ikili ilişkiler için çok iyi bir başlangıçtır.
16- “HAKLI” DEĞİL, “MUTLU” OLMAYI SEÇİN!
Her insanın bakış açılarında ve davranışlarında kusurlu olduğu yönler olabilir. Bu nedenle, özellikle ikili ilişkilerde dikkatinizi sadece partnerinizin kusurlarına yöneltmek doğru olmadığı gibi, sizi ılımlı olmaktan da uzaklaştıracaktır. Dolayısıyla, “haklı” olmanın kendinizi anlık mutlu etmekten ve kanıtlamaktan başka bir getirisi olmayacaktır. Bu nedenle, her tartışmanın başında, tercih ettiğiniz mutluluğu hatırlamalı ve ona göre yol almalısınız.
17- “YAPICI” KAVGA EDİN!
Cinsiyetler farklı, karakterler daha da farklıdır… Dolayısıyla, kadın-erkek ilişkilerinde tartışmamak olanaksızdır. Kavga eden ama mutlu kalan ve mutlu kalamayan çiftler arasındaki tek fark “nasıl” kavga ettikleriyle ilgilidir. “Yıkıcı” kavgalar ilişkiye zamanla zarar verir ve saygının yitirilmesine neden olur. “Yapıcı” kavgalar ise ilişkinin ömrünü uzattığı gibi, mutluluğa giden yolu da hızlandırır. Yapıcı kavga adına yapılması gereken ilk şey, bir kâğıt parçasına problemi yazmak ve sadece ona odaklanmaktır. Eğer sesler yükseliyorsa, konuşmanın verimli olmadığını söyleyerek, erteleme yönüne gitmek gerektiğini belirtmektir.
18- NE İÇİN SAVAŞIYOR ANLAYIN!
Aynı şeyleri savunarak, aynı konular üzerine sürekli tartışma halindeyseniz, partnerinizin savaş verdiği konunun altında yatan gerçeği anlamanız şarttır. İş, para ve çocuklar hakkındaki ana konuların yanı sıra, partneriniz incir çekirdeğini bile doldurmayan durumları olay haline getiriyorsa, tartışmalara son verebilmek için temeldeki tetikleyici nedeni bulmanız gerekir. Bu durumun başlangıcı çoğunlukla çocukluk döneminden kalma bir neden olabileceğinden, bir evlilik terapistine başvurmaktan çekinmeyin. Aksi takdirde, ilişkinizdeki karışıklık ve mutsuzluk devam edecektir.
19- ZAMAN AŞIMINA GİDİN!
Partnerinizle aranızdaki problemi konuşarak çözemiyorsanız, son çare birbirinize zaman tanımanız olmalıdır. Bu süre zarfında, her iki taraf da sakin kalarak birbirini yaralayıcı cümlelerden kaçınabilecektir. Böylece, konu üzerinde artı ve eksilerin analiz edilmesi de kolaylaşacaktır.
20- OLDUĞU GİBİ SÖYLEME OLMASI GEREKTİĞİ GİBİ SÖYLE!
Bazı çiftler birbirlerini seviyorlarsa her şeyi olduğu gibi söylemek gerektiğine inanır, olanı olduğu gibi anlatırlar. Ancak bu “aşırı doğrucu yaklaşım”, karşı tarafın duygularını hiç dikkate almamak olarak yorumlanabilir. Bu nedenle bazen olanı, olduğu gibi değil, olması gerektiği gibi söylemek gerekir. Bu yaklaşım aşırı doğrucu olmasa da karşıdakini rahatsız etmeyecek ya da incitmeyecek bir biçimde nezaketli bir davranış olur.
“Vajinismus”, cinsel bir işlev bozukluğu olarak tanımlanan ve kadınlarda cinsel ilişki sırasında PSOAS kaslarının, pelvik…
Yoğun stres, gerginlik, anksiyete, mükemmeliyetçi kişilik yapısı, suçluluk ve günahkarlık duyguları, bilinçli ve bilinçdışı düşünceler…
“Cinsel fanteziler”, insanoğlunun hayal dünyasının sınır tanımayan ve sınırlanamayan yaratıcı motifleridir. Cinsel fantezi kurmak kolaydır,…
Her erkek egemen toplumda olduğu gibi ülkemizde de en aşılmaz tabularından biri penis, penis boyu…
Beş duyu ile alınan cinsel uyaranlar ve cinsel fantezilerle beyinden kalkan cinsel uyarılar omurilik üzerinden…
En sık görülen cinsel sorunların başında yer alan “erken boşalma”, cinsel etkinlikler sırasında bir erkeğin…