Panik atak, korku, kaygı ve sıkıntı duygularının hissedildiği nöbetler şeklinde ortaya çıkan ruhsal bir rahatsızlıktır. Kişi aniden yaşadığı panik atak nöbetinde tamamen korku içindedir; öleceğini, kalbinde bir sorun olduğunu, kalp krizi geçireceğini, nefes alamayacağını ve boğulacağını düşünür çoğu zaman, tıpkı Gaye adını verdiğim danışanım gibi…
"En son panik atağımı bir AVM'de yaşadım… Yeni kıyafetler almak için alışverişe gitmiştim. Mağazaları dolaşıyordum. Bir mağazada indirim vardı ve içerisi mahşer yeri gibi kalabalıktı. Etrafta çılgınlar gibi alışveriş yapan bir sürü insan vardı. Aniden ağzım kurumaya başladı, ellerim titredi, başımın döndüğünü hissettim. Sanki çevremdeki her şey benimle birlikte dönmeye başladı; kıyafetler, kadınlar, indirim ilanları, ışıklar, hatta çalan müzik, tüm renkler… Kalbim çılgınca çarpıyordu, operada çalan bir orkestra gibiydi ve kimse göremese de herkes kalbimin sesini duyuyor gibiydi. Sanki herkes bana bakıyordu. İşte o an yeni bir kalp krizi geçirdiğimi düşünmeye başladım ve bayılacak gibi oldum. Çok korktum. Elimdekileri bırakıp, orayı terk ettim… Açık otoparka çıktım. Arabamın yanındaki banka oturdum. Derin derin nefes alıp, sakinleşmeye çalıştım ve ancak yarım saat sonra sakinleşebildim… "
KORKUNÇ VE TEHLİKELİ PARADOKSU…
Derinlerde maddi ve manevi kaos ile belirsizlik durumunun yarattığı hiçlik duygusunun, yüzeyde ise yoğun korku, yoğun kaygı ve yoğun ölecekmiş hissinin karışımı bir nöbet olan panik atakrahatsız edici bir durumdur ama sanılanın aksine tehlikeli değildir. Kimse panik atak yüzünden ölmez ama panik atak yaşayan kişiler için durum böyle değildir; onlara göre gerçek fiziksel sorunları vardır ve hiç kimse yaşadıkları sıkıntının gerçek sebebini bulamayacaktır. Bu nedenle panik atağın önemsiz bir sorun olduğunun düşünülmesi ve “hastalık hastası” yakıştırmasının yapılması panik bozukluğu olan kişiyi öfkelendirir ve bir kısır döngü içinde daha da çaresiz hissetmesine yol açar. Bu durumdaki kişinin KORKUNÇ olanla TEHLİKELİ olan arasında bir ayrım yapmayı öğrenmesi gerekir. Çünkü korkunç olan her şey tehlikeli değildir. Tehlikeli olan her şey de korkunç değildir. Panik atak korkunç bir durumdur ama tehlikeli değildir.Panik atak ıssız bir sokakta elinde bıçakla kurbanının üzerine giden bir psikopatın olduğu bir gerilim filmi sahnesini izlemek gibidir. Herkes o an filmi seyrederken çok korkar ama kimse sinemadan kaçmaz. Çünkü bu sadece bir gerilim filmdir, gerçek değildir ve filmi seyretmeye devam eden hiç kimseye bir şey olmaz. Hatta bazı insanlar korku ve gerilim filmi izlemekten çok hoşlanırlar, çünkü korkunç olanla tehlikeli olan arasındaki farkı çok iyi bilirler. Panik ataklar da gerilim ve korku filmlerindeki eli bıçaklı psikopatın yarattığı hisleri yaratır gibidir; korkabilirsiniz ama kaçmanıza gerek yoktur. Panik atak yaşayan bir kişinin bu gerçeği hatırlaması çok önemlidir ve iyileşmesi için de gereklidir. Çünkü "İnsan düşünceden ibarettir; geriye kalan et ve kemiktir; gül düşünür gülistan olur, diken düşünür dikenlik olur" demiştir Mevlana… Bir gül fidanının gül, elma ağacının meyve vermesi gibi, insan da düşünce üretir. Yani insanın meyvesi düşünceleridir. "Söylediklerinize dikkat edin düşüncelere dönüşür. Düşüncelerinize dikkat edin duygularınıza dönüşür. Duygularınıza dikkat edin davranışlarınıza dönüşür. Davranışlarınıza dikkat edin alışkanlıklarınıza dönüşür. Alışkanlıklarınıza dikkat edin değerlerinize dönüşür. Değerlerinize dikkat edin karakterinize dönüşür. Karakterinize dikkat edin kaderinize dönüşür" demiştir Mahatma Gandhi… Bu nedenle insan korku dolu bir düşünceye odaklandığında kendini kötü hisseder; korku ve kaygı duymaya başlar, panik atak yaşar. Ancak korkunç ve tehlikeli arasındaki farkı bilip kaçmazsa ve iyi olan bir düşünceye odaklanırsa panik atak yaşamaz.
HİSLER YANILTICI OLABİLİR…
Bedensel hisler ile bu hislere yüklenen anlamlar ve o hisleri yaşamadan önce zihinden geçen düşünceler insanı yanıltabilir. Bulutsuz bir yaz gecesinde büyük bir şehirde gökyüzüne baktığınızda yıldızları göremezsiniz ama yıldızlar yok değildir, yalnızca algınızın dışındadır. Şehir dışına çıkıp ormanlık bir araziye giderek gökyüzüne baktığınızda yıldızları görürsünüz. İşte iyi ve olumlu düşünceler de yıldızlar gibidir. Panik atak yaşarken, hassas ve duygusal bir gözlemci gibi, bilinçli ve mantıklı "bilge" parçanızla yaşadıklarınızdan biraz uzaklaşıp yıldızları görebilirsiniz. Benzer şekilde korkular ve endişeler de tarladaki fareler gibidir. Çoğu insan fareleri sevmez ancak onlardan kaçtığında, onları yok saydığında, fareler çoğalarak tarladaki mahsulü harap edip her yeri istila ederler. Bu nedenle insanın kendini ve mahsullerini korumak için farelerin peşinden giderek onları avlaması ve etkisiz hale getirmesi gerekir. Aynı şey korkular ve kaygılar için de geçerlidir. Yani insan ya korkularının eseri olur ya da onlarla savaşır, ya "av ve kurban" olur ya da "avcı ve mutlu"… Avcı olan kişi panik atak sırasında bir yere oturmalı ya da uzanmalıdır, kendini kontrol etmeye çalışmalıdır. Kendi kendine bunun sadece "korkunç" bir atak olduğunu ama "tehlikeli" olmadığını, korkulacak bir durumun söz konusu olmadığını söylemelidir. Yıldızları görmeye, yani güzel ve iyi düşüncelere ve anılara odaklanmaya çalışmalıdır. Farelerden kaçmak ve onlara teslim olmak yerine, farelerle mücadele etmeyi seçmeli ve böylece atağın geçmesini beklemelidir.