Korku, insanın hayatta kalmasını sağlayan, ilkel ve en güçlü duygularından biridir ama bazen tatmin edici bir yaşam sürülmesini de engelleyebilir. Korku çoğu zaman zihinden geçen “Kaç kurtul, savaşamazsın, savaşsan başarılı olamazsın ve zarar görürsün, bu yüzden neden deneyeceksin?” düşüncesinin sonucu olan bir duygudur. Ancak insanın şimdi ve burada korkusuyla gerçekten yüzleşmeden ruhu huzur bulmaz.
Korkuyu yenmenin tek yolu, korkunun üzerine gitmektir, kaçınmak, kaçmak, dolambaçlı yollara başvurmak, inkar etmek, bastırmak ve dikkati başka yöne yöneltmek işe yaramayacaktır. Bu nedenle insan korkusunu önce kabullenmeli, benliğinin bir parçasının ürünü olarak görmeli, onu sahiplenmeli, benimsemeli ve daha sonra onunla yüzleşmelidir. Çünkü gerçekte sorun korku değil, kişinin korkusuyla olan ilişkisidir, korkudan korkmasıdır. Çözüm ise korkudan korkmak ve korkudan kurtulmak değil, korkuya yukarıdan ve dışarıdan bakabilmek ve korkuyu “kontrol” edebilmektir. Kendini denetleyemeyen ve kontrol edemeyen kişi surları yıkılmış kent gibidir. Çünkü insan ne kadar isterse istesin korkularından kurtulamaz, korkular onun zihninden geçenlerin bir ürünüdür. Ama insanın korkuyu doğru bir şekilde yönetmeyi, korku karşısında doğru tepkiler vermeyi, korkuyla barış içinde yaşamayı ve hatta korkuyu lehine kullanmayı öğrenmesi mümkündür. Korkular sanıldığından daha güçlüdür ve insanın düşüncelerinin bir ürünü olsalar da düşünüş ve davranış biçimlerini etkiler, insanı hem iyi hem de kötü yönde harekete geçirebilir.
DÜŞÜNCELERE MEYDAN OKUMANIN ŞİFA VEREN GÜCÜ…
Bir nehirde azgın dalgaların içinde rafting yaparken “Ya zarar görürsem” diye düşünerek korkan biri, nehirden hemen çıkabilir ama o zaman da nehrin ve raftingin keyfine varamaz. Bu nedenle duyguları kontrol altında tutmak için düşünceleri kontrol etmeyi öğrenmek gerekir. Olumsuz düşünceler insanı gerekli adımı atmak için ihtiyacı olan kuvvetten yoksun bırakabilir. İnsanın kendisini mutsuz ya da güvensiz hissetmesine yol açan olumsuz şeyler üzerinde düşünmekten kaçınmasının yolu, zihninden geçen düşüncelere meydan okumak, kendine makul, gerçekçi hedefler koymak ve sınırların farkında olmaktır. Duyguları kontrol etme süreci uzun ve meşakkatli bir yoldur. Öncelikle kişi korkularını ve korkularının hayatını nasıl etkilediğini bir kenara yazmalıdır. Fiziksel olarak rahatlamak, gevşemek ve sakinleşebilmek korkuyla baş edebilmenin en iyi yoluna karar vermeyi sağlar ve “En kötü ne olabilir” diye düşünmeye yönlendirir. Bazen en kötü sonuç paniktir. Eğer panik başladı ise yapılabilecek en iyi şey bu durumla mücadele etmemek yerine nefes ve gevşeme egzersizleriyle vücudu yatıştırmaktır. “Ben bunu yapabilirim, bunun üstesinden gelebilirim” gibi destekleyici düşüncelere odaklanmak ve olumsuz düşünceleri durdurmaya çalışmak yarar sağlayabilir. “Yeterince cesaretli bir insan değilim” yerine “Daha cesaretli bir insan olmak için ne yapmalıyım?” sorusu sorulduğunda istenilen sonuç daha açık bir şekilde ortaya çıkacaktır. Korkuyu yenme yolunda ilk adım, en az korku uyandıran davranışla başlayarak daha sonra aşamalı olarak gerçekten korkulan durumu tecrübe etmektir. Bunun ardından kişi, kendini tekrar korkuya maruz bırakarak zihninden geçen düşünceleri not almalı ve onlara meydan okumalıdır. Çünkü korku karşılaşılan nesneye veya içerisinde bulunulan bir duruma değil, kişinin kendi düşüncelerine verdiği bir reaksiyondur. Bu nedenle, korkuyu yenmek için herhangi bir dış gücün durumu düzeltmesini beklemek veya bu ortamdan kaçmak yerine, korkuya neden olan düşünceyi bulup, ona meydan okumak, onu test etmek korkuyu yenmede önemli adım olacaktır. Meydan okuma devam ederken kişi gözlerini kapatmalı, sakin ve güvenli bir yerde olduğunu hayal etmelidir. Çok güzel bir kumsalda yürüdüğünü ya da çocukluğuna ait mutlu bir anı zihninde canlandırabilir ve daha rahatlamış hissedene kadar olumlu duyguların kendisini yatıştırmasına izin verir. “Bir çiçeği koklar gibi yavaşça nefes al, bir mumu üfler gibi yavaşça nefes ver, nefes alırken bir kas grubunu kas, nefes verirken gevşet, düşüncelerinin sonbahar bulutları gibi uçuşmasına, akıp gitmesine izin ver. Takılıp kalma, sadece gözlemle, bırak olan olsun ve bekle” diyerek rahatlamak ve gevşemek önemlidir. Bu sırada kendi kendine konuşmak, birisiyle konuşmak, konuşmaları kayıt altına alıp tekrar dinlemek zamanla korkulardan uzaklaşmasını sağlayacaktır. İyi bir uyku, sağlıklı beslenme, spor yapmak ya da yürüyüş genellikle korkuyla mücadele sürecinde destekleyicidir. Ayrıca kişi korkularıyla ilgili küçük de olsa her başarılı hamlesinde kendini ödüllendirmelidir. Özetle korkuyla baş etme becerisi beş adımlı bir süreçtir. Birinci adım, korkunun tanımıdır. Bu adımda korku, istenilen sonucun da açık olacağı bir şekilde tanımlanır. Bu tanım içerisindeki soyut kavramlara ve korku sırasında zihinden geçenlere kişi tarafından açıklık getirilmesi önemlidir. İkinci adım, korkuyla mücadele için alternatif çözümlerin belirlenmesidir. Bu adımda kişi tanımladığı korku için akla gelebilecek her türlü çözümü, herhangi bir kısıtlama olmaksızın düşünmelidir. Üçüncü adım, alternatif çözümlerin değerlendirilmesi aşamasıdır. Bu adımda kişi belirlediği alternatif çözümlerin sonuçlarını düşünür ve bunların korkunun çözümündeki etkisini, kendi becerilerine ve kişiliğine uygunluğunu da dikkate alarak değerlendirir. Dördüncü adım,karar verme adımıdır, burada kişi tüm değerlendirmeleri sonucunda korkuyla baş etme yolunu seçer ve uygulamaya koyar. Son olarak da istenilen sonuç tam olarak elde edilemezse, tüm adımlar yeniden gözden geçirilerek bir başka baş etme yolu denenir.
KORKU BİR ARMAĞANDIR…
İnsan deneyimleri her zaman çok boyutludur, yani hem somut hem evrenseldir, hem kısmi hem bütündür, hem bir şey hem her şeydir. Bu nedenle insan ruhunda neyin arıza, neyin tamirat olduğu her zaman açık değildir. Ancak insan ruhunda bazen tamir, arızanın kendisinden daha fazla acı verebilir. Korku ve korkunun yaşattığı deneyimler bir kriz değil, bir armağan gibi algılanmalıdır. Korku üzerinde düşünmek çok önemlidir. Çünkü bu kişinin kendine verdiği çok özel bir armağandır. Bu armağan karmaşık olan hayatı ve bu karmaşayı hazmetme sürecinin zaman alacağı ve her olay için farklı bakış açıları olabileceği gerçeğini kabullenmeyi kolaylaştırır. İnsanın esas görevlerinden biri karmaşayı hazmetmektir. Bilge ve öğrencisi bir gün bir saray inşaatına giderler. Kayaları parçalayan üç kişi görür ve onlara ne yaptıklarını sorarlar. İlk işçi kayaları parçaladığını söyler, ikinci işçi geçimini sağladığını söyler, üçüncü işçi ise sarayı inşa ettiğini söyler. Öğrencisi sorar: “Şimdi hangisi doğruyu söylüyor?” “Hepsi farklı şeyler söylüyor ama her biri farklı bir bakış açısıyla söylüyor” der bilge.