Kişinin kendine, ilişkisine, ailesine ve içinde bulunduğu topluma yabancılaşması ve aslını unutması mümkün… Bu yabancılaşmayı en iyi anlatan deyimlerden biri, bir Kırgız efsanesinde geçen “mankurt” sözcüğü ve “mankurtlaştırmak” tabiridir.
Yirminci yüzyılın en büyük romancılarından biri olan Cengiz Aytmatov tarafından bütün dünya dillerine ve edebiyatına olduğu gibi dilimize ve edebiyatımıza da kazandırılan bu sözcük ve deyimin bir öyküsü vardır. Şöyle ki; "…Önce tutsağın kafasını kazırlar, kesilen bir devenin boyun bölgesinden yüzülen bir deri parçası tutsağın kafasına bir başlık gibi geçirilir. Kafasına deri geçirilen tutsak başını yere sürtmesin diye boyuna tahta kalıp takılır, yürek paralayıcı çığlıklarını kimse duymasın diye ıssız bir yere götürülürdü. Kolları, bacakları bağlı tutsak orada güneşin alnacında, aç susuz birkaç gün kalırdı. Başına deri geçirilenlerden çoğu acıya dayanamayıp ölür, sağ kalanlarsa belleklerini yitirerek geçmişlerini anımsamayan birer mankurt yani bilinçsiz köle olurlardı. Tutsakların ölüm nedeni açlık, susuzluk değildi. Zavallılar başlarına geçirilen taze deve derisinin güneş altında kuruyarak büzülmesi sonucu acıya dayanamadıkları için ölürlerdi. Sımsıkı sarılan deri kurudukça tutsağın kazınmış başını mengene gibi sıkıştırırdı. Bütün bu acılar sonunda tutsak aklını yitirmeye başlardı. Juan Juanlar işkencenin beşinci gününde sağ kalan var mı diye bakmaya gelirlerdi. İşkenceye tutulanlardan biri bile sağ kalsa amaçlarına ulaşmış sayarlardı kendilerini… Mankurt kim olduğunu, soyunun sopunun nereden geldiğini, adını, çocukluğunu, anasını-babasını bilmezdi kısacası insan olduğunun bile farkında değildi…"
GÜN UZAR YÜZYIL OLUR…
Kökeni Manas Destanı’na uzanan “mankurtluk” kavramı, Cengiz Aytmatov'un bir Kırgız destanını anlattığı dünyaca ünlü eseri “Gün Uzar Yüzyıl Olur” ile birlikte literatüre terim olarak geçmiştir. Yukarıda kısa bir paşaj aldığım eserin pek çok dile çevrilmesiyle dünya dillerine de aynı şekilde giren “mankurt” terimi, sosyal psikolojide "ulusal ve sosyal kimlikten uzaklaşan, içinde bulunduğu topluma yabancılaşan" anlamında kullanılır. Tarihte adları en barbar kavimler arasında anılan Orta Asyalı Juan Juanlar’ın yaptığı işkencelerle dayanılamaz acılar çekerek akıllarını kaybeden ve her isteneni bilinçsizce yapan kölelere verilen ad olan mankurt, günlük dilde kullandığımız "mankafa" sözcüğünün de kaynağıdır. Kim olduğunu ve geçmişini unutan, düşünme ve sorgulama yeteneğini kaybeden mankurt, sadece kendisinden istenileni yapan bir köleye dönüşür.
MANKURT GİBİ YÖNLENDİRİLME İHTİYACI…
Mankurtlaşmak için mutlaka başımıza deve derisi geçirilerek işkence yapılması mı gerekir? Hayır gerekmez, insan kendi kendini mankurtlaştırabilir. Her şeyi içine atan, kendi kendine konuşan kişiler zamanla bir tür mankurta dönüşürler. Bu kişilerin genel düşünce yapıları ve bakış açıları olumsuzdur. Her şeye en kötü tarafından bakarlar. Sürekli akıllarında dolaşan kaygılı düşüncelerini kimseyle ve bir psikoterapistle paylaşmaz, kendileriyle konuşurlar. Yaşadıkları tüm olumsuzlukları içlerine atarak yaşamaya devam ederler. Sürekli kaygılanma ve her şeyi içine atmanın yarattığı uzun süreli ve yoğun stres, sadece ruh sağlığına zarar vermekle kalmaz, beyin fonksiyonlarını da olumsuz etkileyerek doğru karalar almalarını engeller. Çoğu zaman kararsızlık yaşamalarına neden olur. Tıpkı bir mankurt gibi başkaları tarafından yönlendirilmeye ihtiyaç duyarlar.
YAŞAMIN KÖLESİ…
Duygularını gizlemeyi ve yalnızlığı tercih eden bu kişiler, gelecekle ilgili olumsuz düşünceleri ve sürekli içlerine attıkları şeylerle zihnileri doldurmaları yüzünden kendilerini yaşamdan soyutlayarak içe döndük yaşarlar. Akıllarıyla değil, içgüdüleriyle hareket ederler. Mankurtun kendisini efendisine teslim etmesi gibi onlar da kendilerini kaderlerine teslim ederler. Kontrol altına alamadıkları yaşamlarının kölesi olurlar. Olaylar karşısındaki edilgen ve pasif yaklaşımları, umutsuzluk ve çaresizlik duygularını artırır, özgüvenlerini düşürür, hatta aşağılık duygusuna kapılmalarına neden olabilir. Bir mankurt gibi kimliklerini kaybetmeye başlarlar. Süreklik gösteren bu ruh halleri onları depresyona sürükler. Depresyonda, deve derisinin mankurtun beynine yaptığına benzer bir etki söz konusudur. Mankurt hikayesinde deve derisinin artık kafa derisiyle bütünleşmeye başlamasıyla kazınan saçlar yeniden uzamaya başlıyor. Fakat, deri kafaya o kadar yapışıyor ki, zaten sert olan deve derisi sıcağın etkisiyle iyice sertleşiyor ve uzayan saçlar deriyi delip uzamasına devam edemiyor. Bu nedenle saçlar kafanın dışı yönünde değil, içine doğru uzamaya başlıyor. Sıcaktan büzüşen deve derisinin kafatasına yaptığı baskı ve kafanın içinde ters yönde uzayan saçların kafatasını delip, beyne doğru ilerlemesiyle tutsak büyük acılar çekiyor. Aynı şekilde çıkan saçların geriye doğru batması gibi, kendi kendine konuşarak içe atılan, atıldıkça artan ve çaresizlik yaratan, paylaşılmayan ve eyleme geçirilmeyen her düşünce zihne ve ruha batmaya başlar. Öğrenme, anlama, konsantrasyon ve muhakeme yeteneği gibi zihinsel işlevlerde kayıplar olur ve unutkanlık yaşanır.
MANKURTLAŞMAMAK İÇİN…
Kendinizin Juan Juan’ı olmamak ve kendinizi mankurtlaştırmamak yine kendi elinizde… Bunun için öncelikle olumlu duygu ve düşüncelerinizi güçlendirmeniz gerekli. Bunun için de iyi yönlerinize ve başarılarınıza odaklanın, kötü yönlerinizin ve başarısızlıklarınızın üzerinde durmayın. Dışa dönük olmaya çaba gösterin ve çevrenizle iletişiminizi artırın. Sosyal ortamlarda daha çok bulunun. Spor yapın, sağlıklı beslenin ve uyku düzeninize dikkat edin. Sorunlarınızı ve kaygılarınızı içinizde kendi kendinize yaşamayın, arkadaşlarınıza ve ailenize anlatarak onlarla paylaşın ve bunu yapmak için kendinizi mutlaka zorlayın. İçinde bulunduğunuz durumla başa çıkmadığınızı hissettiğinizde bir psikoterapistten profesyonel destek alın. Sürekli geçmişi düşünerek üzülmeyin ve geleceği düşünerek kaygılanmayın önemli olanın bugün olduğunu unutmayın. Can Yücel’in dediği gibi: “Ömür dediğin üç gündür; dün geldi geçti, yarın meçhuldür. O halde ömür dediğin bir gündür; o da bugündür.”