Narsisistik Kişilik Bozukluğunun Tedavisi

Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişi, rahatsızlığını çoğu zaman kabullenmez, yanlış davranışlarının nedenlerini haklı göstererek üste çıkar ve karşısındakileri suçlar. Ancak kriz anlarında, yani istediğini elde edemediğinde ya da elindekileri kaybettiğine ortaya çıkan depresyon hallerinde tedaviyi bir “seçenek” olarak görebilir. “Zorbalık”, “mağduriyet”, “görünmezlik”, “ilgiye ve onaya bağımlılık”, “tümgüçlülük ve “haklılık” görünümünde “maske” takılan ve “güvensizlik”, “tehdit ve gözdağı karşısında korku duyma”, “aşağılanma ve küçük düşmeye karşı hassasiyet”, “çabuk tahrik olma ve provokasyonda bulunma” ve “güç gösterileri yapma” gibi tipik ve duygusuzca tepkiler verilen narsisistik kişilik bozukluğunun tedavisinde farklı yaklaşımların bir arada uygulandığı “bireysel psikoterapi” kullanılır. Psikodinamik yaklaşımlı psikoterapide danışanın yakındığı sıkıntılar ve “idealleştirme”den “değersizleştirme”ye geçişler anlaşılmaya çalışılır. Çok fırtınalı olabilen bu geçişler, terapistin hastayı anlamadığı ya da empati yapamadığı durumlarda ortaya çıkar.

ÇOK ÖZEL BİR DANIŞAN OLMA FANTEZİSİ…

Kendi içinde bastırmaya çalıştığı kötü kendiliğe ve başkalarına karşı saldırgan hislerin ve kendine güvensizlik gibi duyguların yoğun bir şekilde iç içe geçtiği iç dünyaya bir tepki olarak ortaya çıkan “tümgüçlü imge”, kimliğin nesnel gerçekliğe dayalı olmayan bir suretini oluşturur. Tümgüçlü imgenin gizlemeye çalıştığı güvensizlik ve saldırganlık, narsisistik kişilik bozukluğunun klinik dışavurumlarında “duyguların inkâr edilmesi” ve “vurdumduymazlık” olarak ya da “abartılı alınganlık" ve"şüphecilik” olarak kendini gösterir. Bu nedenle narsisistik kişilik bozukluğu olan çoğu kişi, tedaviye dirençli bir depresyon yaşar ve hayata uyum sağlamasına izin vermeyen üstünlük inancı ve tümgüçlü imgesi yüzünden, terapi süreçlerinde bile “çok özel bir danışan” olduğuna dair bir algıya kapılır. Kendi acılarının ve çektiklerinin başkalarının yaşadıklarından çok daha fazla ve sadece ona özgü olduğunu düşünür. Çünkü tümgüçlü imgesi, üstünlük ve çok özel olma algısını pohpohlar ve dış gerçeklikle bağlarını koparmasına yol açar.

DEĞERSİZLEŞTİRME SALDIRISINA DAYANMAK…

Terapi sürecinde “değersizleştirme”, “tedirgin durma”, “mükemmeliyetçilik”, “paranoya üretme”, “hastalık hastası olma” gibi savunmaların ele alınması gerekir. Ancak bu kolay bir iş değildir, çünkü tümgüçlü imgesini korumak için gizlemeye çalıştığı değersizlik duygusunu savuşturmak amacıyla karşısındakini değersizleştirme ihtiyacı duyan narsisistik yapıdaki bir kişiyle “sahici ve samimi bir terapötik ilişki kurmak”, bu kişinin zihninde yerleşik olan “üstün bir kişinin aşağı derecedeki biri ile muhatap olması” şeklindeki ilişki kalıbı nedeniyle çok zordur. Ayrıca narsisistik yapıdaki bir kişi için “değersizleştirme saldırısı” her zaman tümgüçlü imgeye dönme riski taşır. Olumsuz duygular içeren her türlü tavır ve davranışı tolere edebilme becerisi üzerine inşa edilen terapötik ilişkide, terapist danışanın iç dünyasına odaklandığında, bu risk ortaya çıkar ve danışanın “Galiba sizi başlangıçta gözümde fazla büyüttüm ve ciddiye aldım ama artık bana faydalı olacağınızı düşünmüyorum” gibi sözleriyle değersizleştirme saldırılarından terapist de nasibini alır. Bu noktada terapötik ilişkinin gidişatı terapistin bu aşağılamaları kaldırabilme, üstüne almama, görmezden gelme olgunluğuna bağlıdır. Çünkü danışanın değersizleştirdiği gerçekte terapist değil, danışanın terapistte gördüğü kendi yansımasıdır. Bu gerçeği bilen tecrübeli bir terapist, kendini savunmaz, korumaya çalışmaz ya da misilleme yapmaz ve zihinsel olarak bu tür bir etkileşimden kaçınmanın bir yolunu bulur.

NETLEŞTİRME, ÇELİŞKİLERLE YÜZLEŞTİRME VE YORUMLAMA…

Terapisti kusurlu ve hatalı olarak görmeyle şekillenen değersizleştirme saldırılarına karşı terapist “iç dünyaya yönelik gerçek ilgi ve merak kalkanı”nı devreye sokarak“netleştirme, çelişkilerle yüzleştirme ve yorumlama” tekniklerini kullanır. Bu aşamada genellikle danışanda “Beni iyileştirmeye mi çalışıyorsunuz yoksa bana acı çektirmeye çalışıyorsunuz?” şeklinde “şüphecilik” ortaya çıkar. Terapistin samimi ve sahici bir insan olarak merkeze alındığı bu süreçte, terapist değersizlik ve umutsuzluk duygusuna kapılmadan kusurlarını ve eksikliklerini kabul ederek danışanın eleştirilerini dinler ve şüpheciliğini azaltmaya çalışır. Zamanla danışanın kendisine ve başkalarına yönelik keskin mükemmeliyetçi beklentileri veya değersizleştirme savunmaları yumuşar, tümgüçlü imgesi zayıflar ve gerçek ilişkilerin doğal yapısını anlayıp kabul eder. Son olarak, paylaşma ve aidiyetlik duygusunu veren aile bağlarının kopması, vahşi kapitalizmin insanı tüketici düzeyine indirip tüketmesi, reklamların sürekli daha fazlasını hak ettiğimizi söyleyen cümleleri, iş hayatında rekabet ekseninde sürekli daha iyi olunduğunu ispatlama çabası narsisistik yapıyı beslediği ve kuvvetlendirdiği için narsisistik kişilik bozukluğunun tedavisinde içinde yaşanılan toplum ve ilişkiler yumağı da önemlidir.

Cem KEÇE

Yeni İçerikler

VAJİNİSMUS: “BİR KAÇINMA VE ERTLEME BOZUKLUĞU”

“Vajinismus”, cinsel bir işlev bozukluğu olarak tanımlanan ve kadınlarda cinsel ilişki sırasında PSOAS kaslarının, pelvik…

7 ay ago

GEÇ BOŞALMA

Yoğun stres, gerginlik, anksiyete, mükemmeliyetçi kişilik yapısı, suçluluk ve günahkarlık duyguları, bilinçli ve bilinçdışı düşünceler…

7 ay ago

CİNSEL FANTEZİLER VE CİNSEL AŞK OYUNLARI

“Cinsel fanteziler”, insanoğlunun hayal dünyasının sınır tanımayan ve sınırlanamayan yaratıcı motifleridir. Cinsel fantezi kurmak kolaydır,…

7 ay ago

PENİSİ TAKINTI YAPMA BOZUKLUĞU

Her erkek egemen toplumda olduğu gibi ülkemizde de en aşılmaz tabularından biri penis, penis boyu…

7 ay ago

SERTLEŞME BOZUKLUĞU

Beş duyu ile alınan cinsel uyaranlar ve cinsel fantezilerle beyinden kalkan cinsel uyarılar omurilik üzerinden…

7 ay ago

ERKEN BOŞALMA KADER DEĞİLDİR

En sık görülen cinsel sorunların başında yer alan “erken boşalma”, cinsel etkinlikler sırasında bir erkeğin…

7 ay ago