“Tabağındakileri bitir, arkandan ağlar?” telkiniyle büyümüş bir neslin çocukları olarak yemekle aramızdaki duygusal bağın farkında olmasak da aslında yemek sadece fiziksel bir eylem değildir. Yemek, insanın en temel ihtiyaçlarının başında gelen sevgi ve hazzın deneyimlendiği çok özel bir eylemdir. Dünyaya gözlerini açar açmaz ilk sevgi ve hazzı anne memesinde bulan insanın yemekle arasındaki psikolojik bağ ömür boyu sürer. Çocukken olumlu davranışlarımız çikolata ile ödüllendirilir, yetişkin olduğumuzda en özel anlarımızı yemek eşliğinde yaşarız. Yemek hayatın her anında mutluluk, rahatlama ve haz kaynağı olarak vardır. Sevinçlerimizi yemekle kutlar, gerginken bir şeyler atıştırarak kendimizi yatıştırmaya çalışırız. Yemeğin fiziksel bir ihtiyaçtan ibaret olmadığının göstergesi tok olduğumuzda da bir şeyler yeme isteğimizin olmasıdır. Bu istek bize çoğu zaman “O son tabağı yemeyecektim!” dedirtse de…
KENDİMİZİ Mİ, DUYGULARIMIZI MI BESLİYORUZ?
Doyduktan sonra sofradan kalkmamamızın ya da hiç acıkmadığımız halde bir şeyler yememizin nedenleri tamamen duygusaldır. Çünkü yemek sadece vücudumuzun ihtiyaç duyduğu besinleri almak anlamına gelmez, hatta yemeğe otururken bunu aklımıza bile getirmeyiz. Çünkü yemek yeme isteğimizi tetikleyen en önemli faktör haz duygusudur. Bunun nedeni yemek yemenin beyindeki ödül sistemiyle ilişkili olmasıdır. Bu ödül sistemi belirli davranışlar sergilendiğinde ya da gıdalar tüketildiğinde dopamin ve seratonin hormonlarının salgılanmasını sağlayarak mutluluk duygusu yaratır. Haz ve mutluluk duygusundaki artış bizi yeme davranışını tekrar etmeye yönlendirir. Ancak yemek yeme isteği yaratan duygular her zaman olumlu olmayabilir. Olumsuz duygularımızı hafifletmek ya da bastırmak için de yemek yeriz.
DUYGUSAL AÇLIK
Duygusal açlık vücudumuzun değil, beynimizin açlığıdır. Duygusal açlığın sonucunda da bizi rahatsız eden duygularımızla başa çıkma stratejisi olarak duygusal yemeye başvururuz, yani kendimizi iyi hissetmek için yeriz. Bizi duygusal yemeye yönlendiren en yaygın nedenler şunlardır:
- Stres: Son derece kaotik ve hızlı tempolu dünyamızda peşimizi hiç bırakmayan stres, vücudumuzun çeşitli içsel ve dışsal uyaranlara verdiği otomatik tepkidir ve stres hormonu olarak da bilinen kortizolün yüksek düzeyde salgılanmasına yol açar. Kortizolün, tuzlu, tatlı ve yağlı gıdaları yeme isteğini arttırıcı bir etkisi vardır. Hayatımızda kontrolsüz stres ne kadar fazla olursa, duygusal rahatlama için bu tür yiyecekleri de o kadar çok tüketiriz.
- Olumsuz duygular: Yemek, öfke, korku, hüzün, kaygı, yalnızlık, kızgınlık, karamsarlık, memnuniyetsizlik ve utanç da dahil olmak üzere rahatsız edici duyguları geçici olarak susturmanın en hızlı ve kolay yoludur. Bu nedenle bu duyguları hissettiğimizde aklımıza gelen ilk şey yemek olur.
- Can sıkıntısı ya da boşluk hissi: Sadece bir şey yapmış olmak, can sıkıntısını hafifletmek veya hayatımızdaki boşluğu doldurmak için de yemek yeriz. Yapacak bir şeyimizin olmamasından ya içimizde hissettiğimiz boşluktan kaynaklı olan eksikliği yemekle doldurmaya çalışırız. Bunu yaparken ne veya niçin yediğimizin farkında olmayız. Fiziksel olarak ihtiyacımız olan miktarı yedikten sonra da yemeye devam ederiz ya da önümüzde duran bisküvi, cips, kuruyemiş gibi şeylere sürekli elimiz gider ve sırf önümüzde durdukları için bilinçsiz bir şekilde yeriz.
- Çocukluk alışkanlıkları: Pek çoğumuz, bir lokma daha yememiz için annemizin elinde tabakla peşimizde koştuğu, iyi davranışlarımızın sevdiğimiz yiyeceklerle ödüllendirildiği, bir çocukluk geçirmişizdir. Çocukluk döneminde edindiğimiz duygusal temelli yeme alışkanlıkları yetişkin olduğumuzda da yakamızı bırakmaz; doymuş olsak da tabağımızdakileri mutlaka bitiririz ya da kendimizi ve çevremizi her fırsatta yiyecekle ödüllendiririz.
- Sosyokültürel etkiler: Yemek yemenin ayrıca bir de iletişim işlevi vardır. Düğün, kutlama, cenaze, iş yemekleri gibi birçok sosyal durum insanların bir araya geldikleri ve tok olsalar da mutlaka bir şeyler yedikleri ortamlardır. Hatta bu ortamlarda bulunup bir şeyler yemediğimizde ailemiz ya da çevremizdekiler tarafından ısrarla yemek zorunda bırakılırsınız.
DUYGUSAL AÇIKTAN MI, FİZİKSEL AÇLIKTAN MI YEDİĞİMİZİ NASIL ANLARIZ?
Bir şeyler yerken aslında fiziksel bir ihtiyacımızı mı karşılıyor yoksa duygusal bir eksikliğimizi mi tatmin ediyor olduğumuzu anlamanın yolları vardır:
- Duygusal açlık aniden ortaya çıkar. Dayanılmaz ve karşı konulmaz bir yeme arzusu duyarız ve bunu midemizde değil zihnimizde hissederiz. Fiziksel açlık ise yavaş ortaya çıkar, belirtilerini çoğunlukla midemizde hissederiz. Fiziksel açlığa uzun bir süre dayanabilirken, duygusal açlığa katlanamadığımız için şiddetli bir yeme dürtüsü ile hemen yiyeceğe saldırırız.
- Duygusal açlık doğrudan belirli yiyeceklere yöneliktir. Bu yiyecekler de genellikle şeker, yağ ve karbonhidrat açısından zengin gıdalardır. Öyle ki yiyecek bir şeye değil, örneğin, çikolata, pizza ya da cips gibi belirli bir yiyeceğe ihtiyacımız varmış gibi hissederiz. Bunların yerine yiyeceğimiz meyve, sebze gibi alternatifler duygusal açlığımızı gidermez. Fiziksel olarak aç olduğumuzdaysa meyve, sebze gibi sağlıklı yiyecekler de dahil olmak üzere, neredeyse her şey açlığımızı gidermemizi sağlar.
- Duygusal açlık genellikle bilinçsizce yemeye yol açar. Bir lokmasıyla tatmin olabileceğimiz halde çikolatanın tamamını, cips paketinin hepsini bitiririz. Fiziksel açlıkta doyduğumuz anı kesin bir şekilde hisseder, bir lokma daha yemek istemeyiz.
- Duygusal açlık midemizi tamamen doldurduğumuzda bile kendimizi halen aç hissetmemize neden olabilir. Fiziksel açlığı ise porsiyonun tamamını bitirmeden bir parça yiyecekle bile bastırabiliriz, midemiz dolduğunda da kendimizi asla aç hissetmeyiz.
- Duygusal açlık nedeniyle yediklerimizden sonra genellikle pişmanlık, suçluluk veya utanç duyarız. Bu nedenle de duygusal yeme genellikle yalnızken yapılan bir eylemdir. Oysa fiziksel açlık için yediklerimizden sonra tokluk, rahatlama ve memnuniyet hisseder herhangi bir olumsuz duyguya kapılmayız.
DUYGUSAL YEME KONTROL ALTINDA TUTULMALIDIR
Duygusal yeme belli bir ölçüde ve kontrollü olduğunda herkes için geçerli olabilecek olağan bir durumdur. Ancak duygularınızı yemeğe başvurmadan nasıl yöneteceğinizi bilmezseniz, yeme alışkanlıklarınızı çok uzun süre kontrol edemezsiniz. Bu nedenle durumun kontrolünüzden çıktığını hissetmeye başladığınız anda hemen bir uzmandan psikolojik destek almanız yararlı olur. Çünkü duygusal yemenin ileri boyutu yeme bozukluklarıdır. “Anoreksiya nervoza, bulimiya nervoza ve tıkınırcasına yeme bozukluğu gibi türleri olan yeme bozukluklarıyetersiz ya da aşırı gıda alımı yüzünden ruhsal ve fiziksel açıdan olumsuz sonuçlar doğuran ruhsal bozukluklardır. Yeme bozukluğunu tetikleyen duygu, düşünce ve davranışların değiştirilmesi için psikoterapi gereklidir ve tedavi psikoterapinin yanı sıra bazı ilaçlar ve diyetisyen danışmanlığında sürdürülür.