Biz her ne kadar ölüm gerçeğini inkar etmek için çeşitli yollara başvursak da, ölüm her an davetsiz bir misafir gibi kapımızı çalabiliyor, sevdiklerimizin ölüm haberiyle bizi alt üst edebiliyor. Her şeyin belirsiz olduğu ve hiç kimsenin canlı çıkamadığı şu yalan dünyada, yaşam oyununda, kesin olan bir gerçek var ki, o da hepimizin bir gün öleceği… Ve bu gerçek tecelli ettiğinde ölümümüz ne kadar şerefli olursa en büyük mükafatımızı da işte o zaman almış olacağız.

ÖLÜM YAŞAMIN ANLAMINI VE DEĞERİNİ ÖĞRETEN GİZLİ BİR ÖĞRETMENDİR

Ölümün gizemi, ruhun ve yaşamın gizeminin bir parçasıdır. Ölümü anlamak gerçekten hayatı anlamak demektir. Öyleyse “Ölüm nedir?” sorusuna tam olarak cevap vermeden önce, “Hayat nedir?” sorusunu sormalıyız. Biyolojik olarak hayatta olmak gerçekten yaşamak anlamına gelir mi? Nefes almak, yürümek ve konuşmak canlı olduğumuzun belirtileridir ama gerçekten yaşadığımızı gösterir mi? Gerçek yaşam kaynağı ve bedenin işlev görmesine izin veren enerji ruhtur. Yaşamı maddi kazançlardan oluşan bir kişi için, ölüm gerçekten de sonu temsil eder. Fakat yaşamın ruhsal kazanımlardan oluştuğunu düşünen bir kişi için hayat asla bitmez. Hayata kattıkları ve geride bıraktıklarıyla yaşamaya devam eder. Ölüm hakkındaki inançlarımız yaşamlarımızı büyük ölçüde etkiler. Ölümden sonra ne olacağına dair hiçbir inanca sahip olmayan ya da ölümü varlıklarının imhasına, mutlak ve ebedi bir hiçliğe eşitleyen insanlar, hayatı sonuna kadar geri sayım olarak deneyimlerler. Bu, hayatlarında bir anlam veya amaç duygusunun çok zor olduğu varoluşsal bir umutsuzluğa yol açar. Oysa sonundaki belirsizliğe rağmen ölüm yaşamın anlamını ve değerini öğreten gizli bir öğretmendir. Ölüm her zaman bizimle birliktedir, yaşamın kendisinde bir bütündür. Her şey sürekli değişir, hiçbir şey kalıcı değildir.

ÖLÜMDEN KORKMADAN YAŞAYIN

Kimse ölüm hakkında düşünmekten hoşlanmaz. İnsanlar deneyimlerine, inanç sistemlerine ve kişiliklerine bağlı olarak ölüme farklı yaklaşırlar. Yine de herkeste farklı derecelerde ölüm korkusu vardır ve bu korku temelde iki şeyle ilgilidir: Mevcut varlığımızın sona ereceği fikri ve daha da önemlisi, bilinmeyene karşı bir korku. Sadece ölüme eşlik edebilecek fiziksel ve duygusal acıdan korkmak değil, ölümle birlikte gelen varsayılan hiçliğin, sevdiklerimizin, yaşamda sahip olduğumuz her şeyin kaybının derin bir korkusudur. Beklenen ebedi karanlığın ve yok oluşun korkusudur. Ölüm hem kaçınılmaz hem de belirsizdir. Bunun olacağını biliriz ama ne zaman ve nasıl olacağını, sonrasında ne olacağını bilmeyiz. Tüm bu belirsizlikler ölümü daha korkunç hale getirir. Bu yüzden de hem kendi ölümümüzü hem de sevdiklerimizin ölümünü aklımızın ucuna bile getirmeyiz. Oysa ölümü bilinçli bir şekilde düşünmek bizi korkutmak zorunda değildir. Ölümün hem doğal hem de kaçınılmaz olduğunu hatırladığımızda, herkesin hayatının birkaç gün de yüz yıl da sürecek olsa kısa, değerli ve mucizevi olduğunu hatırlatırız.

HATIRLANMAK İSTEDİĞİNİZ GİBİ YAŞAYIN

Ölümün farkında olarak yaşamak ve bunun garantili olduğunu hatırlamak kendimiz ve etrafımızdakiler için yapabileceğimiz en iyi şeylerden biridir. Bu farkındalık, kendimizi, başkalarını ve yaşamın kendisini düşünme, hissetme ve ilişki kurma biçimimizi temelden ve olumlu olarak değiştirebilir. Ölümün bilincinde olarak yaşamımızın kontrolünü elimizde tutabiliriz. Bu nedenle nasıl olsa gelecek olan ölümü özümüze benimsetmeliyiz, ölüm gerçeğini daima gözümüzün önünde tutmalıyız, ölümü göze almadığımızda rahat ve huzurlu yaşayamayacağımızı hiç unutmamalıyız. Bütün günlerimiz ölüme gidiyor ama bilemediğimiz son günümüzde ölüme ulaşacağız bir gün, çünkü hepimiz ölümün nişanlısıyız ama biz varsak ölüm yok, ölüm varsa biz yokuz. İşte bu gerçeği kavradığımızda hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyaya var olabiliriz, yarın ölecekmiş gibi de hayatımıza anlam ve değer katabiliriz, varlığımızı derinden hissedebiliriz, yaşadığımıza şükredebiliriz, asla gereksiz yere endişelenmemeyi ve hiçbir şeyi abartılı bir hırsla arzu etmemeyi başarabiliriz, pireleri deve yapmayabiliriz, daha hoşgörülü ve sevgi dolu olabiliriz, keyifli bir yaşam sürebiliriz…

Cem KEÇE

Share
Published by
Cem KEÇE

Yeni İçerikler

BAĞIRSAK SAĞLIĞI VE MİKROBİYOM DENGESİNİN CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARINA ETKİSİ

Bağırsak sağlığı, genel sağlığımız üzerinde büyük bir etkiye sahiptir ve mikrobiyom dengesi bu sağlığın önemli…

1 ay ago

AŞKIN DERİN CİNSEL BİLGELİĞİ VE LONGEVİTY SEKS

Aşkın derin cinsel bilgeliği, cinselliğin sadece fiziksel bir eylem olmadığını, duygusal, ruhsal ve enerjisel boyutlarının…

1 ay ago

ANTİ-ENFLAMATUAR DİYET VE CİNSEL YAŞAM

Anti-enflamatuar diyet, vücuttaki kronik enflamasyonu azaltmayı amaçlayan beslenme yaklaşımıdır. Kronik enflamasyon, cinsel işlev bozuklukları, kalp…

1 ay ago

ANTİ-AGİNG ETKİLİ NUTRASÖTİKLERİN CİNSEL İŞLEV BOZUKLUKLARINDA KULLANILMASI

“Nutrasötikler”, besin ve ilaç karışımı olan, besleyici ve sağlık yararları sağlayan ürünlerdir. Bu ürünler, yaşlanma…

1 ay ago

CİNSEL İŞEV BOZUKLUKLARININ TEDAVİSİNDE ANDULASYON TERAPİSİ

“Andulasyon terapisi”, “biyomekanik vibrasyon” ve “infraruj (kızılötesi) ışınları” birleştirerek vücudun çeşitli sağlık sorunlarını tedavi etmeyi…

1 ay ago

ALKALİ DİYET VE CİNSEL YAŞAM

Alkali diyet, vücudun pH dengesini alkalinize etmeyi amaçlayan bir beslenme tarzıdır. Bu diyet, asidik yiyeceklerin…

1 ay ago