Yunan felsefesindeki ahlak (ateş), estetik ve ruh (su), akıl (hava) ve fiziksel her şey (toprak) şeklindeki 4 element doktrinine benzer bir durum psikoterapide de vardır. Psikoterapinin sonunda terapi hedeflerine ulaşmanın yanında, danışanda ortaya çıkan bilgelik, mizah, empati ve yaratıcılık da bir nevi psikoterapideki 4 elementtir…
SAVUNMA MEKANİZMASI OLARAK “MİZAH”
Savunma mekanizmaları amacına ulaşmayan ya da karşılanmayan ihtiyaç, bilinçdışı arzu, dürtü ya da güdülerden kaynaklanır. Her insan, zaman zaman kaygı, gerilim ve huzursuzluğunu azaltmak için savunma mekanizmalarını kullanır. Ancak karşılaşılan zorluklarla baş etme ye çalışmak yerine, kendini korumaya yönelik davranışlar olan savunma mekanizmalarının sürekli kullanılması ruh sağlığının bozulmasına neden olabilir. Kişinin rahatsızlık verebilecek düşünce ve duygularını hem kendisi hem de çevresindekiler üzerinde olumsuz etkiler bırakmadan, kendinde rahatsızlık hissetmeksizin, mizahi bir bakış açısıyla ifade etmesine mizah (humor) denir. Kişinin rahatsızlık verebilecek olaylara hoşgörüsünü arttıran ve gelecekte oluşabilecek olumsuz olayları tolere edebilmeye olanak sağlayan mizah; kişinin kendisini çok fazla yermeden kendisiyle barışık olmasını da sağlar. Kişinin kendisiyle ve etrafıyla dalga geçebilmesi veya bıyık altından gülmesi anlamına da gelen mizah, nükteden farklıdır. Nüktede yer değiştirme vardır, yani asıl amaç kişiyi bir konuda duygularından ve düşüncelerinden uzaklaştırmaktır. Bernard Shaw’ın dediği gibi; “Şaka, çok ciddi bir sanattır…”
DİRENÇ OLUŞTURUCU FAKTÖRLER
Terapi sürecinde bireysel dirençler tedavinin önüne engel olarak çıkabilir. Kaygı ya da olumsuz duygular uyandıran sorunlarla baş etmek için herkes kendi bireysel savunma mekanizmalarını kullanır. Terapi sürecindeki kişinin hem bu savunma mekanizmalarını kullanmasını hem de bunlardan kurtulmak için verdiği içsel mücadeleyi dikkate almayan bir tedavi süreci başarısız olmaya mahkûmdur. Çocukluktan itibaren kullanılmaya devam eden ve kişilik özelliklerinin içine sinmiş olan bazı savunmalar terapi sürecinde direnç oluşturabilir. Ella Freeman Sharpe, gerek günlük yaşamda gerekse terapide direnç olarak rol oynayan “normal” kişilik özelliklerinden söz etmiştir. Sharpe’ın söz ettiği direnç oluşturucu kişilik özelliklerinden bazılarına bakalım:
- Bazı danışanlar, terapistin karşı çıkışlarını savuşturmak için cilve, mizah ve inceliği kullanırlar. Genellikle olayları dramatize ederler; bir olayın belli sahnelerini sanki öykünün tamamı ondan ibaretmiş gibi tekrarlar ve asıl önemli sahneleri histriyonik tutumlarının arkasına saklarlar.
- Bazı danışanlar, kendilerini aptal gibi göstererek savunma direnci sergilerler. Kendilerini ve başkalarını kandırma şeklindeki savunma manevraları, çocukluktaki gerçek ya da fantezi olan kötü olaydan kaynaklanır.
- Bazı danışanlar, uslu çocuklar gibi davranarak direnç gösterirler. Terapiye hiç geç kalmazlar, terapiye gelmemezlik etmezler ve terapistin her yorumunu kabul eder görünürler. Bir savunma olarak iyi ve uysal olma yoluyla kaygılarının üstesinden gelmeye çalışırlar.
- Bazı danışanlar, sürekli iyilik yaparak kaygılarından kurtulmaya çalışırlar. Duygularını tam olarak bastırmazlar ya da düşüncelerinden tam olarak korunmazlar ve bunları onarmak için iyilik yapmak isterler.
- Bazı danışanlar, özeleştiri yaparak eleştirinin önüne geçerler. Eleştiriyi tehdit olarak algıladıkları ve korkularıyla yüzleşemediklerinde, terapistten gelecek eleştirilerden kendilerini korumak için özeleştiriye başvururlar.
- Bazı danışanlar, terapistin belli bir şeyi bilip bilmediğini merak edip sorarak onu kontrol etmeyi alışkanlık haline getirirler. Kaygıyı azaltıcı bu manevra danışanın bilinçli sorusunun ötesinde bir şeyi bilmek istediğini ve bilinçdışı bir arayışa girdiğini gösterir.
- Bazı danışanlar, hem kaygıya karşı bir savunma olarak hem de tedaviye direnç olarak, düşünselleştirme (entelektüalizasyon) kullanmakta ısrar ederler ve genellikle sürekli soyut anlamlar üzerine konuşurlar.
Danışanlar, kabul edemedikleri şeyleri saklamak için yukarıda tanımladığımız kategorilere tam olarak uymayan başka savunmalar da kullanırlar. Fısıldayarak, öksürerek, hapşırarak ve seslerini değiştirerek kendilerine özgü savunmalara başvururlar. Bu savunma mekanizmalarından bazıları gerçeğe uyum yapmayı sağlar ve başka insanlarla anlaşabilmeyi olası kılar. Danışanların, kendilerini kaygıdan korumak için her zaman kullandıkları yollar tedavi sürecinde abartılı hale geldiğinde dirence dönüşür. Bu direnç türlerinin fark edilmesi zordur.
DİRENÇ OLUŞTURUCU EYLEMLER
“Gülen insan; yani dünyaya ve kendisine mizah duygusuyla yaklaşabilen kişi, öfkeli insandan daha olgundur, daha hazımlıdır” der Zülfü Livaneli, çok haklı… Sigmund Freud 1905’te yayımlanan “Espriler ve Bilinçdışı ile İlişkileri” isimli kitabında, “Esprilerin doğasını ve konumlarını aydınlatma yönünden estetik ve psikoloji literatürünü araştırma olanağı bulan herhangi bir kişi, esprilerin zihinsel yaşamımızda oynadıkları rol açısından hak ettikleri kadar felsefi ilgi çekmediğini kabul etmek zorunda kalacaktır. Espri sorunlarına derinlemesine girmiş pek az sayıda düşünür adı verilebilir” diyerek olgun bir savunma mekanizması olan mizahın ve öykünün dinamik anlamlarının psikanalitik kuram açısından önemine vurgu yapmıştır. Bu açıdan bakıldığında belki de psikoterapist sadece öykü ve zor olan yaşamı kolaylaştırma peşindedir; önce danışanından olağanüstü, gizli ve yasak öyküleri toplar, analiz eder, onları kendi öyküleriyle harmanlar, sonra da danışanına yön ve ilham, şifa ve mutluluk versin diye yeni öyküler anlatır, yani gerçekte psikoterapi bir öykü ve olgunlaşma sanatıdır. Bu sanatın icrası sırasında danışanlar, tedavide büyük ilerlemeler kaydettikten sonra bile herhangi bir etkinliği direnç olarak kullanabilirler ve kendilerini mizah savunma mekanizmasıyla ifade edebilirler. Örneğin, Prof. Dr. Vamık Volkan hocamın bana aktardığı vakalarından Rasim adıyla anacağım danışan, kastre edilme anksiyetesine ileri derecede yatkın olan bir adamdı. Tedavisinin ikinci yılındaki bir seansında, gülümseyerek iki gün önce aldığı dambılını anlatmaya başladı. Dambılını bir penise benzetmişti. Hafta sonunda, onu sık sık eline almış, pazartesi sabahı onu evde bırakıp çıkınca bir huzursuzluk hissetmişti. Onu işyerine götürebileceğini ve kilo verip forma girmek için küçük bir halter gibi kullanabileceğini düşünmüştü. Dambılla ilgili konuştuktan sonra aldığı kilolara odaklandı ve göbeğinin penisini küçük gösterdiğini gülümseyerek anlattı. Terapist, Rasim’in simgesel bir penis satın aldığını ve onu küçük bir halter gibi kullanma isteğinin yalnızca kilo verme değil, penisini büyütme amacı taşıdığını düşünmüştü. Rasim, dambılını babasının katarakt ameliyatı olduğu hastanenin hediyelik eşya dükkânından, babasının gözlerini bandajlı halde gördükten hemen sonra satın almıştı. Rasim, tedavisinin ikinci yılındaydı ve kastre edilme anksiyetesinin artık farkındaydı. Terapist ona, babasının göz ameliyatı yoluyla simgesel olarak kastre edilmiş halinin onda kaygı yarattığı, karşılık olarak da kendisinin kastre edileceğinden korktuğu yorumunu yaptı. Rasim, çocukken babasına çok kızıyor, onu sakatlamak ya da öldürmek istiyor ve bu duygularının karşılığında intikam bekliyordu. Tıpkı Oidipus’un, babasını öldürüp annesiyle evlenmiş olduğunu öğrenince kendisini kör etmesi, yani kendini kastre etmesi gibi, Rasim de babasının göz ameliyatından sonra kendisinin kastre edilmesinden korktuğunu anladığında, dambıl satın alarak yarattığı direnç ortadan kalkmış, çocukluk çatışmasını ve eşlik eden duygularını tekrar yaşamıştı. Rasim karşılaşılan rahatsız edici durumlarla başa çıkmak için düşünce ve duyguların mizahi yaklaşımla ifade etmeye başlayınca rahatlamıştı, kendisiyle dalga geçerek, şakalara yaparak, kahkaha atmayı kullanılarak acı ve kaygılarını örmeye çalışmıştı, gülmek her şeye olumlu yanaşmasına yardımcı olmuştu, mizah ile kastrasyon düşüncesini boyamaya çalışmıştı. Mizah sayesinde hayatın getirdiği en kötü darbelerin bazılarını yumuşatabilmişti ve kahkahayı keşfederek durumu ne kadar sancılı da olsa, atlatabileceğine inanmıştı. Sonuç olarak mizah savunma mekanizması çoğumuzun içinde yaşadığı kaygılı ve stresli zor durumlar için genellikle iyi ve olgun bir savunma mekanizmasıdır. Çünkü mizah, yaşanılan kaygıları azaltır, stresi yönetmeyi sağlar ve terapi süreçlerine renk katar, zor zamanlarda hem terapistin hem danışanın yüzünde gülümsemeye yol açar. Al-Jâhiz’in dediği gibi; “Her şeyin kendisine göre bir ölçüsü vardır, tıpkı yaşadığınız tüm olayların bir kökeninin olması gibi. Gözyaşlarında olduğu gibi, kahkahaların da kendilerine ait bir yeri vardır. Gülümsemenin de bir yeri vardır, tıpkı ciddiyetin de olduğu gibi…”