İlişkinin ilk zamanları, her zaman daha tutkulu, eğlenceli ve heyecanlıdır. İki insan çift olmaya karar verdiğinde, aşkın ve cinsel heyecanın baş döndürücü olduğu günlerin sonsuza dek süreceği beklentisiyle dolup taşar. Ancak zamanla pembe gözlükler çıkartılır, çift birbirine alışır, ilişkilerinde belli bir rahatlığa kavuşur ve hayatları hareketsiz bir rutine oturabilir. Ve bir gün monoton ve rutin bir şekilde paylaşılan yaşamın sorumlulukları katlanılamaz bir hal alabilir. Partnerlerden biri ya da her ikisi de ilişkilerindeki kıvılcımın ve tutkunun yok olduğunu ve ilişkilerinin sıkıcı olduğunu düşünmeye başlayabilir. Çünkü uzun süreli ilişkilerde cinsellik zamanla monotonlaşabiliyor ve çiftin birbirlerine karşı olan tutkuları azalabiliyor. “Cinsel hayatın monotonlaşması kader mi?”, “Çiftlerin cinsel tutkusunu yeniden arttırmanın bir yolu yok mu?” İşte monotonlaşan ve tutkusunu kaybeden çiftlerin aşk ve seks hayatlarını hareketlendirmek ve ilişkilerindeki tutkuyu yeniden canlandırmak için bazı tavsiyeler…
TUTKUYU YENİDEN ORTAYA ÇIKARMANIN ŞİFRESİ!
Beslenmek, su içmek ve nefes almak yaşamın bir gerekliliği, seks yapmak ise evliliğin bir gerekliliğidir. Bunlar görev veya bir mecburiyet değildir, zoraki yapılmamalıdır, istekle ve bazen kendiliğinden olmalıdır. Seks evliliğin bir gereği, hayatın bir gerçekliğidir. Sabır, sadakat, koşulsuz sevmek, samimiyet, tutku ve saygı olursa mutlu bir birliktelik ve sağlıklı bir seks hayatı olur. Uzun süreli ilişkilerde cinsel tutkuyu sürdürmenin şifresi, duygusal açıdan karşıdaki insanla bütünleşirken kendin olarak kalabilme yeteneğidir. Bu tür bir kendini geliştirmenin dört ana bileşeni oluyor, bunlar; “açık iletişim kurma, partnere dokunma, suçlamak yerine sorumluluk alma ve endişelerin üzerine gitme” şeklinde sıralanabiliyor.
AÇIK İLETİŞİM KURMAK ŞART!
Açık iletişim kurma, kendini özgürce ifade edebilmektir. Yani kişinin ne istediğini doğrudan söyleyerek kendini ortaya koyması, sorulara dürüstçe yanıtlar vermesi, cinsel açıdan aynı yoğunlukta olmasa bile bunu partnerinden saklamaması ve onu engellemesi demektir. Flört etmek, konuşmak, rolleri netleştirmek, aradakileri çıkartmak, ortak zevklerin peşinden koşmak ve yatak odasını kutsamak açık bir iletişimle mümkündür. Kişi böylece kimlik sınırlarını netleştirir ve kendi seçtiği şekilde davranabilir. Çünkü kendin olma duygusunu kaybetme ve kendini başkalarının tepkilerine göre ifade etme eğilimi duygusal kaynaşma olarak adlandırılır. Duygusal kaynaşma nedeniyle kimlik sınırları belirsizleşir ve karşıdan gelen basınca veya anlaşmazlığa karşı direnç azalır. Karşıdakinin duyguları, düşünceleri, ihtiyaçları ve endişeleri tarafından istila edilmek; kendi seçmediği şekilde davranmak, karşıdakine odaklanmak, kendini ifade etmekten kaçınmak ve zorunlu bir uzlaşma aramak anlamına gelir. Duygusal açıdan kaynaşmış bir çift içsel deneyimlerini tek bir gerçeklik halinde birleştirmek ister. Sonuçta her birinin hissettiği mutluluk düzeyi, kaçınılmaz şekilde karşısındakinin deneyim ve isteklerine bağlı olur. Bu bağımlılık durumu cinsel tutkuyu azaltır. Bu nedenle bağımlılığın olduğu duygusal kaynaşma yerine gönülden bağlılığın olduğu ayrışma gerekir. Ayrışma; kaynaşmanın zıttıdır ve duygusal açıdan karşıdakiyle bütünleşmişken kimliğini özgürce ifade etmeyi sürdürebilme yeteneğidir. Ayrışma düzeyi arttıkça benlik duygusu esnekleşir. Benlik duygusu kaybedilmediğinde, ilişkide ortaya çıkan doğal streslerle baş etme kapasitesi ve kişinin kendi davranışını seçme gücü artar. Ayrışma kişiyi başkalarından farklı kılan ve özgün kimliğini ortaya çıkaran düşünceler, duygular, değerler, duyarlılıklar, güçler, arzular, fanteziler ve erotizmin ifadesidir. İyi düzeyde ayrışan bir kişi çok sayıda, farklı ve eşit ağırlıkta gerçekliklere hoşgörüyle bakabilir, başkalarıyla birlikteyken kendisi olabilir ve başkalarının da kendisi gibi olmasını kabul edebilir.
PARTNERE DOKUNMAK GEREKİYOR…
Yakın olmak, kendin olmayı kaybetme endişesini doğururken, uzaklaşmak da karşıdakini kaybetme endişesi duyulmasına yol açabilir. Eğer kişi kendi olma konusunda bir sorun yaşıyorsa, onun için ayrılmak zorlaşır ve karşıdaki insana cinsel, duygusal ya da entelektüel açıdan giriş izni vermeye karşı doğal bir direnç geliştirebilir. Ayrışmamış insanlar cinsel ilişkilerindeki baskılarla baş etmek için ya ısrarlı taleplerde bulunurlar ya acı çekerler ya da seks istemekten kaçınırlar. Bu nedenle, boyun eğme yani kendini görünmez kılmaya çalışma, baskı kurma yani karşıdakini görünmez kılmaya çalışma ve mesafe koyma yani karşındakiyle olan ilişkiyi görünmez kılmaya çalışma şeklinde çeşitli savunmalar devreye sokarlar. Bu savunmaların alternatifi kişinin kendinin ve partnerinin görünür olmasına izin vermesidir. Kişi yanlış anlaşılma, hayal kırıklığı, kabullenmeme, çatışma, reddedilme ya da kaybetme gibi yoğun duygulara eşlik eden risklerle baş edebilecek kadar katı olduğunda görünür olmak mümkündür. Aramaya, sevmeye ya da tutkuları riske atmaya devam edebilmek için kişinin kendisini ve kendisi için önemli olan kişiyi bir parça endişe içinde tutması gerekir. Bunun tek yolu her şeyi göze alarak partnere dokunmak ve onun dokunuşlarına izin vermektir. Beraber banyo yapmak, beraber yatıp beraber kalkmak, öpüşmek, ellemek, sarılmak, kucağına yatırıp saçlarını okşamak, el ele dolaşmak, erotik mesaj yapmak gibi dokunma eylemleri, hem huzur ve şifa verir hem de çiftin kendisini güvende hissetmesine yol açar.
SUÇLAMAK YERİNE SORUMLULUK ALMAK VE SEÇİM YAPABİLMEK GEREKİYOR…
Kaynaşmanın doğal sonucu tepkiselliktir yani duygular herhangi bir düşünsel işleme tabi tutulmadan tepkisel olarak dışa vurulur. Bu yaklaşımın tersi tepkisel bir şekilde suçlamak yerine sorumluluk almaktır. Yani kişinin kendini gözlemleyebilme, uygulamak zorunda hissetmeden duygularını yaşayabilme ve risk ya da endişe içeren seçimler yapabilmesidir. Aklın yansıtıcılığı ve seçim yapma duygusu ifade edilen davranışın doğasından çok ayrışmanın kritik belirtileridir. Bu nedenle kişi kendini ortaya koyma ve ne istediğini ya da neden korktuğunu söyleme hususunda cesaretli olmalı, tepki göstermeden düşünmeye dayalı seçimlerde bulunmalıdır. Bu durum kişinin kendi üzerinde kontrol sağlama duygusunu güçlendirir. Başarısızlıkla karşılaşma riskini almaya karar verildiğinde, kişi kendini çok daha güçlü ve başarılı bulabilir.
ENDİŞELERİN ÜZERİNE GİTMEK GEREKİYOR…
Endişe, bedensel belirtilerin eşlik ettiği normal dışı bir tedirginlik ve korku halidir. Endişeyi anksiyete, kaygı, sıkıntı veya bunaltı olarak da adlandırabiliriz. Endişe yaşayan kişi bu durumu kötü bir şey olacakmış hissi, hoş olmayan bir kaygı hali ya da nedensiz bir korku şeklinde ifade edebilir. Genellikle birbirlerinin yerine kullanılsalar da, endişe ve korku farklıdır. Korku nesnel bir tehlike karşısında, kendini korumak için ortaya çıkan bir duygudur. Endişe ise bilinçdışı ve tanınmayan tehlikeye karşı hissedilen bir duygudur. Endişe, normalde her insanda görülen, bir çeşit hayata uyum sağlama yeteneğidir. Kişi isteklerini dile getirdiği takdirde eleştirileceği, reddedileceği veya terk edileceğine ilişkin endişe yaşayabilir ve bu endişeler nedeniyle ne istediğini bilemez bir duruma gelebilir. Zamanla kişi endişelerinden ve bunun meydana getirdiği gerginliklerden kurtulmak için partnerini suçlar ve davranışlarını ona acı verecek şekilde değiştirir. Oysa endişeden kaçınmak işe yaramaz daha çok endişeye neden olur. Bu nedenle kişi ilişkisindeki tutkuyu arttırmak ve gelişebilmek için endişelerinin üzerine gitmelidir. Yani kişi mahrem cinsel deneyimlerin yarattığı endişeleri durdurmak ya da onlardan uzaklaşmak yerine, endişelerinin üzerine gitmelidir. Kendini açığa vurma endişesi ile baş edebilmek esneklik sağlar, erotizmi ve cinsel tutkuyu ortaya çıkartır. Çünkü endişelerin üzerine gitmek, cinsel sınırları genişletmek ve engelleri aşmak cinsel heyecan ve tutkuyu oluşturur.