dağ başında bir çınardım
yalnızdım
ömrüm hep birilerini beklemekle geçiyordu
bazen kuşlar gelir konar
sohbet ederdik
fakat uzun sürmezdi mutluluğum
hemen uçup giderlerdi
uzaklara
bilinmeyen ellere
'ah' derdim
'benim de kanatlarım olsa'
'bende uçabilsem o diyarlara'
'mesela bir ormana'
'yalnız kalmasam'
yalnızlık
acımasız yalnızlık
benim yalnızlığım
günler birbirini kovalıyordu
uzun bir gece olmuştu
sabaha karşı dalmıştım
uyumuştum
şafak kızıllığında açtım gözlerimi
yeni bir umutla
ve de özlemle
bir de gördüm ki
yanımda bir kır çiçeği açmış
'merhaba' dedi bana
'merhaba' dedim
birlikte güneşin doğuşunu seyrettik
o ilk defa gördüğü güneşi izlerken hayranlıkla
ben de O'nun güzelliğine bakıyordum
aynı hayranlıkla
çok güzeldi
rengarenkti
gençti
tazeydi
görse Sultan Süleyman bile kıskanırdı
konuşmaya başladık
O'na çevreyi anlattım
uzun sürmedi
zaten anlatacak pek bir şey yoktu
ben de O'na hayallerimi anlatmaya başladım
beğendi
'hayallerine tercüman olduğumu' söyledi
mutlu oldum
sıcak bir günün bitimine doğru
serin esiveren bir yeldi benim için
sevmeye başlamıştım O'nu
bazı geceler düşünürdüm
'O'da beni seviyor mu' diye
artık yalnız değildim
mutluydum
seviyordum
bir gün O'na
'seni seviyorum' dedim
'bu sevgi benim mutluluğum' dedim
'bunu hissettiğim sürece seveceğim' dedim
'ben de sevdim seni' dedi
başımızı kaldırdık güneşe
ortak oldu mutluluğumuza
ne güzeldi sevmek
ne güzeldi yalnız gecelerin kabuslarından sonra
paylaşmak bir şeyleri
karşılık beklemeden sevmek
vermek herşeyini
zaten sevgi de bu değil miydi
yine bir kızıllık vaktiydi
akşam kızıllığıydı
sevmezdim akşamları
aldı götürdü bir hain rüzgar
gitti kır çiçeğim
sevmeye doyamadan
öpemeden
doyasıya koklayamadan
gitti
koyup gitti beni uzaklara
bilinmeyen ellere
ağladım
kimsesiz kalmıştım
yine yalnızdım
yine korku
ve çığlıklar hakim olmuştu gecelerime
özlüyordum
yaralıydı yüreğim
yanıyordu
sağnak yağmurlar söndüremedi ateşimi
kuruyordum
soldum
ölümün soluğunu hissediyordum
ama korkmuyordum ölümden
yaşamın çağıltılarına kulak asmıyordum
unutamadığım güzelliği
ağlamaktan şişmiş gözlerimin önünden gitmiyordu
gidemezdi
sevmiştim O'nu
Ferhat gibi sevmiştim
Mecnun gibi sevmiştim
ölümüne sevmiştim
etimle tırnağımla sevmiştim
ve öldüm
ve hoş geldi ölüm
dilden dile dolaşacaksa türkülerimiz
sefa geldi ölüm