SORUMLULUK ALMAK

SORUMLULUK ALMAK
“İçimde bir ses diyor ki; düşüncenin özgürlüğüyle bilinçlenirse insan, başka mutluluğa gerek kalmıyormuş.”
Nietzsche
Bir çocuk oynarken ayağı bir şeye takılıp düşünce, annesi hemen o şeyi döver ve “seni gidi seni, sen niye orada duruyorsun?” diye söylenir. Çocuk, o şey orada durmasa ayağı takılıp düşmeyeceğini sanır ve büyüdükçe her takılıp düştüğünde veya yaptığı her hatada suçu yükleyecek birini veya bir şeyi mutlaka bulur. Yani çocuk yaşadıklarının sorumluluğunu almayı değil, suçlamayı öğrenir. Bu nedenle suçlamaya karşı sorumluluk almayı öğrenme çok önemli bir süreçtir.
Karakterin en önemli öğelerinden birisi olan sorumluluk; kişinin kendine ve başkalarına karşı yerine getirilmesi gereken yükümlülüklerini zamanında yerine getirmesi zorunluluğudur. Sorumluluğu alan bir kişi, kendi üzerine düşen görevleri ve işlevleri zamanında, istenilen şekilde ve istenilen biçimde yerine getirmek zorundadır.
Sorumluluk sahibi olmak, kişin kendi varoluşunu yaşamasıdır, kendi hayatının kontrolünü elinde tutmasıdır, diğer insanların saygısını, güvenini ve sevgisini kazanmanın en önemli gereklerinden biridir. Yaşamın zorluklarına sorumluluk bilinci ile yaklaşmak kişiye olayları değiştirme gücü kazandırır.
Sorumsuz insan sürekli başkaları tarafından güdülen insandır, kendi kaderini yazmayan insandır, arabayı boşa almış insandır. Sorumsuz insanlar devamlı bahaneler arasında dolanır, başkalarını ve içinde bulundukları şartları suçlarlar, kendilerini sevmezler, çok az iş üretir, işlerin yürümesini engeller, anlamamış görünür ve yardıma muhtaç insanı oynarlar. Yani bu kişiler hareket etmekte çok yavaş ama şikâyet etmekte çok hızlıdırlar.
Sorumlu insan ise, yapılması gereken bir işi zamanında yapabilmek için inisiyatifi ele alıp kendiliğinden harekete geçebilen insandır, kendi kaderini yaptığı seçimlerle yazan insandır, arabanın kontrolünü ele almış insandır. Yani kişi, hiç kimseye hesap vermek zorunda olmasa bile, kendi vicdanına karşı hesap verme zorunluluğunu duyar. Çünkü hayat sadece seçimlerden oluşur, bu seçimler her saniye yapılır ama belki en önemlisi “hayatı ne kadar manalı yaşamak istiyoruz?” seçimidir.
Kişiyi yürüdüğü yoldan bambaşka caddelere çıkartan tesadüfler her zaman olabilir, bu durumda kişi elinin kolunun bağlanıp edilgenliğe mahkûm edildiği mecburiyetini yok saymalıdır. İster bilinçli olsun, ister bilinçdışı ve otomatik olsun, tüm seçimler kişinin kaderini yazmasıdır. Her seçim bir vazgeçiştir. Her seçim, farkında olarak ya da olmayarak, bir şeylerin reddedilmesi demektir. Atılan her adım, ister kritik bir karar aşamasında olsun, ister sıradan bir günün rutin havasında, atılmamış ama istense atılabilecek olan onlarca başka adımı ve belki de fırsatı reddetmiş olmak demektir. Pek çok seçimde avantaj ve dezavantajlar vardır. Bu açıdan her seçim bir kaybediştir ama ne kaybettiğini bilmek, ne kaybedeceğini bile bile o seçeneği elemek sorumluluğu kişinin kendisindedir.
Seçimini bilinçli yapan kişi vazgeçişlerini ve bedellerini bilir, sonuçlarına katlanır, öfke duymaz, “başkasının hayatını yaşıyorum” duygusuna kapılmaz.
Kişi her saniye yaptığı seçimlerle bir kelebek etkisi yaratır. Seçimlerini hoyratça veya bilinçsizce yapan bir kişi, aldığı kararların onu nasıl etkilediğini bilmeyerek yaşar. Kişinin beyni hayata dair önyargı ve tanımlarla o kadar doludur ki, kendi isteklerini ve en derin arzularını bile çoğu zaman bugüne kadar ona öğretilmiş kurallar, gelenekler, yapılması ve olunması gereken şeylerle karıştırır. Kendi benliğini öldürüp toplumun ona değerli göreceği şekilde yaşamaya çalışır. Hayatı  iyi bir maaş, iyi bir ev, iyi bir araba, saygınlık, ün ve zenginlik  peşinde koşmakla geçer. “Herkes ne düşünüyorsa düşünsün, kendime ancak ben bir değer biçebilirim ve başkalarının bana verdiği değer sadece onların bugüne kadar ki koşullandırılmalarının bir sonucudur” diyebilen kişi kendini özgürleştirebilir. Çünkü kişi kendi yaşamının yegâne sorumlusudur. Bu düşüncenin doğruluğu kolayca kabul edilse bile, özümsemek yani bütün hayatının yaratıcısı olduğunu fark etmek ciddi bir stres kaynağıdır.
Seçim yapmak, yanlış bir seçim yapma riskini de almak demektir. Hayatın sadece seçimlerden oluştuğunu fark etmek, bilinmezlikler dolu devasa kent İstanbul’da bir semtin ara sokaklarında kaybolmuşken, minnetle uyulacak kurallar aramak yerine gerçekte ne yapmak istediğini düşünmektir. Hayatın seçimlerden oluştuğunu kavramak, varlığı belki yıllar sonra fark edilebilecek bir kumbarada daha az keşke biriktirmek demektir.
Seçim yapmak, sorumluluk almak demektir. Sorumluluk almaksa, bütün sonuçlarıyla o olayın tartışmasız yaratıcısı olduğunu kabullenmektir. Sorumluluğu sahiplenmek, yenilen yemeğin hesabını ödemeye benzer. Çünkü olaylar kişinin başına gelmez, kötü şeyler hep kişiyi bulmaz, kötü şeylere yol açan seçimleri kişi kendisi yapar. Hiç seçim yapmamak, beklemek, olayları akışına bırakmak bile seçimdir, seçim yapmamayı seçmektir.
Sonuç olarak, sorumluluğu kabul etmeden, kişi kendini geliştirip ileri gidemez, kendini iyi edemez, kendi varoluşunu yaşayamaz. Kişinin kabul ettiği sorumluluk derecesinde hayatının üzerinde kontrolü vardır.