Terapistin ofisinde bazı kadim kurallar vardır; danışanın kendisiyle ilgili sorulara asla “Bilmiyorum” diye cevap vermemesi gibi… Kişinin tüm davranışları, duyguları ve düşünceleri kendisine aittir, kendi içinden çıkar. Kişi zihnini serbest bıraktığında, aklına geleni söylemeye başladığında, onlarla ilgili önemli şeyleri her zaman bildiğini de görebilir, bilmiyorsa bile tahmin edebilir. Kişinin tahminleri gökten zembille inmez, onlar da içinden çıkar; beklenmedik ve olağanüstü bir şekilde aklına gelir. İşte, bu da bir tür “bilmek”tir…
GÖKTEN ZEMBİLLE İNMEK…
Hasırdan örülmüş, tutacak yeri olan torba anlamına gelen zembil, iki ucundan tutulabilen hasır sepettir. “Gökten zembille inmek” deyiminin kaynağı Zembilli Ali Efendi adında bir Osmanlı şeyhülislamına dayanır. Zembilli Ali Efendi, kısıtlı zamanı olmasına rağmen halkın sorularını cevaplamayı ihmal etmezmiş. Kendisine akıl danışacak, soru soracak insanlar, onun iki katlı evinin önüne gidermiş. Zembilli Ali Efendi, aşağı bir sepet sarkıtır, vatandaşlar bu sepetin içine sorularını koyarmış. O da sepeti yukarı çeker, soruları okur, cevaplarını yazar ve yine zembille aşağı sarkıtırmış. Bu olaya istinaden; “gökten zembille inmek” deyiminin bilinmeyen, birden ortaya çıkan şeyler için “Nereden çıktı bu şimdi, gökten zembille mi indi?” şeklinde kullanılageldiği bilinmektedir. Kişinin iç dünyasından bilincine zembille inme süreci olan “terapi” de, hatırlanamayanların hatırlandığı, bilinmeyenlerin bilindiği, farkında olunmayanların bilincin farkındalığının içine girdiği ve ruh sağlığına ulaşmak için sorumluluk alınan çok özel bir süreçtir.
RUH SAĞLIĞI…
Sağlığın tanımını yapmak, çoğu zaman hastalığın tanımını yapmaktan daha güçtür. Sağlık, bedensel, ruhsal ve toplumsal “iyilik durumu” olarak tanımlanır. Tıpta belli belirtiler bir arada görülünce belli bir hastalık tanısı konur. Ancak her belirti, kişinin sağlıksız olduğunu da kanıtlamaz. Örneğin, baş ağrısı bir belirtidir ama gerçek anlamda bir hastalık değildir. Bunun gibi, her endişe, korku veya üzüntüyü ruhsal bir bozukluk olarak tanımlamak da yanlıştır. Sigmund Freud, ayrıntıya girmeden, ruh sağlığını “sevmek ve çalışmak” diyerek iki sözcükle özetlemiştir. Gerçekten sevebilen, verimli çalışan ve üreten bir kişi, ruh sağlığına oldukça yaklaşmış bir kişidir. Bazen ruhsal sorunları olsa da dengesi bozuk biri değildir. Bu nedenle “ruh sağlığı”, kişinin kendi kendisiyle ve çevresiyle sürekli bir denge ve uyum içinde olmasıdır. Ancak bu denge ve uyum, katı ve durağan bir nitelik taşımayan gelişimsel bir süreçtir. Bu süreçte denge değişken, uyum ise esnektir.
DEĞİŞKENLİĞİN OLDUĞU YERDE DENGEDE KALMAK MÜMKÜN MÜ?
Ruh sağlığı değişken ve göreceli bir kavramdır. Çünkü sağlıklı ve sağlıksız davranışlar, farklı toplumlarda ve farklı zamanlarda farklı anlamlar taşırlar. Örneğin, bazı toplumlarda vurucu, kırıcı, eli silahlı bir kişiye yiğit bir kabadayı gözüyle bakılırken, başka bir toplumda bu kişi psikopat olarak görülebilir. Bu nedenle değişkenliğin olduğu yerde dengede kalmak da zordur. Halil Cibran bir öyküsünde denge kavramını çok güzel dile getiriyor: “Ülkenin birinde bilge bir kral varmış. Ülkesinde herkesin mutlu yaşadığı bu bilge krala, bir gün kötü bir haber iletmişler. Krala düşman olan bir büyücü, ülkenin bütün su kaynaklarına ve kuyularına büyülü su katmış. Sudan içen herkes bir bir delirmiş. Kısa sürede kral ve yöneticilerden başka ülkede dengeli tek bir kişi kalmamış. Çok geçmeden deliren halk kralın iyi yönetimine başkaldırmış. Bunu gören kral o büyülü sudan getirtmiş. Hem kendi içmiş hem de yöneticilere içirtmiş. Böylece o ülkede yönetenlerle yönetilenler arasındaki denge yeniden kurulmuş…”
OLGUN SEVGİ…
Davranışları dengeli, tutarlı, gerçekçi ve özgür olan “olgun kişi” sever ve sevilir; kendisiyle, geçmişiyle ve çevresiyle ilişkileri olumludur. Kendini sever, kendine güvenir, engeller karşısında umutsuzluğa kapılmaz, esnekliği ve hoşgörüsü vardır, toplumda bir yeri ve anlamı olduğunun bilincindedir, yeteneklerini belli bir amaca yöneltir, doğru ve verimli olarak kullanır, insanların davranış ve tutumlarını mizahi açıdan görebilir. Goethe’nin dediği gibi “olgun insan, kendine gülebilen insandır.” Bu nedenle “olgun sevgi”, kişinin kendine dikkat, kabul, takdir, şefkat sunması, kendisi olmakta özgürlük tanıması, dengeli olması, kendini, hayatı ve sevdiklerini olduğu gibi koşulsuzca kabul edebilmesi üzerinde yükselir.
METAFORLARIN GÜCÜ ADINA…
Çoğu kişi için terapi bir bilinmezliktir. Hatta birçok kişi bir terapistten kendisi için yardım almayı zayıflık olarak görebilir, deli veya sorunlu diye damgalanmaktan çekinebilir. Oysa terapi, kişinin kendisini tanıması, keşfetmesi, yaşadığı hayata dışarıdan ve yukarıdan bakabilmesi ve hayatını zenginleştirebilmesi için bire bir çalışma sürecidir. Bu sürecin geçtiği terapi ofisindeki kadim kurallardan bir başkası da “terapi odasında anlatılan her şeye verilecek bir örneğin olması zorunluluğu”dur. Kişi anlattıklarına bir örnek veremiyorsa, gerçekte şifa verici bir şey anlatmıyor demektir. Çünkü terapi, dilin en önemli faaliyetidir. Dil, doğası gereği semboliktir ve metaforiktir. Doğru ve yerinde bir metafor gizli anlamları ortaya çıkarabilir, gerçekleri bilinçdışının derinliklerinden zembille bilince indirir. Örneğin, “Eşim benimle hiç ilgilenmiyor” diyen bir kişi, eşinin her akşam eve geldiğinde yüzüne bile bakmadan, kendisine nasıl olduğunu sormadan oturma odasına geçtiğini, televizyonun karşısındaki koltuğa uzandığını ve sürekli TV izleyerek vaktini geçirdiğini söylüyorsa, ardından eşinin bu davranışlarının ona babasını hatırlattığını ekliyorsa ve ağlayarak “Kendime baktığımda aynada kocaman bir sıfır görüyorum” diyorsa, bu anlatım tam anlamıyla bir “benzetme”, bir “mecaz” yani bir metafordur. Bu metaforla gözü yaşlı kadın, sayfalarca anlatılacak duygu ve düşüncesini bir cümlecikle anlatıvermiş olur. Başka hiçbir anlatım biçimi bu kadar güçlü olamaz ve sonuçta “ilgilenmeme” üzerine sarf ettiği“soyut” sözlere “somut” bir örnek vermiş olur. Bu nedenle ruh sağlığı açısından şifa verici her metaforun çok özel bir yapısı ve gizli planı olmalı, genellikle de bir sürprizle bitme ve benzetmelerle farkındalığı arttırmalıdır. Sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmek ve hayatın sorumluluğunu alabilmek için gerekli olan “ruh sağlığı” bir varış noktası değil, dengeyi, uyumu ve doyumu içeren çok özel ve metaforik bir süreçtir. Bu süreç nereye gittiğinizle değil, nasıl araba kullandığınızla, sonuçla değil yaşadığınız anın şimdi ve burada keyfini sürmekle ilgilidir.Terapist de terapi sürecinde bir şoför değil, olgun sevginin hayata egemen kılınması ve dengeli bir ruh sağlığı yolunda bir sürüş eğitmenidir. Araba metaforunu ele alalım: Sürücü arabasını tanıdığı için onu kullanım kılavuzuna aykırı bir şekilde kullanabilir. Örneğin, arabasının benzin göstergesi bozuk olduğundan, depoda ne kadar benzin olursa olsun hep boş gösteriyor olabilir. Arabanın sahibi, arabasının özelliklerini, yani kusurunu bildiği için, benzin göstergesini görünce telaşlanmaz ve bu göstergeye göre hareket etmez. Terapiye gelen kişi de bir araba gibidir. Terapist kişinin iç dünyasının göstergelerinin hassasiyetlerini anlamasına yardımcı olursa, onları nasıl yorumlaması gerektiğini öğretebilir, dengeli ve uyumlu olmasına, sevmesine ve üretmesine destek verebilir. Çünkü insan karmaşık olduğu kadar da anlaşılabilir bir varlıktır; kendini nasıl hasta ettiğini anladığında da kendisine şifa verebilecek bir canlıdır.
“Vajinismus”, cinsel bir işlev bozukluğu olarak tanımlanan ve kadınlarda cinsel ilişki sırasında PSOAS kaslarının, pelvik…
Yoğun stres, gerginlik, anksiyete, mükemmeliyetçi kişilik yapısı, suçluluk ve günahkarlık duyguları, bilinçli ve bilinçdışı düşünceler…
“Cinsel fanteziler”, insanoğlunun hayal dünyasının sınır tanımayan ve sınırlanamayan yaratıcı motifleridir. Cinsel fantezi kurmak kolaydır,…
Her erkek egemen toplumda olduğu gibi ülkemizde de en aşılmaz tabularından biri penis, penis boyu…
Beş duyu ile alınan cinsel uyaranlar ve cinsel fantezilerle beyinden kalkan cinsel uyarılar omurilik üzerinden…
En sık görülen cinsel sorunların başında yer alan “erken boşalma”, cinsel etkinlikler sırasında bir erkeğin…