Günümüzde bilimsel ve teknolojik gelişmeler sonucunda dünyanın yaşlı nüfusu artmaya devam etmektedir. Birleşmiş Milletler Dünya Nüfus Beklentileri Raporuna göre 2050 yılına kadar yaklaşık 2,1 milyar insanın 60 yaş ve üzerinde olacağı ve bunların %80’inin düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşayacağı tahmin edilmektedir. Bu değişen demografiye uyum sağlayan ve sağlıklı yaşlanmaya yatırım yapan toplumlar, bireylerin hem daha uzun hem de daha sağlıklı yaşamalarını sağlayabilir.
YAŞLILIK NEDİR?
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) yaş sınıflandırmasını 45–59 arası orta yaşlı, 60–74 arası yaşlı, 75–89 yaş arası ileri yaşlı, 90 ve üstü ise ihtiyar olarak belirlemiştir. Ancak yaşlılık, yaşanan yılların toplamından ibaret değildir, biyolojik, psikolojik, fizyolojik, çevresel, davranışsal ve sosyal süreçlerdeki dinamik değişikliklerle ilişkili bir yaşam evresidir. Önce yaş tanımına bakacak olursak 3 tür yaştan söz edebiliriz. Birincisi, kronolojik yaştır, yani bireyin doğumundan itibaren geçen süre yani takvim yaşıdır. İkincisi, biyolojik yaştır, yani belirli gelişim dönemlerinde normatif olan vücut yapısı ve performansındaki değişiklikler tarafından belirlenen yaştır. Üçüncüsü ise, ruhsal yaştır, yani fizyolojik, psikolojik ve kültürel etkilerin sonucunda hissedilen yaştır. Dolayısıyla, tüm insanlar aynı şekilde yaşlanmaz. Bazıları yetişkinliğin son evrelerine kadar kayda değer bir fiziksel çeviklik ve sağlam bir sağlık sürdürürken, diğerleri oldukça erken dönemde belirgin fiziksel ve ruhsal düşüşler gösterir ve çok sayıda sağlık sorunuyla mücadele eder. Bu yüzden de yaşlanmaktan korkulur. Bu korku, insanları mümkün olduğunca uzun süre genç hissetmeye ve görünmeye çalışmaya yönlendirir.
YAŞLILIK ALGISI
Yaşlılık tüm insanlar için geçerli olan kaçınılmaz bir yaşam evresi olsa da yaşlılık algısı zamana ve kültüre göre farklılık gösterir. Farklı kültürlerin yaşlanma konusunda farklı tutumları ve uygulamaları vardır ve bu kültürel bakış açıları yaşlanma deneyimimiz üzerinde büyük bir etkiye sahiptir. Genel olarak yaşlanmanın fiziksel ve psikolojik gerileme ile ilişkili olduğu düşünüldüğünde, yaşlılık, hastalık, bakım ihtiyacı, mutsuzluk ve yalnızlıkla ile ilişkilendirilir. Yaşlı insanların, bu olumsuz düşünceleri benimsemeleri, yaşlılık kaygısı, yani “yaşlanma süreci etrafında odaklanan kayıp endişesi ve beklentisi” yaratır ve hayatlarının olumsuz yönde etkilenmesine neden olur. Yaşlanma ile ilgili düşünceler ve inançlar, bilişsel ve fiziksel performanstan, kişilik özelliklerine, duygusal deneyimlerden kişilerarası ilişkilere kadar birçok işlev alanında yaşlanmanın algılanma şeklini değiştirir. Kişinin yaşına ilişkin bu algısı, ruhsal sağlık, cinsel yaşam, sosyal roller, yaşam düzenlemeleri ve nesiller arası ilişkilerini doğrudan etkiler.
TÜRKİYE’DE VE BATI’DA YAŞLILIK
Batı’da yaşlanma ve yaşlılara tutum konusundaki araştırmalar, popüler kültürde gençliğin fetişleştirildiği ve yaşlıların toplumdan uzaklaştırılıp hastanelere ve bakım evlerine gönderildiğini gösteriyor. Sosyal izolasyon süreci doğrudan yaşlıların yaşam doyumunu, yaşlıların yaşamını çekilmez hale getiriyor. Ülkemizde yapılan çalışmalardan elde edilen bulgulara göre yaşlıların genel olarak yaşamlarından memnun oldukları belirlenmiştir. Batı toplumlarının aksine, ülkemizde sosyokültürel yapı, dini inançlar, örf ve adetler, sıkı sıkıya bağlı aile ilişkileri, yaşlıların sevilmesi, sayılması ve korunmasına önem veren bir toplumsal yapı oluşturmuştur. Çocukların veya diğer akrabaların yaşlı insanların ihtiyaçlarını karşılaması beklenir. Son zamanlardaki sosyal değişime ve kentleşmedeki artışa rağmen, çocuklar, anne ve babalarına saygı duymaya ve yaşlılık döneminde de onlara bakma sorumluluğunu üstlenmeye devam etmektedirler. Batı’da ise bireyselliğin ön planda olduğu sosyokültürel yapı nedeniyle, yaşlı kişiler aile üyeleriyle yaşamak yerine bakımevlerinde yaşamlarını sürdürüyorlar. Bu durum da yaşlıların tecrit ve terk edilmişlik duyguları yaşamalarına yol açıyor. “Söz büyüğün, su küçüğün” sözüyle de anlatıldığı gibi Türk aile yapısında büyüklerin saygınlığı söz konusudur. Aile içinde saygın bir yeri, otoritesi olan yaşlının aile dışında bir bakım biçimi olan huzurevine yerleştirilmesi özellikle yaşlı açısından kolay kabullenilir bir durum değildir.
YAŞ TESTİ
Uzmanlar “Yeniliklere açık mısınız?”, “Gürültülü mekânlarda bulunmak size rahatsızlık veriyor mu?”, “Hayata yeniden başlamak için bir enerjiniz var mı?”, “Modern tarzda giyindiğinizi düşünüyor musunuz?”, “Düzenli spor yapıyor musunuz?”, “Dans etmeyi seviyor musunuz?”, “Tempolu müzikler dinliyor musunuz?” gibi sorularla insanların zihinsel, ruhsal ve bedensel yaşlarının tespit edilmesi için çeşitli testler üretmeye çalışıyorlar ama bu insanın derinliği ve karmaşıklığı karşısında çok mantıklı görünmüyor. Çünkü her insan biriciktir ve hangi yaşta olduğunu seçimleriyle, söylemleriyle, davranışlarıyla kendisi belirler.