Panik atağın en temel özelliği, aniden ortaya çıkan ve zaman zaman tekrarlayan, insanı dehşet içinde bırakan yoğun sıkıntı ya da korku nöbetleridir. Danışanların “kriz” adını verdiği endişe, korku, (ölüm korkusu gibi), bunalma, iç sıkıntısı, sanki çok kötü bir şey olacakmış duygusu gibi güçlü duyguları içeren bu nöbetlere terapistler “panik atak” adını veriyor. Panik atak çoğu zaman birdenbire başlar, giderek şiddetlenir ve dakikalar içinde şiddeti en üst düzeye çıkar. Çoğu zaman yarım saat devam ettikten sonra kendiliğinden geçer. Tıpkı vajinismuslu bir kadının seks yapmaktan vazgeçtiğinde rahatlayıp, gevşemesi gibi… Aslında, vajinismus için vajinanın panik atağı demek yerinde bir ifade olur. Çünkü vajinismus stres ve korku sonucu oluşan bir korunma refleksidir.
Strese yol açan ise penis-vajina birlikteliğidir. “Ya acırsa” korkusuyla istemsiz bir şekilde yani kadının kontrolü dışında ortaya çıkan kasılmalar, cinsel ilişkinin gerçekleşmesine izin vermemek için bilinçdışından harekete geçirilir. Bu vajinal refleks, ilkel ve bedensel bir korku refleksidir ve yalnızca penisin vajinaya girme girişimiyle olmaz. Bir dokunuş, cinsel birleşme düşüncesi, geçmişte yaşanan travmatik deneyimlerin hatırlanması, tampon ve hatta hastanın kendi parmağı gibi başka bir cismin vajinaya yaklaşmasıyla bile tetiklenebilir. Bu refleks bir kez yerleştikten sonra, artık şartlı refleks haline gelir ve her cinsel birleşme denemesi veya düşüncesinde kendiliğinden ortaya çıkar. Kadın, bunun yanlış olduğunu bilse bile artık onu kontrol etmek elinde değildir. Ne yapsa bu reflekse engel olamaz. Bu nedenle vajinismuslu bir kadına “Gevşe”, “Onu düşünme”, “Bir şeyler iç”, “Sakinleştirici al”, “Buhar banyosu yap” gibi öneriler yapılması işlevsel ve gerçekçi değildir. Aynı şekilde kadının kendine “Cinsel ilişkiye girmek isterken kendimi kasmamalıyım. Gevşeyip kendimi bırakmalıyım” demesi de işe yaramaz.
SAVAŞ YA DA KAÇ…
Savaş ya da kaç tepkisi, korku, endişe gibi durumlarda vücudumuzun kendini korumak için başvurduğu bilinç dışı bir tepkidir. Korku ve endişeler tekrarlandıkça bu koruyucu tepki şartlı bir tepkiye dönüşebilir. Bu hale geldiğinde ufak bir endişe bile sempatik sinir sistemini aktif hale getirebilir. Vajinismusta vücudun verdiği tepkiler de benzer bir biyolojik mekanizmayla ortaya çıkar. Sinir sistemimiz, merkezi ve periferik olmak üzere iki kısma ayrılır. Merkezi kısım, komuta-kontrol merkezi olarak çalışır. Periferden yani çevreden gelen verileri toplar, değerlendirir ve perifere emirler gönderir. Bu işi yapan organlarımız beyin ve onun uzantısı olan omuriliktir. Periferik kısım ise merkezi sinir sisteminden çıkıp vücutta dolaşan sinirlerden oluşur. Bu sinirler, merkezden gelen emirleri iletmekle görevlidir. Periferde iki tür sistem vardır. Bunlardan biri, deri, kaslar, eklemler ve bağ dokularına emir iletmekten ve tatma, görme, duyma ve koklama gibi duyuları takip etmekten sorumludur. Bunlara somatikler denir. Diğer sistem ise iç organlardan ve başta stres anında verilen tepkiler olmak üzere istemsiz hareketlerden sorumludur. Bu sisteme otonom sinir sistemi denir. Otonom sinir sistemi de ikiye ayrılır: sempatikler ve parasempatikler. Yaptığımız her hareketten ya sempatik ya da parasempatik sinir sistemi sorumludur. Bu sistemler vücudun denge mekanizması olarak çalışırlar. Herhangi bir anda bir insanın vücudu ya pozitif yani sakin, dinlenme halinde ya da negatif yani stresli, üzgün, korkulu, savunma durumundadır. Parasempatik sistem; vücut dinlenme halindeyken enerjinin korunmasından, cinsel uyarım ve beslenmeden sorumludur. Sempatik sistem ise, acil durumlarda vücudu uyararak savaş ya da kaç tepkisini harekete geçirir. Sempatik sinir sistemi, kısa sinir hücreleri boyunca ilerleyen ve doğrudan salgı bezlerini ve kasları etkileyen hızlı ve etkili bir yapıya sahiptir. Anlık tepki gösterebilmek için bu çok önemlidir. Anlık tepki sadece bilinçli olan tepkileri değil refleks şeklindeki istemsiz tepkileri de içerir. İstemsiz tepkiler, birden tehlikeli bir şeyle karşılaştığımızda verdiğimiz tepkiye benzer. Bu durumda iki seçenek söz konusudur. Ya tehlikeye karşı koyarız ya da tehlikeden hızla kaçarız. Saldıracak da kaçacak da olsak tehlike anında vücudumuzun verdiği ilk tepki gardını almaktır. Bir direğe sımsıkı bağlı olsak bile vücudumuz bu tepkileri göstermeye devam eder. Bunlar dışarıdan gözlenebilen tepkilerdir. Örneğin, tehlikeyle savaşırken vücut büyük bir efor sarf eder ve bu efor vücut ısısının artmasına neden olur. Ancak vücudun ısı dengesini koruması gerektiğinden, ter bezleri daha çok çalışmaya başlar ve soğuk soğuk terleriz… Kan damarları daralır, betimiz benzimiz atar, idrar torbasının kasları gevşer, korkudan altımıza kaçırırız, göz bebeklerimiz genişler, tehlikeyi daha iyi görürüz. İlkel insan için karanlıkta karşılaşacağı yırtıcı bir hayvan ölüm demekti. Karanlıktaysa gözlerini dört açmak zorundaydı… Vaktiyle edinilmiş bu refleks, bugün tehlike gün ortasında da belirse aynı şekilde harekete geçer. Yerleşmiş bir kere… Ayrıca, kaçma ya da savaşma yani mücadele birkaç dakikadan fazla sürebilir diye sempatik sinir sistemi böbreküstü bezlerini de harekete geçirir ve bu bezler başta adrenalin ve kortizol olmak üzere çeşitli hormonlar salgılarlar. Kaslarımız daha fazla kasılır, daha hızlı kaçarız, kalbimiz daha hızlı kan pompalar, oksijen desteğini kesintiye uğratmamak için ciğerlerimiz daha hızlı çalışır, hava yollarımız genişler, daha hızlı nefes alıp veririz… Kısacası vücudumuz, alârm durumuna geçer ve kendini tehlikeden koruyacak tüm sistemlere yüklenmeye başlar. Tüm enerjisini en uygun yerde kullanabilmek için de o anda işe yaramayacak sistemleri yavaşlatır ya da devreden çıkarır.
KORKUDAN KORKMAK…
Şimdi, akıllara “Panik atak ile vajinismus arasında nasıl bir ilişki var?” sorusu gelebilir. Cinsellik, birleşme, penis girişi, beden algısı, ilişkiler ve benzeri konularda olumsuz düşünceleresahip kadınlarda aşk kaslarıyla çevrelenen kasık bölgesi bir mücadele alanı haline gelir. Aşk kasları adı verilen vajinanın girişindeki pelvik taban kasları, stres anında çalışmaya başlayan sempatik sinir sistemi tarafından yönetilir. Sempatikler çalışınca aşk kasları kasılıp vajina, makat ve idrar yapılan deliği sıkıştırarak otomatik bir korunma tepkisi verir. Bu tablo vajinismus tablosudur. Vajinismuslu kadın jinekolojik muayene veya cinsel birleşme söz konusu olduğunda gerilir, kasılır. Bu kasılmalar aşk kaslarıyla kalmayıp tüm vücuda yayılır ve çeşitli tepkileri harekete geçirir. Yani doğal olanı yapar, kendini korumaya çalışır. Peki, vajinasına yönelen bir girişimi neden keyif verici bir şey olarak değil de otomatik olarak tehlikeli olarak algılar? Bu olumsuz algıya neden olan şey veya şeyler nelerdir? Asıl mesele işte bunları bulup çıkarmak, atmak ve yerlerine olumluları koymaktır. Yani algıyı değiştirmek, dönüştürmektir. Vajinismuslu kadıların cinsel ilişki hakkında kaygıları ve korkuları vardır, kendilerine güvenleri yoktur. Birçok defa denemelerine karşın cinsel birleşmeyi tamamlayamazlar. Her seferinde paniğe kapılarak, “acıyacak, ağrıyacak, delinecek, yırtılacak, kanayacak, patlayacak” korkularıyla vajinalarında ağrı hissederek gerilir, kasılır, partnerlerini iter ve bacaklarını kapatırlar.
ZEYNEP VAKASI…
Zeynep, iki çocuklu muhafazakâr bir ailenin ikinci çocuğuydu. Ailesinden cinselliği ayıp, yasak ve günah olarak öğrenmişti. Ergenlik döneminde yüzünde çok sayıda sivilce çıkmış ve bundan aşırı derecede utanmıştı. Annesi, “erkekler tehlikelidir, onlardan uzak dur”, “bir erkekle yakınlaşırsan hamile kalırsın, baban seni öldürür” gibi şeyler söyleyerek onu sürekli uyarırdı. Bu yüzden erkeklerden hep uzak durmuştu. Ayrıca, evlerinde cinsel içerikli sahneler çıkabilir diye belli bir saatten sonra televizyon izlenmesi bile yasaktı. Zeynep, aynada bedenine bakarken kendini beğenmiyor ve rahatsız hissediyordu. Vajinasına bakamıyor ya da dokunamıyordu. Eşinin vajinasına dokunmasına ve kendisini çıplak görmesine izin vermiyordu. Ağrıya çok az toleransı varmış gibi görünüyordu ve bedeninin olağan dışı bir şekilde hassas olduğunu söylüyordu. Ayrıca, jinekologu normal olduğuna dair güven vermesine karşın, vajinasının anatomik olarak diğer kadınlarınkinden farklı olduğunu ve bu nedenle de daha fazla ağrı hissettiğini düşünüyordu. Kısacası, olumsuz cinsel mesajlar, dinsel çarpıtmalar, hurafeler ve zayıf benlik imgesi vajinismusun altında yatan önemli faktörler olarak görünüyordu. Bu nedenle tedavi plânında, Zeynep'in otomatik olumsuz düşüncelerine yönelik bilişsel yeniden yapılandırmaya ve cinsel korkularına karşı parmak egzersizleriyle sistematik duyarsızlaştırılmaya odaklamayı düşündüm. Çünkü Zeynep'in olumsuz otomatik düşünceleri genel olarak özgüvenini azaltmıştı. Bu düşüncelerle mücadele etmemiz ve onları yeniden çerçevelememiz gerekiyordu. Bu şekilde yapılandırdığım bir cinsel terapi programıyla Zeynep ve eşi sağlıklı ve mutlu bir cinsel hayata kavuşabildi…