Yalancılık ve Narsisistik Yapı

Rüşvetçi bir süperegosu olan ve en büyük yalanı kendine söyleyen narsisistik yapıdaki kişi, ahlaki değerlerin başkaları için önemini kavramakta güçlük çeker. Yalan söyler, gerçek dışı hikâyeler uydurur, başkalarını aldatmaktan ve çıkarları için kullanmaktan çekinmez, duygusal düzeyde doğru ve yanlış arasındaki farkı hissedemez. Vicdan azabı duymaksızın yalan söyleme eğilimi narsisistik yapıdaki kişilerin tipik bir özelliğidir. Kendi değerini yüceltecek bilgileri abartırken, düşürecek bilgileri önemsenmez. Yaptığı kötü eylemleri aklamak için yalan söyler ve yalanla yüzleştirildiğinde ise geçici “utanç, aşağılanma ve kırılganlık” hissine kapılır. Geçici olan bu durumu hemen düzelir; yalan söyleyen kişi o olamaz, başka biridir; o “çok özel ve çok üstün” biridir. Çünkü sağlıklı bir süperegodan yoksundur. Bu nedenle duygusal düzeyde gerçekliği uzun bir süredir inkâr etmektedir ve tümgüçlü imgesinin kendi kendine geçerliliği yoktur.

SÜLEYMAN VAKASI…

Süleyman 28 yaşında, akıllı, genç bir din görevlisiydi ama “patolojik yalan söyleme huyu” vardı. İş arkadaşlarına yalanlar söylüyor ve kutlu soydan geldiğine dair hikâyeler uyduruyordu. Bu hikâyeler arkadaşlarının ve amirlerinin sempatisini ve ilgisini toplamasını sağlıyordu. Bu nedenle sık sık izin alıyor ya da seyyidliğin ona yüklediği görevleri bahane edip başka şehirlere gidiyordu. Zaman geçtikçe insanlar yalanlarını fark etmeye başladılar. İşyerinden izin aldığında iş arkadaşları tarafından bir restoranda yemek yerken yakalanıyordu. Yakalandığında yalan söylediğini asla kabul etmiyor, yeminler ediyordu. Süleyman sonunda “kovulma tehdidi” nedeniyle kendisinde bir sorun olduğunu anladı ve terapiye başvurdu. Süleyman peygamber soyuna mensup bir ailede doğmadığını bilmesine rağmen kendisini peygamber soyundan gelen bir “seyyid” olarak sunmaktaydı. Bu yalana tutundukça kendisini tümgüçlü ve seyyid bir ailede doğan biri olarak görüyordu. Kendi yalanına inandıkça herkesi inandırmayı başarıyordu. Kendisini seyyid imgesiyle tanımlama yalanı onun tek gerçekliği olmuştu. Zaman geçtikçe gerçeği çarpıttığını ya da inkâr ettiğini hiç hissedemez hale gelmişti. Çünkü artık inkârı kasıtlı ya da bilinçli değildi. Kendi yalanına o kadar inanmıştı ki, bu yalan onun için gerçeğe dönüşmüştü. Bir seansta; “Ben Diyarbakırlıyım. Hz. Muhammed'in 38. göbekten torunuyum. Bildiğiniz gibi peygamber efendimizin torunu Hz. Hasan’ın soyundan gelenlere şerif, Hz. Hüseyin’in soyundan gelenlere de seyyid denir. Benim soyum kutlu soydur. Seyyid olduğunu iddia edenlerin ellerinde Nesep şeceresi bulunması gerekir. Bu şecere yoksa kimse seyyid olduğunu iddia edemez. Bu yanlış olduğu gibi çok da günahtır. Bazıları çıkmış seyyid olduğunu iddia ediyor ancak yaptıkları icraatlar ve yaşam tarzı bu kutlu soya hiç uymuyor…” dedikten sonra kendisini her zaman bir seyyid olarak düşündüğünü söyledi. Süleyman gerçekten seyyid miydi? Süleyman durumunu şöyle açıkladı: “Babam bana hep bir seyyidmişim gibi davranırdı…” Süleyman yalnızca bir çocuktu. Sorunu duygu yoksunluğu ve babasının ona yüklediği seyyid imgesiydi. Süleyman kendisini bir seyyid olarak tekrar tekrar gördüğü bir rüyayı anlattı. Bir türbede kutlu soydan geldiği onun kulağına fısıldanmıştı, “Senin Nesep şeceresine ihtiyacın yok” deniliyordu. Türbe de duygularının hapsolduğu bedeninin katılığını ve tümgüçlülüğünü temsil ediyordu.

GİZLİ VE İNKÂR EDİLEN PARÇA…

Süleyman kendini yeterli görüp, başarıya ilişkin fantezilerle uğraşıyordu ama gerçekte hem soyundan hem de kendinden kuşku duyan, kırılgan, eleştirilere tahammülsüz, kendisini değersiz hisseden “gizli” bir yanı vardı. Çevresindeki insanlarla yüzeysel ilişkiler kuruyor, devamlı övgü istiyordu, başkalarına güvenemiyordu, sınırlarını önemsemiyordu. Bir yandan seyyid olduğuna dair yalan söyleyerek, maddiyata dayalı, otoriteye saygısız bir yaşam sürerken, dışarıya dürüst, aşırı ahlakçı ve paraya önem vermeyen birisiymiş gibi bir tablo çiziyordu. Süleyman’ın “sahte kişiliği” seyyidliğiydi. Süleyman sahte kişiliğini onaylayan uydurma hikâyelerin ardına saklanarak her türlü hileyi, yalanı, dolanı ve düzenbazlığı yapıyordu. Konuşmalarında bu aldatmacalardan gururla söz ediyordu. Her hilekâr insan gibi kelimelerle oynuyordu. Konuşma sanatının ve ifade gücünün insan üzerindeki etkisini iyi biliyordu. “Şurası muhakkak ki beyanda sihir vardır, şurası da muhakkak ki sihirde de hikmetler vardır…” diyordu. Hile ve aldatmaca Süleyman’ın vazgeçilmez araçlarıydı. Durumu kendi menfaatlerine hizmet eden bir şekle getirebilmek için her türlü hile ve aldatmacayı kullanmada kendini yetkili görüyordu. “Hayat bir hiledir!” dediği gibi, iş hayatında her türlü üçkağıtçılığı ve düzenbazlığı uyguluyor, her türlü yalan dolanı söylüyordu ama hiçbir zaman kendini güvende hissetmiyordu. Kendine güveni kırılgan olduğu için kendisini beğenen kişilere sürekli ihtiyaç duyuyordu. Dünyada ondan iyisi yoktu… Eleştirilmekten hoşlanmıyor, hatta eleştiriye saldırganlıkla yanıt verebiliyordu. Ahlaki değerleri göz ardı edebiliyor ve gerektiğinde sadizmini ön plana çıkarabiliyordu. Süleyman kendini merkeze koyarak ötekilere saldırıyordu; şüpheciydi ve bazen psikopatik özellikler gösteriyordu. Gerçeği çarpıtıyor, ahlaki değerleri kendine göre yorumluyordu. Bir gün “Her günah ardında keşfedilmeyi bekleyen ve temizlenmesi gereken bir leke bırakır” dedi. Herkesten farklı, olağanüstü, eşi bulunmaz, üstün, önemli, kutlu soydan gelen ve çok özel bir kişi olmadığını anladı. İnsanlara tepeden bakmayı bıraktı, övünmeyi ve övülmeyi çok seven tarafının sesini kısabildi. Kendisinin ayrıcalıklı bir kişi olmadığını fark etti. Karşısındakinin ne düşündüğüne ve ne hissettiğine aldırış etmeyi öğrendi. Eleştirilmeye katlanmayı başardı. Çünkü aylar geçtikçe Süleyman terapi ile gizli ve inkâr ettiği parçasını kabullendi ve döktüğü gözyaşları ile sonunda arınmayı başarabildi…

Cem KEÇE

Yeni İçerikler

VAJİNİSMUS: “BİR KAÇINMA VE ERTLEME BOZUKLUĞU”

“Vajinismus”, cinsel bir işlev bozukluğu olarak tanımlanan ve kadınlarda cinsel ilişki sırasında PSOAS kaslarının, pelvik…

7 ay ago

GEÇ BOŞALMA

Yoğun stres, gerginlik, anksiyete, mükemmeliyetçi kişilik yapısı, suçluluk ve günahkarlık duyguları, bilinçli ve bilinçdışı düşünceler…

7 ay ago

CİNSEL FANTEZİLER VE CİNSEL AŞK OYUNLARI

“Cinsel fanteziler”, insanoğlunun hayal dünyasının sınır tanımayan ve sınırlanamayan yaratıcı motifleridir. Cinsel fantezi kurmak kolaydır,…

7 ay ago

PENİSİ TAKINTI YAPMA BOZUKLUĞU

Her erkek egemen toplumda olduğu gibi ülkemizde de en aşılmaz tabularından biri penis, penis boyu…

7 ay ago

SERTLEŞME BOZUKLUĞU

Beş duyu ile alınan cinsel uyaranlar ve cinsel fantezilerle beyinden kalkan cinsel uyarılar omurilik üzerinden…

7 ay ago

ERKEN BOŞALMA KADER DEĞİLDİR

En sık görülen cinsel sorunların başında yer alan “erken boşalma”, cinsel etkinlikler sırasında bir erkeğin…

7 ay ago