Pek çok kişi ne hissettiğini ne istediğini ya da neye gereksinim duyduğunu ifade etmeyi çoğu zaman başaramaz ya da bilemez. Bu nedenle de sorumluluk almak yerine karşısındaki suçlar, acısının nedeni olarak başkasını gösterir, duygularının nedeni olan düşüncelerinin farkına varmaz ve onları sahiplenmez. Bu durum çift ilişkilerinde sorunlar yaşanmasına yol açar. Çiftler duygularına ve gereksinimlerine değer verildiğini ve karşısındaki tarafından anlaşıldığını hissettiklerinde, gerginlikleri ve düşmanlıkları azalır, barışçıl bir çözüme kapı açabilirler. Çiftler karşı karşıya gelip tartışmak, çatışmak, kavga etmek yerine, yan yana durup sorunu yanlarına değil, karşılarına alarak sorunlarını birbirlerine ve ilişkilerine zarar vermeden çözebilirler. “Yan yana durma tekniği” adını verdiğim yöntemle çiftler, tartışmaların ve olumsuz duygularının gerisindeki düşüncelere, karşılanmamış isteklere ve gereksinimlere odaklanabilir, içten ve sevgi dolu bir işbirliği kurabilirler. “Yan yana durma tekniği” çiftlerin aralarındaki kırgınlıkları aşmalarına, doğru iletişim kurma sanatının yardımıyla tartışmalarının neye hizmet ettiğini anlayarak sorunlarını çözebilmelerine, eski yaralarını iyileştirebilmelerine, doyurucu ve mutlu bir ilişki yaşayabilmelerine yardımcı olur. Bu tekniği uygulayan çiftler, gereksinim duydukları doğru tartışma ve sorun çözme becerilerini kazanabilirler, kurdukları yakın ilişkilerin niteliğini arttırabilirler, gönülden barışmak veya esenliğe kavuşmak için doğru adımları atabilirler, yaşamlarının tüm alanlarında güçlü ve tatmin edici ilişkilerin tadını çıkarabilirler. Çünkü yana durma tekniği ile kendilerini daha sağlıklı bir şekilde ifade edebilirler, birbirlerini dinleme biçimlerini yeni bir çerçeveye oturtabilirler, birbirlerinin derinlerdeki gereksinimleri duyabilirler, duygularının ardındaki düşünceleri fark edebilirler, kendi iç dünyalarını değiştirebilirler ve olası tartışmalarını barışçıl diyaloglara dönüştürebilirler.
YANLIŞ VE SAĞLIKSIZ İLETİŞİM…
İletişim yollarının ve olanaklarının hızla arttığı, bilgi ve iletişim çağını yaşadığımız günümüzde, insanlar arasındaki iletişimin niteliğinin de artması beklenirken, ironik bir şekilde durum tam tersi yönde işliyor. Özellikle çift ilişkilerinde yaşanan sorunların merkezinde yanlış ve sağlıksız iletişim bulunuyor. İlişkideki sorunlarını çözümsüzlüğe doğru götüren yanlış ve sağlıksız iletişim, çiftlerin düşünmeden ve empati kurmadan yaptıkları davranışlar sonucu ortaya çıkar. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:(1) Suçlama, yargılama, kıyaslama veya genellemeler yapmak, (2) Her koşulda haklı çıkmaya çalışmak, (3) Duygularının sorumluluğunu almamak, (4) Birbirlerini dinlememek ve anlamaya çalışmamak, (5) Birbirlerine küçümseyici, aşağılayıcı sıfatlar veya lakaplar takmak, (6) Geçmişin yükleriyle olumsuz konuşmak, (7) İçlerindeki sevgiyi ve merhameti hissetmemek. Marshall B. Rosenberg’in “şiddetsiz iletişim tekniği”nin evlilik ve ilişki sorunlarına uyarlaması olan “yan yana durma tekniği”anlaşmazlık içindeki çiftin kendi değerlerinden ödün vermeden empati ile birbirlerini canı gönülden dinleyerek anlamaları, birbirlerini suçlamadan gerçek duygu ve ihtiyaçlarını açık yürekli bir dürüstlükle ifade etmeleri, bu yoldan gönül bağlantısı kurarak işbirliği olanağı yaratmaları ve herkesin ihtiyacının gözetildiği ortak çözümler üretebilme sanatıdır.
ÖFKENİN İÇİNDEKİ GİZLİ ARMAĞANI BULMAK…
Evlilik ve ilişki sorunlarının ve bunların yol açtığı aldatma ve fiziksel şiddet gibi trajedilerin kaynağında öfkeyle ve tartışmayla harmanlanmış bilgisizlik, kendini ve partnerini yeterince tanımamak, doğru iletişim kurma sanatını öğrenememek vardır. Oysa öğrenmeyi ve ders almasını bilen biri için öfke ve tartışma çok şey anlatır. Öfkenin ve tartışmanın içindeki gizli armağanı bulmak için farkında olunması gereken 7 anahtar gerçek vardır: (1) Tartışma, her yakın ilişkide kaçınılmazdır, bir şeylerin kötü gittiğinin veya yanlış bir seçim yapıldığının kanıtı değildir. Çünkü tartışma bir sorun değildir, aksine çözümün bir parçasıdır. Bu nedenle çiftin tartışma meydana geldiğinde bununla nasıl baş ettiği çok önemlidir. (2) İletişimin amacı çözüm bulmak veya uzlaşmak değil, kendini doğru anlatmak ve doğru anlaşılmaktır. Çözüm ve uzlaşı ise kendiliğinden gelir. (3) İnsanlar ya da olaylar öfkenizi harekete geçirebilir ama öfkelenmenizin nedeni sizin kendi düşünceleriniz, inançlarınız, yargılarınız ve bakış açınızdır. Bu nedenle bakış açınız değiştiğinde ilişkiniz de değişir, tartışma sona erer. (4) “Sen şöylesin!” şeklinde sen dili ile suçladığınızda ve genelleme yaptığınızda savaşırsınız ama düşüncelerinizi ve duygularınızı “Benim düşünceme göre” şeklinde ben dili ile paylaştığınızda yakınlaşırsınız. (5) Başkalarını kusurlu veya suçlu olarak yargılamanız, karşılanmamış istekleriniz veya gereksinimleriniz ile bağlantı kurmanızı engeller. (6) İsteklerinizi veya gereksinimlerinizi açık hale getirmeniz, her iki tarafı da memnun eden çözümler bulmanıza ve önünüzdeki seçenekleri daha net görmenize yardım eder. (7) İsteklerinizi veya gereksinimlerinizi karşılamaya odaklanmışstratejiler geliştirmek, öfkeyi ve tartışmayı olumlu hareketlere dönüştürür.
İSTEK VE GEREKSİNİM AYNI ŞEY DEĞİL…
“İstek” ve “gereksinim” (ihtiyaç) aynı şey değildir. Örneğin, trileçe tatlısı yemek bir isteğin sonucudur; kişi bu isteği karşılanırsa mutlu olur, haz duyar ama isteğinin karşılanmaması dünyanın sonu olmaz. Gereksinim ise nefes alıp vermek gibidir; bir gereksinimin karşılanmaması tıpkı nefes almanın durması gibi ölümcül bir şeymiş gibi yaşanır. Bu nedenle istekler önemlidir, gereksinimler ise gerekli…
TARTIŞMANIN AMACI NEDİR?
Gereksinimler, istekler, amaçlar, değerler, bakış açısı gibi bireysel farklılıkların doğal bir sonucu olarak tartışmalar, anlaşmazlıklar ve uzlaşmazlıklar kaçınılmaz bir şekilde yaşanır. Tartışmanın sonucunun yakınlaştırıcı yani “olumlu” ya da uzaklaştırıcı, yani “olumsuz” olması tartışmanın nasıl yönetildiğine bağlıdır. Tartışma sonucunda küskünlüklerin, kırgınlıkların oluşması, yakın ilişkilerin bozulması ve ilişki kalitesinin düşmesi iyi yönetilmeyen tartışmanın bir sonucudur. Her çift tartışma yönetiminde farklı stratejiler kullanır. Genellikle çocukluk yıllarında öğrenilen ve çoğu zaman nasıl davranıldığının farkında olunmayan bu stratejilerin otomatik bir biçimde işlediği görülür. Ancak yeni ve daha etkili tartışma stratejilerini de öğrenmek mümkündür. Tartışma durumunda insanların ulaşmak ya da gerçekleştirmek istedikleri üç şey vardır: (1) var olduğuna inandıkları haklılıklarının anlaşılması, (2) kendi amaçlarını gerçekleştirme isteği ve (3) ilişkiyi devam ettirme arzusu… Çiftin yaşadığı tartışma yapıcı ve barışçıl olarak yönetilebilirse sağlıklı ve değerlidir, çok şey öğretir, olgunlaştırır, ilişkiyi canlandırır. Tartışmanın yokluğu ise, hedeflerin ve amaçların, önemsenen ilişkilerin ve değerlerin olmadığının bir göstergesi sayılabilir. Bu nedenle tartışma çiftin kim olduğunu ve değerlerinin ne olduğunu tanımlar, çift kimliklerini geliştirir. Tartışma çiftin nasıl bir değişime gereksinim duyduğunu ortaya çıkarır, ilişkiye neşe, heyecan, eğlence ve en önemlisi değer katar.
BARIŞÇIL BİR ÇÖZÜM BULMAK…
Çiftlerin ilişkilerinde yeni bir bakış açısı kazanmalarına, pratik ve uygulanmış tekniklerle yol gösteren yana durma tekniği, ilişkideki duygusal süreçleri, birbirlerinin beklentilerini ve isteklerini anlamalarını, uyum ve kriz yönetimi becerilerini geliştirmelerini, birey olabilmelerini, ilişkilerine yükledikleri anlama odaklanarak ilişkilerinin niteliğini arttırmalarını da sağlar. Sağlıklı ve mutlu bir ilişkinin vermiş olduğu huzuru, mutluluğu ve güveni hiçbir şey veremez. Bu güzel duyguların temeli de her türlü tartışmayı barışçıl ve herkesi memnun edecek şekilde çözmeyi öğrenmektir. Tartışan bir çift birbiriyle insani bir bağlantı kurulabilirse, karşılıklı empati yapabilirse, tartışmanın herkesi memnun edecek bir şekilde çözümlenme olasılığı artar. Yana durma tekniği, partnerinizle ve duygularınızla sağlıklı bir şekilde bağlantı kurmanızı sağlayan içsel duruş ve iletişim becerilerinden oluşur.
GÖZ TEMASI, TEN TEMASI VE GÖNÜL TEMASI…
Tartışmalarda çiftler kendi aralarında göz teması, ten teması ve gönül teması kurduktan sonra tartışmaya son verecek bir strateji aramaya başlayabilir. Artık hedef“uzlaşmak” değildir, “her iki tarafın da bir şekilde tatmin olacağı yeni çözümler” bulmaktır. Dürüstlük, olgunluk, bolluk zihniyeti yani her şeyden herkes için yeterince olduğu paradigmasının egemen olduğu kazan-kazan yaklaşımı, anlaşma ya da çözümlerin karşılıklı yarar ve hoşnutluk sağlaması anlamına gelir. Yeni çözümleri keşfetmek için çiftin birbirlerine kendi istediklerini yaptırma veya dayatma amacından tamamen uzaklaşması gerekir. Bunun yerine, herkesin kendi gereksinimlerini karşılayacağı koşulları yaratmaya odaklanmakta fayda vardır. “Kişinin kendi istediğini elde etmesi” ile “herkesin istediğini elde etmesi” arasındaki odak farkını daha iyi anlayabilmek için, birinin bir davranışı ile bizim gereksinimlerimizin karşılanmadığı ve kendisinden başka türlü davranmasını rica ettiğimiz bir durum olduğunu varsayalım. Bu kişi eğer sadece kendi gereksinimlerimizin karşılanmasıyla ilgilendiğimiz izlenimine kapılır, onun gereksinimlerinin karşılanmasıyla da aynı derecede ilgilendiğimize güvenmezse, bizim ricamıza veya çözüm önerimize direnecektir. İçten ve yapıcı bir işbirliği yan yana durma tekniğinin esasıdır ve ancak her iki tarafın kendi gereksinimlerinin ve değerlerinin, duygularının ve düşüncelerinin saygıyla gözetileceğine güvendiği zaman gerçekleşir. Yan yana durma tekniği aşağıdaki ilkeleri içerir:
1- ÖNCE GÖZLEM YAP
Yan yana durma tekniğinde ilk adım yargılarımızdan bağımsız olarak gerçekçi bir gözlem yapmaktır. “Gözlem yapmak”, bakmak ve kritik yapmaktan çok, gözlemlediklerimizi analiz edebilmek ve öğrendiklerimizi muhakeme ederek tartışmayı çözmede kullanabilmekle ilgilidir. Gelişebilmek için gördüklerinizi gözlemleme, gözlemlediklerinizi anlama ve harekete çevirmeye bakın. Yakın ilişkilerde partnerinizle ilgili düşünceleriniz aslında kendi gereksinimlerinizin, isteklerinizin ve değerlerinizin birer ifadesi olabilir. Mevlana, “Doğru ile yanlışın ötesinde bir yer var; orada buluşalım” derken bunu kastetmişti. Sağlıklı bir iletişim kurmak için öncegözlemlerimizle değerlendirmelerimizi birbirinden ayırmamız gerekir. Baktığınız kişinin düşüncelerini, duygularını, davranışlarını ve bedensel duyumlarını tek tek parçalara ayırıp bütün ayrıntıları görebilmek ve sonra bu parçaları yeniden birleştirip bütün olarak algılamak, gözlem yapabilmenin sırrıdır.
2- DÜŞÜNCE VE DUYGUYU BİRBİRİNDEN AYIR
Yan yana durma tekniğinde ikinci adım düşünce ve duyguları birbirinden ayırmak ve doğrudan yüreğinizdeki duyguları fark etmektir. Etkili iletişim için doğru yerde, doğru kişiyle, doğru zamanda, doğru şekilde iletişim kurmak ve duyguların ardındaki düşünceleri keşfetmek gerekir. İnsanı diğer canlılardan ayıran ve farklı kılan“düşünce”dir. İnsanın yaşamında her şey düşünceyle başlar ve düşünce sonsuzdur. Düşünce tıpkı “doğurgan bir ana” gibidir, “duyguları doğurur”. Bir düşünceden çok sayıda duygu doğabilir. Doğan duygular gelişerek önce duyumlara (kasılma, bulantı, baş ağrısı gibi bedensel tepkilere), sonra da bir sonuç olarak davranışlara dönüşür. “Davranışlar” ise insanın eylemleri, söylemleri ve seçimlerinden oluşur. Düşünce tıpkı bir tohuma benzer, ne ekilirse o biçilir, yani bir gül tohumundan çalı büyümeyeceği ya da tam tersine bir çalı tohumundan gül açmayacağı gibi, olumsuz düşüncelerden olumlu duygular ve davranışlar doğmaz; olumlu düşünceler de mutlaka olumlu duygular ve davranışlar ortaya çıkarır. Hangi düşünce tohumunu ekeceğiniz sizin elinizdedir. Düşüncelerini yönetebilen insan, duygularını ve davranışlarını değiştirebilme gücüne sahip olur. Bu nedenle duyguları fark etmek ve ifade etmek yan yana durma tekniğinde çok önemlidir. Bunun için ilk önce duygularınızı düşüncelerinizden ayırmanız yani başkalarının size karşı tepkileri veya davranışları konusunda hislerinizi ve düşüncelerinizi birbirinden ayırmamız gerekir. Örneğin, “Ahmet’in gözünde önemsiz olduğumu hissediyorum” cümlesi duyguyu ifade etmez, bir düşünceyi ifade eder. Duygu ifade etmek için “Üzülüyorum” veya “Cesaretim kırıldı” denilebilir.“Kendimi yanlış anlaşılmış hissediyorum” cümlesi bir düşüncedir, duygu için “Endişeli, huzursuz, tedirgin, rahatsız” ifadelerinden biri kullanılabilir.
3- GEREKSİNİMİNİ KEŞFET VE PAYLAŞ
Abraham Maslow gereksinimleri en alttan en üste doğru şu şekilde kategorize etmiştir: (1) Nefes, besin, su, cinsellik, uyku, denge, boşaltım gibi fizyolojik gereksinimler, (2) Vücut, iş, kaynak, etik, aile, sağlık, mülkiyet güvenliği gibi güvenlik gereksinimi, (3) Arkadaşlık, aile, cinsel yakınlık gibi ait olma, sevgi, sevecenlik gereksinimi, (4) Kendine saygı, güven, başarı, diğerlerinin saygısı, başkalarına saygı gibi saygınlık gereksinimi, (5) Erdem, yaratıcılık, doğallık, problem çözme, önyargısız olma, gerçeklerin kabulü gibi kendini gerçekleştirme gereksinimi… Belirli bir kategorideki gereksinimler tam olarak karşılanmadan kişi bir üst düzeydeki kategorinin gereksinimlerini algılayamaz, yani böyle gereksinimleri olmaz. Örneğin; günlük olarak karnını doyurabilen fakat güvenlik içinde bulunmayan, kendini sürekli olası bir tehdit altında algılayan kişinin, dünya görüşünü geliştirmek için kitap okumak gibi bir gereksinimi yoktur. Belirli bir gereksinim kategorisindeki gereksinimlerin karşılanması durumunda kişi, bir üst kategorideki gereksinimleri karşılamaya yönelir. Yan yana durma tekniğinde de üçüncü adım, kendi gereksinimlerinizi samimi ve doğru bir biçimde ifade etmektir. Çift tüm farkındalığını gereksinimler üzerine odaklamayı sürdürebilirse, tartışmada her iki tarafı da tatmin edici çözümlere doğru yönelecektir. Çünkü haklı olmak ile mutlu olmak aynı şey değildir. Mutlu olmak, sağlıklı ve doğru bir iletişim kurabilmek için gereksinimlere odaklanmak gerekir. Haklı olmaya veya kendi doğrularınızı dayatmaya çalışmak yerine, gereksinimlere odaklandığınızda kendi gereksinimlerinizi keşfedebilir, doğru bir şekilde ifade edebilir, karşınızdakinin gereksinimlerini de açık bir şekilde anlayabilir ve ilişkiye zarar verecek “suçlama”, “abartma” ve “genelleme” gibi her türlü hatlı konuşmadan uzak durabilirsiniz. Özerklik, kabul görmek, takdir edilmek, sahiplenilmek, duygusal açıdan kendini güvende hissetmek, dürüstlük, sevgi, saygı, anlayış, güven, destek, huzur beklemek, yalnız kalmak, dinlenmek, arzulanmak, dokunulmak, eğlenmek, gülmek en temel gereksinimlerimizdir. Birçok insan tartışmayı çözümlemenin en önemli öğesi olan gereksinimlerini ifade etmek yerine eleştirmeyi, suçlamayı, genelleştirmeyi, kinci olmayı veya birbirlerinden uzaklaştıracak biçimde iletişim kurmayı öğrenir. Bu nedenle de çözümü olan tartışmalarda bile çözüm bulamazlar, her iki taraf da kendi gereksinimlerini ifade edip, karşı tarafın gereksinimlerini anlayıp mutlu olmak yerine kimin haklı olduğuna, mutsuzluğa ve tartışmaya odaklanır.
AHMET VE AYŞE ÇİFTİ…
Her insanın gereksinimi aynıdır ama gereksinimleri karşılamak için seçtiğimiz stratejiler farklıdır. Bu nedenle gereksinimleri, gereksinimleri karşılama stratejileriyle karıştırmamak gerekir. Gereksinimlerimizi karşılamak için kullandığımız stratejiler, belirli insanlardan istenen belirli davranışlara, seçimlere ve söylemlere dayanır.Ahmet ve Ayşe adını verdiğim danışanlarım uzun süredir devam eden bir tartışma sürecinin içindeydiler. Tartışmalarında mutlu olmak yerine haklı olmaya odaklandıkları için birbirlerinden uzaklaşmışlar ve bir aile dostlarının önerisi üzerine evlilik terapisine başvurmuşlardı. Onlara, “Her ikinizin de çok acı çektiğinin farkındayım. Seansımıza ilişkinizdeki karşılanmayan gereksinimlerinizin ne olduğunu dile getirerek başlamayı öneriyorum. Öncelikle birbirinizin gereksinimlerini anladığımızda, bunları karşılamak ve işbirliği yapmak için bazı stratejiler bulacağımızdan eminim” dedim. Ahmet’e evliliğinde hangi gereksinimlerinin karşılanmadığını sorduğumda; “Çok bunaldım, daraldım, yıldım, boğuldum, artık bu beni esir eden ilişkiden kurtulmaya gereksinimim var” cevabını verdi. Ahmet’e söylediğinin bir gereksinim değil, izlemeyi düşündüğü bir strateji veya seçim olduğunu söyledim, hem kendisinin hem de Ayşe’nin gereksinimlerinin ne olduğunu açıklığa kavuşturana kadar stratejilerden konuşmayı ertelemeyi önerdim ve“Gereksinimlerinizi açığa kavuşturduktan sonra hem her ikinizin de gereksinimlerini karşılayabilecek hem de ilişkinizi bitirmenin dışında başka stratejiler keşfedebilirsiniz”dedim. Buna rağmen Ayşe; “Hocam gördüğünüz gibi Ahmet evliliğimizi kafasında bitirmiş, beni terk etmeyi planlıyor, anlamadan dinlemeden konuşuyor. Aynısını bana da yapıyor, isteklerime ve gereksinimlerime tamamen duyarsız kalıyor” dedi. Ahmet, hemen atıldı ve “Hocam evliliğimi bitirmek dediğiniz gibi bir strateji, bazen gerçekten düşünmüyor değilim ama buraya geldiğimize göre, henüz karar vermediğim de ortada. Ayşe’ye göre her olayda suçlu benim, ağzımı açsam da suçluyum, sussam da suçluyum, yıldım” dedi. Görüldüğü üzere hem Ayşe hem de Ahmet gereksinimlerinin farkında bile değildi ama gereksinimleri karşılanmadığı için öfkeli ve kırgındılar.
4- PARTNERİNİN İHTİYACINI KEŞFET
Yan yana durma tekniğinde dördüncü adım, partnerin kendini ifade etme biçimine bakmaksızın, onun gereksinimlerini sezmek ve anlamaktır. Bunun için söylenen her sözün şekli ya da içeriği ne olursa olsun, gizli bir gereksinimin ifadesi olduğuna düşünmek gerekir. Ayşe eşi Ahmet tarafından dinlenmediğinden ve anlaşılmadığından şikâyetçiydi. “Bugün neler yaşadığımdan haberin yok, çok zor bir gün geçirdim ama sen benimle hiç ilgilenmedin, yüzümün neden asık olduğunu bile sormadın. Bana hiç değer vermiyorsun. Ben konuşurken hep başka şeylerle ilgileniyorsun. Bir iki dakika konuşsam hemen sıkılıp gidiyorsun, bıktım artık” dediğinde aslında suçlama ve genelleme yaparak “dinlenilme ve anlaşılma” gereksiniminin karşılanmadığını söylemeye çalışıyordu. Ahmet ise “Ayşe ile konuşamıyoruz, hemen kavgaya dönüyor. Bu tür gerginliklerden yıldım ve bu nedenle artık konuşmak bile istemiyorum” derken gerçekte Ayşe ile iletişime geçerse ortaya çıkacağını hayal ettiği sonucu, yani “kendini koruma” gereksinimini ifade ediyordu. Çünkü Ayşe öfke krizine girdiğinde eline ne geçerse savuruyor, Ahmet’in yüzünü tırmalıyordu. Ahmet ve Ayşe birbirlerinin gereksinimlerini keşfettiklerinde tartışmalarını başarılı bir şekilde çözüme götürecek nitelikte bir bağ kurmayı başarabilirlerdi.
GEREKSİNİMLERİN KEŞFİ ŞİFA VERİR…
Ayşe ve Ahmet parayla ilgili bir tartışma yaşıyorlardı. Ayşe geçmişte birkaç kez eşinin kendine verdiği ek kredi kartının limitini doldurmuş ve Ahmet bundan rahatsız olmuştu. Ayşe; “Ahmet benim para harcamamı istemiyor, beni kısıtlıyor, kredi kartımı iptal ettirdi. Bana saygı duymuyor, cimrilik yapıyor” dedi. Ahmet hemen tepki gösterdi ve “Bu çok saçma, para harcamandan değil, gelirimizden çok harcamandan şikâyetçiyim” dedi. Ayşe, kocasının para harcamasını istemediğini söylediğinde bir gereksiniminden değil, Ahmet’in arzuladığı ve gerçekleşmesini istediği bir stratejiden bahsediyordu. Para harcamak ya da harcamamak bir gereksinim değil, bir seçim, bir davranıştı. Ayşe ve Ahmet’e bütün insanların aynı gereksinimleri olduğunu, eğer birbirlerinin gereksinimlerini açıkça anlarlarsa yaşadıkları tartışmanın son bulacağını söyledim ve Ayşe’ye “Sizce eşinizin neye gereksinimi var?” dedim. Ayşe; “Ahmet aynı babasına benziyor. Kayınpederim çok cimri bir adam, Ahmet de ona çekmiş” dedi.“Ayşe Hanım, bana Ahmet Bey’in neden böyle olduğuna dair bir analiz yapıyorsunuz. Benim size sorduğum ise, bu durumda onun neye gereksinim duyduğuydu, oysa siz onun hayatına ilişkin zihinsel bir analiz yaptınız, yanılıyor muyum?” dedim. Ayşe gülümsedi ve sustu. Ahmet’e sordum: “Ayşe hanım sizin gereksinimlerinizle temas halinde olmadığına göre, ona siz anlatın lütfen… Ek kredi kartını iptal ettirerek hangi gereksinimlerinizi karşılıyorsunuz?” Ahmet düşündü ve “Ayşe harika bir kadın, onu çok seviyorum ama iş alışveriş olunca tamamen kontrolden çıkıyor, dürtülerini kontrol edemiyor, sorumsuz davranıyor” dedi. Ahmet bana gereksinimlerini anlatmak yerine eşinin sorumsuz olduğuna ilişkin bir yargısından bahsetmişti. Ahmet’e “Bu durumda gereksinimleriniz nelerdir?” dedim ama yine yanıt alamadım. “Eşinizin sorumsuz olduğunu söylediğinizde sanki bu haklı olmaya çalışmanıza hizmet edeceğini düşündüğünüz bir yargıydı. Ama yanılıyorsam düzeltin lütfen, ailenizi ekonomik bir krizden korumaya gereksiniminiz olduğunu hissediyorum. Sanki eşinizi kredi kartı limitini doldurduğunda geleceğe dair bir korku hissediyorsunuz” dedim. Ahmet bir an durdu,“koruma ve kendini güvende hissetme” gereksinimin farkına vardı, “Evet, haklısınız” dedi. Ahmet’in neye gereksinimi olduğunu duyan Ayşe şaşırmıştı ve ilk defa Ahmet’in korkularıyla bağ kurabilmişti. Daha sonra Ahmet de eşinin “değer verilme ve önemsenme” gereksinimi olduğunu keşfetti.
5- GERESİNİMİN DOĞRU ALGILANIP ALGILANMADIĞINI KONTROL ET
Yan yana durma tekniğinde beşinci adım gereksinimlerin doğru algılanıp algılanmadığını kontrol etmektir. Çünkü bir gereksinimin ifade edilmesi, bunu karşı tarafın aynen bizim dediğimiz gibi algıladığını göstermez. Ayşe’ye; “Ayşe hanım, eşinizin gereksinimlerini birlikte duyduk, bir yanlış anlaşılma olmaması için lütfen ne neler duyduğunuzu tekrarlar mısınız? Ahmet beyin bu durumda neye gereksinimi varmış söyler misiniz?” diye sordum. Ayşe’nin yüzü asıldı ve “Şey, geçmişte birkaç kez ek kredi kartımın limitini doldurdum ama zaten kartın limiti çok düşüktü, Ahmet abartıyor, ben sorumsuz bir kadın değilim” dedi. Ayşe kendi anlaşılmamışlık, suçlanmışlık ve bunlara bağlı acılarıyla öyle doluydu ki eşinin söylediklerini duymamıştı. Ayşe’ye “İzniniz olursa eşinizin söylediklerinden duyduklarımı size özetleyeceğim ve sizin de bunu tekrarlamanızı istiyorum. Ahmet Beyin geleceğe dair bazı endişeleri var, korkuyor ve bu nedenle ailenizi korumaya gereksinimi olduğunu söylüyor. Endişeli, çünkü gerçekten ailesinin geleceğinin güvende olduğundan ve maddi olarak bir sıkıntı yaşamama konusunda emin olmak istiyor” dedim. Ahmet’e de “Eşiniz kendi sorumluluklarının farkında olduğunu ve haksız yere suçladığını düşünüyor ama sizin tarafınızdan sevildiği kadar değer verilmeye ve önemsenmeye de gereksinim duyuyor” dedim.
6- EMPATİ YAP
Yan yana durma tekniğinde altıncı adım, insanlara, başkalarının gereksinimlerini duyabilmeleri için ihtiyaç duydukları empatiyi vermektir. “Empati” veya“eşduyum”, bir başkasının duygularını, içinde bulunduğu durum ya da davranışlarındaki motivasyonunu anlamak ve içselleştirmek için sadece ona odaklanmakdemektir. Yani bir kişinin kendisini karşısındaki kişinin yerine koyarak olaylara onun bakış açısıyla bakması, onun ayakkabısıyla onun yolundan yürümesi, onun gözlerinden onun gördüklerini görmesi, o kişinin duygularını ve düşüncelerini doğru olarak anlaması, içinde hissetmesi ve durumu ona iletmesi ve yansıtması sürecine“empati” adı verilir. Empati iki ana bileşene ayrılabilir; duygusal ve bilişsel empati… Duygusal empati, başkalarının duygusal durumlarına uygun duygularla yanıt verebilme kapasitesidir. Bilişsel empati ise başkalarının bakış açısını ya da ruhsal durumunu anlama kapasitesidir. Empati ve sempati birbirinin yerine kullanılan, karıştırılan sözcüklerdir. Bir insana “sempati” duymak demek, o insanın sahip olduğu duygu ve düşüncelere “taraf olmak” demektir. Empati kurduğumuzda ise karşımızdakinin duygu ve düşüncelerini “anlamak” ve “sadece ona odaklanmak” esastır. Kendimizi sempati duyduğumuz kişinin yerine koymamız ve onu anlamamız şart değildir, sempatide “taraftar” olmak esastır. Bir kişiye sempati duymak, o kişinin sahip olduğu duygu ve düşüncelere yakın olmak anlamına gelir. Birine sempati duyuluyorsa onunla birlikte duygular yaşanır. Empatide karşıdaki bireyin duygu ve düşüncelerini anlamak, “haklılığını hissetmek ve yansıtmak”, sempati de ise “hak vermek ve yandaş olmak” esastır. Bu nedenle ilişkilerdeki tartışmalar çoğu zaman empati yoksunluğundan ileri gelir. Empati eksikliği insanlık ve mutlu bir ilişkiyi deneyimleme eksikliğidir. Çifti bir araya getiren, bir arada tutan, işbirliği ve ortaklık içerisinde yaşamaya yönlendiren şey empatidir, birbirini anlamaktır. Çünkü karşıdakini anlamak ve onu düşünmek insan olmanın, olgun sevginin ve mutlu bir ilişkinin ilk koşuludur. “Olgun sevgi”, partnerlerin birbirine empati yapması, dikkat, kabul, takdir, şehvet ve merhamet sunması ve kendileri olmakta özgürlük tanıması üzerinde yükselir. Olgun sevgiyi deneyimlemediğimizde, durumu düzeltmeye ve partnerimizin kendini iyi hissetmesini sağlamak için bir şeyler yapmamız gerektiğine inanmamız, kendimizi o ana vermemizi engeller. Bu nedenle “başkalarının yaşadıklarını saygıyla anmak” ve “iç dünyamıza giderek benzer duyguları kendi hatıralarımızdan bulup çıkartmak” anlamına gelen “gerçek empati”; zihni boşaltarak bütün varlığımızla karşımızdaki kişiyi dinlemektir, kendimizi o ana vermektir, anda hazır bulunmaktır, partnerimize odaklanmaktır.
EMPATİ RUHA ŞİFA VERİR…
Empati yaparken duyduklarımızı kendi sözlerimizle tekrarlamak önemlidir. Empatik iletişimde, partnerimiz konuşurken onun sözünü kesmek, çözüm önermek, üste çıkmak veya haklı olmak için ne söyleyeceğimize odaklanmak yerine “Söylemek istediğin başka bir şey var mı?” diyerek onu konuşmaya teşvik etmek önemlidir. Çünkü ruha şifa veren empati, başkalarının yaşadıklarını saygı ile anmaktır. Ancak çoğu zaman empati kuracağımıza, ayrılık korkusuyla kuvvetli bir ödül verme ve partneri rahatlatmaya çalışma, kendi durumumuzu veya duygularımızı açıklama, üste çıkma ve haklı olma dürtümüz ağır basar. Oysa gerçek empatide önemli olan zihnimizi boşaltıp bütün varoluşumuzla partnerimizi dinlemeye çalışmaktır. Gerçek empatide partnerimiz kendini ifade etmek için hangi sözleri kullanırsa kullansın, biz sadece onun gözlem, duygu, gereksinim, istek ve ricalarına kulak veririz. Ve sonra istersek anladıklarımızı kendi sözlerimizle tekrar ederek geri yansıtabiliriz. Empatik iletişim kurarak tüm dikkatimizi çözümlere veya rahatlamak için ricada bulunmaya yöneltmeden önce partnerimize kendini bütünüyle ifade etmesi için olanak veririz. Ancak empati yapabilmek için önce kendimize yapacağımız empatiye gereksinimimiz vardır. Tartışmanın uzadığını, çözümsüzlüğe doğru gittiğimizi, savunmaya geçtiğimizi veya empati kuramadığımızı fark ettiğimizde “Dur, tartışmaya bir süre ara ver, nefes al, gevşe ve rahatla, kendinle empati kur” diyebiliriz.
İŞBİRLİĞİNE GİDEN YOL EMPATİSİZ OLMAZ…
Ayşe’nin olumsuz duygularını hissetmeye çalıştım: “Sanırım gerçekten derinden incinmişsiniz ve geçmiş deneyimlerden öğrenebileceğinize ve sorumluluk duygunuzun olduğuna güvenilmesini istiyorsunuz. Adam yerine konulmaya ve önemsenmeye gereksinim duyuyorsunuz” dedim. Ayşe’nin gerçekten bu şekilde anlaşılmaya gereksinimi olduğu gözlerinden belli oluyordu: “Evet, işte istediğim tam da bu” dedi. Böyle anlaşıldıktan sonra, eşini duyabileceğini umuyordum. Bu yüzden bir kez daha eşinin gereksinimlerinin ne olduğunu tekrarladım. Ahmet’in ailesinin güvende olduğunu bilmeye ve geleceğe güvenle bakmaya gereksinimi vardı. Ayşe, “Yani benim çok para harcadığımı düşünüyor. Bana güvenmiyor. Benim aptal olduğumu ve para harcamayı asla başaramayacağımı düşünüyor. Bence bu haksızlık” dedi. Ayşe eşinin gereksinimlerini duymak yerine, tek duyduğu kendisiyle ilgili olası ve tahmini yargılarıydı. Ayşe’ye “Öyle görünüyor ki, gerçekten güven duyulmaya gereksiniminiz var. Bu durumdan ders çıkarabileceğinizin gerçekten görülmesini ve size güvenilmesini istiyorsunuz” dedim ve ona herhangi bir eleştiriyi duymaksızın sadece hem kendinin hem de eşinin gereksinimlerine odaklanmasını önerdim. Sonunda kendi gereksinimleriyle yeterince empati yapıldığı için nihayet eşinin gereksinimlerini duyabildi. Anlaşıldığı için rahatlayan, gevşeyen ve savunma durumundan çıkan Ahmet’e, “Ayşe hanımın gereksinimlerinin ne olduğunu bana söyleyebilir misiniz?” dedim. Ahmet de eşinin gereksinimlerini duydu ve gereksiniminin güvenilmek olduğunu söyledi. Onlara, birbirlerinin gereksinimlerini duydukları andan itibaren herkesin gereksiniminin karşılanacağı bir yol bulmalarının artık mümkün olabileceğini söyledim.
7- ŞU AN VE ŞİMDİ BİR ÇÖZÜM ÖNER
Yan yana durma tekniğinde altıncı adım, önerilmiş çözüm ya da stratejileri olumlu bir eylem diline çevirmektir. Yani önerilen stratejileri net ve şimdiki zaman dilinde, olumlu bir eylem dilinde ifade etmek gerekir. Şimdiki zaman dili derken, tam da şu an ve şimdi partnerimizden ne yapmasını istediğimizi açık bir şekilde dile getirmenin altını çiziyorum. Çift ricalarını ve stratejilerini şimdiki zaman dilinde söylemeyi öğrendiği oranda tartışmalarını bir çözüme doğru ilerletebilir. Ahmet ve Ayşe’ye birbirlerini ricalarını ilettikten sonra karşıdaki nasıl yanıt verirse versin, ona aynı saygı ve anlayışı göstermeleri gerektiğini, birinin “Hayır” derse, onu “Evet” demekten alıkoyan hangi gereksinimlerini karşıladığını anlamaya çalışmaya davet ettim. Çünkü “saygı duymak” ile “kabullenmek” aynı şey değildir. Partnerimizin gereksinimini anlamak kendi gereksinimimizden vazgeçmemiz anlamına gelmez, partnerimize hem kendimizin hem de onun gereksinimi ile ilgilendiğimizi göstermek anlamına gelir. Ricalarımızı ifade ederken, partnerimizin isteğimizi veya ricamızı kabul edip etmeyeceğine bakmaksızın, onun tepkisine saygılı olmak çok önemlidir. Ricamıza verilen “Hayır” yanıtının ardındaki gereksinimi duymayı öğrenebilirsek, herkesin gereksinimlerinin karşılandığı bir strateji bulabiliriz. Çünkü çoğu kez çift ne istemediğini bildiği halde, ne istediğini tanımlamakta zorlanır. İhtiyaçlarımızın karşılanması için ricamızı dile getirmeliyiz. Bunun için olumlu ve somut bir eylem dili kullanmak gerekir. Yani belirsiz, soyut veya muğlak ifadelerden kaçınarak ricamızı partnerimizin şu an ve şimdi yapabileceği somut eylemler biçiminde dile getirmeliyiz.
“ŞU AN … KONUSUNDA BANA BİR SÖZ VERMENİ İSTİYORUM!”
Ahmet ve Ayşe’ye “Artık stratejilere yönelebiliriz. Gereksinimlerinizi karşılamak için birbirinizden ne gibi şeyler rica ediyorsunuz?” diye sordum. Ahmet, eşine “Daha az para harcamanı istiyorum” dedi, Ahmet’in para harcama konusuna ilişkin ne istediği gayet açıktı ama bu, şimdi şu anda eşinden ne istediğini tam olarak açıklamıyordu. Bu yüzden Ahmet’ten şimdi eşinden ne istediğini, şu anda nasıl bir yanıt duymayı istediğini, gereksinimlerinin karşılanması için neye ihtiyaç duyduğunu olumlu bir eylem dilinde söylemesini istedim. Ahmet eşine; “Sana güveniyorum. Seni çok seviyorum. Benim için çok özel ve değerlisin. Seni mutlu etmek ve güzel bir gelecek sunmak istiyorum. Ama geleceğimiz konusunda bazı endişelerim var. Kredi kartıyla yaptığın harcamalar konusunda beni bilgilendirmeye istekli olup olmadığına dair şu an bir söz vermeni istiyorum” dedi. Ayşe de eşine bakarak; “Bana güvenmeni istiyorum” dedi. Ahmet “Güveniyorum” dedi ama Ayşe; “Hayır güvenmiyorsun” dedi. Güvenmek eyleme ilişkin bir fiil değildi. Ayşe’nin gereksinimi yaptığı seçimlere eşinin güvenmesi ve saygı göstermesiydi ama Ayşe güven ve saygı derken tam olarak nasıl bir davranış beklediğini yani isteğini açıkça belirtmiyordu. Sonunda “Yaptığım her alışverişi kontrol etmeni istemiyorum. İşte o zaman bana güvendiğini ve saygı duyduğunu düşüneceğim. Aksi durumda bana güvenmediğini düşündüğüm için öfkeleniyorum ve şu an keşfettim, belki de seni daha çok kızdırmak için gereksiz alışveriş yapıyor olabilirim. Beni kontrol etmeyeceğine dair şu an bir söz vermeni istiyorum” dedi. Sonuç olarak Ayşe ve Ahmet işbirliği yaptılar. Önce sorunu tanımladılar, sonra çözüm yani seçenekler ürettiler, çözümleri değerlendirdiler, her iki tarafça kabul edilebilecek bir çözüm üzerinde uzlaşmaya vardırlar. Sonra da çözümü yürürlüğe koydular ve en sonunda çözümü birlikte değerlendirerek yeni bir davranış kalıbı olarak tartışma çözme repertuarlarına eklediler.
“Vajinismus”, cinsel bir işlev bozukluğu olarak tanımlanan ve kadınlarda cinsel ilişki sırasında PSOAS kaslarının, pelvik…
Yoğun stres, gerginlik, anksiyete, mükemmeliyetçi kişilik yapısı, suçluluk ve günahkarlık duyguları, bilinçli ve bilinçdışı düşünceler…
“Cinsel fanteziler”, insanoğlunun hayal dünyasının sınır tanımayan ve sınırlanamayan yaratıcı motifleridir. Cinsel fantezi kurmak kolaydır,…
Her erkek egemen toplumda olduğu gibi ülkemizde de en aşılmaz tabularından biri penis, penis boyu…
Beş duyu ile alınan cinsel uyaranlar ve cinsel fantezilerle beyinden kalkan cinsel uyarılar omurilik üzerinden…
En sık görülen cinsel sorunların başında yer alan “erken boşalma”, cinsel etkinlikler sırasında bir erkeğin…