Nesnelliğin, aklın ve sevginin karşısında yer alma, yoğun başarı ve güç hırsı, büyüklenmeci fanteziler, bastırılmış aşağılık duygusu, dış görünüş hayranlığına aşırı bağımlılık ve duyguların inkârının çeşitli bileşimlerinden oluşan narsisistik yapıdaki bir kişide, kendisiyle ilgili tatminsizlik ve kronik belirsizlik, bilinçli ya da bilinçsiz duygusal istismar, kendine ve başkalarına karşı merhametsizlik görülür. Bu nedenle narsisistik yapıdaki bir kişi Freud’un “duygu yalıtımı” (izolasyonu) adını verdiği ama zamanla sadece “yalıtım” (izolasyon) olarak adlandırılan savunma mekanizmasını sık kullanır. Narsisistik yapıdaki kişi geçmişte yaşadığı birtakım olumsuz, aşağılayıcı ve acı veren anıları düşünceleri, fantezileri çoğu zaman “inkar” eder veya gerçek duygusundan yalıtarak, izole ederek hatırlar. Narsisistik yapıdaki kişi geçmişte yaşadığı bir aşağılanmayı hiç hatırlamaz, hatırlamak zorunda kaldığında ise hiçbir üzüntü yaşamadan, sanki o olay başkasının başından geçmiş, o bir gözlemci, izleyiciymiş gibi duygusuz bir biçimde hatırlayabilir ve duygusunu bastırarak anlatabilir. Çünkü tümgüçlü ve şişirilmiş kendiliği o anıyı ancak duygusal boyutundan soyutlayarak kabul edebilir. Oysa her türlü anı, algı, yaşantının hem bilişsel hem duygusal yönleri vardır. Olay yeri, zamanı, nedenleri bilişsel yönleri oluştururken, o sıradaki kin, nefret, öfke, hoşlanma, kızgınlık, sevinç gibi hisler ise duygusal yönleri oluşturur. Yalıtma savunma düzeneğinde bir anının bilişsel yönleri korunarak tümüyle hatırlanabilirken, duygusal yönü bastırılmış ya da ilgisiz gibi görünen başka bir nesneye aktarılmıştır. Bu nedenle duygusal birikiminden ayrılan ve bedenle deneyimlenmeden kalan bilişsel içerik, tekdüze, çok anlam ifade etmeyen, renksiz bir özellik taşır.
DUYGULARIN İNKÂRI…
Duygular çoğu zaman iç bedenden kaynaklı bir hareket ya da olay algısı olarak tanımlanır. Bu nedenle narsisistik yapıdaki bir kişi hayatın ona dokunmasına izin vermez. Özellikle de hayatındaki aşağılayıcı ve duygu yüklü içsel olayların zihin ya da bedeninin yüzeyine çıkmasına imkân tanımaz. Duygularını inkâr eder ama “mantık dışı bir hiddet” ve “aşırı duygusallık gösterisi” durumlarında duygularını ifade edebilir. Bu durumda “hiddet”, kızgınlığın değişime uğrayıp bozulmuş bir ifadesini, “aşırı duygusallık” ise sevginin yerini tutar. Çünkü narsisistik yapıdaki kişi kendisini bir ölüye dönüştürürcesine hissizleştirerek aşağılanma ve utanç gibi güçlü duygulara karşı duyarsızlaştırır, duygularını bastırmak için beden parçalarını hissizleştirir. Ağlama hissini engellemek için çenesini sıkar, üst sırt ya da omuz kaslarını kasarak elde ettiği kronik gerilimle öfke duygusunu bastırır. Tümgüçlü imgesini koruma ve yansıtma gereksinimi narsisistik kişiyi bu imgeyle çatışmaya yol açan bütün duyguların bilince ulaşmasını engellemeye zorlar ve davranışlarını duygularından ayırır. Böylece hem utanç ve aşağılık duygusu gibi olumsuz duygularını inkâr eder hem de bir bedel olarak sevinç ve sevgi gibi olumlu duygulardan yoksun kalır. Hiçbir duygu hissetmediği için de diğer insanların davranışlarına anlam veremez, empati yapamaz.
DUYGULAR MATRUŞKA GİBİDİR…
Duyguları, Ruslara özgü iç içe geçmiş bir oyuncak bebek türü olan “matruşka” olarak düşünürsek, en merkezde sevdiğiniz birini gördüğünüzde kalbinizin çarpması ya da büyük bir öfke duyduğunuzda mide bulantısı gibi “bedensel hisler” yer alır. İnsan bilinciyle bu bedensel hislere bir anlam yükler ve onların iyi mi, kötü mü, zayıf mı, şiddetli mi olduğunu bilir. Sonra bu duyguları tarif eder, isimlendirir. Yani insanın en dış katmanında “beden” yer alır, onun altında “duygu”, duygunun altında “zihin” ve bu üçünün üstünde de “bilinç” yer alır. Bilinç zihinden geçen düşüncelere odaklandığında duygu ortaya çıkar. Duygu bedende “seçim, söylem ve davranış” olarak anlam bulur. Bu nedenle narsisistik bir kişi algılama sistemindeki sınırlamalardan dolayı, bedensel duyularla hissettiği, akılla kavrayabildiği ve zihninde imgesel hale getirebildiği, maddi dünyayı ve fizik bedeni, var olan tek gerçeklik olarak görür, tanımlar ve duygularını inkâr etmek için “beden zırhı” yaratır. Beden zırhı, bedenin üzerine giyilmiş ve ona bire bir uyan bir elbise gibidir. Beden zırhının temel işlevi bedenin tümgüçlü kalmasını sağlamak ve bilinci kötü duygulardan uzak tutmaktır. Beden zırhı bedeni bir kalkan gibi sararak duyguların dışarı çıkmasını engellerken, şifa verici sözlerin algılanmasını zorlaştırır ve aynı zamanda yaşam enerjisini de azaltır. Bu nedenle psikolojik açıdan narsisistik kişilerin kalın bir deriye sahip olduğu söylenebilir. Diğer insanlara ve kendilerine karşı göreceli olarak hassas sayılmazlar. Normalde elle tutulamayan ve gözle görülemeyen beden zırhı, bedenin dış etkiler nedeni ile değil, içsel nedenler ile hastalandığını gösterir. İnsanın doğasından ve doğadan uzaklaşması, bedenin doğal ihtiyaçları ve doğal bütünlükle paralel olmayan bir yaşam tarzı, alışkanlıklar ile birlikte, olumsuz duygu ve düşünceler, yaşam gücünü olumsuz duyguları bastırmaya harcayarak, enerji bütünlüğünün kuvvetini ve yoğunluğunu azaltır. Böylece yaşam enerjisi mutluluk yerine huzursuzluk vermeye başlar, dengesizlik oluşur. Bu nedenle “pozitif düşünce”, ruh sağlığı üzerinde çok etkindir. Bedenin önemli bir işlevi duygularla zihin arasında aracılık yapmasıdır. Bu da ruh sağlığı bozulduğunda bedenin; bedenin sağlığını kaybetmesi durumunda ise duygular ile zihin arasındaki bağlantının zayıflayacağı anlamına gelir.
DUYGULARIN DİLİ…
Fazla kibir ve utancın sonucunda ortaya çıkan narsisistik yapı gerçekte duygusal bir bozukluk olarak değerlendirilir. Erken çocukluk dönemlerinde, patolojik ebeveynler çocuklarını fazla idealize ederler ve “çok özel olduğuna dair” gerçekdışı beklentiler oluştururlar. Bu nedenle çocuk “mükemmel ve güçlü olma ihtiyacı” duyar ve mükemmel olamadığında reddedildiğini hisseder, bu durumda utanç ve aşağılık duyguları ortaya çıkar. Bu duygular kabul edilmez yoğunlukta olduğundan “bölme”savunma mekanizması ile “iyi” ve “kötü” olarak iç ruhsal dünya ikiye ayrılır, büyük bir içsel çatışma yaşanır. Mükemmel olma isteği iyi olanı abartmaya ve şişirmeye, kötü olanı ise devamlı inkar etmeye, utanç ile ilgili duyguları minimize etmeye, pozitif özellikleri ise şişirerek kibri maksimize etmeye yol açar. Bu durum utancı bastırmak amacıyla sürekli kendi değerlerini ve iyi özelliklerini tasdik edecek dışsal “onay arama”yı beraberinde getirir. Çocuğun kendini her şeyi yapabilecek kadar güçlü olduğunu düşündüğü erken dönemde aldığı “narsisistik yaralar” sonucu “utanç” duygusu ortaya çıkar. Yani narsisistik yapı aslında utançla baş etmek için geliştirilen bir savunma mekanizmasıdır ve “kibir ve tümgüçlü olma” da narsisistik yapıyı şekillendirmede büyük bir rol oynar. Narsisistik yaraların büyük bir çoğunluğu zihinden geçen düşüncelerden kaynaklanır. Çünkü zihinden geçen düşünceler duyguları ortaya çıkartır, duygusal enerji bedene aktarılır, beden zihni motive eder ve böylece duygular dolaylı olarak zihni etkiler. Bu sayede beden; çevremiz, bilinç ve bilinçdışında olup biteni bize gösteren bir “ayna” görevi görür. “Sevgi, hoşgörü, şefkat ve bağışlama”dan oluşan ayna, huzur ve mutluluk verirken; “öfke, nefret, korku, kaygı, kindarlık, kıskançlık ve haset”ten oluşan ayna, narsisistik yapıyı besler.
“Vajinismus”, cinsel bir işlev bozukluğu olarak tanımlanan ve kadınlarda cinsel ilişki sırasında PSOAS kaslarının, pelvik…
Yoğun stres, gerginlik, anksiyete, mükemmeliyetçi kişilik yapısı, suçluluk ve günahkarlık duyguları, bilinçli ve bilinçdışı düşünceler…
“Cinsel fanteziler”, insanoğlunun hayal dünyasının sınır tanımayan ve sınırlanamayan yaratıcı motifleridir. Cinsel fantezi kurmak kolaydır,…
Her erkek egemen toplumda olduğu gibi ülkemizde de en aşılmaz tabularından biri penis, penis boyu…
Beş duyu ile alınan cinsel uyaranlar ve cinsel fantezilerle beyinden kalkan cinsel uyarılar omurilik üzerinden…
En sık görülen cinsel sorunların başında yer alan “erken boşalma”, cinsel etkinlikler sırasında bir erkeğin…