Korona virüsünün dünya genelinde bir salgın haline gelmesiyle birlikte, insanların birbirinden fiziksel olarak uzaklaşması yoluyla virüs bulaşma riskini en aza indirmeyi ve salgının büyümesini engellemeyi amaçlayan evde kalma uygulaması, yani karantinada yaşamak hayatımızda pek çok şeyi değiştirdi. Evlerimizde sıkışıp kaldığımız günlerdeki ruh halimiz yeme alışkanlıklarımızı ve ilişkilerimizi etkiledi.
KARANTİNA GÜNLERİNDE YEMEK
Yemek hayatımızda çok yönlü bir rol oynar. Sağlıklı bir yaşamın temelini oluşturur, bireyleri bir masa etrafında sosyalleşmek için bir araya getirir ve bazen stres zamanlarında duygusal yemeye yol açan bir başa çıkma mekanizması olarak kullanılabilir. Özellikle stresli zamanlarda daha fazla yeme eğiliminde oluruz. Rahatsız edici bir duygudan uzaklaşmak için dikkatimizi yemek yiyerek dağıtarak, içimizdeki boşluğu yiyecekle doldurmak için yeriz. Korona virüs salgınının çoğumuzu normalden daha endişeli veya depresif hissetmesine neden olması sonucunda mutfaktan çıkmaz olduk. Salgın çoğu evde yemek pişirme ve yeme alışkanlıklarını değiştirdi. Bazı kişiler virüse karşı bağışıklıklarını artırmak ve hastalıktan korunmak için sağlıklı beslenmeye odaklanırken, bazıları da yediklerinden ve içtiklerinden keyif alarak streslerini azaltmaya yöneldi. Yemek yemenin ve yapmanın en önemli etkinliklerden biri olduğu ev karantinasında sosyal medyada paylaşılan envai çeşit tarifler tek tek denendi. Ancak bu furya da alınan kilolar ya da daha fazla kilo alma endişesi ile sona erdi. Çoğumuz normal rutinlerimizi tersine çevirdik. Karantinada belirli zamanlarda belirli şeyleri yapma zorunluluğu ortadan kalınca uyku düzeni de bozuldu. Kimileri için geceyle gündüzün yer değiştirmesi sonucunda öğün saatlerinde değişiklik oldu. Sabah öğlen akşam öğünleri sıkıldıkça yenilen atıştırma öğünleri arasında kayboldu.
SAĞLIKLI YEME ALIŞKANLIKLARINA DÖNMEK ZOR DEĞİL…
Elbette haberlerin hepsi kötü değil… Bazılarımız da kurallarla bağlı kalarak düzenli öğünlerle sağlıklı beslendikleri bir rutin oluşturdular. Düzenli uyku ve spor sayesinde kilo bile verdiler. Bu kişilerin oluşturduğu şanslı grupta olanlar için değişim pozitif yönde oldu. Peki siz bu grupta değilseniz, yani düzensiz beslenme yeni normaliniz olduysa ne yapabilirsiniz? Öncelikle, bir yemek günlüğü tutun ve yemek saatlerinizi günde üç öğüne sabitleyip abur cubur yemekten kaçınarak öğünlerinizde sağlıklı yiyeceklere yer vermek için özel bir çaba gösterin. Stresli hissediyorsanız ve yemek yeme arzunuz varsa, önce derin bir nefes alın. Gerçekten acıkıp acıkmadığınızı anlamak için bedeninizi dinleyin. Psikolojik açlık daha çok göğüs bölgesinde hissedilirken, fiziksel açlık karın bölgesinde hissedilir. Eğer gerçekten acıktıysanız sağlıklı bir menüyle karnınızı doyurun. Stresli olduğunuzda, vücudunuzda kortizol seviyesi artarak kan şekeri yükselir ve şekerli ve tuzlu bir şeyler yemek ister cips veya tatlı gibi hızla tüketebileceğiniz yiyeceklere yönelirsiniz. Psikolojik açlık hissettiğinizde bir şeyler yemek yerine yürüyüşe çıkmak, müzik dinlemek, sevdiğiniz birini arayıp konuşmak, yoga ya da meditasyon gibi kendinizi iyi ve rahat hissetmenizi sağlayacak faaliyetlerde bulunabilirsiniz. Düzenli uykunun önemini göz ardı etmeyin ve her gün aynı saatte yatıp aynı saatte kalkın. Aç olmadığımızda yemek yememizin nedenlerinden biri de uyku problemidir. Çünkü uykusuzluk durumunda, açlıkla ilişkili hormon olan ghrelin hormonu daha fazla, tok hissetmemize yardımcı olan leptin hormonunu daha az salgılanır. Bunun sonucunda da ne kadar uykusuzsak o kadar çok yemek isteriz.
KARANTİNADA İLİŞKİLER
Krizler, doğaları gereği kontrolümüz dışındadır. Korona virüs salgını yaşamımıza zorunlu değişiklikler getirdi, fiziksel ve finansal olarak güvende hissetme gibi temel insan ihtiyaçlarımızı baltaladı ve bizi savunmasız bıraktı. Hastalanma korkusu, can sıkıntısı, gelecek kaygısı karantina sürecini başlı başına bir stres faktörü haline getirdi. Tüm bu nedenlerle çiftlerin stres seviyeleri normalden daha yüksek olduğu için sabırlı olmaları giderek zorlaşmış olabilir. Bazı durumlarda, tartışmalar can sıkıntısından doğabilir. Bu nedenle çiftler seslerini yükseltmek, şikâyet etmek, eleştirmek, suçlamak, dinlememek, tartışmalara yol açabilecek hassas konuları konuşmak gibi yaygın iletişim tuzaklarından kaçınmalıdırlar. Bu olağanüstü durumun farkında olarak birbirlerine her zamankinden daha fazla anlayış, ilgi, sevgi ve takdir göstermek için fırsatlar aramalı ve birbirlerinin duygularına saygı göstererek destekleyici olmalıdırlar. Bu süreci, umutlarını ve hayallerini geliştirmek ve ilişkilerini derinleştirmek için iyi bir fırsat olarak değerlendirme şansını kaçırmayan çiftlerin ilişkileri bu krizden güçlenerek çıkacaktır.