Hemen her çift aşk bitse bile sevgilerinin hayatlarının sonuna dek süreceğine ve boşanan çiftlerden biri olmayacaklarına inanarak evlenir. Çoğu çift mutlu bir evliliğin sırrına da vâkıf olduğunu düşünür.
Evlilikleri sürdüğü sürece evliliği yürütme yöntemlerine dair farklı teoriler geliştirmeyi de ihmal etmezler. İlk yıllarda evliliğin sağlamlığının aşk veya sevgiye bağlı olduğundan emindirler. Aradan yıllar geçip de sevgi biçim değiştirince evliliği ayakta tutanın seks olduğunu ilan ederler. Çiftin birbirine olan cinsel arzuları azalınca bir bakarsınız çocuklar evliliğin kaldıracı olur. Çocuk sahibi olanlar tarafından “Çocuksuz evlilik yürümez!” bilmişliği taslanır. Yaş kemale erince ise çift, aydınlanmış bir eda ile evliliğin yürütecinin saygı olduğunu beyan eder. (Toylar adları gibi bilirken olgunlar beyan eder.) Sonuçta yıllar boyu evli kalmayı başaran ya da bir süre sonra boşanan çiftler, hemen hepsi evliliği ellerinde ne varsa ya da ne kalmışsa ona göre değerlendirir ve ona bağlar. Artık seks de yapmayan, yeni çocuk sahibi olamayacak yaştaki bir çiftin saygıdan başka tutunacak bir şeylerinin kalmadığına inanmaları gibi. Aşk zaten uçmuş gitmiş. (Evliler için zamansız ek bilgi: Kadın erkek herkes, her yaşta seks yapabilir; yaşlılığa bağlı ebedî uyku zamanı yaklaşmadıysa tabii.) Üzücü olan da budur; bir süre sonra evliliğin kaldıraç, yürüteç, lokomotif gibi takım taklavata (!) ihtiyacı olan bir birliktelik olduğu sanılır.
BÖYLE GİDERSE BOŞANIRSINIZ!
Evliliğin yürütülmesine ilişkin fikirlerinin yanı sıra boşanma sinyallerini görme yetenekleri de vardır çoğu çiftin. Bir başka çiftin kavgalarının sıklığına ve şiddetine göre “Boşanacak!” hükmü verirler; çoluk çocuk tatile giden, akşamları beraber dost davetlerine katılan çiftlere ise “ideal çift” damgası vururlar. İdeal çift sessizce boşanınca şoke olurlar, “onlar bile boşandıysa…” derler ve içlerini bir korku sarar. “Onlar bile boşandıysa” tamamlanmamış cümlesi “Kavga etmeyen, birbirine saygılı davranan, herkesin sorumluluğunu bildiği ve görevlerini yerine getirdiği bir çift bile boşandıysa biz bu evliliği nasıl yürüteceğiz?” anlamına gelir. Bir de tartışmalarıyla cümle âleme boşanacakmış izlenimi verip, ne yapıp edip evliliği sürdürenler var. “Böyle giderse boşanırlar” yorumu ile fütüroloji uzmanlığı yapanlar “Allah Allah!” diye söylenip şaşıp kalırlar. Oysa boşanma; çiftin tartışıyor olmasından değil, nasıl tartıştığından anlaşılır. Öyle tartışmalar var ki ilişkinin yaşadığını gösterir, bazı tartışmalar ise boşanma sinyalleri verir.
BOŞANMA YOLUNA GİRMİŞ TARTIŞMA SARMALI
Çiftin yaptığı her tartışma evliliğin çatırdadığını göstermez. Karı ile kocanın bir konu hakkındaki birbirine zıt inanç ve görüşlerini karşılıklı savunmaları zaten gerekir. Bazı tartışmalar evliliğe yeni bir heyecan bile getirebilir. Peki, hangi tartışmalar boşanmanın emaresidir? İşte size, sürekli tekrarlandığında boşanmaya doğru götüren bir tartışma sarmalı…
NASIL BAŞLARSA ÖYLE GİDER…
Tartışmaların sıklığı ve yüksek ses şiddeti evlilik için her zaman tehlike olarak görülmez, buna karşılık bazı çiftler bakışlarıyla bile birbirlerine ölümcül darbeler indirebilir. Önemli olan çiftin tartışmaya nasıl başladığı ve tartışma esnasındaki tutumudur. Eşlerden birinin damdan düşer gibi tartışmaya suçlayıcı, iğneleyici, onur kırıcı şekilde başlaması diğerinin elektrikle çarpılmış gibi hissetmesine neden olur. Anlık bir tahribata uğramıştır, karşısındakini tahrip etmesi kaçınılmaz olur. Tahrip edip ardından tahrip edilen eşin, ikinci tahribatının derecesini artırmaması pek mümkün olmaz. Çoğunlukla nasıl başlanırsa öyle sürdürüleceği için tartışmalara asla sert şekilde başlanmamalı. Tartışmaların bile bir ısınma turu olmalı diyebiliriz, fakat ardından ateşleme yapılmamalı. Hiçbir zaman olmakla birlikte özellikle tartışmaların ilk anlarında eşlerin alaycı bir ifade kullanmamaları, karşısındakini hor görmemeleri, eşin kusurunu suratına tokat gibi vurmamaları gerekir.
EŞİNİZLE TARTIŞTIĞINIZI UNUTMAYIN!
(1) Tartışma esnasında eşlerin birbirini eleştirmesi, (2) hor görmesi, (3) “sorun bende değil, sende” anlamına gelen tarzda kendini savunması ve (4) hiçbir tavır sergilemeden tartışmayı sonlandırması tartışmalar için dipsiz bir kuyu gibidir. Dördü de tartışmaların olmazsa olmazı gibi duruyor, yapılmaması imkânsız sanılıyor. “Bunlar yapılmadan nasıl tartışılır ki!” diye soruluyor. Şöyle: Eşi eleştirmek yerine eşin tedirgin eden davranışından dolayı yakınmak çok daha doğrudur. Eleştiri doğrudan kişinin yanlışlığını ortaya çıkarmaktır, kişi hakkında olumsuz bir görüş belirtmek ve genel bir yargıya varmaktır. Yakınma ise kişinin kendine yapılan bir haksızlık olarak gördüğü ya da kendini tedirgin eden bir davranışı ya çare bulunması için ya da sadece içini dökmek amacıyla anlatmasıdır. “Sana bin kez elektrik faturasını yatırmanı söyledim, her şeyi unuttuğun gibi bunu da unuttun.” demek yerine “Elektrik faturasını yatırmanı söylemiştim, yatırmaman beni çok üzdü, telefi edeceğine inanıyorum” derseniz nifak tohumları ekilmemiş olur. Hor görme ise evlilikler için başlı başına bir beladır. Hor görme karşıdaki kişiye değersiz gözle bakmak, aşağılamak, küçümsemektir. "Bir faturayı bile yatıramadın, ne işe yararsın ki!” cümlesi müthiş bir hor görü örneğidir. Eşi hor gördüğünü göstermek için bazen cümle kurmaya bile gerek kalmaz; dudağın bir ucunu hıh diyerek yukarı kaldırmak, eşe duyulan tiksintinin bir anda dışa vurulmasını sağlar. Eşi hor görmek, eşten bıkıp usanmayı ifade eder ve boşanmaya doğru bir adım atılmış olur. Hor görülen eşin kendini savunuyormuş gibi yaptığı “sorun bende değil, sende” anlamına gelen savunmaları ise tartışmayı dönülmesi zor bir yola sokar. “Para kazanmak için o kadar çok çalışıyorum ki fatura yatırmak gibi önemsiz işleri unutabiliyorum.” cümlesi savunma kisvesi altında eşe laf çakmaktan başka bir şey değildir. Doğruluk payının olması diğer eşi sakinleştirmez, hatta daha da sinirlendirir. Bu duruma gelen eşler arası bir tartışmada genellikle eşlerden biri –çoğunlukla erkekler- artık hiçbir şey söylemeyip, hatta başka bir yöne bakıp, bazen odayı bile terk edip tartışmayı kendince sonlandırması aynı zamanda iletişimi de kesme isteğini gösterir. Eşiyle yüzleşmek ve tartışmayı tatlıya bağlamak varken doruk noktaya varmış bir kavgadan öylece çekip gitmek diğer eşe kötü bir mesajdır. Eşinizin eşiniz olarak kalmasını istiyorsanız bunların hiçbirini yapmayın, eşinizle tartıştığınızı unutmayın.
YOL YAKINKEN DÖNMEMEK…
Eşlerden biri –çoğunlukla kadınlar- tartışmayı devam ettirme niyetindeyken diğerinin tartışmayı kesmesi, diğer eş tarafından genellikle “ne düşündüğünü umursamıyorum” olarak algılanır. Eşi tarafından yok sayıldığını düşünen kişi ve eşi tarafından düşmanca bir saldırıya maruz kaldığını düşünen diğer kişi bu tartışmanın ağırlığına dayanamayacak duruma gelir. Her ikisi de dolup taşar. Bu dolup taşmalar sık sık yaşanıyorsa boşanmaya daha büyük bir adım atılmış olur. Eşlerin karşılıklı seslerinin, sözlerinin etkisi bedende de hissedilir. Kalp atışı hızlanır, terleme başlar, vücut kontrolden çıkar. Bu tür fiziksel stres tepkileri esnasında eşi anlamak ve duyulanları doğru yorumlamak da imkânsız hale gelir. Tartışmaya aynı hiddetle devam edilirse büyük ihtimalle tartışma daha da kötü bir hal alır ve çözümden giderek uzaklaşılır. Bu raddeye gelmiş tartışmalarda eşlerden birinin durumun kötüleştiğini, çözümden uzaklaştıklarını fark etmesi iyi bir şeydir. “Tartışmaya ara verelim, lütfen sakinleşelim, sonra konuşalım” gibi sözler tartışmanın gerilimini azaltır; fakat bunun diğer eş tarafından da fark edilmesi ve kabul görmesi gerekir. Yani biri ateş olduğunda diğerinin su olması gerekir. Biri “yol yakın, dönebiliriz” derken diğerinin frene basmaması diğer eşin gaza daha da fazla basmasına neden olur. İlk adımı atma başarısını gösteren kişi karşı taraftan da bir adım bekler, gelmezse “sen istedin” deyip tartışma boyunca koşmaya devam eder, çünkü kimse sürekli boş yere çaba harcamak istemez. Bu tartışma en sonunda son bulmuş, hatta çözüme kavuşturulmuş olsa bile söylenen sözler, sergilenen tutumlar, yüz ifadeleri çiftin belleğine kazınır.
TARTIŞMA SARMALINDAN GERİYE KALANLAR
Sık sık tartışma sarmalına giren çiftlerin hafızaları kötü anılarla dolu olur. Güzel günler çok gerilerde kalmıştır onlar için. Geçmiş mutluluklarına “her şey yalanmış” diyerek, kendilerine acıyarak bakarlar. Geçmişi yeniden, fakat olumsuz şekilde yorumlarlar. Bütün o kötü sözler, aşağılayıcı ve iğneleyici ifadeler, hakaretler, tiksinti bakışları yeni güzel anılara bir türlü yer vermez. Yakın geçmişlerini ve bugünlerini tartışma sarmalında geçirdikleri için mutlu şekilde hatırlayacakları anlar yaşayamamışlardır ve yaşayamıyorlardır. Yaşayacak olsalar da kuşku ile yaklaşırlar, “ya bu da yalansa…” diye düşünürler. Erkek bir iltifat etse “Kim bilir ne yaptı?” şüphesi kadının beynini tırmalar. Ne de olsa daha geçen yaptıkları bir tartışmada erkek kadına “Sen kendini ne sanıyorsun?” demiştir. Kadın uzun zaman sonra erkeğin istediği bir yemeği yapsa erkek “Kesin bir şey isteyecek.” diye düşünür. Ne de olsa daha geçen yaptıkları bir tartışmada kadın erkeğe “Paran da olmasa hayatta çekilmezsin” demiştir. Bu çift resmen boşanmanın eşiğindedir, fakat ruhen çoktan boşanmıştır.
UZLAŞMA OLMAZSA BUZLAŞMA OLUR!
Hemen her çift tartışır, sağlıklı olanı bazen tartışmaktır. Hiç tartışmıyor olmak ilişkinin kopmuş ve cansız olduğunu gösterir. Tartışmanın da bir usulü vardır. Tartışmayı başlatırken ve sürdürürken eş ile tartışıldığı asla unutulmamalıdır. Bu yüzden bütün o aşağılayıcı, küçültücü, alay içerikli, suçlayıcı, iğneleyici sözlerden ve surat ifadelerinden kaçınmak gerek. Tartışma esnasında eş ille de eleştirilecekse, kişi eleştiri nitelikli o cümleyi sarf etmeden duramıyorsa terazinin kefelerini dengelemeyi unutmamalı. “Şu yaptığın davranış çok beceriksizce görünüyor” tenkitinin ardından “yine de seni seviyorum” diyebilmek tartışmayı uzlaşmaya götürebilir. Unutulmamalıdır ki tartışmada uzlaşma olmazsa ilişkide buzlaşma olur. Bu da ya resmen ya ruhen boşanmaya götürür.