Uzun soluklu ilişkilerde kadın ve erkeğin aşkı, romantizmi, tutkuyu ve sevgiyi canlı tutmaları ve bu güzel duyguların azalmaması için yaratıcı yollar bulmaları gerekir. Çünkü birliktelikler her zaman ilk günlerdeki gibi canlı ve heyecanlı olamayabilir. İlişkiler bir yerden sonra durağanlaşıp monotonlaşabilir ve bu durum reddedilme, terk edilme, sevilmeme, önemsenmeme, tercih edilmeme gibi çözümlenmemiş duyguları su yüzüne çıkarabilir ve geçici bir süre için sevgi dolu bilinçli egoya gölge düşürebilir. Çocukluk yaraları ve çözümlenmemiş duygular, bilinçdışında yer alan egomuz, yani içimizdeki çocuk parça olan derin ego tarafından iyileştirilmek, yeniden deneyimlenmek, çözümlenmek ve iyileştirilmek üzere bilinçli egoya, yani yetişkin ego sunulur. Geçmişin tekrar ettiği bu süreçte kadın ansızın kontrolünü kaybeder, kendini savunmaya başlar, daha suçlayıcı ve eleştirici olur, her şeye kırılır, gücenir, zaman zaman donuklaşır veya öfkelenir. Geçmişte çocuk olduğu için, korktuğu için ifade edemediği duygular, artık yetişkin olması, kendini güvende hissettiği yakın bir ilişkide bulunması ve hissetme güvencesine kavuşması nedeniyle birden bire bilincini kaplayıverir ve giderek deneyimlenmeyi bekleyen güçlü duygular yakın ilişkide kendini göstermeye başlar. Erkek ise panikler, neler olup bittiğine bir anlam vermez, kendini suçlanmış ve başarısız hisseder, kadından uzaklaşır. Ama kadın ve erkek bu duygularla gereğince baş edebilirse, olgun bir sevgiye ulaşır, birbirlerine dikkat, kabul, takdir, şehvet ve merhamet sunabilir ve kendi olmakta özgürlük tanıyabilir, yaratıcı sevme gücünü ortaya çıkartabilir, romantizmi canlı tutabilir ama bu duygularla gereğince baş edilemezse geçmiş tekrar eder, oyuncular değişir, zaman değişir, mekân değişir ama roller aynı kalır. Kadın ve erkek kavgaya tutuşur, birbirinden uzaklaşır, üzülür ve savunma amaçlı olarak duygularını yeniden bastırmaya çalışırlar.
AKTARIMIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI…
Geçmiş, geçmişte kalmaz, şimdi de tekrar eder. Çünkü insan geçmişinde duygusal acılar veya hayal kırıklıkları yaşadığında geçmişini tekrarlar. Sevdiği ve yakın bir ilişki içinde olduğu eşinde farkında bile olmadan geçmişinin önemli figürlerini görür. Ebeveynleriyle arasındaki çözümlenmemiş sorunların, travmaların rollerini eşine yansıtarak ve aktararak hayatını sürdürür. Bilinçdışı çocuk egosuyla yapılan “aktarım” bilinçsiz bir şekilde geçmişin şimdi olmasıdır. Duygusal olarak tıkanıklık yaratan sorunları çözümlemek üzere huzursuz ruhlar gibi geçmişe dönme arzusudur.
ÇÖZÜMLENMEMİŞ DUYGULAR NASIL YÜZEYE ÇIKAR?
Meral adını verdiğim danışanım çocukken zor günler geçirmişti. Babası, Meral 5 yaşındayken siyasi görüşleri yüzünden sürgün edilmişti. Meral babasına çok düşkündü. Her sabah babasını işe uğurlar, her akşam onun yolunu gözlerdi. Babasının okuduğu masallarla uyur, sabahları onun öpücükleriyle uyanırdı. Bir sabah Meral’in babası gitti ve 6 ay dönmedi. Meral her sabah ağladı, her akşam babasının geride bıraktığı eski kazağına sarılarak uyudu. 6 ay sonra, okullar kapanınca babası döndü. O gün Meral babasını görmezden geldi. Ona sarılmadı ve ağlamaya başladı. Çünkü Meral terk edilmişti. Bir erkeğe güvenmişti, bir erkeği çok sevmişti ama o erkek onu terk etmişti. Bilinçdışı bir önerme ile Meral şuna inanmıştı: “Erkeklere güven olmaz, seni terk ederler!” Çözümlenmemiş duygular ve çocukluktan kalma terk edilmişlik duyguları, evlilikte su yüzüne çıkmaya başlar. Meral’in hikâyesinde olduğu gibi, erkeğin hep terk edeceği duygusuna neden olur, kadını şüpheci ve kontrolcü yapar. Geçmişin acıları şimdiki zamana aktarılır. Yanlış anlaşılmalar artar, normalde önemsiz gibi görünen şeyler büyük kavgalara neden olur. Meral yıllar boyunca üzüntülerini bastırmıştı. Uzun süre erkeklerden uzak durmuş, hayatına kimseyi almamıştı. Ona değer veren her erkeğe bir kulp takmış ve aptalca bahanelerle ilişki tekliflerini reddetmişti, çünkü bilinçdışı çocuk egosu onu koruyordu. Terk edilme travmasından böyle uzak duruyordu, ta ki babasına benzeyen kocası Ahmet karşısına çıkana dek… Bu durumda bilinçdışı çocuk egosu, kendini koruma stratejisi artık işe yaramadığı için ikinci stratejiye geçmişti. Geçmişi tekrar edecek, geçmişteki çözümlenmemiş duyguları gün yüzüne çıkarıp deneyimleyecekti. Ve beklenen oldu… Meral âşık oldu ve aşk kendisini açarak çocukluk yarasına ait duygularının farkına varmasını sağladı, yeterince güvende olma duygusu yarattı. Aşk Meral’i açınca Meral de acılarını hisseder oldu. Ahmet’i bunaltmaya, suçlamaya ve öfkelendirmeye başladı. Neden böyle davrandığını bilmiyordu, “Neden?” sorusuna çoğu zaman “Bilmiyorum” yanıtını veriyordu. “Bilmiyorum” yanıtı bilinçdışı çocuk egosunun geçmişi tekrar etmeye başladığında dile pelesenk olan çok bildik bir yanıttır ama Meral bunun farkında değildi. Kader ağalarını örmüştü… Çocuksu bilinçdışı egosu, çocukken iç dünyasına yerleşen yazgıyı tekrar etmeye çalışıyordu. Kocası Ahmet onu terk ederse Meral’in yazgısı gerçekleşecekti ama terk etmez de olduğu gibi ve koşulsuzca Meral’i sevmeye devam ederse Meral çözümlenmemiş duygularını deneyimleyecek ve zamanla iyileşecekti. Ne var ki Ahmet’in de tüm bunlardan haberi yoktu. Sonunda çift bir dostlarının tavsiyesiyle bir evlilik terapistine başvurmuştu…
SAVAŞ YA DA KAÇ…
Geçmişteki olumsuz duyguların su yüzüne çıkması zaman alır ama çıktıklarında her şey birden değişir, karmaşık bir hale gelir. Geçmişteki çözümlenmemiş duygular ansızın karşımıza çıkan eski bir dost gibidir. Bu duyguların nasıl yüzeye çıktığını anlamak gerekir. İşte o zaman olup biten hakkında bir fikir sahibi olabiliriz. Terk edilme gibi güçlü bir duygu hissedildiğinde bu çoğunlukla geçmişle ilgilidir ve o an olup bitenle uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur, belki çok az bir kısmı yaşanılan deneyimle ilgilidir. Çocukluk psikolojisinin en temel duygusu suçluluktur. Çünkü çocukken ne kadar masum olsak da ebeveynlerimizin bize yaşattığı olumsuz duyguların onların sorunu olduğunu anlayamayız ve kendimizi suçlarız. Terk edilmeleri, eleştirileri ve kusurları kişisel olarak üzerimize alırız. Bu nedenle de çözümlenmemiş bu duygular evlilik ilişkisinde su yüzüne çıkarken, hayat arkadaşımızın sözlerini yanlış anlarız. Bunları kolayca suçlanma, reddedilme, terk edilme, kusurlu bulunma olarak yorumlarız. Böyle zamanlarda yetişkin bilinçli egomuzla değil, bilinçdışı çocuk egomuzla kendimizi ortaya koyar, erişkin gibi tartışamayız; ya suçlarız, ya kaçarız ya da donup kalırız ve her şeyi yanlış anlarız.
WHATSAPP TEKNİĞİ RUHA ŞİFA VERİR…
Bir kadın geçmişteki olumsuz duyguların hâkimiyetine girdiğinde kontrolden çıkar. İç dünyasının derinliklerinde kaybolur, karanlıkta kalır, koşulsuz sevilmeyi ve kabul edilmeyi bekler, sevecen, sevgi dolu bir yaklaşıma gereksinim duyar. Bu onun önünü aydınlatır, karanlıkta yolunu bulmasına yardımcı olur. “WhatsApp tekniği” ile paylaşılan duygular, kadının olanca dikkatini şimdiki zamana toplamasını sağlar. Şu an yaşadıklarıyla geçmişin bağlantısını kurar ve böylece eşinin koşulsuz sevgi ve kabulüne daha güvenli, kabul eden, anlayışlı ve bağışlayan bir tutumla karşılık verebilir. WhatsApp tekniğini kullanırken düşündüklerini yazmak kadının anılarını yeniden canlandırır ve gerçekte ebeveynlerinin onu üzmüş olduğunu anlamasını sağlayabilir. Bu kavrayıştan sonra WhatsApp yazıları artık, eşe değil, eşin şahsında ebeveynlere seslenmeye başlar. Bu çalışma, kadının geçmişten gelen acının sorumluluğunu almasını, geçmişine anlayışla yaklaşmasını sağlar, gevşemesine ve rahatlamasına yardımcı olur. WhatsApp tekniği ruha şifa verir. WhatsApp tekniği ile yazmaya devam ettikçe farkındalık artar. İç dünyada derinlerde yatan duygular su yüzüne çıkar. Bugüne dair olumsuzluklar silinmeye başlar. Meral, eşinin her yaptığına sinirleniyordu, her yaptığı ona batıyordu. Bir gün şiddetli bir tartışmanın ardından Ahmet ansızın boşanmayı ima edince Meral terk edilmekten korkmaya başladı, eşini güvenilmez olmakla suçladı. Ancak Meral WhatsApp tekniğini kullanmaya başlayıp eşine duygularını yazarken anladı ki, eşinin uzak durması ve eve geç gelmesinden dolayı aslında kendisini terk ettiği için babasına kızıyordu. WhatsApp’tan eşine yazarken terk edilme duyguları yüzeye çıkıyordu. Çocukken babası sürgüne gittiğinde neler hissettiğini anımsadı. Kendini güçsüz, terk edilmiş hissetmişti. Şimdi de bu duyguları iyileştirilmek üzere yüzeye çıkıyordu. Böylece babasına da WhatsApp’tan yazmış oluyordu. Çocukluğuna, terk edildiğini hissettiği yıllara geri döndüğünü hayal ederek yazarken birdenbire eşine olan kızgınlığı geçti. Derinde yatan terk edilme korkularını anladıkça eşine olan sevgisi de yeniden canlanmaya başladı. WhatsApp’tan yazma alışkanlığı edinildiğinde her zaman çözümlenmemiş duygular geri gelmeyebilir ama kadın, ben diliyle suçlamadan ve genellemeler yapmadan içini döktüğü için, duygularının farkına varır. Gerçekten acı çektiğinde geçmişindeki olumsuz hatıraların bunda payı olduğuna dair içgörü geliştirir. Derinden yüzeye çıkan duygularını eşine nasıl yansıttığını ve eşini geçmiş travmalarındaki bir role sokmaya çalıştığını keşfeder. Bu farkındalık ve algılayışla ilişkisindeki romantizmi canlı tutulabilir.
İLİŞKİYİ CANLI TUTMANIN YOLLARI…
Geçmişteki olumsuz duygulardan dolayı yıpranan veya monotonlaşan bir ilişkiyi yeniden alevlendirmek zor ama mümkündür. Bunun için “mutluluğun resmini yapma tekniği” veya “üç maymun tekniği” gibi teknikleri deneyin, beraber adrenalin dolu şeyler yapın, daha uyumlu olmaya çalışın, günlük alışkanlıklarınızda ufak tefek değişiklikler yapın, eşinize daha fazla dokunun, daha çok öpün, daha çok ilgi gösterin, daha çok gülümseyin, daha çok takdir edin, yeni hobiler, alışkanlıklar edinin. İşe yaradığını göreceksiniz.