bir kum tanesi gibi savrulup
toz duman olduğumuz
geride tarifsiz beklentiler bırakan zaman
bizi bizsiz bölen zaman
akıp gidiyor
akıp giderken de beraberinde
bizden
en güzel çağlarımızı alıp götürüyor
üstelik yüzün avuçlarımda
ellerin ellerimde
gözlerin gözlerimde
dudakların dudaklarımda
başın yanı başımda yastığımda
yaşanmamış bir hayat sığdı geçen bu zamana
ve her bir parçamızın bir hayat olduğu
bir öykü olduğu
Var Mektuplar doldu içine
bu mektuplar
Var Mektuplar
aşk mektuplarıydı
aşkımızın mektupları
bu aşk öyle büyüktü ki
taşıyabileceğimden şüphe duydum
ve bu mektuplar öyle yazılasıydı ki
yazabileceğimden şüphe duydum
ne aptalım