Başlangıçta ruhsal hastalıklar “nevrozlar” ve “psikozlar” olarak iki ana kümeye ayrılmıştır. Zamanla nevroz ya da psikozlara benzemeyen üçüncü bir küme terapistlerin dikkatini çekmeye başladı. Tedavide neden oldukları güçlüklerle kendilerini belli eden ve kimlik dağılması, gerçeği değerlendirme yetisinde bozukluklar, yetersiz dürtü kontrolü, yetersiz katlanma gücü, iyi ve kötü tasarımların bütünleşememesi gibi özellikleri olan bu yapılara “borderline” yani “sınır durumlar” adı verildi.
Sağlıklı ve dengeli bir ruhsal gelişim ancak dengeli, tutarlı, yeterli derecede iyi, anlayışlı, sevgi dolu, koşulsuz seven, kendiyle barışık, özgüvenli, hayata ve kendine güveni olan bir anneye bağlıdır. Fiziksel bakım veren ve duygusal olarak orada olan kişi gibi algılanması gereken anne (teknik bir terim), çocuğun saldırgan dürtülerini cezalandırmadan ve anksiyete duymadan sınırlayabilmeli, gerekli olan yerlerde çocuğunu engelleyebilmeli ve onun öfkesinden korkmamalıdır. Böylece çocuk annesiyle kurduğu sağlıklı ve dengeli bir ilişki biçimiyle hayata hazırlanmalı, ayrılıkları tolere edebilmeli ve duygusal travmaların üstesinden gelmeyi öğrenmelidir. Ancak her çocuk bu gelişimi sağlıklı tamamlayamaz. Ayrılıkları ve özerk davranışları cezalandıran, eleştirici, reddedici ve aşırı iç içe anne-baba ilişkileri içinde olan bir anne, ruhsal gelişim sürecinin sağlıklı tamamlanmasını bozabilir ve borderline yapının ortaya çıkmasına sebep olabilir. Yani borderline yapı, çocuğun davranışlarında otonomi geliştirdiği dönem olan ayrışma-bireyselleşme sürecinin doğru bir şekilde gerçekleşemediği durumlarda ortaya çıkabilir. Çünkü 18-36 ay arasında çocuklar anneden ayrılmaya karşı çok duyarlıdır. Bu nedenle gelişimsel bir duraklama yaşanır, çocuk kendini ve annesini bütünleşmiş olarak algılayamaz. Anne, hem ilgi gösteren ve besleyen hem de terk eden ve cezalandıran olarak algılanır ve annenin bu iki yönü birleştirilemez. İyi anne-iyi çocuk, kötü anne-kötü çocuk denklemi kurulur, çocuk yoğun bir kaygı yaşar, iyi ve kötü nitelikler birleştirilemeden ayrı ayrı kalır. Yetişkinlikte ilişki kurulan kişilerle de bu iki zıt yön tolere edilemediği için dengeli ve güven verici ilişkiler kurulamaz, her ayrılık yaşantısı karşısında, her reddedilme ve terk edilme durumlarında çok hassas olunur.
Borderline yapıdaki bir kişi kalıcı ve dengeli bir ilişkiyi sürdürmekte çok zorlanır. Çünkü sevgilisini bir yandan “ödüllendirici ve tatmin edici”, diğer yandan “geriye çekilen ve hayal kırıklığına uğratan” olarak iki yönlü görür. Yani sevgilisini hataları ve meziyetleri aynı anda barındıran birisi ve bir bütün olarak göremez. Diğer insanları da bir bütün ve devamlılığı olan nesneler olarak göremeyen borderline kişi, nesnenin fiziksel olarak bulunmadığı durumlarda o kişinin imajını canlandırmakta çok zorlanabilir. Hatta sevgiliden mahrum edilmiş duygusunu yaşarken, terk edilme, sevgilinin gerçekten yok olduğu veya bir daha hiç gelmeyeceği korkularını da yaşayabilir. Gerçekte ilişkisinin bittiği durumlarda, simgesel olarak anneden ayrılamamış olduğundan, kaybın veya ayrılığın yasını sağlıklı bir şekilde yaşayamaz, yas tutamaz ve yaşadıklarını arkasına atamaz.
Gerçek kendiliği ciddi olarak örselenmiş borderline kişide yakınlaşma veya uzaklaşma, yutulma veya terk edilme korkularını harekete geçirebilir. Bu durum klinikte “ilişkiden kaçma” veya “bahaneler bularak kavga çıkarma” şeklinde kendini gösterir. Çok yakınlaşırlarsa simbiyotik girdaba çekilme duyguları yoğunlaşır, çok uzaklaşırlarsa bu kez terk edilme korkunç bir hayal gibi karşılarına dikilebilir. Bu nedenle aşk ve cinsellik konularında çelişkiler sergilerler, aşkları çok kısa sürede sonlanabilir ve tek eşli ilişkilerde cinsel ilgilerini sürdüremezler, karşı cinsle derin ve sürekli yakın ilişki kurma beceriksizlikleri vardır. Çünkü dürtü kontrolünden yoksundurlar ve duygularını kontrol edemezler.
Cinsel sapkınlıklara eğilimleri olan borderline kişiler, sık ve yoğun baştan çıkarma eylemlerine yatkındırlar ve çoğunlukla rastgele cinsel ilişki kurarlar. Hürrem adını verdiğim danışanımın ağzından fırtınalı aşk hayatını dinleyelim:
Aşk hayatımda sürekli olarak haksızlığa uğradım. Yalnız kalmak benim için ölüm, bu nedenle yalnızlıktansa umutsuzca yeni ilişkiler aramak bana daha yakın geliyor. Geçici yalnızlık bile kötü muameleden daha çekilmezdir benim için. Yalnızlıktan kaçmak için barlarda tanımadığım erkelerin kollarına bıraktım kendimi. Boşluk ve hiçlik duygularımdan, yalnızlıkta yankılanan kendi sesimin eziyetinden beni kurtaracak biriyle karşılaşmak için barlara vurdum kendimi, herhangi bir erkekle yattım. Erkeklerin kimliğinden çok yalnızlığıma merhem olmaları önemliydi. Başta hepsi aynı, bana istediğimi veriyorlar. Önemli ve değerliymişim gibi bakıyorlar, özelmişim gibi davranıyorlar. İstediklerini aldıktan sonra kıçlarını dönüyorlar. İşte o an bitiyorum ve içimdeki döngü yeniden başlıyor. Sanki Haruki Murakami’nin Zemberek Kuşu’nun Güncesi’ndeki gibi içimde bir zemberek boşalıyor, yenisi kuruluyor, boktan bir döngü bu, dayanılmaz, aşağılayıcı ve vazgeçilmez, büyü gibi, çaresizlikle yaşıyorum…
Devamlı olarak beyaz atlı prensimi arıyorum. Tipik olarak birbirini tamamlayan nitelikte kişilik özellikleri bulunan erkekleri kendime çekiyorum veya onlara çekici geliyorum. Hemen teslim oluyorum ve sonrasında kötü muamele görüyorum…
Yakın ilişkilerim kumdan kale gibi, hemen dağılıyor, çabuk parçalanıyor. Bir erkekle yakınlığı sürdürmeyi beceremiyorum, çok fazla yakınlık beni boğuyor, uzaklık ise dayanılmaz bir yapışma ihtiyacı yaratıyor. Mesafeyi bir türlü koruyamıyorum. Yalnız kalmak, kısa bir zaman için bile olsa, çocukken hissettiğim tanıdık bir duyguyu harekete geçiriyor, terk edilmekten ölesiye korkuyorum. İki durumda da yoğun bir tepki veriyorum. O an birlikte olduğum erkek benden uzaklaşacakmış gibi geldiğinde, “Bir hata mı yaptım, neden beni sevmiyor?” diyorum ve suçluluk hissediyorum. Bilmediğim hatamı telafi etmek için yapışıyorum, bu bazen öfkeli olmama yol açıyor, bazen de sevgi dilenmeme, bir ileri bir geri çarpıp duruyorum. Terk edilmekten korkuyorum, yapışıyorum, fazla yakın olunca da yutulmaktan korkuyorum ve itip defediyorum. Aynı anda yakınlığı ve samimiyeti hem çok istiyorum hem de bundan deli gibi korkuyorum. Bazen bağlanacağım kalitede erkeklerde çıkıyor karşıma ama bana sıkıcı geliyorlar ve onları uzaklaştırıyorum kendimden. Ne onlarla ne de onlarsız olabiliyorum. Boktan bir durum bu..