Aktarım ile onun çok özel bir tipi olan aktarım nevrozunu eş anlamlı olarak kullanabilir miyiz? Bu sorunun yanıtını vermeden önce bazı kavramları netleştirmekte fayda var. Bilindiği gibi, Freud, danışanın “bugünkü” ruhsal ve bedensel belirtileri ve duyguları ile “geçmiştekiler” arasındaki bağı serbest çağrışımlar ile ortaya çıkartmayı amaçlayan bir tedavi tekniği keşfetmişti. Çünkü geçmişteki deneyimlerin ve bu deneyimlerdeki duyguların bilinçten ayrılmalarını ve bastırılmalarını, nevrozların oluşmasında, sözel çağrışım süreçlerinde ve ruhsal gelişimde duraksamaya yol açan en büyük etkenlerden biri olarak görmüştü.
AKTARIM NEDİR?
Geçmişteki önemli ilişkilerin bugünde yeniden üretilmesi ve yeniden sahnelenmesi olan "AKTARIM"; zaman, mekan ve oyuncular değişse bile, tema ve rollerin aynı kaldığı, içsel nesne ilişkilerinin dışsallaştırıldığı yeni bir deneyimdir, daima hareket ve etkinlik halinde ilerleyen ve nesne ilişkilerinin bir nevi eyleme döküldüğü bilinçdışı ve harikulade bir çalışmadır. Danışan terapiste sadece duygu ve düşüncelerini, dürtülerini ve fantezilerini, tutumlarını ve savunmalarını değil, ruhsal gelişimi boyunca öğrendiklerinin veya unuttuklarının tamamını aktarabilir. Freud'un tabiriyle aktarım, terapinin ilerlemesiyle ortaya çıkan, geçmişteki dürtülerin ve kadim fantezilerin tıpkıbasımları, yeni basımları veya gözden geçirilmiş yeni basımlarıdır. Ancak geçmişin bu yinelemesi bugün için, şimdi ve burada için, şimdiki gerçeklik için uygun değildir, şekil değiştirmiş ve maskelenmiş bir biçimdedir. Terapiye gelme konusunda mantıksız bir anksiyete yaşayan danışan, bilinçdışı olarak geçmişteki önemli bir kişi (anne, baba ve kardeş) veya onun imagosu yerine bugünkü terapisti yani yeni, yansız ve güncel nesneyi yani yeni, yansız ve güncel nesneyi geçirmiştir. Bu nedenle geçmişi yeniden canlandırmada psikolojik olaylar adeta geçmişe ait gibi değil de bugünkü terapistin kendisine aitmiş gibi yaşanır. Bu nedenle de sadece geçmişin yinelenmesi değildir, bugüne uygun olmayan tutumların ve duyguların yoğunlaştığı aktarım, "yeni bir deneyim"dir, şimdi ve burada önemli olan bir öteki hakkında "çok özel bir yanılsama"dır. Kafa karıştıran bu kişi, bazı özellikleri bakımından danışanın geçmişindeki "o zaman ve oradaki" önemli önemli bir kişiyle olan ilişkilerin veya dışsallaştırılmış bir içsel nesne ilişkisi ikilisinin yinelenmesini simgeleyebilir. Ama danışana göre bu ilişki şimdi ve burada karşısındaki kişiye tam uygunmuş gibi gelir.
AKTARIM NEVROZU NEDİR?
"Bugündeki geçmişi yaratan" aktarım, zamanla ve öyküsel bir terapi ilişkisiyle aktarım nevrozuna evrilir. Ve gerçekte evrilme, geriye değil ileriye doğru gidişi simgeler. Terapi süreçlerinde esas nevrozun yani çocukluk nevrozunun yerini alan ve bu nevrozun terapistle danışan arasında yeniden düzenlenmesi ve yeniden canlanması olan "AKTARIM NEVROZU" ise, sanki "yapay bir hastalık"tır, en güçlü ve analiz edilebilir bir aktarımdır. Danışanın başlıca çatışmalarını terapist ile ilişkisine aktarması ve bu nedenle tedaviye başvurmasına neden olan rahatsızlık belirtilerinin beklenmedik bir biçimde hızla kaybolması durumunu anlatmak için kullanılan aktarım nevrozu, esas olarak danışanın hayatında ilk olarak yer alan sevgi ve saldırganlık nesnelerine yönelik yaşanan duygu, düşünce ve fantezilerini terapistine aktarmasıdır. Freud'un ifadesiyle, danışan bastırmış olduğu bilinçdışı malzemesini, geçmişe ait bir şeyleri anımsarcasına ortaya çıkarmak yerine, bugünkü ve yeni yaşam deneyimleri şeklinde tekrarlar. Erişkin nevrozunun görünümü çocukluktaki yatkınlıkların, yaşanmışlıkların ve bugünkü deneyimlerin sonucu harmanlanmış bir belirtiler kümesidir. Ancak bu tablo, her ne kadar temeli çocuklukta atılsa bile, şimdi ve burada bugünün ruhsal yapısı tarafından şekillendirilmiştir ve her dönemden miras kalan aktarım malzemelerini de içerir. Olaylar zinciri bu aşamaya geldiğinde eski çocukluk nevrozun yerini taze ve yeni bir aktarım nevrozu alır. Hatta geçmişin bugünde aktarım şeklinde yinelenmesi Freud tarafından "yineleme zorlantısı"nın sonucu olarak da görülmüştür.
AKTARIM YEDİLİSİ NEDİR?
Aktarımın olabilmesi icin benim aktarım yedilisi adını verdiğim; "regresyon (gerileme), yer değiştirme, çarpıtma, yansıtma, yansıtmalı özdeşim, dışsallaştırma ve yineleme zorlantısı" savunma mekanizmaları birlikte uyum içinde eşsiz bir calışma yürütürler. Danışanın iç ruhsal yapısını gösteren "şimdi ve burada" ile aktarıma konu olan ve yaşanmış geçmişten ve danışanın ruhsal gelişiminden türeyen bilinçdışı uzlaşmanın "o zaman ve orada"sı arasında dinamik bir gerilim bulunmaktadır. Bu nedenle aktarıma içsel nesne ilişkilerinin yansıtılması ve dışsallaştırılması açısından da bakmak gerekir. Çünkü danışan kendiliğinin bölünerek ayrılmış parçalarının veya içsel bir nesnenin parçalarının terapistin içine yerleştirilmesi yani yansıtmalı özdeşim için, sadece yansıtma yeterli olmaz, ilkel nesne ilişkilerinin dışsallaştılması da gerekir. Böylece aktarım içsel nesnelerle ilgili değil de dışsal nesnelerle ilgiliymiş gibi yaşanır.
TERAPİSTİN TUTUMU…
Terapist, danışanın aktarım çarpıtmalarının yarattığı yanlış anlaşılmaları düzeltmek için gerçeğe geri besleme yapmaz ama danışanın aktarım yedilisi ile üstüne yüklemeye çalıştığı rolü de kabul etmez. Böylece aktarımın mantık dışı yönlerinin danışan tarafından merak edilmesine ve araştırılıp keşfedilmesine olanak sağlamış olur. Terapist aktarımın klinik anlamını keşfetmek istiyorsa genel olarak hem geçmiş hem gelişimsel hem danışanın kendisiyle olan hem de bugüne dair tüm ilişkileri incelemelidir. Çünkü aktarım normal görünen ilişkilerin birçok farklı parçalarından oluşan çok özel bir fenomendir.
AKTARIM VE AKTARIM NEVROZUNUN KARŞILAŞTIRILMASI…
Aktarım sadece terapide değil hayatın her alanında yer alan çok özel bir fenomendir, çeşitli savunma mekanizmalarının kullanıldığı bir gerileme sürecidir. Ancak terapi odasının dışındaki aktarım ile terapi odasının içindeki sürece bağlı aktarım aynı anlamda tanımlanamaz. Birini ham diğerini olgun kabul edebiliriz. Ama bazen ham meyveler de lezzetli olabilir. Sadece terapi süreçlerinde deneyimlenen aktarım nevrozu ise, geçmişin terapi süreçlerinde yeniden sahnelenmesidir, çok özel belirtiler topluluğudur. Aslında her ikiside bilinçdışı çatışmalardan doğan bir uzlaşmadır. Ayrıca gerçeklik, insanın ve doğanın sınırları, hem aktarımı hem de aktarım nevrozunu, her zaman sınar ve bilincin farkındalığına sunar. Sonuç olarak tanımlardaki benzerliklere bakarsak aktarım ile onun çok özel bir tipi olan aktarım nevrozunu eş anlamlı olarak kullanabiliriz.